28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 12 NİSAN 2009 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Yalanla Dolanın Karmaşası... NATO ya da OTAN!.. Altmış yıl olmuş kurulalı. Türkiye bu Kuzey Atlantik Pak- tı adı verilen büyük devletler birliğine, 1952’de girmişti. Zor- lukla girmişti. Celal Bayar’ın bir sorusuna İsmet İnönü’nün verdiği yanıt anımsanmalıdır: “Aldılar da girmedik mi?” NATO’ya adım atar atmaz, daha adım bile atmadan Ko- re’deki savaşa katıldık. Önce Komünist Kore’ye, ardından Kızıl Çin’e karşı savaştık. Amerikan komutanların emrin- de... Yüzlerce şehit verdik... Ben 1970’te Kore’ye gitmiştim. Bir yazarlar toplantısıydı. Epey gezip dolaştık, halkla, aydınlarla, yazarlarla görüştük. Bir tek kişi bile çıkıp “Siz bizi kurtarmaya geldiniz, şehit- ler verdiniz, size teşekkür borçluyuz” demedi. Kore’nin Pyonyan’ındaki Türk mezarlığını bile unutmuş gibiydiler. Niye kuruldu NATO ya da OTAN? Kime karşı? Hangi amaçla? Biz niye girdik? Altmış yıl sonra yeniden niye canlandırılmak isteniyor? Daha düne kadar NATO’nun askersel işlerinden uzak du- ran Fransa niye yeniden NATO’da ön yeri alıyor? NATO, komünizme karşıydı. Sovyetler Birliği’ne karşıy- dı. Sola karşıydı. Biz de Sovyet tehlikesine karşı korunmak amacıyla NATO’ya sığınmak zorundaydık. Ama yıllar geçti, Sovyetler Birliği dağıldı, komünizm anlayışı ortadan kalktı ya da kalkar göründü. Almanya’da birlik sağlandı. Kısacası NATO’nun yaşamasının bir anlamı kalmadı. Obama Türkiye’ye niye geldi? Obama Türkiye’nin Av- rupa Birliği’ne alınmasını, NATO’nun güçlü bir üyesi ola- rak kalmasını, hatta komutasında da önde görünmesini ne- den istiyor? Ankara görüşmelerinde neler söz konusu edildi, nele- re karar verildi, şu anda bilmiyoruz. Ama tahmin etmek o kadar zor değil. Amerika’nın geçmiş politikacıları, başkan- ları, Nixon’lar, baba ve oğul Bush’lar ne istemişlerse, ne- ler elde etmişlerse, yine söz konusu onlardır. Yakında Af- ganistan’a bir tabur, belki de bir alay Türk askeri yolla- nacaksa Obama’nın, dost yüzüyle neler elde ettikleri or- taya çıkar. Yedi yıldır işbaşındaki AKP iktidarı günden güne çıkmazın içinde çırpınıyor... Kabadayılık edip Rasmussen’e “olmaz” diyor, sonra boyun eğiyor. Şu TV kapatılacak, şu gazete cezalandırılacak diye kendini de bizi de avutmaya kalkışıyor. Doğrusu bir çelişki bizim hükümetin içine düştüğü.. Sen, Altıncı diye bir Kürtçe kanal aç, sonra da yabancı bir ül- kede Kürtçe yayın yapanı susturmak iste!.. Sözün kısası, bin bir çelişki, bin bir yalanla dolanın kar- maşası... PENCERE Polis Balosunda Bir Savcı... Polis balosu.. Davetli Ergenekon savcısı Zekeriya Öz balonun gürültüsü patırtısı içinde gazetecilere diyor ki: “-Yarın bizi kapının önüne koyarlar...” Eh, insan hali.. Ruh hali.. Demek ki savcı Zekeriya Öz yarını düşünme- ye başladı... 29 Mart seçimlerinde AKP yüzde 38’lere düş- meseydi; ardından da Obama, Atatürk Cum- huriyeti’nde laiklik vurgusu yapmasaydı, Zekeri- ya Öz yarını düşünmeye başlar mıydı?.. Başbakan RTE, Zekeriya Öz’ü de sollayıp ne demişti: “- Ben Ergenekon’un savcısıyım...” Zekeriya Öz ikincil savcı... Birincil savcının iktidar, geleceği rizikoya girince, ikinci savcının da yarınını düşünmesi doğal... Ancak aynı gün gazeteler şu haberi de veri- yorlardı: “- Ergenekon’da 3’üncü iddianame yazılıyor...” Peki, 3’üncü iddianame nasıl olacak?.. Tıpkı 1’inci iddianame gibi... Aynen 2’nci iddianame gibi... Ve belki de 4’üncü iddianame gibi... Binlerce sayfa, yüzlerce klasörle hukuk ve ya- sa açısından dipsiz kile boş ambar... Asla sonuçlanamayacak ve içinden çıkılmaz bir bilmece.. Bu bilmecenin içinde Savcı Zekeriya Öz’ün “Ya- rın bizi kapının önüne koyarlar” diye geleceğini dü- şünmeye başlaması insani bir ruh halidir... Düşünün bir kez: Ölenler, kalanlar, hastalananlar, felç olanlar bir yana, yargısız infazla ceza çekenlerin beraat edip aklanarak dışarıya çıktıklarını bir düşünün... O zaman Zekeriya Öz ne yapacak?.. Türkiye ‘ilanihaye’ hukukun geriye itildiği, ya- saların hiçe sayıldığı, yargısız infazların rağbet gör- düğü bir devlet olarak mı yaşayacak?.. Ya hukuk devleti yarın ağır basarsa?.. Ya başbakanların savcılık yapamadığı bir ülkeye dönüşürsek?.. O zaman ne olacak?.. Polis balosu.. Maskeli balo muydu?.. Baloda kaç F tipi polis vardı?.. Zekeriya Öz ilk kez neden polis balosunda ko- nuşup dert yanmak gereğini duydu?.. “Yarın bizi kapının önüne koyarlar...” Peki, Zekeriya Öz’ün çabasıyla bugün kapının ardında yargısız infazla çile çekenler yarın kapı- nın önüne çıktıkları zaman ne olacak?.. Savcı Zekeriya Öz’ün düşünmeye başlaması, hem insani hem de geleceğe dönük olduğu için olumlu bir adım... A BD Başkanõ Obama’nõn Tür- kiye’ye ziyareti kuşkusuz çok önemlidir. Gazetemizin 6 Nisan Pazartesi günkü başyazõsõnda Obama’nõn ziyareti için “ABD Başkanı elbette devletinin Ortadoğu’daki çıkarlarını savunmak ve yürütmek için ül- kemize geliyor” deniliyordu. ABD’nin çõkarlarõ bağlamõnda Obama özellikle Irak, İran, Ermenistan, Afganistan, Kõbrõs konularõnda düşüncelerini belirtti, Türkiye’nin bu konularda ABD ile birlikte ol- masõnõn yollarõnõ gösterdi. Tüm bu konular zaten Ortadoğu’nun ger- çekleridir ve süregelen sorunlardõr. ABD’nin politikalarõ pek değişmez, belki metot ve yak- laşõm değişikliği olabilir. ABD politikasõndaki asõl değişim ise “Ilımlı İslam”daki değişik- liktir. Obama’nõn, konuşmasõnda özellikle “la- ik cumhuriyet ve laik demokrasi” vurgu- su yapmasõdõr. Zaten bu nedenle ertesi günü hemen tüm ga- zeteler Obama’nõn Meclis’te yaptõğõ konuş- ma için “değişim”, “yeni dönem” gibi dü- şüncelerini öne çõkarõrken, Cumhuriyet’in manşeti “Laik demokrasi vurgusu” başlõ- ğõnõ taşõyordu. Böylece Cumhuriyet, zaten var olan Ortadoğu, Afganistan, Kõbrõs gibi so- runlar yanõnda asõl değişimin ABD Başkan- lõğõ düzeyinde “laik demokrasi” için ortaya konduğunu öne çõkarõyordu. Gerçekten bu konu son derece önemlidir. 2000’li yõllarõn başõnda ABD Başkanlõğõ’na seçilen Bush, gençliğinde alkol tedavisi gör- müş, sonralarõ da koyu bir “Evangelist” Hõristiyan olmuştu... Başkan seçilince işte böylesi bir ruhsal du- rum yanõnda 11 Eylül 2001 olayõnõn ve etra- fõnõ saran “neocon” adõ verilen liberal çev- renin etkisiyle dine yakõnlõğõnõ açõklamaktan kaçõnmõyordu. Başkan Bush yönetimi demokrasi getireceği sloganõyla Irak’õ işgal etmiş, daha sonra Bü- yük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) açõklamõş, onun uzantõsõ olarak Türkiye için “ılımlı İs- lam” modelini uygun görmüştü. Gerek BOP gerekse õlõmlõ İslam modelinin yaşama geçirilmesi için önce AKP’nin yara- tõlmasõ, sonra da AKP’nin iktidara getirilmesi gerekiyordu. Bunlar da kotarõlmõş ve yeni ku- rulan AKP 6 ay içinde 2002 yõlõnda iktidara gelmişti. Erdoğan da daha başbakan olmadan Beyaz Saray’da “başbakan” gibi karşõlan- mõştõ. Bush yönetimi, özellikle Dõşişleri ba- kanlarõ Powell ve Condoleezza Rice Türki- ye için õlõmlõ İslam modelini açõkça ortaya koymuşlardõ (1). ABD’nin õlõmlõ İslam modelinin arkasõnda durmasõ, Türkiye’deki aydõnlarõ ABD’den ko- parmõş ve Ortadoğu, Irak ve PKK konusun- daki politikalarõ da ABD’nin yüzde 70’lerde seyreden halk desteğini yüzde 10’lara kadar düşürmüştü. Türk aydõnlarõna göre Ortadoğu’da, Irak’ta, Afganistan’da ve diğer konularda yapõlan ha- talar düzeltilebilirdi ama ABD’nin güçlü desteği ile laik Türkiye Cumhuriyeti’nin te- mel felsefesi tahrip ediliyordu. İşte bu kabul edilemez bir durumdu. Bunun anlamõ şudur: Ortadoğu’da İslamõn devlet yönetiminin katmanlarõ içine girmesini sağlayõcõ politikalar giderek Ortadoğu’yu is- tikrarsõzlaştõrõr. Din eksenindeki bir devlet ya- põsõnõn õlõmlõsõ olmaz, bu anlayõş giderek ra- dikalleşir. Ortadoğu’daki istikrarõn temel ek- seni Türkiye’dir. Bu nedenle Türkiye’de la- iklik ilkesinden uzaklaşmak doğru bir politi- ka değildir. Bu konudaki önemli politika değişikliğinin işaretleri bir ay kadar önce Amerikan Sena- tosu’nun insan haklarõ raporu ile belli oldu. Daha sonra Dõşişleri Bakanõ Hillary Clin- ton’õn Ankara ziyaretinde belirginleşti. Clinton açõkça “Türkiye modernite ile laiklik ve İslamın hepsinin birbiri ile bağ- lantılı olduğunu gösteren sıradışı bir ör- nektir” dedi. Ilõmlõ İslam söyleminden kaçõndõ, Türkiye’nin laiklik ilkesine vurgu yaptõ. Türkiye - Değişen dinamikler Obama gelmeden önce ABD’nin önde ge- len düşünce kuruluşlarõndan “Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi” (CSIS) tarafõndan hazõrlanan 100 sayfalõk “Türki- ye’nin Değişen Dinamikleri” adlõ rapor, as- lõnda değişen bu ABD politikasõnõn ipuçlarõnõ açõk bir biçimde veriyordu. Rapordan bir ör- nek: “- Eğer Ankara’da daha milliyetçi sivil ya da asker bir liderlik ortaya çıkarsa bu ABD ve Türkiye arasındaki ittifakı tehdit etmeyecektir; açıkça İslamcı olmuş bir Tür- kiye, (Amerika’yla) işbirliğini ciddi biçimde azaltarak, özellikle Ortadoğu’da ABD po- litikalarını engelleyebilir.” Bu 100 sayfalõk rapor ve özellikle yukarõ- ya alõnan paragraf, Erdoğan yandaşõ basõnõ, kendilerine liberal adõ verilen yazarlarõ şa- şõrtmõş, kimilerini çileden çõkarmõştõ. Hatta Za- man gazetesi bu raporla ilgili olarak “CSIS’ten tuhaf bir rapor” diye başlõk atõ- yordu. Bu göstergeler ABD politikalarõnõn değiş- tiğini, Türkiye’de dinden güç alan siyasal ik- tidarlar yerine Ortadoğu’nun “istikrarı” için laik Cumhuriyet felsefesinin desteklenmesi gerçeğinin anlaşõlmõş olduğunu ortaya çõka- rõyordu. Anlaşõlõyor ki, ABD’nin “devlet ay- gıtı”nõn ortak aklõ bu gerçeği geç de olsa an- lamõş oluyordu. AB’deki değişim Bu konudaki değişim sadece ABD’de de- ğil, Avrupa’da da görülüyor. Geçen ay Av- rupa Parlamentosu (AP) Genel Kurulu 52’ye karşõ 528 oyla kabul ettiği Türkiye raporun- da “istikrarlı, demokratik, çoğulcu, varsıl bir toplum” hedefine işaret ediliyor ve “la- iklik ilkesine” açõkça vurgu yapõlõyordu. (Cumhuriyet, 13.03.2009) Obama, Ilõmlõ İslam ve Laik Cumhuriyet... Alev COŞKUN Obama’nõn gelişinden bir hafta ve 29 Mart seçimlerinden iki gün önce, 27 ve 28 Mart günleri ABD Büyükelçisi Jeffrey, Nur Batur’la bir söyleşi yaptõ. (Hem de Sabah gazetesinde!) Bu söyleşide, açõkça artõk “õlõmlõ İslam” deyimini kullanmak istemediklerini belirtti. Bu temel politika deği- şikliklerini ABD Büyük- elçisi James Jeffrey de açõk bir biçimde vurgula- dõ. Bunu da özetleyelim: Obama’nõn gelişinden bir hafta ve 29 Mart se- çimlerinden iki gün önce, 27 ve 28 Mart günleri ABD Büyükelçisi Jeffrey, Nur Batur’la bir söyleşi yaptõ. (Hem de Sabah ga- zetesinde!) Bu söyleşide, açõkça artõk “ılımlı İs- lam” deyimini kullanmak istemediklerini belirtti. Ayrõca, “Tarihin Napol- yon ve Büyük İskender gibi askeri liderler gör- düğünü, Atatürk’ün ise askeri zaferi kullanıp, bunu diplomatik, eko- nomik ve siyasi reform- larla destekleyip güçlü bir Türkiye yarattığını” belirtti. İşte bu ortam ve alan ha- zõrlõğõndan sonra Oba- ma’nõn gelişi gerçekleşti. Obama’nõn son derece önemli 48 saatlik Türkiye ziyaretinde ABD’nin õlõm- lõ İslamdan dönüş politi- kasõ açõklõk kazanmõştõr. TBMM’de yaptõğõ ko- nuşmadan alõnan aşağõda- ki paragraflar bu politika- yõ apaçõk gösteriyor. Şöy- le ki: Atatürk ve laik demokrasi “Bu sabah Ata- türk’ün, ülkenizin ku- rucusunun mezarını zi- yaret ettim. Bu anıttan çok etkilendim, çünkü kendisi tarihin şeklini değiştiren bir liderdir. Atatürk’ün yaşamına ait en büyük anıt, taştan ya da mermerden inşa edi- lemez. Onun en büyük mirası Türkiye’nin laik demokrasisidir.” Obama bununla da kal- madõ, Atatürk devrimleri- nin altõndaki gerçeğin al- tõnõ şöyle çizdi: “Tabii ki bugünlere kolay ulaşılmadı. Birinci Dünya Sava- şı’nın sonunda, Türkiye rahatlıkla yabancı güç- lere teslim olabilirdi; bu- nun yanı sıra bir impa- ratorluğu devam ettir- meyi de tercih edebilirdi. Ama Türkiye farklı bir gelecek benimsedi. Kendisini yabancı kont- rolden uzaklaştırdı... Bir cumhuriyet kurdu... Bu cumhuriyet, hem ABD’nin hem de diğer dünya ülkelerinin say- gısını kazandı.” Arkası 8. Sayfada
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear