Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
27 MART 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA
DIŞ HABERLER 11dishab@cumhuriyet.com.tr
BIÇAK SIRTI
EROL MANİSALI
Yalan Haber Üretmenin
Yolları ve Hedefleri
Taraf gazetesinin birinci sayfadan manşeti;
“Hocasından darbe dersleri”. Prof. Erol Manisalı
Ergenekon sanığı paşalarla karargâhta buluşup
kimileri için şunu bunu yapın demiş! Düpedüz ya-
lan, yanıt vermek bile gereksiz. Ben her şeyi, bir
ilkokul öğrencisinin bile rahatlıkla anlayacağı bir
dille yazmaya alışkın olduğumdan, bu geleneği-
mi bozmak istemiyorum. İlle de anlamak iste-
meyenlerin de anlayacağı biçimde sunuyorum.
1) Tuncer Kılınç ve Şener Eruygur dışında di-
ğer asker sanıkları hiç tanımıyorum.
2) Tuncer Kılınç ile ilk defa 7 Mart 2002’de Harp
Akademileri’nde basına açık ve televizyonlardan
yayımlanan seminerde karşılaştım. Bu karşılaş-
manın tüm ayrıntılarını Cumhuriyet’te defalarca
yazdığım gibi kitaplaştırdım da. İftira edenler de
dahil, bilmeyenler alıp okuyabilir (*).
Daha sonra kendisiyle, İstanbul Üniversite-
si’nin Fen Fakültesi amfisinde yapılan bir semi-
nerde konuşmacı olarak aynı sahneyi paylaştık.
Bu, öğrencilere ve halka açık bir konferanstı.
3) Şener Eruygur ile iki defa karşılaştım. Jan-
darma Genel Komutanı iken bir konferans vermek
üzere Ankara’ya resmi olarak davet edildim ve 200
kadar subaya Türkiye-AB ilişkileri ile ilgili konfe-
rans verdim.
ADD Genel Başkanı seçildikten birkaç yıl son-
ra, kendisinin daveti üzerine Harbiye Orduevi’nde
lokantada öğle yemeği yedik. ADD Danışma Ku-
rulu’na defalarca davet edildiğim halde, hiç gi-
demedim. Tabiatım gereği bu tür toplantılardan
hep kaçınmışımdır. Demirel Cumhurbaşkanı
iken, 12 kişilik bir yemek davetini, bir mazeretle
nasıl savuşturduğumu, bana yakın olanlar çok iyi
bilirler!
Ankara’daki ADD Genel Merkezi toplantılarının
hiçbirine katılamadığım için, benim açımdan sa-
dece bir nezaket yemeği idi.
Sanık olan diğer paşalardan hiçbirini tanıma fır-
satım olmadı. Kendileriyle hiç karşılaşmadım. Kar-
şılaştığım paşalar son 30-35 yıl içinde beni kon-
ferans vermeye davet eden komutanlardır.
- Hava, Deniz ve Kara Kuvvetleri’nde bir öğre-
tim üyesi olarak, üniversitemin izni ile konfe-
ranslara katıldım. Büyükanıt’tan Fırtına Pa-
şa’ya, Güven Erkaya’dan Hasan Iğsız’a kadar
çok değerli komutanların konuğu oldum. Bu
arada benden ders alanlar arasında Sayın Ab-
dullah Gül’ün de bulunduğunu karşı Taraf’taki-
lere hatırlatırım.
- Bu toplantılar akademik nitelikteydiler. 2008
yılındaki iki konferansımın konuları şunlardı:
“Özelleştirilen ve Yabancıların Eline Geçen Yerli
Şirketlerin Doğurduğu Riskler Nelerdir” ve “Batı’nın
Soğuk Savaş Sonrasındaki Yeni Türkiye Politika-
ları Nasıldır.”
Taraf gazetesinin manşetine taşıdığı haber ta-
mamen asılsızdır ve amacın ne olduğunu tahmin
etmek hiç de zor değildir.
- Birileri gerçekle uzaktan yakından ilişkisi bu-
lunmayan tamamen hayali bir senaryoyu san-
sasyonel bir biçimde sayfalarına taşıyor.
- Bu sahte malzemeyi diğer yandaş yayın or-
ganları ekranlarına, sayfalarına, internete koyu-
yorlar.
- Böylece bir yalan fabrikası yaratılmış oluyor.
Bu tür asılsız haberlerden bekledikleri ne ola-
bilir;
1) Kafaları karıştırarak halkın doğrularla yanlış-
ları ayırmasının önünü kesmek; ortalıkta bir ka-
rartma ve bilgi kirliliği yaratmak.
2) Toplumda korku, ürperti, baskı yaratarak hal-
kı sindirmek.
3) Toplumdaki güvenilen, sevilen düşünürler,
akademisyenler ve yazarların bu kimliklerini ze-
delemek. Bu yolla, toplumsal bilinci zayıflatmak.
4) İnsanların birbirlerine kuşku ile bakmalarına
yol açarak “toplumda iletişimi kesmek, insanları
birbirlerinden tecrit etmek”.
5) İnsanların, gerektiğinde haksız yere suçla-
nabilmeleri için sahte malzeme yaratmak.
6) Ortalıkta sadece kendilerine ait, “istedikleri
yalan haberleri yayacak” bir medya tekeli oluş-
turmak. Bu yöntemler, Hitler ve Stalin dönem-
lerinde de uygulanmışlardır.
Bütün bunlar, psikolojik savaşın bilinen araç-
larıdır. Kimi ülkeler kapalı olduğundan, açıp işgal
etmek için askeri güç kullanılır; Irak’ta olduğu gi-
bi. Açılmış ve biçimsel demokrasinin işlediği ül-
kelerde ise bu tür sivil darbe araçları kullanılır.
Bu arada bir okurum telefon etti, “Erol Hoca sık-
ma tatlı canını, beterin beteri vardır, şükret ki se-
ni yeren yazı yazmışlar; bunlar seni övselerdi ne
yapacaktın”.
Doğru, kimsenin suratına bakamazdım...
(*) Avrupa’nın Askerle Kavgası, Cumhuriyet Ki-
tapları, 2009. Kitabın 100 sayfası bu konuya ay-
rılmıştır.
www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali
İran’da 1978’e kadarki süreçte protesto-
larda esas olarak, üniversite ve medrese
öğrencileri, kentli maaşlõ orta sõnõflar, aydõnlar
ve çarşõ esnafõnõn yer aldõğõnõ, devrimde or-
ta sõnõf refleksinin hâkim olduğunu görüyo-
ruz. Haziran 1978’den başlamak üzere bu or-
tamõn değiştirğini, işçi sõnõfõnõn giderek artan
sõklõktaki grevleriyle, göste-
rilere katõlmaya başlama-
sõyla devrimin yeni bir özel-
lik kazandõğõnõ görüyoruz.
Ancak işçilerin devrime ka-
tõlmasõyla birlikte Şah reji-
minin tepkisi de sertleşti.
Kent yoksullarõnõn, fab-
rika, inşaat sektörü, giderek
rafineri işçilerinin orta sõ-
nõflarõn hareketine katõl-
masõyla birlikte, eylemler-
deki protestocularõn sayõlarõ da on binlerden yüz
binlere, hatta milyona ulaşmaya başladõ. Böy-
lece devrim ilk kez rejimi tehdit edecek bir gü-
ce ulaşõyordu. İran devrimi üzerine çalõşan araş-
tõrmacõlarõn büyük çoğunluğu, Şah rejimini esas
olarak işçi sõnõfõnõn bu kitlesel katõlõmõnõn
devirdiğinde anlaşõyorlar.
19 Ağustos 1978’de Abadan kendinde, bir iş-
çi mahallesindeki sinemada çõkan yangõn çoluk
çocuk dört yüzden fazla insanõn ölümüne yol
açõnca, hükümet doğrudan, daha önceki ey-
lemlerde Batõlõ film-
ler gösteren sinema-
lara saldõran göste-
ricileri suçladõ. An-
cak sokaklara dökü-
lenlerin hedefi rejim oldu. Ölenlerin yakõnlarõyla
birlikte Abadan’da sokağa çõkanlarõn tek bir slo-
ganõ vardõ: “Şah defol!”
Devrimin hedefi Şah
Artõk ne rejim ne SAVAK (gizli servis) de-
ğil, doğrudan Şah, devrimin hedefi haline
gelmişti. Şah rejimi yeniden bir seri uzlaşma
refleksiyle havayõ yumuşatmaya çalõştõ. Mol-
la bir aileden gelen Şerif Emami’yi Başbakan
atadõ. Emami, Kadõn İşleri Bakanlõğõ’nõ kapattõ,
yerine Diyanet İşleri Bakanlõğõ’nõ açtõ. Şeker
Bayramõ’nda Emami, muhalefet liderleriyle an-
laşarak gösterilere izin verdi; gösteriler sõrasõnda
düzeni sağlamakla görevli askerleri bu kez yan
sokaklara çekmeyi kabul etti.
Gösteriler 4 Eylül’de, “Ordu ulusun par-
çası”, “Siyasi tutuklulara özgürlük”, “Hu-
meyni’yi istiyoruz” sloganlarõyla başladõ.
Tahran’da 7 Eylül 1978’de gösterilere yarõm
milyona yakõn insan katõldõ ve ilk kez “İslam
Cumhuriyeti istiyoruz” sloganõ duyuldu. 8 Ey-
lül günü ordu ve göstericiler arasõnda çatõşmalar
patlak verdi. En sert çatõşmalar Tahran’da iş-
çi sõnõfõ mahallelerinde yaşandõ, barikatlar
kuruldu ve ordunun göstericilere helikopterlerle,
tanklarla saldõrdõğõ görüldü. ‘Kara Cuma’ ola-
rak tarihe geçen o gün 4 bin civarõ göstericinin
yaşamõnõ yitirdiği ileri sürüldü.
İslam hükümeti yerine İslam
Cumhuriyeti kavramı
Grevler yoğunlaşarak ve yayõlarak devam et-
ti ve 16 Ekim’de, Şah’õn devrilmesini talep eden,
ekonomik ve siyasi boyutlu, görkemli bir ge-
nel grev gerçekleşti. Gösteriler yoğunlaşõyor, çe-
şitli muhalefet güçleri arasõnda ittifak güçleni-
yor, bu arada Ulusal Cephe ve Kurtuluş Hare-
keti, Humeyni’yi desteklemeye karar veri-
yorlar, liderliğini kabul ediyorlardõ. İran Ko-
münist Partisi TUDEH ise başõndan beri Hu-
meyni’yi destekliyor, “kapitalist olmayan
yol” fantezisinin peşinde, adeta onun partisi gi-
bi çalõşõyordu. Humeyni de geleneksel olarak
ruhban sõnõfõna büyük kuşkuyla yaklaşan seküler
modernist muhalefetin düşmanlõğõnõ üzerine çek-
memek için, İslam Hükümeti (Hükümet-i İs-
lami) kavramõ yerine İslam Cumhuriyeti kav-
ramõnõ kullanmaya dikkat ediyor; söylemini so-
lun, liberallerin duyarlõlõklarõna uygun bir bi-
çimde düzenliyordu.
Dini ton kuvvetleniyor
Kasõm 1978’de gösteriler yoğunlaşõrken, ar-
tõk rejimin tüm denetimi elinde kaçõrdõğõ gö-
rülüyordu. 12 Kasõm günü çarşõ esnafõ, üni-
versitelerde, medreselerde çalõşanlar, işyerlerinin
devrim zafere ulaşana kadar kapalõ kalacağõnõ
açõkladõlar. Bu kez orta sõnõf genel grev ilan edi-
yordu. Aralõk ayõnda Humeyni’nin, kõrõn des-
teğini almak için, mollalarõ toprak reformu vaa-
diyle köylere göndermeye başladõğõnõ, aralõk ayõ
ve ocak 1979 boyunca grevlerin, gösterilerin yo-
ğunlaştõğõnõ, giderek daha dini bir ton kazan-
dõğõnõ, Humeynici Şii hareketinin, kent yok-
sullarõnõn desteğini aldõğõnõ, egemenliğinin
belirginleştiğini görüyoruz.
Şah 16 Ocak günü Kahire’ye uzun, sü-
resiz bir “tatile” giderek tahtõnõ terk edin-
ce, İran’da adeta ikili iktidar durumu
oluştu. Bir tarafta Şah rejimini temsil
eden Ordu Genelkurmayõ, öbür tarafta so-
kakta çeşitli halk sõnõflarõndan, çeşitli ve
sosyalist akõmlardan, sivil toplum örgüt-
lerinden oluşan ama artõk siyasal İslamõn
hegemonyasõ altõna girmeye başlamõş
olan devrimci dalga. Bu sõrada Humey-
ni’nin gizli bir komite kurarak ve Şah re-
jiminin kalõntõlarõyla pazarlõklara otur-
duğuna ilişkin söylentiler yayõlõyordu.
Bu ikili iktidar, içinde, Humeyni’nin
halktan, hatta müttefiklerinden gizlediği
Devrim Konseyi generallerle görüşürken
askeri okul öğrencileri arasõnda patlak
veren silahlõ bir isyan Fedain ve Mücahi-
din gibi silahlõ gerilla gruplarõnõn verdiği
destek sayesinde ordunun denetiminden
çõktõ. Şah’õn muhafõz alayõnõ püskürten is-
yancõlar cephaneliği boşaltõp halka silah da-
ğõtmaya başladõ. Artõk sosyalistlerin bir teh-
dit oluşturmadõğõnõ, devrimin Şii ruhban sõ-
nõfõnõn eline geçtiğinin ayõrdõna varmaya
başlayan Ordu Genelkurmayõ da çatõş-
malarõn solun inisiyatifiyle büyümesini en-
gellemek amacõyla tarafsõz kalacağõnõ
açõklayarak kõşlasõna döndü, iktidarõ “dev-
rimci koalisyona”, ama pratikte Şii ruh-
ban sõnõfõna teslim etti. Böylece ikili ikti-
dar sona eriyor, rejim düşüyor, yeni bir dev-
let ve rejim oluşmaya başlõyordu.
Sol imha edildi
Bundan sonraki aşamada çatõşmalar li-
beraller, sosyalistler gibi, koalisyonun de-
mokratik, sol ve seküler kesimiyle Şii
ruhban sõnõfõnõn inşa etmeye başla-
dõğõ kitlesel siyasal İslam hareketi
arasõnda sürecekti. Şii hareketi, hõz-
la dikkatini komünist ve sosyalistler
üzerinde yoğunlaştõrdõ. Dün Şii ruh-
ban hareketine, Humeyni’ye, “bun-
lar anti emperyalist”, “halkçı”
gibi gerekçelerle destek verenler
başta, TUDEH olmak üzere ceza-
evlerine doldurulup “devrim mah-
kemelerinde” infaz edildiler. Fedain
hareketi silahlõ bir direnişle süreci bir
savaşa çevirmeye çalõştõysa da ba-
şarõlõ olamadõ ve imha edildi. Bu sõ-
rada Irak’õn İran’õ işgal etmeye
kalkmasõyla başlayan savaş, Şii ruh-
ban sõnõfõna ulusu kendi etrafõnda
toplama, solun tüm kalõntõlarõnõ im-
ha ederek iktidarõnõ pekiştirme, di-
ni kurallara ama esas olarak Hu-
meyni ve Şii ruhban sõnõfõnõn ikti-
darõna dayalõ teokratik-totaliter bir re-
jimi yerleştirme olanağõ sağladõ.
Özetle bir demokratik devrim
olarak başlayan, işçi sõnõfõnõn geniş
katõlõmõyla sosyalist devrime dö-
nüşme dinamikleri kazanan İran
Devrimi, süreç ilerledikçe devrime
daha sonra katõlan Şii ruhban sõnõ-
fõ örgütlenmelerinin eline geçti.
Bundan sonra da devrim demokra-
tik, sosyalist içeriğini kaybedip bir din dev-
letine açõlan karşõdevrime yenildi. Dev-
rimci dinamik, Humeyni’nin vaatlerine ka-
narak, ruhban sõnõfõna karşõ hayõrhah tavõr
alan ya da onu destekleyenler kan ve şid-
detle tasfiye edildiler.
SÜRECEK
Hareketin tarihsel ve sınıfsal zemini
Şah rejimi, 1970’lerin basõnda,
gelişmekte olan bir kapitalist
ekonomisi, büyük petrol gelirleri, en
son model silahlarla donatõlmõş
görkemli ordusu, yaygõn ve olduk-
ça verimli çalõşan bir devlet bürok-
rasisi, halk sõnõflarõnõn kalbine kor-
ku salan, her türlü muhalefeti anõn-
da susturan, etkin ve acõmasõz bir iç
güvenlik örgütü (SAVAK), Soğuk
Savaş ortamõnda güçlü ABD ve Av-
rupa desteği göz önüne alõnõnca
daha on yõllarca sürmesi garanti bir
iktidar gibi görünüyordu. Öyle ki
1970 yõlõnda Humeyni, “Şah reji-
mini devirmek için iki asır geç-
mesi gerektiğine” inanõyordu.
Ancak bir kez muhalefet sesini
cesaretle yükseltmeye, halk so-
kaklara çõkmaya başlayõnca, Şah
rejimi inanõlmaz bir çabuklukla,
adeta iskambil kâğõdõndan bir ka-
le gibi 18 ayda yõkõldõ gitti. Boşuna
dememişler, bir kez “ezilenler
dizlerinin üzerinden doğrularak
ayağa kalktıklarında, yöneten-
ler çok küçük görünür” diye…
Gerçekten de bu görkemli dev-
let görüntüsü, aslõnda, üç dinami-
ğin ortak etkisiyle çürümüş, içi bo-
şalmõş bir siyasi iktidarõ gizliyor-
du. Birincisi İran’da kapitalizmin
gelişmesine paralel oluşan yeni
orta sõnõflarla ilgiliydi. Bu sõnõflar
Şah rejiminin ekonomide ve kül-
türde, kadõn haklarõnda getirdiği ye-
nilikleri, Batõlõ modern yaşam tar-
zõnõ benimsiyor, ancak Şah tara-
fõndan siyaset dõşõnda bõrakõlmõş ol-
maktan dolayõ gittikçe artan oran-
da rejime diş biliyorlardõ. Bu ke-
simler bu hoşnutsuzluklarõnõ, ulu-
sal bağõmsõzlõk, siyasi demokrasi,
insan haklarõ gibi modern talep-
lerle, aydõnlar söz konusu oldu-
ğunda da çoğu zaman sosyalist,
halkçõ modeller içinde ifade ediyor,
bu yüzden de sõk sõk SAVAK’õn
hõşmõna uğruyorlardõ.
Toplumdaki tepki
1970’lerin başõnda yeni orta sõ-
nõflar ve hatta modern kapitalist ke-
simler, Şah rejiminden nemalan-
makla birlikte siyasi yapõya, mo-
narşik devlete iyice yabancõlaş-
mõşlardõ. İkincisi, Şah rejiminin
modernleştirme süreci, toplumsal
bölüşüm ve biyo-politik ilişkileri-
ni, ekonomik ve kültürel alanda, ge-
leneksek toprak sahipliği, çarşõ es-
nafõ, büyük topraklarõ ve vakõflarõ
yöneten, vergi toplayan Şii ruhban
sõnõfõ aleyhine bozuyor ve değişti-
riyordu. Bu kesimlerde hem gelir
kaybõ yüzünden ekonomik neden-
lerle, hem yerel düzeyde iktidarla-
rõ zayõfladõğõ için, hem de Batõlõ
burjuva kültürünün özellikle kadõn
haklarõ, giyim kuşamõ alanlarõnda
getirdiklerine karşõ gittikçe artan bir
tepki oluşuyordu.
Üçüncüsü, Şah rejimi, özellikle
1963 ayaklanmasõndan sonra, sol,
sosyalist ve ulusalcõ-demokratik
hareketi şiddetle bastõrmõş, hatta im-
ha etmişti. Şah seküler muhalefet-
le diyalog kurmayõ õsrarla reddet-
mesine karşõlõk, çok daha geniş
bir toplumsal tabana ve örgütlen-
meye sahip Şii ruhban sõnõfõna kar-
şõ, uzlaşma yanlõsõ (õlõmlõ) görü-
nenleri destekleme, radikal olarak
kabul ettiklerini bastõrma, ülke dõ-
şõna sürme politikasõ izlemiş, õlõm-
lõlarõ kazanmak ve güçlendirmek
için onlara ekonomi, kültürel ola-
naklar sağlamõştõ. Zaten bu tür bir
yaklaşõm, ABD’nin bölgedeki, ko-
münizme karşõ “yeşil kuşak” tak-
tiğiyle de uyum halindeydi.
Bu yüzden kentli orta sõnõf, ay-
dõnlar ve üniversite öğrencilerinin
muhalefeti devrimi tetikledi, ama
eylemler kitleselleşmeye başla-
yõnca, büyük başarõlar, özveri ve
kahramanlõk göstermelerine karşõn
kültürel ve örgütsel, nihayet aske-
ri açõlardan, bõrakõnõz devrime li-
derlik etmeyi, arkasõndan bile ye-
tişemedi. Böylece devrim, En-
gels’in de vurgulamõş olduğu gibi,
sonunda örgütlenme düzeyi ve
ekonomik-siyasi olanaklarõ en güç-
lü olan kesimin elinde kaldõ…
İran devrimi üzerine çalışan
araştırmacıların çoğunluğu,
Şah rejimini esas olarak işçi
sınıfının kitlesel katılımının
devirdiğinde anlaşıyorlar.
Kent yoksullarının, fabrika, inşaat sektörü, giderek rafineri işçi-
lerinin orta sınıfların hareketine katılmasıyla birlikte, protesto-
cuların sayıları da yüz binlere, hatta milyona ulaşmaya başladı.
Şah rejimi adeta iskambil kâğıdından bir kale gibi 18 ayda yıkıldı
gitti. Şah 16 Ocak’ta tahtı terk ederken bundan sonraki çatışmalar
koalisyonun demokratik, sol ve seküler kesimiyle Şii ruhban
sınıfınının inşa etmeye başladığı siyasal İslam hareketi arasında
sürecekti. Başta TUDEH olmak üzere Humeyni’ye destek verenler,
“devrim mahkemelerinde” infaz edildiler.
Humeynici Şii hareket, kent yoksullarõnõn desteğini alõrken emekçilerin grevleri giderek artõyordu
İşçiler devrime katõlõyor
Şah rejimi, özellikle 1963 ayaklanmasõndan sonra, sol, sosyalist ve ulusalcõ-demokratik
hareketi şiddetle bastõrmõş, seküler muhalefetle diyalog kurmayõ õsrarla reddetmişti
Siyasal İslamın iktidara
gelmesiyle, modern yaşam
tarzına tepkiler arttı. Şii
ruhban sınıfının destekçilerinin
ilk hedeflerinden biri de,
otellerdeki alkollü
içecekler oldu.
TUDEH Humeyni’ye destek
açıklarken kendi sonunu da
hazırlamıştı.
Şah’ın heykeli
devrilirken...
BEYAZ SARAY’DA PATRON
BAYAN OBAMA
Dış Haberler Servisi - Amerikan Rum Ortodoks
Kilisesi Başpiskoposu Demetrios, önceki gün
“Yunanistan Bağımsızlık Günü” dolayõsõyla
Beyaz Saray’da düzenlenen kutlamada ABD Baş-
kanõ Barack Obama’yõ Büyük
İskender’e benzetince, Obama
evde patronun eşi Michelle
Obama olduğunu söyledi.
Demetrios’un kendisinden,
MÖ 336-323 arasõnda Make-
donya Kralõ Büyük İskender’in
izinde gitmesini ve kõlõcõnõ çe-
kip Yunanistan’õn bazõ sorun-
larõnõ çözmesini istemesi üze-
rine Obama, “Büyük İsken-
der’e benzetildiğimi Michel-
le’e söyleyeceğim. Daha faz-
la saygı duyar mı bakacağız. Evde patronun
kendisi olduğundan emin” dedi. Efsaneye gö-
re Büyük İskender, “Gordion düğümünü” çö-
zemeyince sabõrsõzlanarak öfkeyle kõlõcõnõ çeker
ve düğümü ortadan ikiye ayõrõr. Efsaneye göre dü-
ğümü çözecek kişi Asya’nõn hâkimi olacaktõr.
Obama Demet-
rios ile. (AP)