26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
B u devirde Türkiye’nin limanlarõ arasõnda yol- cu taşõmacõlõğõ yok! Bu nasõl bir iştir?.. İstanbul’dan İz- mir, Çeşme, Bodrum veya di- ğer sahil kentlerine çalõşan tek bir feribotumuz yok. İki sene nasõl olduysa Samsun ve An- kara feribotlarõnõ İstanbul-Bod- rum-İstanbul hattõnda tarifeli olarak çalõştõran Deniz A.Ş, bu yõl bu hattõ kapatmõş. İlgilenen bile yok. Web sayfasõna iki sa- tõr bir yazõ koymuşlar. “2009’da yokuz..” diye. Hani Türkiye için “Denizci devlet, denizci millet” diye övünüyorlardõ? 21. yüzyõlda Türkiye’nin sa- hil kentlerini birbirine yolcu gemileriyle bağlayan bir tek denizcilik şirketi yok, bir tek program ve tarife yok! Bu ayõp, aynõ zamanda de- nizciliğimizin ve toplu taşõ- macõlõğõmõzõn da büyük ayõbõ- dõr. Her fõrsatta denizlerle çev- rili olduğumuz ve ulaşõmda çağdaş yolun toplu taşõmacõ- lõktan geçtiğini söyleyen yet- kililer, İstanbul-İzmir ve daha sonra İstanbul-Bodrum vapur seferlerini yapan Samsun ve Ankara feribotlarõnõ “özelleş- tirme” adõ altõnda devletten sa- tõn alanlarõn, iki yõl işlettikten CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 21 NİSAN 2009 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Atatürk devrimlerinden kopmaya, uzaklaşmaya baş- lamamız yeni bir gerçek de- ğil!.. İlk adım, 1946 seçimle- rinden sonra işbaşına gelen Prof. Şemsettin Günaltay hükümeti tarafından atıldı. İlk imam okullarının açılması, Türkçe ezana son verilmesi, ilahiyat fakültesinin kurulma- sı... Ardından yeni seçimler ol- du. Demokrat Parti işbaşına geldi. Atatürk döneminin po- litikacılarıydılar. Bayar ve Menderes, Koraltan, Köp- rülü!.. Ama onlar da CHP’nin başlattığı gerilemeye daha da çok hız verdiler!.. Bugün AKP varsa, Tay- yip’ler ve arkadaşları ülkeyi çağdaşlıktan koparıp gerilik- lere götürmeyi büyük başarı sayıyorlarsa, sorunun tohum- ları altmış yıl önce işte böyle atılmıştı. Gelişe gelişe geldik bugünlere; derken Ergene- kon’lara?.. Bugün okurlarıma bir yazı sunmak istiyorum: 15 Haziran 1950 günü Yaprak dergisinde çıkan bir yazıyı... Yazan Orhan Veli Kanık... Gelecekte ola- cakları o günden görmüş! Bizlere daha ilk günden uya- nın.. uyursanız başınıza gele- cekleri, benden öğrenin der- cesine!.. “Salt bir ezan meselesi ol- maktan çıkıyor iş. Daha bir sü- rü geriliğin başlangıcı, daha bir sürü geriliğe göz yummanın işareti oluyor. Bu düşüncemi- zin doğru olup olmadığını an- lamak için belki biraz beklemek gerekecekti. Ama ona hacet kalmadı. Başbakanın demecini duyar duymaz sarıklarla, cüp- pelerle sokaklara fırlayan sof- talar düşüncemizin doğrulu- ğunu çarçabuk ortaya koydu. Sarıkla cüppeyi de mühim saymayalım. Ama işin bu ka- darla kalmayacağına da kalı- bımızı basabiliriz. Daha neler olabilir diye düşünüyoruz da aklımıza şunlar geliyor...” Orhan Veli’nin yazısı şöyle bitiyor: “İşte Ramazan’a giriyoruz. Oruç yemenin kâfirlik olduğu- nu düşünen kimseler tarafın- dan pekâlâ taşa tutulabiliriz. O kimseler çoğalabilir. Memleket yararına görmek istediğimiz işler bu gün nasıl komünistlik oluyorsa, o gün kolaylıkla kâ- firlik olur. Hep birden ayakla- nırlar. ‘Milli heyecan’ın yerini ‘dini heyecan’ alır. Hükümet o heyecanı yatıştırmaktan aciz- dir. Dini heyecan her istediği- ni yaptırmaya başlar. Sonu nereye varır bu işlerin? Gör- mek istemeyiz, ama her halde çok kötüye...” Orhan Veli, bu yazısından sonra çok yaşamadı; 14 Ka- sım 1950’de öldü? Ama, biz- lere bıraktığı bildiri yepyeni du- ruyor! Hem de tam altmış yıl sonra!.. Dedikleri olmadı mı? Ol- muyor mu? Kim var iktidarda, Anayasa Mahkemesi’nin “La- ikliğe karşı odak” olmuş say- dığı bir hükümet değil mi? Metin Eloğlu’nun, aynı sa- yıda çıkan “Zurnanın zırt de- diği yer” adlı şiirinin son di- zeleriyle bitirmek istiyorum: “Peki ama bir çaresi yok mu bu işin? Ha, şöyle Düşünmeye alışın.” EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Orhan Veli Bizi Uyarmıştı... PENCERE F Tipi Ergenekon... Cumhuriyet farkı ne?.. Cumhuriyet bir fikir gazetesidir, bu özelliğiyle geleceği kestirmek yetilerini de kazanmıştır... Fethullah Gülen olayı bugün gündemin birin- ci maddesine oturdu... Cumhuriyet, yıllarca önce, bugün olacakları ha- ber vermiş, konuyu işlemişti... Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ dört dört- lük son konuşmasında cemaat olgusundan söz açtı... Cemaat deyince akla ne geliyor?.. Fethullah cemaati... Ergenekon’un 12’nci dalgasında adı en çok ge- çen kim?.. Fethullah Gülen... F tipi Işık evleriyle genç kuşakları cemaatine ka- tan Gülen’in rakip saydığı ÇYDD’yi polise vur- durduğu artık gazete haberlerine dönüştü... F tipi yargıç.. F tipi polis.. F tipi savcı.. F tipi öğretmen.. F tipi memur.. F tipi medya.. Yıllarca önce yürürlüğe konulan bir planlama başarıya doğru yürüyor... Saidi Nursi - Fethullah Gülen Nakşi cemaati, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin başına çökmüş- tür... Cumhuriyet’in çok önceden olacağını haber ver- diği bir gerçektir bu... Fethullahçılar devlet kesiminde bir kuruma sı- zamadılar... Nedir o kurumun adı?.. TSK... Cemaat çağdışı bir örgütlenmedir, din kapsa- mında bile sakıncalıdır, çünkü müritler yurttaş ki- şiliğini yitirir, bir şeyhin iki dudağının arasından çıkacak söze bakar, askerden bile daha çok hi- yerarşiktir cemaat, devleti ele geçirdiği zaman ola- cakları bir düşünün... Ergenekon’u kim yönetiyor?.. Savcı mı?.. Polis mi?.. Yoksa bu ikisinin de tepesinde, okyanus öte- sinde bir şeyhin bugünkü iktidarla iç içeliği kap- samında bir dinci - siyasal operasyon mu söz ko- nusu?.. Başbakan Erdoğan F tipi değil... Peki, F tipi kaç bakan var?.. Polis F tipi yöneticilerin elinde mi?.. Yargıyı Ergenekon adı altındaki bir operasyonla dinci siyasete bağlamak kimin planıysa kutlamalı... Ne var ki bu planın yalnız içerde tasarlanması olanaksız... İnsanların “ismet-i harimi”ne girerek “mahre- miyetlerini” suç delili sayarak, dinci-faşist bir kor- ku devleti yaratmak fikrini kim keşfetmişse aş- kolsun... N itelikli yaşayan, derinlikli üre- ten, teslimiyetsiz yurtseverli- ğini ve Mustafa Kemal ay- dõnlõğõnõ sürdürenlerin hâlâ soluk alõyor olmasõ, insanõn erdeminden, çağõn aydõnlõğõndan kopuk birilerini çok rahatsõz ediyor. Daha mükemmelini görenler / göste- renler yaşadõkça, ucuz duyarlõklar sirki- ne kendilerini paketleyip yutturmalarõ zor. Oysa, anlaşõlmaz bulduklarõnõ yaftala- maya, engellemeye uğraşmalarõna... Ra- hatsõz olmalarõna gerek yok! Bazõlarõ için hiç olmayan, bazõlarõ için hiç ölmeyen güzellikler vardõr... Ki, bu cümlenin iki yarõsõ, birbirinin içi- ne geçmesi imkânsõz iki ayrõ boyuttur. Sistemin içinde yaşayarak ve susarak bu rezilliğin parçasõ olanlar; Bir kõsõrdöngüye ait olmayõ reddederek, hayatõyla, sanatõyla, duruşuyla, daha ya- şanõlõr bir dünyanõn kavgasõnõ veren in- sanlara köstek olacaklarõna, kendi ha- yatlarõnõ gözden geçirmeliler. Sõkõntõsõnõ çektikleri eksiklik hissinin çaresi, hayatõnda, işinde, sanatõnda, hiç- bir ucuzluğun arkasõna, hiçbir nüfuzun ya da dinin korku imparatorluğuna sõğõn- madan gerçek evrensel insanõn aydõnlõğõna ulaşabilmektir. Daha yukarõdakini derdest etmek, Hit- lervari tezgâhlarla susturmaya çalõşmak, senin karanlõğõnõ daha devasa bir kaosa sürüklemekten başka hiçbir işe yara- maz. “İnsan” gibi insanlarõn tümünü yok et- sen bile, aydõnlõk düşünceyi indiremez- sin göklerden. Parayla ya da despotlukla satõn ala- mayacağõn olgular var; insanlõk, iç huzuru, sevgi, saygõ... Senin çiğliğini, niyetini röntgen filmi gibi gören saygõn insanlara histeri krizi ha- linde saldõrõp organize karalar çalmak, da- ha derin bataklara saplanmandan başka, seni saygõn ve başarõlõ kõlmaz. Mükemmel hayatlar ve yapõtlar orada durdukça, sen anlamsõz ve nobran bir kür- sü komiği olmanõn ötesine geçemezsin. Bunlarõ algõlayamayacak kadar mikro bir mahallede yaşasan dahi, “o güzelim insanları” gördükçe hissettiğin; “Donanımsızlık, cahil ve çırılçıplak olma duygusu” seni saldõrgan yapõyor. Bu kadar kendini bilmez oluşun, ken- dinin ne olduğunu bilmenden... Cüretkârlõğõn cehaletinden, cesaretin korkaklõğõndan kaynaklanõyor. Evrensel hayatõn sonsuz özgürlüğün- den, uçuşan saçlardan, aydõnlõk çağdan öylesine ürküyorsun ki, kendine kapanõk, güdük bir yaşantõ kurmak istiyorsun. Yöreselleştirip kendine benzettiğin inanç- larõn avcõlõğõnda... Bel altõ vuruşlarõnda yaratõcõlõğõ sõnõr ta- nõmayan bir tayfa ile bedevi âlemi pe- şindesin. Hayatõn kõlcal damarlarõna nüfuz eden o kadro, senin gibi örümcek sabrõ göste- remez, duracaklarõ yeri bilemezler. İlkelliklerin tavana vurduğu, toplu- mun gözbebeklerine saldõrdõklarõ günler karanlõk tertipler için sonun başlangõcõdõr. İdrak sorunlu rüzgâr gülleri, dikta he- veslisi çağdõşõ bir nokta olduğunu anla- yana kadar parlatõrlar seni. Kronik hainler hiç uyanmamayõ yeğ- lerler. Işõk insanlarõ ise, evrimleşmeni, ay- dõnlanmanõ veya çekip gitmeni bekler. Bü- yüyen fiskesi ile kalabalõğõn, ötelenme- ni. Umuda, düşlere, bekleyişe bile ta- hammülün yok senin. İşte böyle birisin sen Bay Kötülük. Klonlarõnla birlikte bu utanç devrine ib- retli bir rezalet imzasõ atõyorsunuz ya. Mutlaka gideceksiniz sonunda. Bu kadar debelenip, yaşadõğõ çağõ acõ- masõzca bulandõranlar, günlerin köpü- ğünde yitip gider. Dünyanõn bütün kavgalarõ senin gibi- lerin kafasõnda yaşanõyor aslõnda. Erişemediği yõldõzlarõ karartmaya ça- lõşan cüceler, beyhude bir faşizanlõkla sa- dece geciktirir aydõnlõğõ. Sonra yõlan gömleğini çõkarõr... Dünya, çöl yaratõklarõna çok uzak bir “günaydın” faslõndadõr. Bay Kötülük... Kim Demiş Üç Tarafõmõz Denizlerle Çevrili Diye! İlhan İREM Sanatçõ Prof. Dr. V. Doğan SORGUÇ sonra hatlarõ iptal etmele- rine ne diyeceklerdir? Devleti temsil edenler bu soruna “Özel sektö- rün işidir, biz karışma- yız” diyemezler. Zira ko- nu, ciddi bir ülke ve dev- let sorunudur. Bunu, baş- ta özel sektör denizciliği- nin yarõ resmi sesi olan De- niz Ticaret Odasõ olmak üzere yetkililerimiz her fõrsatta “Denizci devlet, denizci millet” sloganõy- la ifade ediyorlardõ. O za- man denizci devlete, de- nizci millete umudumuz özelleştirme ardõndan ne oldu diye sormazlar mõ? Gerçekten toplu taşõma- cõlõğõn, özellikle yoğun tra- fik kazalarõnõn bulunduğu Türkiye’de uzun karayolu yerine, denizyolu gibi bir nimetin kullanõlmasõnõn kaçõnõlmazlõğõ nedeniyle, özel sektörün bu görevi üstlenememesi halinde, işin bir kamu görevi oldu- ğu açõktõr. Nitekim, yarõ resmi bir kurum olan İDO’nun Marmara’da kur- duğu bir yolcu ve hatta araç taşõma ağõ, görevini başarõyla sürdürmektedir. Ayrõca, “Kullanmaya- nın malını yerler” özde- yişine uygun olarak Yu- nanistan’õn çevremizde yüzlerce ada arasõndaki bağlantõyõ rahatça yürüt- tüğü gerçeği üzerinde, mil- li savunma dahil, hepimi- zin ve her şeyden önce devletimizin durmasõ ge- rekir. Aksi halde etrafõ- mõzdaki denizin bizim ol- duğunu nasõl savunabiliriz? Devlet bu amaçla var olan kuruluşunun yöneti- mini siyasilerin yağmasõna bõrakõnca, doğan zararlar nedeniyle çözüm, kurulu- şun “özelleştirme” adõ al- tõnda devredilmesi olmuş- tur. İki gemiyi satõn alan Deniz A.Ş. bu hizmeti sürdürmeyi üzerine almõş- sa da 2009 yõlõ itibarõyla bu işten vazgeçmiştir. Oysa günümüzde küre- sel serbest piyasa ekono- misi ve özel işletmeciliğin ülkesi ABD’nin, yeri gel- diğinde, dev özel finans ve otomotiv vb. imalat fir- malarõnõ doğrudan veya dolaylõ biçimde kamulaş- tõrdõğõ görülmektedir. Vatandaş önümüzdeki yaz mevsimi için sorunun acilen çözümünü bekliyor. Aksi halde en azõndan bu yaz mevsimi süresince İs- tanbul-İzmir-Bodrum yo- lunda meydana gelecek kaza ve kayõplarõn vicdani sorumluluğu söz konusu olacaktõr.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear