25 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 8 ŞUBAT 2009 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr Krizde Sevgililer Günü düşleri Ekonomik kriz, bütün dünyada dengeleri bozdu. Almanya’da yaşanan gerçekler anlatõlõr gibi değil!.. Şu bir ay içinde bile 387 bin kişi işini kaybederken, daralan bütçeler ve sosyal patlamalar çõğ gibi... İnsanlar nasõl da mutsuz hiç sormayõn. Öte yandan şubatla birlikte Münih’te vitrinler adeta çiçek açtõ... Faşing kostümleriyle birlikte, 14 Şubat Sevgililer Günü’nü çağrõştõran kõrmõzõ güller insanõ azõcõk da olsa ferahlatõyor. Kentte kar beyazõ sessizliğinin hüküm sürdüğü buz gibi bir cumartesi gününün curcunasõnõ yaşamak için tekrar Marien Meydanõ’nda soluğu aldõm. Bir taraftan protestocularõn sesi, diğer taraftan kõş sonu indirimli satõşlarõnõn kargaşasõna katõlmak keyfi... Vitinler rengârenk... Güllerle süslü dev kalp figürleri ile kõrmõzõ yastõklar ister istemez Sevgililer Günü’nü düşündürüyor... Şehrin en civcivli caddesi Sendlingar’den aşağõ doğru yürürken gözlerim dükkân vitrinlerinde... Şõk parfüm paketleriyle çikolata çeşitleri ve “Sevgilinizi 14 Şubat’ta tek bir gülle de olsa hatırlayın” yollu afişler insanõ romantikleştiriyor resmen... Olanca can sõkõntõlarõ ve günlük koşturmacalar içinde olsanõz da sevdiğiniz insanõ böyle günlerde unutmayõn! Bir telefon, küçük bir buket çiçek ya da bir kutu çikolata ile bile olsa aşkõnõzõ mutlaka arayõn... Telesekretere söylenmiş bir çift söz ya da iki satõrlõk bir SMS mesajõ bile mucizeler yaratabilir. Her şeyin sanallaşõp sulandõrõldõğõ dijital bir dünyada ve bilgisayarlarõn duygusal dünyamõzõ ele geçirdiği günümüzde, şimdi insan nasõl da unutur gerçek sevgilerin kõymetini, mümkünü var mõ? Ayrõca yine bütün değerlerin bozulduğu günümüzde iki günlük ilişkilere de “aşk” yaftasõnõn asõldõğõ magazin dünyasõnõn ucuzluklarõna bakõp bakõp yine de gerçek aşklarõn büyüsü ile sarhoş olanlarõ da bilirim böyle günlerde... Krize ve hayli zorlaşan yaşam koşullarõna karşõn, yine de 14 Şubat’larda sevginin etiketlenmiş güzelliği ile esriklenen milyonlarca âşõk sevgililerine kõrmõzõ gül postalõyor... Gazetelerde özel sayfalarõn hazõrlandõğõ, kampanyalarõn yanõ sõra bugüne özgü indirimli uçak biletleriyle sevgililerin bir yerlerde buluşacaklarõ da kesin... Aslõnda aşk kavramõnõn reklam malzemesi(!) olarak kullanõmõ da bir başka gerçek. Ancak yine de insan küçük mutluluklarla ve sevinçlerle de oyalanõp bal gibi mutlu olabilmeyi bilmeli. Her ne kadar Aragon “Mutlu aşk yoktur” dese de ya da ünlü Yunanlõ film yapõmcõsõ Costa Gavras “Aşkın filmini çekmek çok zordur” dese de aşk denen kalp çõrpõntõsõ binlerce yõldõr yaşanõyor... O sararmõş solmuş eski fotoğraflarla, mektuplar içinde kurumuş güllerin ya da hediye edilmiş küçücük bir “tuzluk” bile sevginin tuzu biberidir. Unutulmaz. Öyle ya da böyle, Almanlarda en yüksek âşõk olma oranõ 30 ile 44 yaşlarõ arasõndaymõş. Ve yine beynin en büyük ilacõnõn “aşk” olduğunu da Essen’deki Memory Klinik’teki Prof. Dr. Hans Georg ve ekibi ortaya koymuştu 8 yõl önce. Bu arada aşktaki mutluluk duygusunun benzerinin çikolatada da olduğunu ise mutlaka duymuşsunuzdur. Şu sõralarda kitapçõ dükkânlarõnda peynir ekmek gibi satõlan kitaplarõn başõnda aşk romanlarõ gelirken, millet harõl harõl aşk konulu DVD ve CD alõşverişine yöneldi ne hikmetse. Krizin yarattõğõ karamsarlõklardan kurtulmak isteyenler birkaç günlüğüne de olsa Almanya dõşõna tatile gidiyorlar. Seyahat bürolarõ tõklõm tõklõm... Alman turizmcilerin “İncil”i diye adlandõrõlan ünlü “Geo Saison” dergisi de 2 yõlda bir yaptõğõ değerlendirmelerle Avrupa’nõn en iyi 100 otelini seçti. Derginin şubat sayõsõndaki listesinde ise Türkiye’den de iki otelin ilk kez yer almasõ hayli sevindirici. Bunlardan Bodrum’daki “Casa Dellarte” Oteli ile Burhaniye-Ören’deki “Club Orient Holiday Resort” Oteli kaliteleriyle dereceye girdiler, yüzümüzü güldürdüler. Bu otellerden ilki “sanat evi” özelliğiyle dikkat çekerken Burhaniye’deki “Club Orient” ise “aile ve kültür” turizmi kategorisinde öne çõktõ. Keşke önümüzdeki yõllarda başka otellerimizi de bu tür değerlendirmelerde görebilsek... Turizm reklamlarõ bir anda arttõ metrolarda ve rezervasyonlar başladõ bile... Dünya bir taraftan krizle çalkalanõrken bir taraftan turizmle uğraşõp gezi düşleri kuruyor. Kõş hüzünleri Almanlarõn canõnõ çõkardõ!.. Faşing ise bir tür kaçõş sanki. Vitrinler faşing kostümleri ve Sevgililer Günü gülleriyle dopdolu günlerdir. Bu arada ben de malum Sevgililer Günü sendromuna hazõrlõk yapõp eski günleri özlüyorum en çok... Dinsel motiflerin öne çõkmadõğõ o sakin zamanlarõ! Ve o rüzgârlõ bir Ege sabahõnda, balõkçõ motorlarõnõn sesiyle uyanõp, Ayvalõk’õn Cunda’sõndaki meşhur “Taş Kahve”de oturup, adaçayõ içerek düşlere dalmanõn özlemini bile çekiyorum uzaklarda... Ve Sevgililer Günü’nün önemini bilin diyorum herkese! İyi pazarlar. ‘Those were the days…’ Elindeki bira şişesini yandaki masaya koydu, döndü ve hayatõnõn en önemli işini yapõyormuş gibi nişan alõp okunu gönderdi. Ok dart levhasõnõn merkezine isabet etmediği gibi duvara çarpõp yere düştü. “Skit” (b.k) diye isyan etti dart yarõşmacõsõ. Atõş sõrasõnõ arkadaşõ alõrken o gitti müzik dolabõna parayõ atõp bir şarkõ seçti. “Those were the days…” (Neydi o günler...) İnsanõ okşayõp sarmalayan õlõk bir esinti gibi yayõlõrken bütün pub müşterileri de kimi alçak perdeden, kimi yüksek, şarkõyõ söylemeye başladõ. 1968’de ilk duyulduğunda sevilen, hâlâ unutulmayan ve yeri geldiğince mutlaka hatõrlanan bu şarkõ ile o akşam saçõ sakalõ kõrlaşmõş, yaşõ ellinin üzerindeki dartçõ “Eskiden ben böyle ıskalar mıydım” demek istiyordu herhalde. Mahalle pub’larõ böyledir. Çoğunluk birbirini tanõr, ortam anlayõşlõdõr, duygular çabuk paylaşõlõr. Herkesin de “Those were the days..” diye başlayacak binbir türlü anõsõ olduğundan şarkõ da koro halinde söylenir. Dartçõ kendi derdine yandõğõndan şarkõyõ seçmiş olmalõ, mutlaka şarkõdan sonra da herkes maziye dönüverdi. Dartçõnõn isyanõ “Skit” diye duyuldu ya şarkõ daha bitmeden yanõmdaki grup son haftalarda “Skit”i ile dillerden düşmeyen çalõşma bakanõndan söz etmeye başladõ. İki yõl önce iktidara geldiklerinde işsizliği sõfõrlayacağõ garantisi veren çalõşma bakanõ bir yõldõr sus pusoldu. Süngüsü düştü, ortalõkta görünmemeye çalõşõyor. İlk aylarda işaret parmağõnõ sallayõp Nazileri hatõrlatan bir eda ile “Çalışmayana ekmek yok” diye ortalõğõ kasõp kavuran bakan geçenlerde bir mülakat sõrasõnda 2009 yõlõyla ilgili tahminlerini söylerken “2009 da skit yıl” olacak deyiverdi. Ekonomi tõkõrõnda, bütçe yerindeyken atõp tutan bakan, büyük şirketlerin biner biner işçi çõkarmasõ karşõsõnda ne yapacağõnõ bilemiyor. Noel tatilinde sevgilisiyle Mõsõr’a kafa dinlemeye gitti ama vizesi olmadõğõ için havaalanõndan geri çevriliverdi. Kuzeydeki şõmarõklõk, piramitler ülkesinde sökmedi. Dagens Nyheter’in başyazarõ da bu “Skit”ci bakanõ “Skit”in içine batõrõp çõkardõ. Tabii bakanõn üslubuyla değil çok zarif ama gene onun sözcükleriyle. Yazõdan iki cümle şöyleydi: “Şimdi çocuklar bakandan öğrendikleri bu sıfatla yemek masasında anne, babaya ‘bu yemek skit’ derse acaba veliler ne yapacak? Herhalde çocuğu şöyle yanıtlayacaklar: Çocuğum o sözcüğü hükümet üyeleri söylüyor ama ayıptır, sen onlara bakma, o sözcüğü kullanma.” Pub muhabbetlerinde sansür yoktur. O gece başyazõdan hareketle ne çalõşma bakanõnõn ne de diğer bakanlarõn “Skit”liği kaldõ. “Bunlara burjuva hükümeti denmesi, burjuvaziye hakarettir” diyen bir arkadaş alkõş bile aldõ. Eski politikacõlardan söz ettik, insani dayanõşmadan, sosyal uzlaşmadan vs… Gerçekten bu hükümetle her şey çivisinden çõktõ. Birkaç gün önce zor durumdaki bankalarõ kurtarmak için 50 milyar kron kaynak ayrõldõ. Üstelik bu ilk değil. Daha önce de 65 milyarlõk bir kaynak aktarõlmõştõ. Vergi mükelleflerinin paralarõnõ şirket kurtarmaya harcayan hükümet şirketlerden en ufak bir garanti bile istemiyor. Tek şart şeflere prim verilmemesi, yüksek maaş artõşõ yapõlmamasõ. Pes doğrusu. Halkõn yüksek vergilerle finanse ettiği bütün kamu kuruluşlarõnõ satõyorlar, bu arada iflas eşiğine gelenleri de kurtarõyorlar. Yani zarar halkõn cebinden çõkõyor, kâr patronun cebine giriyor. Finans krizinden alõnan dersle, talancõ kapitalizmden vazgeçilip Avrupa’nõn eski sosyal devlet modelinin bütün dünyaya örnek olmasõ görüşleri ağõrlõk kazanõrken o modelin en iyisini gerçekleştirmiş İsveç’te tam bir talan, sosyal devletin temelindeki bütün taşlarõ sökme politikasõ yürütülüyor. İşçi Sendikalarõ Konfederasyonu birkaç gün önce ücretlerle ilgili araştõrmayõ açõkladõ. Yüksek düzeydeki yöneticilerin maaşlarõ, sanayi işçisinin 50 misli. Satõlan kamu kuruluşlarõndan gelen kaynaklar kuruyunca durum tam bir kaos olacak. Özelleştirmeden sorumlu Hõristiyan Demokrat bakan kafaya öyle bir takmõş ki gelecek yõl seçime kadar her şeyi satacak. “Devlet patron olmayacak” diyor başka bir şey demiyor. Bir de bol bol Allah ve insan sevgisinden söz ediyor. Bu nasõl insan sevgisidir ki okullar kötüleşiyor; hastanelerde, yaşlõlar evinde hizmetler aksõyor. Hõristiyan değerler ve İslami değerler deyip siyaset sahnesine çõkanlarõn politikalarõ aslõnda doğrudan doğruya insan sevgisizliği. Nutuklar, naralar, gözyaşlarõ da pazarlama taktiğinden başka bir şey değil. MÜNİH EROL ÖZKAN STOCKHOLM OSMAN İKİZ Türkiye ‘öncü ülke’ oldu Bundan birkaç ay önce üst üste yerel gazetelerin manşetine çõkmõştõ Mellema ailesiyle ilgili haberler. Aile, evlerine ve ortaöğretim öğrencisi iki oğullarõna yönelik taciz ve saldõrõlardan usanmõştõ. Çare arõyorlardõ. Kim bilir kaç kez polise başvurmuşlardõ. Ancak, evin çevresinde devriye gezmekten başka somut bir şey yapmamõştõ polis. Irkçõlar, Mellema ailesini oturduklarõ semtten, çocuklarõnõ da okuduklarõ okuldan kovup uzaklaştõrmak istiyorlardõ. Bunca taciz ve saldõrõnõn tek nedeniyse Mellema ailesinin Yahudi dinine mensup olmasõydõ. Hitler faşizminin, insanlõk tarihinde açtõğõ o derin yaralarõ yeterli bulmamõş olacaklar ki, Avrupalõ õrkçõ faşistler, her fõrsatta, Yahudilere olan kinlerini, nefretini yeniden anõmsayõveriyorlar. İsrail’in Gazze saldõrõlarõyla birlikte, Avrupa’daki Yahudi düşmanlõğõ yeniden alevleniverdi. Elbette, aklõ başõnda hiç kimsenin onaylayamacağõ denli insanlõk dõşõydõ Gazze saldõrõlarõ. Filistinli bebeklerin ölü suretleri, vicdanlarda derin yaralar açtõ. İsrail’e yönelik tepkiler yerinde ve haklõydõ. Ancak bu tepkiler gösterilirken elmalarla armutlar birbirine karõştõrõlmaya başlandõ. Türkiye’de olduğu gibi Hollanda’da da “Yahudi düşmanlığı” giderek artõyor. İsrail’in Gazze saldõrõlarõnõ hiçbir şekilde olumlamayan, ölü bebek görüntülerini aynõ iç sõzõsõyla izleyen birçok masum Yahudi, sõrf dinsel inancõndan dolayõ İsrail’in suçuna ortak edilmeye başlandõ. “Yahudi’yse katildir” gibi ucuz ve õrkçõ bir bakõş açõsõyla, İsrail’den, Gazze’den binlerce kilometre uzakta yaşayan, binlerce Yahudi, günah keçisi ilan edildi. Tayyip Erdoğan’õn, Davos’taki tutumu, Yahudilere pek de sõcak bakmayan medya organlarõnda geniş yer buldu. Davos ve sonrasõna ilişkin gelişmelerle birlikte, diğer Batõ ülkelerinde olduğu gibi Hollanda’da yepyeni bir Türkiye imajõ oluşmaya başladõ: “Antisemitizmin öncüsü ülke...” Sõvassporlu, İbrahim Dağaşan’õn Galatasaray’la oynanan kupa maçõ sonrasõ sahanõn ortasõna Filistin bayrağõ dikmesi ve Türkiye’deki İslamcõ kesimin Yahudilere yönelik açtõklarõ pankartlarõn yer aldõğõ haberler de “öncü Türkiye” imajõnõn güçlenmesine katkõ yaptõ. Erdoğan’õn Davos çõkõşõnõnõn yankõlarõ sürerken Hollanda’da peş peşe saldõrõlar başladõ. Gazze saldõrõlarõyla birlikte en üst düzeye çõkarõlan koruma önlemleri yeterli olmadõ. Amsterdam’daki bir sinagog kundaklandõ. Yine Yahudilere ait işyeri ve binalara kundaklama girişimi yapõldõ. Geçen salõ sabahõ da Amstelveen’de bulunan, özürlü Yahudi çocuklarõn bakõldõğõ “Sinai Centrum”un kurşunlandõğõ açõklandõ. Polis, geniş çaplõ soruşturma başlattõ. Ancak tüm bunlar, Hollandalõ Yahudilerin korkusunu, gerilimini azaltmadõ. 2004 yõlõnda yönetmen Theo van Gogh’un, Faslõ bir genç tarafõndan öldürülmesinden sonra ülkedeki Müslümanlara yönelik saldõrõlara en sert tepkiyi gösterenlerden birisi Yahudi cemaati olmuştu. Hollanda’daki Yahudi kuruluşlarõnõn ortak açõklamasõnda, saldõrõlar kõnanarak “Müslüman kardeşlerimizin yanındayız” mesajõ verilmişti. 60 yõl önce kendileri üzerinde oynanan oyunlarõn, bu kez Müslümanlar üzerinde yinelenmemesi gerektiğine dikkat çekmişlerdi. Ancak son saldõrõlar üzerine benzer bir tepki henüz Müslümanlardan gelmedi. Yahudilere yönelik saldõrõlar karşõsõnda Müslümanlarõn birçoğu, “kulak tıkamayı” yeğledi. ozkanyusuf@hotmail.com AMSTERDAM YUSUF ÖZKAN Belçikalõ Yahudiler yine kõzdõ Kişisel blogunda 2 bebek ve 1 bakõcõnõn yaşamõnõ yitirdiği 11’i çocuk olmak üzere 13 kişinin yaralandõğõ Dendermonde’daki bõçaklõ kreş saldõrõsõnõ Gazze saldõrõlarõna benzetmesi ve “Orada da yüzlerce çocuk öldürülüyor, buradakilerin katili yakalandı, Gazze’dekileri öldürenler serbest” yazmasõ üzerine Flaman Kültür, Gençlik ve Spor Bakanõ Bert Anciaux’ya Yahudiler anõnda tepki gösterdi. Anciaux, benzetmesinin insani bir benzetme olduğunu; Flaman, Filistinli ya da Yahudi, öldürülen her çocuğa üzüldüğünü belirtti. İlk tepkiyi gösteren Anvers Yahudi Dernekleri Forum’u “İsrail’in çocukları öldürmek için kasten saldırmadığını” açõklayõp Anciaux’u kõnadõ. Sanki Filistin’de masum bebeleri öldüren Flaman Bert Anciaux’ymuş gibi bakan önce Flaman parlamentosunda daha sonra da federal parlamentoda eleştirildi. İsrail Büyükelçiliği sert tepki gösterdi. Belçika Dõşişleri Bakanlõğõ da Bert Anciaux’nun görüşüne katõlmadõğõnõ açõkladõ anõnda. Kendi partisi Flaman Sosyalist Partisi SP.A bile mesafeli davrandõğõ açõklamaya kerhen destek verdi. Kreş vahşeti de, Gazze’de ölen çocuklar da unutuldu! Varsa yoksa Anciaux’nun karşõlaştõrmasõnõn ne kadar saçma olduğu konuşuldu. Tam ortalõk duruluyor derken Belçika’daki Yahudiler bir kez daha kõzdõlar. Flamanca yayõn yapan devlet televizyonu VRT’de yayõmlanan mizahi “Köpeği Isıran Adam” programõ Anciaux’ya gösterilen tepkiyle dalga geçti. Sesli gazete bölümünde “Yahudiler yine kızdı” başlõğõyla yayõmlanan bölümde Yahudilerin Anciaux’ya kõzdõklarõ ve tepki gösterdikleri anõmsatõlõp “Yahudilerin henüz kızmadıkları, kişi, kurum ve nesnelerin listesi” verildi. Çok kõsa olan listede “Yahudi-Amerikan Dostluk Derneği, Yahudi-İsrail Dostluk Hareketi, Yahudi Toplumu, Buggy Boy, Rolex ve Rolls Royce firmaları ve Anvers Elmas Merkezi” var. Yahudilerle ilgili önyargõlar ve klişelerin abartõlõ bir şekilde kullanõldõğõ espri hakkõnda Flaman Liberal Partili (Open Vld) milletvekili ve VRT Yönetim Kurulu üyesi Yahudi asõllõ Claude Marinower “Bu, son 3 ayda 5. vaka. Bu rastlantı olamaz. Bunun kamu televizyonunda yayımlandığını bilmeseniz, Yahudi düşmanı bir derginin karikatürü sanırsınız. Avrupa’da böyle bir şey yayımlayacak başka bir kamu televizyonu olduğunu sanmıyorum” diyerek tepki gösterdi. “Sesli Gazete” bölümünün metinlerini yazan Stijn Meuris, “Yahudi toplumunun tepkisini anlayamadığını” söyleyerek “Biz bunu tüm toplumlar, tüm dinler, tüm olaylar ve tüm politikacılar için yapıyoruz. Üstelik bunun mizahi bir bölüm olduğu belirli bir tonlama ve sesle anlaşılıyor” dedi. “Yahudilerde Mizah, Özgürlük ve Sağduyu” kitabõnõn yazarõ felsefeci Ludo Abicht, “Yahudilerin mizah anlayışı nerede kaldı” diye sorarak yorumladõ anlamsõz bulduğu tepkileri. Yahudilerin kendi dinleri, İsrail devleti ve hatta İkinci Dünya Savaşõ sõrasõndaki Yahudi avõ ve Şoah ile ilgili yüzlerce fõkralarõ var: Moruklamõş bir Yahudi Anvers Limanõ’nda Hayfa’ya gidecek olan gemiye yaklaşõr. “Ben de gelebilir miyim? İsrail’de ölmek istiyorum” der. Kaptan acõr ve yaşlõ Yahudiyi gemisine alõr. İki hafta sonra gemi bu kez Hayfa’dan Anvers’e hareket edecektir. Yaşlõ adam yine rõhtõmdadõr ve Anvers’e geri dönmek istemektedir. Kaptan “Ben senin İsrail’de ölmek istediğini sanıyordum” der. Yaşlõ adam yanõt verir: “Evet İsrail’de ölmek istiyorum, yaşamak değil!” Sofu bir Yahudi kasaba gider, etrafõna bakõnõr ortalõkta başka Yahudi görmeyince kasaba girer ve şu balõktan tart der. “Ama o pişirilmiş domuz” diye yanõt verir kasap. “Takma kafanı, balığın adı beni ilgilendirmiyor” diye yanõtlar sofu. “Önce kendimiz söylersek karşımızdakinin ayağının altındaki zehirli otları biçmiş oluyoruz” diyen Yahudi mizahõ uzmanlarõ, Yahudilerin bu tür esprilerini her türlü Yahudi düşmanlõğõna karşõ en etkili savunma silahõ olarak değerlendiriyorlar. Ludo Abicht de işte bu yüzden Belçikalõ Yahudilerin kendileri hakkõndaki esprilere ince esprilerle karşõlõk vermeleri gerekirken aşõrõ tepki göstermelerini anlayamõyor. Tepki çeken esprilerin yazarõ Stijn Meuris, “Bundan sonra Yahudiler hakkında yazarken 2.5 kez düşünürüm” derken otosansür yapacağõnõn ilk işaretlerini vermiş oluyor. Merak ediyorum: Efraim Kishon yaşasaydõ, Yahudiler ona da tepki gösterirler miydi? Sahi Yahudilerin mizah anlayõşõ nerede kaldõ? Gazze’de unutulmuş olmasõn! erdincutku@binfikir.be BRÜKSEL ERDİNÇ UTKU Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta düzenlenen 2009 Düğün Fuarı’ndaki defilede Kuveytli modacı Edibe el Mehbuba ile Birleşik Arap Emirlikleri’nden Muna el Mansuri’nin tasarladığı elbiseler büyük beğeni topladı. En çok dikkat çeken elbise ise kollarında Filistin bayrağı, üzerinde Filistin haritasi, 22 üyeli Arap Birliği’nin amblemi ve Arapça “Gazze” ve “Arapların Birliği” yazıları olan, Arapların başlarına taktığı kefiye ile tamamlanan rengârenk elbise oldu. (Fotoğraflar: AFP) Beyrut’taki defile göz kamaştırdı
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear