26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Obama ya da Yeni Bir Savaşçı Haberi mutlaka okumuşsunuzdur ama anımsa- makta yine de yarar var: “ABD Başkanı Barack Obama öncelikle Irak ve Af- ganistan’daki askeri operasyonlarda kullanılmak üze- re Kongre’den 83,4 milyar dolarlık ek ödenek talep etti. Obama, Temsilciler Meclisi Başkanı’na gönder- diği yazıda, askeri birliklerin Irak’tan çekilmesi ile Af- ganistan ve Pakistan’daki güvenliği tehdit edici ge- lişmeleri ek bütçe talebine gerekçe gösterdi. Obama, El Kaide ve Taliban tehdidinin artması nedeniyle as- keri masrafların arttığına dikkat çekti. Böylece Irak ve Afganistan savaşlarının toplam bütçesi 900 milyar do- ları aşmış olacak.” (Almanya’nın Sesi, 10.04.2009) Görülüyor ki yeni ABD Başkanı’nın da eskilerinden pek bir farkı yok; konu ABD’nin çıkarları oldu mu o da kendinden öncekiler gibi “savaşçı” kesiliyor. Obama’nın ek savaş bütçesi istediği tarih de il- ginç; NATO zirvesinde ve zirveden dönüş yolun- da 46 saat kaldığı Türkiye’de “savaş artık siyasetin bir aracı olmamalıdır” yollu “mesajlar” verdikten hemen sonra Temsilciler Meclisi Başkanı’na ta- lep yazısı döşeniyor. Yeni ABD başkanı talep ettiği 83,4 milyar dolarlık ek ödeneği mutlaka alacak ve bu para mermi, ma- kineli, tank, roket, bomba olup Irak ve Afgan halk- larının canına okuyacaktır. ABD, sisteminin doğası gereği bir savaş makinesi- dir. Son 100 yılına bakıldığında bu ülkenin kendi çı- karlarının söz konusu olduğu hiçbir sorunu savaşsız çözmediği, savaşsız çözme yoluna başvurmadığı görülmektedir. Dolayısıyla ABD’nin yürürlükteki sistemi ayakta kaldığı sürece başa geçen her başkanın temel görevi bu makineyi en mükemmel biçimde çalıştır- maktır. Bu açıdan bakıldığında ABD başkanının adı Kennedy, Nixon, Ford, Reagan, Carter, Clinton, Bush ya da Obama olmuş, hiç fark etmemektedir. Dünya barışı açısından ABD başkanlarının Cum- huriyetçi mi yoksa Demokrat mı oldukları da bir an- lam taşımamaktadır. Sosyalist Küba’yı yıkmak için Do- muzlar Körfezi’ne çıkarma yapan (ve yüzüne gözü- ne bulaştıran) Kennedy de Irak’ı ilk bombalatan ABD başkanı Clinton da “demokrat”tırlar. Bir süre önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ken- di grup toplantı salonlarında bu ülkenin milletvekili bir parti başkanına Kürtçe olan anadilinde kısa bir ko- nuşma yaptığı için “büyük infial” duyan medya, dün- ya emperyalizminin patronu Obama’nın, emperya- lizme karşı verilen kurtuluş savaşımız sonucunda ku- rulmuş Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekil- lerimize kendi dilinde yaptığı “ders verir nitelikteki aşa- ğılayıcı” konuşmayı överek göklere çıkarmıştır. Ermeni sorunu konusunda, “Ben soykırım diyorum, bu kayıtlara da geçti zaten ama siz konuyu bir de Er- menistan’la görüşün,” sözleri aşağılama değil midir? Ülkesindeki yüzde 3’lük nüfusa dünyayı dar etmek için sistemli bir yabancı düşmanı politika izleyen “hris- tofaşist” Halk Partisi’ne şirin görünüp parlamentoda desteğini almak için Hz. Muhammed karikatürleri- ni salt eleştirmekten bile kaçınan Danimarka Baş- bakanı Rasmussen’in NATO genel sekreterliğini ger- çekleştirebilmek için Türkiye Başbakanı’na “Adam İs- lam dünyasından özür dileyecek, ben garantörüm,” mavalını okumak nasıl yorumlanmalıdır? Ya bu ülkenin iki kurucu halkından biri olan Kürt- leri “azınlık” olarak tanımlamak! Adam gelmiş, burada kaldığı 46 saat içinde on- ca insanla konuşmuş, bir kişi bile kalkıp, “Arka- daş, sen neler söylüyorsun öyle, kendine gel!” de- miştir, diyememiştir. Obama yeni bir savaşçıdır. Henüz bilenme aşama- sındadır. Temsilciler Meclisi’nden ödenek çıksın, sa- vaş endüstrisine milyarlar akıtılacak, ABD endüstrisi canlanırken üretilen yeni teknolojilerle donanmış silahlar Iraklıların, Afganların üzerine ölüm kusacaktır. Eğer iktidardakilerin kafası değişmezse Türkiye de yeni ölümlere payandalık yapacaktır, utançlarla le- kelenecektir. Kafası değişmeyenleri değiştirmek de bir se- çenektir elbet. ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Ankara’nõn ‘Sahil’i Eskişehir... AKP’ye kõyõlarda yüz veril- mediğini gösteren “seçim ha- ritası” hâlâ tartõşõlõyor. Kimine göre “bölünmüş” gibiyiz! Trakya ve Anadolu’nun kõyõ- larõ “sol”cu, iç kesimler “sağ”cõ, Güneydoğu “ırk”çõ!.. Bu yorumun pek gerçekçi ol- madõğõnõ sol partilere “yüzde 99” destek veren Çorum’un Alacahöyük beldesi; ya da tam 7. kez CHP’li başkan seçen Mardin’in Ömerli ilçesi gibi örnekler kanõtlõyor. Yani “ilçe sonuçları”nõ da yansõtan haritalar olsaydõ, kõyõ- lardaki “il merkezleri” renkle- ri diğer bölgelerde de azõmsan- mayacak oranda görülebilirdi... Hatay’da AKP kazansa da il merkezi Antakya’nõn 21 bele- diyesinden 18’inde yaşayanlar, çoğunluğu CHP olmak üzere “muhalefet” partilerini yeğle- diler. En büyük ilçe İskende- run’da da CHP dönemi başladõ. Safranbolu’da bile CHP’nin “yüzde 39” oyuna karşõlõk AKP ancak “yüzde 40”la yoluna de- vam edebiliyor... İstanbul’da da “Denize ba- kanlar AKP’ye karşı” dedirten haritalar, ilçede DSP’li Musta- fa Sarıgül’e oy yağdõran Şişli- lilerin, büyükşehirde CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’na rekor desteği verdiğini unutuyorlar… deniz görmeyen Çatalca ve Ataşehir’deki CHP tercihini de sanki önemsemiyorlar. Benzer şekilde Ankara’nõn artõk “AKP’yi benimsemeyen” ilçeleri; Şanlıurfa’da iktidar partisine karşõ destan yazan “Fakıbaba”; Başbakan Erdo- ğan’õn ikide bir “izindeyim” de- diği Menderes’in memleketi Aydın’daki CHP üstünlüğü ve diğer örnekler, seçim haritasõna “Eyvah bölündük” diyenleri hayretle izliyor olmalõlar... Çağdaş kent kültürü Bu gerçeğin “lider” kenti ise kuşkusuz Eskişehir... İktidarõn onca yüklenmesine rağmen DSP’den “oy patla- ması”yla yeniden seçilen Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen diyor ki: “Önemli olan ülkenin tüm coğrafyalarında yaşamı çağ- daş uygarlıkla buluşturmak- tır...” Bu ders verici anõmsatmasõy- la “kıyı söylemi”ne pek “alın- madığı”nõ da “hoca”lõk bilge- liği içinde şöyle özetliyor; “Hem biz de artık Ankara’nın sahi- liyiz...” Kampanya süresince “mut- laka alacağız” diyen AKP’nin yüzde 37’de kaldõğõ seçimleri, yüzde 51.5 oyla kazanan Bü- yükerşen, Porsuk kõyõsõnda ya- rattõğõ 350 m’lik plajõ şöyle ta- nõtõyor; “Paris’te Sen kıyısın- da sadece güneşleniyorlar; çünkü su kirli.. biz plajın su- yunu artezyenden sağladığı- mız ve klorladığımız için gü- venle yüzülebilir...” Büyükerşen, hükümetin se- çimden önceye yetiştirdiği ‘Hız- lı Tren’inin açõlõşõ için astõğõ “teşekkür afişleri”nde An- karalõlarõ 1.5 saat yolculukla “şehir görmek” için Eskişe- hir’e davet etmişti. Başba- kan’õn bundan alõnarak “Es- kişehir’e gitmemiz için da- vetine gerek yok” dediğini anõmsatan Büyükerşen, şimdi de “Artık havalar ısınıyor; Porsuk plajlarımıza günü- birlik bile gelebilirler...” di- yor ve ekliyor; “Hatta ma- yolarını da Eskişehir’den ala- bilirler...” Ülkenin kõyõ kesimlerinde yo- ğunlaşan “demokratik ve laik yaşam”a bağlõlõğõn Eskişehir’de “kalıcı kent kültürü”ne dönüştüğünü belirten Büyüker- şen, merkeze bağlõ Tepebaşı il- çesinde de iktidar partisinin yüzde 37 oy almasõna karşõn DSP’nin yüzde 45 oyla beledi- yeyi kazandõğõnõ vurguluyor. Odunpazarı’nda ise AKP yüzde 36 oyla kazansa bile DSP’nin yüzde 33, CHP’nin yüzde 19 aldõğõnõ; yani “azın- lıkta”ki iktidar partisinin toplam “yüzde 52 oy alan sol”un an- lamsõz siyasal hõrslarla “bö- lünmüş”lüğünden yararlandõ- ğõnõ anõmsatõyor. Nitekim İnö- nü ilçesinde, CHP yüzde 46 oyla belediyeyi kazanõrken, Al- pu’da ise DSP ile CHP’nin top- lam oylarõ daha fazla olmasõna rağmen AKP’nin, aynõ bölün- müşlük nedeniyle yüzde 43’le yerel yönetimi aldõğõnõ söylü- yor... Eskişehir, Cumhuriyetin çağ- daş uygarlõk hedefine yakõşõr ya- şamõ benimseyen bir “İç Ana- dolu” kentinde de “dinciliğe meyilli muhafazakâr siya- set”in dõşlanmasõna en çarpõcõ örneği oluşturuyor. Yõlmaz Bü- yükerşen bu nedenle diyor ki: “Ülkede Cumhuriyete sahip çıkanların sadece kıyılarda olmadığını kanıtlıyoruz...” ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 12 Nisan 12 NİSAN 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Lider M. Ali Kılınç: “Sivas’ta içki satılmadığı için Sivasspor liderliğe oynuyorsa Suudi Arabistan niye dünya futbol şampiyonu olamıyor!” Görev Kemal Öncü: “Artık haberciliği medyaya bilgi sızdıran polisler, yargısız infazı ise gazeteci kılıklı tetikçiler yapıyor!” Hediyelik Avni Kurtuldu: “Bulgaristan’da oy karşılığı hediye dağıtanlara altı yıl hapis; Türkiye’de beş yıl başkanlık!” Cat; hayırlara vesile olur inşallah İSLAM âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep’i korumak için yeni bir polis ekibi kurulmuş. Polis örgütünün 146. kuruluş yılında kurulan yeni ekibin adını “cat” koymuşlar. İngilizce “kedi” anlamına gelen “cat”in görevi, sultanı savunmak değil sultana saldıranlara saldırmakmış. Bir bakıma kedi gibi tırmalayacaklar! Siyah üniforma giymişler. Siyah gözlük takmışlar. Ellerindeki ağır silahlar simsiyah. Toprağı bol olsun Benito Mussolini’nin “kara gömlekliler”ini çağrıştırıyorlar. Neyse ki, sultanı izlerken bindikleri özel otomobilden inip halkın arasına karışmayacaklarmış. Allah göstermesin eğer sultana bir saldırı olursa saldıracaklarmış. Kedi karikatürü nedeniyle sultanın hışmına uğrayan arkadaşımız Musa Kart’ın kulaklarını çınlatarak özel harekâtçı polislerden kurulan özel ekibe dönersek; “cat”in açılımı “Counter Attack Team”miş. Türkçesi Karşı Saldırı Ekibi! İslam âleminin son halife adayı sultan hazretleri için kurulan özel ekibe verilen özel ad, ne hazindir ki “gâvur”lardan alınmış! Bu ne komplekstir anlamak olası değil; polis örgütünün 146. kuruluş yılında kurulan “cat” hayırlara vesile olur inşallah! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” KISSADAN hisselik fıkrayı yerel seçimlerden sonra kimilerine ithaf etmek istiyor Ahmet Önen. Kabul buyrula: “Osmanlı’nın son dönemleridir. Saltanat topraklarının her yanından ayaklanmalar, isyan sesleri gelmektedir. Böylesi bir ortamda nedense bir bölgeden çıt çıkmaz. İşte bu sessizlikten adeta ürken padişah, bölgeye bir elçi gönderir ve halkın bu dönemde nasıl ve neden sessiz kaldığını, niye şikâyet etmediğini öğrenmek ister. Bölgeye gidip araştırma yapan görevli geri döndüğünde, halkın hayatından memnun olduğunu padişaha anlatır. Bu durum karşısında daha bir kuşkulanan padişah, ‘Şehrin ortasındaki köprünün başına bir adam dikile, her geçenden 5 akçe alına’ diye emir buyurup, elçiyi tekrar o bölgeye gönderir. Aradan hayli zaman geçip, bölgeden olumsuz bir tek ses çıkmadığını gören padişah, ‘Köprünün çıkışına da bir adam dikile, girenden 5, çıkandan 5 akçe alına’ buyruğunu verir. Günler ayları kovalar ve kökünden çatırdayan Osmanlı’nın o bölgesinde yine bir isyan belirtisi görülmez. Padişah bu kez, ‘Köprüye her girip çıkandan 10’ar akçe alına’ emrini vermesine karşın, bölgedeki çıldırtıcı sessizlik varlığını korumaktadır. Bir imparatorluğu saran ayaklanmalardan değil de bir avuç vatan toprağındaki sessizlikten iyice rahatsız olan padişah, ağzından köpükler saçarak son bir emir daha verir, ‘Köprünün tam ortasına iri yarı bir adam dikile ve her gelip geçenin, bu adam tarafından ırzına geçile. Bu arada 10’ar akçe alınmaya da devam edile’ der. Yeni uygulama başlayalı henüz birkaç gün olmuştur ki, bölgeden homurtular, şikayetler gelmeye başlar. Derin bir oh çeken padişah, ‘Git bakalım ne isterler’ diyerek elçisini yeni bir görevle bölgeye gönderir. Elçi, bölgedeki incelemesini bitirir ve raporunu vermek için padişahın huzuruna çıkar: - Yüce padişahım. Halk sizden çok memnun. Size dualarını bir an olsun eksik etmiyorlar. Yer gök padişahım çok yaşa naraları ile inliyor. Fakat sizden küçük bir ricaları var. Günlük işlerinde çokça kullandıkları köprünün ortasında zaman zaman çok fazla yığılmalar oluyormuş. Mümkünse eğer, buradaki görevliyi ikiye çıkarmanızı istiyorlar!” Köprü SESSİZ SEDASIZ (!) Siyasette yeni dönem: Dön baba dönelim! YağmurDeniz Porsuk plajı, başkentlilerin de hizmetinde... dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ “Atları da Vu- rurlar”, “Fahişe”, “Julia” gibi filmle- riyle tanõnmõş ABD’li aktris. 2/ Faiz... Frengiye benzer bulaşõcõ bir hastalõk. 3/ Bir tür pasta... Bir tür ba- şörtüsü. 4/ Yön gös- termek için belli yerlere konulan işa- ret... Posta paketi. 5/ Emi- le Zola’nõn bir romanõ... Sõnõfta bõrakma. 6/ Mevki, makam... İki tarla arasõn- daki sõnõr. 7/ Bir şeyi dü- şünmeye gerek duymadan hep aynõ biçimde yapma alõşkanlõğõ... Ankara’daki özel bir tiyatronun kõsa yazõlõşõ. 8/ Sanayi... Pren- sip. 9/ “Asi Gençlik”, “Devlerin Aşkı” gibi filmleriyle tanõnmõş ABD’li aktör. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Giysi altõna giyilen etek... Dudak boyasõ. 2/ İri ta- neli bezelye... Mersin’in Silifke ilçesinde antik bir kent. 3/ Üflemeli bir çalgõ... Pilotlar ve havacõlar için ya- yõmlanan bülten. 4/ İlaç... Büyük Menderes Irmağõ del- tasõnda, birçok kuş türünü barõndõran göl. 5/ “Hayõr” anlamõnda kullanõlan söz... Öğütülmüş tahõl. / Kalay ok- sit katõlarak donuklaştõrõlmõş ya da kemik tozu katõla- rak yarõ donuk hale getirilmiş cama verilen ad... İlkel benlik. 7/ Gaziantep’in bir ilçesi... İngiltere’de çok se- vilen bir cins bira. 8/ Dansta erkeğe eşlik eden kadõn... Denizcilikte bir halatõ gergin durumda tutma. 9/ Temel, esas... Boşluktaki elektromanyetik dalgalarõ alan, ya- yõmlayan iletken tel ya da çubuk. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 H A Y T A L Y A I R A F A U N A R A N T T R O L T R A N Ş A N İ L O Ş E Ş K İ N A T M A C A M A M A R E K A Z A R E R İ K L İ A K S E S A K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear