28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 20 MAYIS 2009 ÇARŞAMBA 14 KÜLTÜR Ardino’nun (Türkçesi Eğridere) adını bile duymamıştım, bu küçü- cük kentte yapılan şiir şenliğine çağrılana dek. Bulgaristan’la Yunanistan ara- sında sınır oluşturan Rodop Dağ- ları’ndaki bu beş bin nüfuslu ken- te, sonsuzluk duygusu veren bit- mez tükenmez yemyeşil dağlar ve ormanlar içinden geçilip de ulaşıldığında bambaşka bir dün- yaya gelmiş gibi oluyor insan. Bu dağların suları, türkülere ko- nu olan, gürül gürül akan Arda Nehri’ni oluşturuyor. Kırcaali’de kurulu iki büyük barajda bu azgın sular denetim altında tutulmaya ça- lışılıyor. Dağların bir özelliği de, bakımlı, güzel yollarla donanmış olması. İki- şer katlı, yirmi kadar odası olan çok sayıda dağ oteli, ancak yanlarına gidildiğinde ayrımsanabiliyor. Sos- yalizm döneminde devletçe yapı- lan bu otellerin tümü, kişilere dev- redilmiş ancak onarım gereksinimi nedeniyle çok azı çalışabiliyor. Ardino’da en hoşuma giden şey ise, herkesle Türkçe konuşabilmek oldu. En uzak dağ köylerinde dili- mizin yaşadığını görmekten nasıl sevinç duydum anlatamam. Birlikte yolculuk ettiğimiz Adnan Aladağ (soyadı Rodop’ların do- ruklarından biri olan Aladağ’dan geliyormuş), burada doğmuş ve 1989’a dek de öğretmenlik yapmış. Çalıştığı köye gittiğimizde o dö- nemler 250 öğrencinin bulunduğu okulun kapandığını, viraneye dönen yapının satılığa çıkarıldığını ve alı- cı beklediğini gördük. Ama köy- dekiler öğretmenlerini unutma- mışlardı. 1989’da, başka yüz binlerce soydaşı gibi nasıl görevinden alı- nıp göçe zorlandığını anlattı. O yıllardaki büyük göçle bu dağların, dağ köylerinin de neşesi büyük öl- çüde kaçmış. Çoğu evler boş du- ruyor. Sahipleri ya Bursa’da, ya İs- tanbul’da. Aradan geçen yirmi yıl- da artık oralarda kendilerine yeni bi- rer hayat kurmuşlar. Burada boş duran evlerine ancak yaz tatille- rinde kısa süreliğine gelip kalabi- liyorlar. Dağlardaki köylerde beş on ev- lik insancıklar, yine patateslerini, tü- tünlerini ekip, hayvancıklarıyla ya- şamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Televizyonlarda bütün Türk ka- nalları izlenebiliyor. Ekonomik olarak daha geride bulunan Bulgaristan’ın Avrupa Bir- liği’ne bizden önce alınmış olma- sı yadırgatıcı gelmişti bana. Bu gezide Avrupa Birliği’nin bir ülkede ekonomik gelişme dışındaki etkilerini de gözlemleme olanağı buldum. Evet, Avrupa Birliği ile birlikte ar- tık çiftçiler daha güç koşullarda ya- şıyorlar. İstedikleri ürünü istedikleri ölçüde ekemiyorlar. Ülkedeki fab- rikaların çoğu kapatılmış, işsizlik artmış, çoğu insan çalışmak için başka ülkelere göç etmek zorun- da kalmış. Buna karşın, geçmişte olma- yan bir güven ortamı oluşmuş. Yirmi yıl önceki yönetimin Türk- çeyi silme, insanların Türkçe ad- larını baskıyla değiştirme girişimi- nin yürütüldüğü ülkede, bugün her yerde Türkçe konuşulabiliyor, camilerde ezan okunabiliyor. Her- kes canının ve malının güvende ol- duğunu biliyor. Bu güven duygusu bambaşka bir şey. Değeri başka şeylerle öl- çülemez. Düşünün, canınız gü- vende, malınız güvende, diliniz, di- niniz, kültürünüz güvende. Ne en küçük bir baskı duyuyorsunuz ne de yönlendirme. Sizi temsil eden parti parlamentoda, hükümet or- tağı. O zaman yeni bir toplum bu gü- ven duygusunun üzerinde yeniden yapılandırılabilir. Bu güven duygusuyla yeni in- sanlar buralara yerleşebilir. Top- lumda yeni bir canlılık, yeni bir üret- ken süreç başlayabilir. Bu küçücük kent, yılda bir dü- zenledikleri uluslararası şiir şenli- ğinin yanı sıra, Sabahattin Ali’nin doğum yeri olmasıyla da kendine kültürel bir çıkış yolu arıyor. Büyük yazarımızın 100. doğum yılında kızı Filiz Ali, kente çağrılmış ve kent meydanına Sabahattin Ali’nin adı- nı taşıyan bir çam ağacı dikilmiş. Sabahattin Ali’nin burda doğma- sına neden olan asker babasının görev yaptığı garnizon binası da, kent müzesi olarak korunuyor. Arda boylarında yeni bir hayat, kültürle filizlenmeye çalışıyor. turgay@fisekci.com kultur@cumhuriyet.com.tr Kitaplarõ Türkçeye de çevrilen Mõsõrlõ yazar Gamal Gitani’yle konuştuk ELİF BEREKETLİ N obel ödüllü yazar Necip Mah- fuz, 1960’lõ yõllarõn başõnda tanõşõp adeta himayesine aldõ- ğõ Gamal Gitani için ‘manevi oğlum’ ve ‘varisim’ diyordu. Ne var ki, elbet- te Gitani’nin dünya edebiyat çevrele- rinde tanõnmasõnõn tek nedeni bu değil. 20 kitap kaleme alan Mõsõrlõ yazar, 32 dilde, milyonlarca okura sahip. Genç yaşlarda gazetecilik yaptõktan sonra kõ- sa öykülerle yazõn dünyasõna adõm atan Gitani, bugün Arap dünyasõnõn en önem- li yazõn dergisi olarak kabul edilen ‘Ekber el Edeb’in yöneticisi. Tüm bunlara rağmen, ne zaman Gi- tani’nin adõ bir yerlerde geçse, yanõnda ‘Necip Mahfuz’ adõnõ görmemek güç. Peki acaba bundan hiç ra- hatsõz olduğu oluyor mu Gitani’nin? “As- la! Hatta aksine mutlu oluyorum!” diyor yazar, “Nasıl olmayayım ki? Tıp- kı Konfüçyüs ve Gandhi gibi bir bilge o! Bence Mahfuz’u Gabriel Garcia Marquez ve Umberto Eco gibi iyi hi- kâye anlatıcılarıyla karıştırmamak ge- rekir.” ‘Hoca’sõ Mahfuz’u “o olmasaydı ben de olmazdım” diyecek kadar önem- siyor Gitani: “Edebiyata âşık olmayı ve onu yaşamımın merkezine koy- mam gerektiğini Mahfuz’dan öğren- dim.” Ancak 64 yaşõndaki yazar, ben- zerlikler kadar farklõlõklar taşõdõklarõnõ da eklemeden edemiyor: “Örneğin, beni çok hayalci bulurdu.” ‘TÜRKİYE’NİN NECİP MAH- FUZ’U YAŞAR KEMAL’ Gitani’ye göre Mahfuz ile en önemli ortak özelliği ‘zaman’ kavramõna bakõş açõlarõ. Her ikisi de ‘an’õn ‘şimdi’den ‘geçmiş’e akmasõnõ durdurmanõn tek yo- lunun yazõ olduğunu düşünüyor. ‘Binbir Gece Masalları’ onun için bir doruk, başsõz ve sonsuz bir yapõt. Bir gün böyle yapõt yaz- mak en büyük hayali. Türkiye Gitani için ciddi bir esin kaynağõ. Yeni Türk müzisyenle- rini tek sözcükle ‘başa- rısız’ bulan yazar, taşõ- nabilir müzik çalarõnda 3000 yapõtlõk bir Türk Müziği arşivi olduğunu söylüyor; en çok dinledi- ği bestecilerse Dede Efen- di, III. Selim, Tanburi Cemil Bey, Mü- nir Nurettin Selçuk ve Zeki Müren. Yazarõn Türk edebiyatõyla çok yakõn bir ilişkisi var, Arapçaya çevrilen hemen her şeyi okuyor. Gözde yazarlarõ Nâzım Hikmet ve Aziz Nesin. Yaşar Ke- mal’i koyduğu yeri ise “Yaşar Kemal Türkiye’nin Necip Mahfuz’udur” de- mesinden çõkarmak çok da güç değil. Yazarõn ‘el Tecelliyat’ adlõ yapõtõ şu anda Türkçeye çevrilme aşamasõnda. 16 yõllõk çalõşmasõnõn ürünü olan ‘Defetir et Tedvin - Kayıt Defterleri’nin ise di- limize aktarõlmasõnõ çok istediğini söy- lüyor: “Orada okuyacaklarınızda Os- manlı’nın, Türkiye’nin izlerini göre- ceksiniz. İki ülke olarak aslında o ka- dar yakın ve de uzağız ki...” Kültür Servisi - Yazar ve edebiyat eleştirmeni Feridun Andaç’õn, gazetemiz yayõn kurulu başkan yardõmcõsõ ve yazarõ, toplumbilimci Emre Kongar’la yaptõğõ “nehir söy- leşi”den oluşan “Emre Kon- gar Kitabı”, ‘Herkesten Bir Şey Öğrendim’ adõyla Türki- ye İş Bankasõ Kültür Yayõnla- rõ’ndan yayõmlandõ. Andaç’õn, Kongar’la yaptõğõ elli saate yakõn otuz üç görüşme sonucunda ortaya çõkan ki- tap, Kongar’õn tüm yaşamõna ve bilin- meyen yönlerine õşõk tutmakla kalmõyor, aynõ zamanda Türkiye’nin yakõn tarihine de kapsamlõ bir bakõş getiriyor. Andaç, “Bir bilim adamının kişisel tarihine bakarak Türki- ye’nin 1940 sonrası tarih- sel/toplumsal/kültürel geli- şim seyrini okuyabilirsiniz” diyor. Kongar’õn yaşamõn- dan kesitlere, bilim, kültür, po- litika ve medya alanlarõna yaklaşõmõna, bu alanlarda ya- şadõklarõna ve deneyimlerine koşut olarak, Türkiye’de yak- laşõk elli yõldõr yaşanan noktalar, ‘Her- kesten Bir Şey Öğrendim’in belli başlõ konularõnõ oluşturuyor. Andaç’õn Kongar’la “nehir söyleşi”sine, Kon- gar’õn yaşamõnõn değişik dönemlerinden çok sayõda fotoğraf eşlik ediyor. İşKültürYayõnlarõ’ndan‘EmreKongarKitabõ’ ‘HerkestenBirŞeyÖğrendim’ DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Arda Boylarında Benedetti Uruguay’õ yasaboğdu Kültür Servisi - Romanlarõ pek çok dile çevrilen, şiirlerinden besteler ya- põlan ünlü Uruguaylõ yazar Mario Be- nedetti, Montevideo’daki evinde 88 ya- şõnda yaşama veda etti. 1973-1983 yõl- larõ arasõnda Uruguay’daki askeri yö- netim döneminde sürgünde yaşayan Be- nedetti, Küba yönetimini destekleyen yazarlar arasõndaydõ. İtalya’dan göç eden bir ailenin çocuğu olan Benedet- ti, altmõş yõllõk yazarlõk uğraşõ boyun- ca seksenden fazla roman, şiir, kõsa öy- kü ve deneme kitabõ kaleme almõştõ. Uruguay’da yazarõn düzenlediği okuma günleri çok geniş bir okur kitlesince iz- lenmişti. Benedetti’nin 1960’ta ya- yõmlanan “Mola” adlõ romanõ Türkçe de dahil 19 dile çevrilmiş ve beyaz- perdeye uyarlanmõştõ. Yazarõn, arala- rõnda ABD karşõtõ “Güney de Var” ad- lõ şiirinin de bulunduğu birçok şiiri, İs- panyol şarkõcõ Joan Manuel Serrat ta- rafõndan müziklenmişti. Benedetti’nin Türkçeye çevrilen kitaplarõ arasõnda “Edebiyat ve Devrim: Latin Ameri- ka Üzerine Denemeler” ve “Yıldızlar ve Sen” de bulunuyor. Çağdaş Mõsõr yazõnõnõn en önemli kalemlerinden Gamal Gitani, İstanbul Mõsõr Kültür Merkezi’nin davetlisi olarak İstanbul’daydõ. ‘Günbatõmõnõn Çağrõsõ’ ve ‘Kahire’nin Mücevheri’ adlõ kitaplarõ Can Yayõnlarõ’nca yayõmlanan Gamal Gitani’yle İstanbul Üniversitesi Beyazõt Kampusu Kurul Salonu’nda verdiği konferanstan sonra görüştük. ‘Türkiyebenimiçinesinkaynağõ’ ‘Deccal’ şenliği karıştırdı UĞUR HÜKÜM CANNES - Fransõzlarõn Belçika kökenli 66 yaşõndaki “Rock İlahı” Johnny Hallyday ile Asya soyasõ soslu “Spagetti Western”lerin tartõşõlmaz ustasõ Hong Kong Çinlisi Johnnie To bir araya gelirse ortaya şiddeti eğlenceye dönüştüren fantezi bir film çõkar. Bugüne kadar 25 filmde de oynamõş Hallyday’in beyazperdedeki ilk görünmesi, her ne kadar bir Henri-Georges Clouzot klasiği “Les Diaboliques / Şeytan Ruhlular”a (1955) dayansa da, ünlü şarkõcõ büyük yönetmenlerin elinde sõra dõşõ kompozisyonlar çizebileceğini Jean-Luc Godard’õn “Detektif”i ile kanõtlamõştõ. Hallyday’in sanatõ ve kişiliği Fransõzlarõn pek sevdikleri ikiye bölünme konusundaki tipik örneklerden biridir. “Hallyday sevenler ve sevmeyen Fransızlar” toplumu. Dolayõsõyla bir yanda sağcõ ve klasik Rockçu Johnny, öte yanda bol salçalõ, pardon kanlõ “şiddet” yönetmeni Johnnie olunca sinemacõ kamuoyu bile bölünüverdi. ARKADAŞLIK, SADAKAT 5. Cannes sabahõnõ açan Johnnie To filmi “Vengeance / İntikam” olaydan 20 yõl önce Paris’te gangsterlikten lokantacõlõğa terfi eden Francis Costello’nun (Johnny H.) Hong Kong’da yaşayan kõzõnõn “Triadlar”õn (Çinli mafyalar) tepişmesine kurban giden kõzõnõn intikamõnõ alma mücadelesini anlatõyor. Ne Hallyday ne de To hayranõ değiliz, fakat kabartmalõ harita gibi yüzü, kaya yarõklarõndan bakan mavi yõlan bakõşlõ gözlerine rağmen bir hayli başarõlõ performans gösteren yaşlõ aktöre, çocuk sever büyükbabaya sempati duymamak elde değil. To’nun Macao ve Hong Kong’da geçen, gerilimden ziyade bir arkadaşlõk ve sadakat filmi diyebileceğimiz filmi alõşõlagelmiş şiddet dozunu göreli hafifletirken davranõşlara belirli bir duygusallõk yüklemeyi unutmamõş. Katõksõz To hayranlarõ pek hoşnut kalmayabilir. 62. buluşmanõn ağõr toplarõn- dan biri Danimarkalõ Lars von Trier’in “Antichrist / Deccal”õy- dõ. “Dogville”den (2003) sonra çektiği son üç filmi ne eleştir- men, ne de ‘sinefiller’ nezdinde yeterli ilgiyi göremeyen İskandi- nav ekolünün yaşayan en saygõn temsilcisinin yeni filmi merakla bekleniyordu. Trier bir rüyasõnõ gerçekleştirip başucundan hiçbir zaman ayõrmadõğõ Friedrich Ni- etzsche’nin “Der Antichrist”ini nihayet kendi sezgi ve duygularõ doğrultusunda beyazperdeye ak- tarmõş. Cannes’a 1984’ten beri 8. kez katõlan sanatçõ, hayatõnda yazdõğõ en kõsa senaryo, 65 sayfa ve iki saatte, epeyce de doğaçla- ma eşliğinde yalnõzca iki oyun- cuyla (Charlette Gainsbourg ve Willem Dafoe) kariyerinin ken- disi için en önemli filmini çekti- ğini söylüyor. Küçük yaştaki ço- cuklarõnõ bir ihmalkârlõk (kilit kavramlardan biri) sonucu yiti- ren çiftin Kadõn’õ derin bir bu- nalõma girer. Mesleği psikotera- pi olan Erkek birlikteliklerini kurtarmak amacõyla Kadõn’õ bir orman evine götürür. Büyük bir estet olan Trier olağanüstü gü- zel görüntülerle seyirciyi felsefi, dini bir çerçevede kendi kaçõnõl- maz karanlõk ve ürkütücü girda- bõna çeker. ‘HASSAS BİR KONU’ İnançlarõ konusunda medya- da yer alan çok sayõda söylenti üzerine basõn konferansõnda “Dinim sinema” şeklinde ko- nuşan Trier “Allah’a inanıyor musunuz?” sorusunu şöyle ya- nõtladõ: “Pek emin değilim. Hassas bir konu. Bazen bir ömür boyu sürebilecek bir sor- gulama. İnanmaya çalışıyo- rum. Ama benim için kesin olan, dinlerin kendileri için in- sanlar tarafından yaratıldığı- dır, Tanrı tarafından değil.” Trier: Dinim sinema “Antichrist” sinema sanatı açısından iz- ler bırakacak bir çalışma. Çok beğendiğimizi itiraf edelim ancak böylesine ka- dın düşmanı, “mizojin” bir filmi sevmemiz mümkün değil. Dileriz ki ilk izlenimde yanılmış olalım. Fakat Lars von Trier, Kadın’da “Dec- cal”i görmeye devam edi- yor. Hatta ortaçağda “Bü- yücü Kadınlar”ı yakanlar kadar ileri gidiyor. Charlet- te Gainsbourg’un, kompo- zisyonuyla En İyi Kadın Oyuncu ödülünün ilk adayı olduğunu göğsümüzü gere gere yazabiliriz. Gainsbourg güçlü aday Charlette GainsbourgWillem Dafoe Cannes’õn iddialõ yapõmlarõndan Trier’in ‘kadõn’ düşmanõ filmi, izleyiciyi felsefi, dini bir girdaba çekiyor Cannes’da ‘Türk Gecesi’ Cannes’da düzenlenen “Türk Gecesi”nde, Türk sineması, mutfağı ve müziği tanıtıldı. Geceye festival için Cannes’da bulunan çok sayıda yabancı yönetmen, yapımcı, dağıtım şirketi temsilcisi katıldı. Etkinlikte, Can- nes’da geçen yıl “Üç Maymun” filmiyle en iyi yönetmen ödülü alan ve bu yıl jüride bulunan Nuri Bilge Ceylan, filmin oyuncularından Hatice Arslan da (üstte) yer aldı. (AA) Tüm Yaşamõnõ Çağdaşlaşmaya ve Aydõnlanmaya Adayan, Atatürk İlke ve Devrimlerinin Yõlmaz Savaşçõsõ, Eğitim ve Bilim Önderi; Prof. Dr. Türkan Saylan’õ UNUTMAYACAĞIZ Savaşõm Gücü ve İstenci Hepimize Yol Haritasõ Olacaktõr. Onu Yoksul Köy Çocuklarõnõn Kimsesizlik Hüznü ve Yapõlan Adaletsizliğin Utancõ İle Uğurladõk... İstanbul Barosu ÖNCE İLKE ÇAĞDAŞ AVUKATLAR GRUBU Muammer Aydõn, Cengiz Abbasgil, Hamdi Umur Güriş, Esen Koray, Vahit Aykut Ergil, Cafer Kaya, Kadri Necati Markoç, Berra Besler, Kazõm Kolcuoğlu, M. Haluk Eldem, Oktay Gerçeker, Ömer Yasa, Ali Rõza Aral, Abdurrahman Özgür, Burhan Öğütcü, Ali Rõza Dizdar, Sahir Bafra, Turan Biçer, Celal Ülgen, Burhan Köseoğlu, Ufuk Dinç, Ö. Lütfü Özer, M. Özkan Kökçeli, Kalkay Özaslan, Ali Şen, Nazan Moroğlu, Necmi Şimşek, Fisun Dikmenli, N. Ateş Atayakul, Ozan Bengisu, İnci Göktepe, Bozkurt Nuhoğlu, Hasan Yazõcõ, Ertan Diler, Nuran Atahan, Aydeniz A. Tuskan, Rezzan Akatay, İsmail Gömlekli, Atilla Özdalkõran, Salih Canpolat, Cengiz Kayõtmazer, Elvan Kayadeniz, Mehmet Yõldõz, Mukadder Özkeleş, Muazzez Çörtelek, Murteza Özhan, T. Tuna Şen, M. Kamil Turan, Erdal Altan, Akõn Çõtakoğlu, Rõdvan Eyüpoğlu, Kamil Mutu, Tamer Şahin, M. Şeref Kõsacõk, Sani Yõldõrõm, O. Aydõn Şahin, Ümit Silan, L. Ertuğrul Yeşilaltay, Sami Akdağ, Hüseyin Uğur Poyraz, M. Bülent Hattatoğlu, Mehmet Özçelik, Oya Şahin, Başar Yaltõ, İrfan Akyürek, Mahmut Tanal, M. Yõlmaz Faikoğlu, Turgay Demirci, A. Metin Uracin, İbrahim Ozan, Filiz Saraç, Türkan Yõlmaz, Berrin Ayrancõoğlu, Ufuk Özkap, Ömer Aykul, M. Ufuk Yõlmaz, Selami Melemşe, S. Ünver Yavuz, Hasan Fahri Kumkumoğlu, Aysun Kuşakçõ, Elif Eskin, Şevki Şimşek, Levent Sevindi, Özlem Aksungar, İsmail Altay, Ali Gürbüz, Nur Evrim Erol, Ömür Dedeoğlu, Nilnur Çiftçi, Vural Soytekin, Gülsen Şavk Taş, Yüksel Aytekin, M. Coşkun Karakaş, Ümit Başer, Hülya Özkan, Selçuk Ş. Demirbulak, Özgür C. Altuntaş, Levent Polat, Nejat Kazan, Abdurrahman Bayramoğlu, Gönül K. Kocabey, Emre Durmuş, Tülay Tonkuş, İlhan Aydõn, Hasan Kõlõç, İbrahim Adaş, M. Selçuk Yõlmaz, Yankõ Garan, İ. Cem Erbil, Z. Başar Özbilen, Yeter Kõlõç, Sadi Yõldõrõm, Zeynep Uçar, Özge Akõm, Evrim Keydal, Burçin G. Aybay, Tenur Koyuncuoğlu, Tangül Durakbaşa, Erol Altõntaş, Önder Öztürel, Zeki Yõldan, Ayhan Algantürk, Yörük Kabalak, Turan Ceyhun, İnciser Alptekin, Enver Çerçi, Kaşif T. Ağanoğlu, Nizar Özkaya, Abdi Pesok, Rõdvan Eriş, M. Nuri Karahan, N. Kemal Gökçay, İlker H. Duman, Sevgi Öztürk, Levent Bõçakçõ, Hasan M. Topçuoğlu, Erdener Yurtcan, S. Sefa Bilgiç, Vehbi Kahveci, Mehmet Durakoğlu, M. Feridun Şan, Lütfü Topraç, F. Selami Mahmutoğlu, Mustafa Terzi, Şeref Dede, İhsan Şafak Balta, Nezire Selçuk, Hakan O. Öncel, A. Emre Karagöz, Murat Hazinedar, Hilal Gültepe, Handan Doğan, Berrin Adõyaman, Hüseyin Özbek, H. Avnu Durmuşoğlu, Yasin Güldaş, Salih Özdoğanlar, Lütfiye Genco, F. Mehmet Aktaş, Rahşan Bağrõaçõk, Cengiz Yaka, Süreyya Turan, Atilla Özkan, Atilla Erdoğmuş, Hüseyin Bingöl, Zuhal Akbulut, Erkan Büyük, Devrim Büyük, Cem Güçlü, Semra Yõldõz, Doğan Kacabey.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear