28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 2 NİSAN 2009 PERŞEMBE 8 DİZİ İstanbul B 15 Edirne Y 15 Kocaeli B 16 Çanakkale B 15 İzmir B 22 Manisa B 22 Aydın Y 21 Denizli Y 18 Zonguldak S 14 Sinop S 8 Samsun S 17 Trabzon S 18 Giresun S 20 Ankara Y 18 Eskişehir Y 16 Konya B 17 Sıvas PB 15 Antalya B 23 Adana PB 25 Mersin PB 20 Diyarbakır PB 21 Şanlıurfa PB 23 Mardin PB 20 Siirt PB 20 Hakkâri B 10 Van B 13 Kars B 12 Oslo B 9 Helsinki B 3 Stockholm B 13 Londra B 16 Amsterdam B 16 Brüksel PB 16 Paris B 18 Bonn A 17 Münih B 14 Berlin B 16 Budapeşte B 18 Madrid B 17 Viyana B 16 Belgrad Y 18 Sofya Y 16 Roma Y 16 Atina B 20 Zürih B 19 Moskova B 6 Aşkabat PB 17 Astana PB 13 Taşkent Y 16 Bakû PB 21 Bişkek B 17 Tiflis PB 22 Kahire B 24 Şam B 27 Ülke geneli parçalı ve çok bulutlu, İç ve Gü- ney Ege, göller yöresi, İç Anadolu’nun kuzey- batısı, Batı ve Orta Ka- radeniz’in iç kesimleri, Antalya’nın batı kesim- leri sağanak gök gürül- tülü sağanak yağışlı ge- çecek. Hava sıcaklığı batı kesimlerde 4 ila 6 derece azalacak, diğer yerlerde önemli bir de- ğişiklik olmayacak. T oplumsal yaşamõmõzda par- tisel ve seçimsel demokra- siye geçiş 1946-1950 dö- nemine rastlamaktadõr. Dediği de- dik ceberut bir toplum ve devlet li- deri olduğu iddiasõyla sağ kesimin günümüzde bile sürdürdüğü it- hamlarla karşõ karşõya yaşamõş bir Cumhurbaşkanõ İsmet İnönü olayõ toplum tarihimizde özel bir yer tu- tar. Ancak şiddet dozu bazen çok ar- tabilen bu suçlamalara karşõ, İsmet İnönü uygar ve çağdaş düşünceli bir liderdi. Savaş kahramanõ olmasõnõn ken- disine sağladõğõ güce karşõn seçim- sel demokrasiye geçişin, iktidarõ kaybetmek pahasõna da olsa, mi- marlõğõnõ yapmaktan geri kalma- mõştõr. Bu davranõşõnda yeni geliş- tirilmiş Birleşik Amerika bağlantõ- larõnõn ve ABD donanmasõndan bir zõrhlõ savaş gemisinin İstanbul’a yaptõğõ özel dostluk ziyaretinin de payõ olduğu hep ileri sürülmüştür. Tek adam diktacılığı Bir dönemin toplumsal yazõn li- teratüründe bu konular enine boyuna tartõşõlmõştõr. Ancak sonuç olarak İs- met İnönü’nün sahip olduğu çağdaş liderlik potansiyeli ülkemizi bu doğrultuya götüren ana etken ol- muştur. Seçimsel demokrasi döne- minde Adnan Menderes’in tarõm kesimi tabanõna dayalõ bir politik güç oluşturduğu bilinmektedir. Bu aradaki tek adam dikta- cõlõğõ özentilerine karşõ çeşitli askeri müda- haleler gerçekleşmiştir. Ancak bu müdahalelere karşõn sivil toplum politik arayõşlarõ da zaman zaman kendini göstermiştir. Bu anlamlõ çõkõşlardan birinin bir parçasõ da ‘Turgut Özal’ olayõ çerçe- vesinde kendini gösteren kentsel nüfusun ik- tidarda ağõrlõklõ yer kapma kavgasõna girmiş oluşuydu. Öte yandan hatõrlanmalõdõr ki 1995 se- çimlerinde bu yeni sağ çizgi seçimlerin ga- libi olarak selamlandõ. O dönemlerin İstanbul Belediye Başkanõ seçilmeyi, medyanõn da büyük ölçüde şe- killendirdiği Recep Tayyip Erdoğan ise bu akõmdan ve akõştan beslenmiş bir politika- cõ olarak belleklerde yer alõyordu. 1999-2002 döneminin çalkantõlarõ arasõnda aynõ Recep Tayyip Erdoğan’õn Türk politika sahnesin- de hõzla başrol oyunculuğuna terfi ettiği gö- rülüyor. Havada uçuşan adresi belirsiz ve gittik- çe sağa yaklaşmõş merkez sol oylar ile mer- kez sağõn sahipsiz kalmõş politik eğilimle- rinin hepsini birden bünyesinde toplayan bir AKP ortaya çõktõ. Yakõn geçmişin Turgut Özal ve Süleyman Demirel olay- larõ ile karşõlaştõrõlabilecek boyut- ta ve yoğunlukta bir ‘Recep Tay- yip Erdoğan olayı’ yaşanmaya başladõ. 2000’lerin bir dökümü Tayyip Erdoğan uç Karadeniz’in geleneksel toplumsal tutuculuğu ile Anadolu’dan göç almõş İstanbul çevrelerinin ezilmişlik içinde eko- nomik istemci gerici büyükşehir yörelerinin bir karmasõ olarak orta- ya çõktõ. Ayrõca, Özal dönemlerin- ce kuvvetle beslenmiş ekonomik sağ ile buluşma olgusu da Tayyip Er- doğan’õn politik kişiliğinin parça- larõnõ oluşturuyordu. İmam hatip li- sesinde ortaeğitim alõyor oluşu, bu dinsel ve ekonomik sağ buluşmasõ- nõn doğal bir görüntüsüydü. Gördüğünü ve duyduğunu çabuk kapan bir pratik zekâya sahip olu- şu, ayrõca sözcüklerle buluşmasõn- daki rahatlõk Tayyip Erdoğan’õ epey genç yaşlarda içine girdiği Milli Se- lamet Partisi politik çevrelerinde ara- nan heyecanlõ bir genç konuşmacõ hüviyetine sokuyordu. Partisinin peşin gençlik gruplarõnda, sonra- sõnda da il teşkilatõnda ve başkan- lõğõnda hõzla tõrmanõşõ hiç yadõr- ganmõyordu. Sonunda Tayyip Er- doğan kendini İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin başkanõ olarak bu- luverdi. Dönemin CHP adayõ Zülfü Li- vaneli’nin seçilmesi korkusu ve gençlik dönemlerinden kalan sol- culuk şöhreti de üstüne eklenince gittikçe güçlenen Yeni Bizans Dü- kalõğõ’nõn yöneticileri Livaneli’nin önünü kesmek için elden geleni yaptõlar. İş dünyasõ, çõkar dünyasõ, yandaş gruplarõ ve dinci-ekonomik sağ görüşün ortak desteğiyle Tayyip Er- doğan kõsa zamanda medyanõn sev- gilisi oldu. O ilgiyi ve bağra basõlmayõ usta- ca kullandõ. Sonradan ortaya çõkacak olan, bi- reyler ve gruplar arasõnda kendi doğrultusuna göre dengeler kura- bilme becerisi başkanlõğõ döne- minde hõzla gelişti. Net biçimde kestirebilmek mümkün değil ancak Türk politikasõnõn gelişmeleriyle gittikçe daha yakõndan ilgilenen Atlantik ötesi stratejik dost ülkele- rin üst mercileriyle yakõn ilişkileri de muhtemelen bu dönemlerde yay- gõnlaştõ ve yoğunlaştõ. Büyük destek verildi ama.. Dini ve hamasi duygularõndaki kontrol- süzlük coşkulu ve şiddetli beyanlara onu gö- türür oldu. Hakkõnda davalar açõldõ. Bir kõsa mahkûmiyeti de oldu. Oradan ge- len mağduriyetin duygusal simsarlõğõ çok us- taca yapõldõ ve 2002 yõlõna varõldõ. Olayõn bu derece yalõn ve şematik biçim- de özetlenişi, aslõnda, acõklõdõr. Ama büyük ölçüde günümüz sos- yo-politikasõnõn gerçeklerini yansõt- maktadõr. Tayyip Erdoğan içeride politik gü- cünü sürdürecek bu çarpõk toplumsal düzenlemelere imza atarken o ke- simlerden aldõğõ ve gelecekte de ala- bileceğini varsaydõğõ destek sayesinde daha da çarpõk başka toplumsal dü- zenlemelere cüret etme yetkisini kendinde gördü. Kentsel araziler yandaşlara Kentsel arazilerin yandaşlar ara- sõnda peşkeş çekilerek pay edilmesi yolunda AKP’li belediyelere büyük destek verildi. 29 Mart yaklaşõrken AKP’li belediyelerle ilgili yolsuzluk dosyalarõ bini bir para, havada uçu- şur olmuştu. Büyük kent belediyelerinde, med- yanõn ilgi gösterdiklerinin dõşõnda başka biçimsizlikler ve kuralsõzlõk- lar da bol miktarda mevcut gibiydi. Ulusal medyanõn dikkatini çevirmediği or- ta boy bazõ kentlerde de usulsüzlük, kural çiğ- nemesi, yandaşlara peşkeşçilik diz boyunu aşmõş gibiydi. 29 Mart yaklaşõrken AKP’li belediyelerle ilgili yolsuzluk dosyalarõ bini bir para, havada uçuşur olmuştu ‘Peşkeşçilik diz boyunu aşmõştõ’ 2002öne alõnmõş genel seçimleri yaklaşõrken yirmi yõl önce Turgut Özal’õn yaptõğõnõn bir benzeri irdelemeyi Tayyip Erdoğan, yakõn çevresinin de telkini ve yardõmõyla gerçekleştirdi. Merkez sağda ve dinsel sağda geleceğe dönük belirsizlikler içinde yalpalayan eğilimleri bir arada toplayan yeni bir ses olarak ortaya çõktõ. Eski geleneksel orta-sol kendi içindeki yalpalamalar ve iniş- çõkõşlarla gittikçe daha fazla sağa yaklaşmõş bulunurken, o kesimden bazõ desteklerin de Tayyip Bey’e ve Türk politika sahnesinin en taze oluşumu olarak kendini gösteren AKP’ye yönelişlerine tanõk olundu. Böylece 2002 genel seçimlerine varõldõ ve orada ta Özal döneminden kalma, demokratik anlayõştan ve toplumsal hakkaniyetçilikten tamamen uzak bir yüzde on barajõ Tayyip Erdoğan’õn kendisi için bir mucize sayõlacak biçimde lehine çalõştõ. Günümüz seçim yasasõnda da hâlâ varlõğõnõ sürdüren bu amansõz kural gereğince, ülke ortalamasõnda yüzde on (%10) oy oranõnõ tutturamamõş partilerin iller ve seçim çevreleri ölçeğinde temsil edilmeleri mümkün olmamaktadõr. Böylece seçim denen mekanizma, ülke toplamõnda sadece yüzde onu aşmõş partiler arasõnda cereyan etmektedir. Tayyip Erdoğan iktidarõ içeride belli bir ekonomik canlõlõğõn doğmasõnõ tartõşõlmaz biçimde sağladõ. İş dünyasõndan ve medyadan sürekli alkõşlar ve destek aldõ. Avrupa Birliği ile olan aday üyelik müzakereleri inişli çõkõşlõ bir seyir izlediyse de, orada da bir miktar varlõğõnõ duyurdu. İçeride çeşitli toplum gruplarõ arasõnda geleceğe dönük umutlarõ besleyen büyüklükte tüketimcilik dengesi kurma yolunda mesafeler aldõ. Bireylerin ve onlarõn oluşturduğu gruplarõn, kendi iç yangõnlarõyla canhõraş bir şekilde orta ve büyük boy kentlerin çevrelerine kapak atõşlarõ 1950-1980 dönemi iç göçünün belirgin özelliğiydi. 2000’lerde ise bu iç göç artõk doyguna varõp Anadolu insanõnõn bir bölümünü yerinde tutar noktaya ulaştõğõnda, AKP’nin iç göç hamlesi başladõ. Bu kontrollü ve geleceğe dönük politik yandaşlar yaratmayõ amaçlayan bir yeni iç göç dalgasõydõ. Böylece orta ve iri kentler çevrelerinde AKP yerel iktidarõna medyun ve mağlup yeni kitleler oluşturuluyor ve bindirilmiş kõtalar niteliğinde oy kullanmaya koşturuluyordu. SÜRECEK A dama peşin ‘Sen padişahsın’ de- diler. Yakın çevresindeki bir yığın şakşakçı ve yukarı güçlerle iyi geçinme mecburiyetindeki bir dolu basın yayın erbabı hep birlikte alkış tuttular. ‘Sen ayrıca halifesin’ dediler. Bir çeşit yarı tan- rı olduğuna kendisini inandırdılar. Tan- rı buyruğunun dışına kimsele- rin çıkamaya- cağını itaatkâr yandaşlarından gayri kimsenin sözünü dinle- memesi gerekti- ğini telkin etti- ler. ‘Sen çok büyüksün, kim- se sana itiraz edemez, yürü git’ anlayışı çer- çevesinde hap- lar ve şuruplar içirdiler. Politi- kada hırs çok köklü bir itici güçtür. Önde gelen politik liderlerin, dünyanın çeşitli ülkelerindeki örneklerde de görüldüğü gibi hırs moto- ru gürültülü bir yoğunluk içinde çalışır. Ülkemizin sosyo-kültürel yapısındaki ol- gunluğu yakalayamamışlık bu politik hırs etkenine çok ilkel kaba güç boyutları ek- lenmesine yol açar. Bizim bu son lider de bir yandan çevresinin alkışçı dolduruşla- rına geldi. Ayrıca da çok ilkel bir hırs dür- tüsüne mağlup düşerek garip bir varlık bi- çimi oluşturma yoluna girdi. Kendisine ‘sen padişahsın, tahta oturmana çok az kaldı’ şakşakçı üslubuyla yak- laşanların riyakârlığını ve çı- karcı ucuzluğunu sezemedi. Belli ki geceleri falan uyumadan önce ya da uyku arasında, süslü püslü bir padişah tahtı hayal eder oldu. Ancak geçtiğimiz pa- zar akşamı bu fiya- kalı tahtın kolluk- ları ile bacakları arasında gıcırtılı sallanmalar başladı. Gece yarısına doğru ise ayaklarından biri kırıldı ve taht yana kaykıldı. 29 Mart 2009 yerel seçimleri iktidar par- tisinin ve onun liderinin ısrarlı bastırma- sıyla bir genel seçim provasına döndü- rülmüştü. AKP adına bu provanın belki mutlak ve tam bir bozgunla değilse bile epeyce bir fiyaskoyla sonuç verdiği orta- dadır. Sistem gıcırdamıştır ve bir ayağı kı- rılmıştır. Ekonomik darlığın bastırması el- bette kaçınılmaz bir olguydu. Ama bunun kadar önemli bir diğer unsur, insanların uzun yıllardır birlikte yaşamaya mah- kûm edildikleri ‘üretimi bırak, tüketime bak’ anlayışının artık eskisi kadar heye- can verici bir itki olmaktan çıkışıydı. Son beş-altı yıl boyunca bir tüke- tim cennetine döndürülen Türkiye topraklarında bundan geniş top- lum kesimlerinin nemalanmış olduğu açıktır. Ancak kredi borcu ve hele he- le kredi kartı sıkışıklıkları epey- ce bir insanın tadını tuzunu ka- çırma yolundaydı. Öte yandan toplumun bir kesiminde tek adam diktatörlüğüne doğru bir gidişin ürpertili kaygıları ön plana çıkıyordu. Tüm bunların sosyo-politik tavır ve dav- ranış biçimine dönüştürülmesi ka- çınılmazdı; ve öyle oldu. BU SİSTEMİN BİR AYAĞI KIRILDI YENİ BİR SES OLARAK ORTAYA ÇIKMIŞTI GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada oyunu ancak yüzde 23’e yükselten CHP ara- sındaki oy farkı yüzde 16-17 oranıyla iktidar par- tisi lehine. Seçim sonuçları AKP aleyhine kırılma nokta- sı. Kuşku yok AKP giderek aşağıya yuvarlanıyor. Ne ki bu olgu AKP’nin ilk genel seçimde tek ba- şına iktidarı yitireceğine, CHP’nin tek başına ik- tidara geleceğine işaret edecek içerik ve nitelikte değil. AKP yüzde 39’lardan daha aşağılara (örneğin yüzde 27’lere) düşecek, ola ki tek başına iktidar olamayacak; koalisyonlar dönemi başlayacaktır. Sorun, AKP’nin, RTE’nin tek başına iktidar ol- madan başımızdan defolup gitmesi olduğuna gö- re selam sana koalisyon hükümetleri! Neden? Zira AKP’nin tek başına iktidardan git- mesi, demokratik laik rejimin kurtuluşu olacak- tır. Baykal’ın dediği gibi hiçbir şey eskisi gibi ol- mayacaktır. Evet ama bu saptama öncelikle CHP için de geçerli olmalıdır. Baykal’a göre, “CHP artık yeni sorumlulukla- ra, yeni görevlere kendini hazırlayacaktır”. Ha- zırlamalıdır! Bu öngörüyü gerçekleştirmek için; CHP, par- ti olarak hem yeni değişim sürecinin öncüsü ol- malı, hem de kafasını da, bünyesini de değiştir- melidir. Ama nasıl? Asıl sorun burada. Kıyı kentlerindeki başarı yeterli değil. Orta, Do- ğu ve Güneydoğu’da yok görünen bir parti kim- liği sergileyen CHP’nin gelecek genel seçimden birinci parti olarak çıkacağını sanmak, çok iyim- ser bir yoruma imza atmak olur. Kuşku yok, “yeni şeyler söylemek” kadar, “yeni yüzler” de lazım. CHP Genel Başkanı tüzük kurultayında parti- nin hemen her kademesinde yapılacak değişik- likleri tek başına gerçekleştirme olanağını elinde tutuyor. Seçim sonrası söylediğine göre, “genel mer- kez yapılanması (başta genel başkan yardımcı- ları), örgüt modeli değişecek”. Lakin Baykal, değişim umutlarını gölgeliyor; “bunun, genel merkezdeki arkadaşların değişe- ceği anlamına gelmediğini” söylüyor. Herhalde yönetimi kastederek “zenginleşecek” demekle ye- tiniyor. Oysa CHP’nin hemen her kademesi, kadro- sunun yarın genel seçim olacak gibi çalışması ge- rekiyor. Kemal Kılıçdaroğlu, seçim sonuçlarını de- ğerlendirirken C. Halk Partisi’nin halka inmesi ge- rektiğini, halkla bire bir temas kurmasında sayı- sız yararlar olduğunu kısa, fakat kendine özgü bi- çimde anlattı. Baykal’a CHP’nin halkın partisi ol- duğunu anımsattı. Haftanın bir günü, grupta siyasal, ekonomik ko- nuları bir konferansta konuşur gibi irdelemek... halkla bire bir temas etmek anlamına gelmiyor. Kılıçdaroğlu, İstanbul kampanyasında CHP’ye örnek olacak bir deneyim gerçekleştirdi. Önce varoşlarda yaşayan halka inmek, ora- lardan kentlere yayılmak gerektiğini söyledi. CHP’nin yeniye ne ölçüde açılacağını... AKP’nin seçim yenilgisini nasıl telafi edeceğini, ne gibi ön- lemlere başvuracağını görmek gerekiyor. -Şayet gerçekleşirse- RTE’nin hükümette ya- pacağı değişiklikler önümüzdeki süreçte AKP’nin oy onarım projesinin ilk işaretlerini içerecek. Asıl sorun -dinci parti Saadet Partisi’nin bile ‘di- ni istismar ettiler’ dediği- AKP’nin bugüne kadar izlediği, uyguladığı dine sürekli prim veren... Laik rejimin içini boşaltan... TC’nin temel gıdası devrimleri gözlerden de akıllardan da uzak tutmaya özen gösteren poli- tikalardan... ılımlı İslam yoluyla İslam faşizmine yönelen yöntemlerden vazgeçecek veya vaz- geçmeyeceğinde düğümleniyor. Bu kafadan beklenmez, ama umut dağın ar- dında!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear