Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 23 ŞUBAT 2009 PAZARTESİ
8 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
Pakistan’ın
‘Ateşle Oyunu’!
Venezüella’da referandumla anayasa değişikliğinin kabul edilmesi imparatorluk için kötü bir haber
Demokrasi derinleşiyor
ATİLİO BORON (*)
Venezüella’da
oylanarak kabul edilen
anayasa değişikliği,
Bolivarcõ devrimin
içerideki ve dõşarõdaki
karşõtlarõnda düş kõrõklõğõ
yarattõ. Bölgesel sol politik
dengenin güçlenmesi için
(Venezüella Devlet
Başkanõ ç.n.) Chavez’in
liderliğinin ve projesinin
devamlõlõğõnõn gerekli
olduğunun farkõndalar. İşte
bu yüzden, imparatorluk
için referandumun sonucu
kötü bir haber.
Bu olaylarõn tarihsel
öneminin bilincinde olan
(Küba lideri ç.n.) Fidel, 13
Şubat tarihli makalesinde
“Geleceğimiz, pazar günü
yapılacak olan
referandumdan ayrı
düşünülemez.
Amerikamızın
halklarının geleceği bu
zafere bağlı ve gezegenin
geri kalanını da
etkileyecek” dedi. Bu
yüzden emperyal sağ, en
kõsa zamanda Chavez’den
kurtulmak istiyor. Bu, eğer
sistem içinde gerçekleşirse
iyi, ya da CIA’nõn
geleneksel yöntemlerini
devreye sokmak
gerekecek. Biliyoruz ki
ABD yasalarõ başkana,
ülke güvenliğine yönelik
bir “tehdit” durumunda
yabancõ bir yöneticiyi
öldürtme, tutuklulara
işkence yapõlabilmesi için
emir verme gibi yetkiler
veriyor.
Bu, anayasa değişikliği için
yapõlan referanduma ve
Chavez’e karşõ yürütülen
saldõrgan kampanyayõ
anlamamõza yarayacak
anahtardõr.
AP milletvekili
kovuldu
Oylamadan birkaç gün
önce İspanya’nõn sağcõ
Halk Partisi (PP)
tarafõndan görevlendirilen
Avrupa Parlamentosu (AP)
milletvekillerinden Luis
Herrero, Caracas’a seçim
gözlemcisi olarak
gelmesine karşõn
Venezüella’nõn içişlerine
karõşmaktan kendini
alamadõ ve seçmenlere
“Chavez gibi bir
diktatörden
korkmamalarını”
öğütledi. Bu densiz
davranõşõ sözde uluslararasõ
gözlemcilik görevini
kuşkuya düşürmüş ve
gerçek kimliğini açõğa
çõkarmõştõr: İspanya’nõn en
gerici, (faşist diktatör ç.n.)
Franco ardõlõ sağ partisinin
yönlendirdiği bir
provokatör. Sõnõr dõşõ
edilmesi, “ciddi basın”
tarafõndan Bolivarcõ
devrimin “diktatörlük
eğilimlerine” kanõt olarak
değerlendirildi. Yüzlerce
kez tanõk olduğumuz iflah
olmaz yalancõlõklarõna ve
ahlaksõzlõklarõna yeni bir
örnek daha. Öyle bir basõn
ki Kolombiya Devlet
Başkanõ Alvaro Uribe’nin
yeniden seçilebilmesi için
hükümetin neden olduğu
skandalõ görmezden
geliyor: Muhalif iki
milletvekiline ödenen
rüşvetle parlamentoda
sağlanacak çoğunluk
sayesinde yeniden
seçilebilme yolunun
açõlmasõndan söz ediyoruz.
Bu demokrasi havarileri 10
yõllõk iktidarõ boyunca 15
kez halka danõşmõş Chavez
karşõsõnda öfkeden deliye
dönüyor ama muhalefetin
katõlmadõğõ meclis
oturumunda yeniden
seçilme teklifini oylatan
Uribe’ye sesini çõkarmõyor.
Bu demokrasi ama
Chavez’inki tüm yasal
sürece rağmen diktatörlük.
Avrupa’daki
örnekler
İmparatorluğun
reklamcõlarõ ve Venezüella
oligarşisi inatla anayasa
değişikliğinin Chavez’e
ömür boyu başkanlõk
anlamõna geleceğini
söylüyorlar. Her zaman
yaptõklarõ gibi gerçeği
tersyüz ederek halkõ
kandõrmaya çalõştõlar.
Aslõnda değişiklik sadece
başkanõn, valilerin ve
belediye
başkanlarõnõn
yeniden aday
olabilmelerinin
önündeki engeli
kaldõrmaktan ibaret.
Gerçekte bu
değişiklikten
yararlanabilecek
Chavez karşõtõ
yöneticiler de var.
Avrupa’da pek çok
ülkede benzer durum
söz konusu. Helmut
Kohl örneğin 16 yõl
boyunca şansölye
olarak kaldõ ve bir
skandal nedeniyle
saygõnlõğõ kalmadõğõ
için aday olamadõ. Felipe
Gonzales de 14 yõl
boyunca İspanya Devlet
Başkanlõğõ görevini
sürdürdü. Margaret
Thatcher 11 yõl
(İngiltere’de ç.n.)
başbakanlõk yaptõ.
Hepsinin daha uzun süre
görevde kalamamalarõnõn
nedeni halk desteğini
yitirmeleriydi. Yani
yeniden aday olup
seçilmelerinin önünde
kõsõtlayõcõ bir engel yoktu.
Özetle: referandumda
oylanarak geçen madde
Bolivarcõ anayasadaki bir
eksikliği gidermiş oldu.
Venezüella halkõ kötü
yöneticiyi geri çağõrma
referandumuyla görevden
uzaklaştõrabiliyordu ancak
beğendiği yöneticiyi
yeniden seçme hakkõndan
yoksundu.
Yani kötü yöneticiyi
cezalandõrabilirken iyi
olanõn devamõnõ garanti
edemiyordu. Bu anayasal
paradoks da aşõlmõş oldu
ve Bolivarcõ demokrasi
dünyada benzeri olmayan
bir derinlik ve güç kazandõ.
(*) Siyaset bilimci
İspanyolcadan çeviren:
Engin Demiriz (Pagina12,
Arjantin,
16 Şubat 2009)
vrupa’nın zirvesinde güç yarışı
STEVEN ERLANGER
PRAG - Daha çok liselilere
yakõşacak türden bir ergen atõşmasõ
gibi görünse de önceki AB dönem
başkanõ Fransa ile şimdiki dönem
başkanõ Çek Cumhuriyeti arasõndaki
geçimsizlik, birliğin ağõr ekonomik
kriz ile baş edebilme yeteneğine
hasar vermekte. Hem kişisel hem de
siyasi boyutu olan bu atõşma 27
devletli grup içindeki küçük ülkelerle
büyük ülkeler, liberal ekonomiye
sahip olanlarla daha devletçi olanlar,
Avro kullanan ülkelerle
kullanmayanlar, Batõ Avrupa ile Orta
Avrupa, eski Avrupa ile yenisi
arasõndaki bölünmeleri gün õşõğõna
çõkarõyor. Sorun, küresel ekonomik
çöküşün ortaya çõkardõğõ korumacõ,
yurtsever söylem ve kararlar
sayesinde, mallar ve hizmetler için
ortak bir Avrupa pazarõ fikrini
zayõflatmakla kalmayõp aynõ zamanda
Avrupa’nõn küresel bir oyuncu olma
isteğini alay konusu haline getirdiği
için hem daha kötü, hem daha önemli
bir hale gelmekte. 2008 yõlõ sonunda
AB dönem başkanlõğõnõ isteksizce
devrederken Fransa Başkanõ Nicolas
Sarkozy, Çekleri, krize karşõ
aldõklarõ önlemler konusunda
hem cesaretsizlikle, hem de
yavaşlõkla suçlamõş
“Yapabileceklerini
yapıyorlar” demişti. Çek
Başbakan Mirek Topolanek ve
yardõmcõlarõ ise Sarkozy’yi
sorumsuz ve megaloman
olmakla suçladõlar. AB karşõtõ
Çek Cumhurbaşkanõ Vaclav
Klaus, Sarkozy’nin Avrupa’nõn
“daimi başkanı” olmak arzusu
ile alay etti ve “Hiperaktif olup
her hafta sonu AB zirvesi
düzenlemek gerektiğini
düşünmüyorum” diye ekledi.
Prag’ı dışlama siyaseti
Halbuki bu aşağõlayõcõ tavrõn
derinliği vardõ.. Çek yetkililerin
söylediğine göre, solmakta olan Bush
yönetiminin boşluğuna uçarak,
Mõsõr’la bir olup Gazze’de ateşkes
sağlamaya çalõşan Sarkozy, 18
Ocak’ta Şarm el Şeyh’teki acil
toplantõya yeni Çek dönem başkanõnõ
davet etmeyi reddetmişti. Sadece
Avrupa’nõn en büyük ülkeleri davet
edilmiş, Avrupa Komisyonu’nun dõş
ilişkilerden sorumlu üyesi Benita
Ferrero-Waldner bile çağrõlmamõştõ.
Yetkililerin söylediğine göre Çekler,
zirve sonrasõnda Kudüs’te yenilecek
akşam yemeğine İsrail’den davet
almayõ başardõlar ve Fransõzlarõn
zoraki olarak insafa gelmeleri
sonucunda Almanya Başbakanõ
Angela Merkel’i, Topolanek’i
uçağõna almasõ için ikna ettiler. Bir
Çek yetkilinin ifade ettiğine göre
Merkel, “Avrupa’nın orada olması
gerektiğini hissetmişti”.
Fransõz yetkililer hikâyeyi
yalanlamõyorlar. Ancak Mõsõr’õn da
hatalõ olduğunu söylüyorlar. Üst
düzey bir Fransõz yetkili şöyle
konuşuyor: “Her şeyi mükemmel
bir biçimde halledebildik mi? Tabii
ki hayır. Bu işi daha nazik bir
şekilde yoluna koyabilirdik. Ama
Çekler bir aktör değillerdi ve
söyleyecekleri hiçbir şeyleri yoktu.
Çek Cumhuriyeti küçük bir ülke.
BM konseyi dışında, Avro bölgesi
dışında, diplomatik masa başına
alışık değil. Sadece dönem başkanı
olmakla aktör olunmaz. AB için
uluslararası bir rolü empoze
etmelisiniz. Dinamikleri kendi
çabalarınızla yaratmalısınız.”
Halbuki Prag, kõsa bir süre önce
doğalgaz kuyularõ yüzünden ortaya
çõkan Rus-Ukrayna krizini
Bulgarlarõn ve Slovaklarõn AB’den
kopmasõnõ önleyerek gayet güzel
idare etmişti. Ve Fransa bunu çok iyi
biliyordu. Ama daha sonra Sarkozy,
Fransõz otomobil üreticilerine 7.8
milyar dolar ödeme sözü verirken,
özellikle Çek Cumhuriyeti gibi daha
ucuz AB ülkelerini kastederek
otomobil üreticilerinden işlerini
ötekilerin elinden alõp
“ulusallaştırmalarını” istedi.
Topolanek, “Bu her iki taraf için de
son derece zararlı bir şey” dedi.
Zaten Sarkozy’nin beyanatlarõnõn
“inanılmaz” olduğunu düşünen
yalnõz o değildi. Fransõz otomobil
üreticisi Peugeot’nun yöneticisi Çek
Cumhuriyeti’ndeki üretim tesisleri
faaliyete devam ederken Fransa’da 3
bin kişinin işine son verileceği
konusunda õsrarlõydõ...
AB ve Avrupa Merkez Bankasõ,
kimilerini diğerlerinden çok daha
fazla etkileyen, ama aslõnda bütün
Avrupa ülkelerini etkisi altõna alan
geniş çaplõ bir ekonomik krizle baş
edebilmek için mücadele veriyorlar.
Bu baskõ altõnda, mallar ve hizmetler
için ortak bir pazar anlayõşõ üzerine
inşa edilen, paylaşõlan egemenliklerin
ortaklõğõ, devletçi politikalar ve yeni
yeni ortaya çõkmakta olan
korumacõlõk yüzünden
parçalanmaktadõr. 16 ülkeli Avro
bölgesi, Fransa gibi bütçe kurallarõnõ
askõya alarak veya kurallara aykõrõ
davranarak, krizden kendi çõkõş
yolunu bulmaya çalõşan ülkelerle,
Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi
bütçe kurallarõnõ hiçbir zaman fazla
umursamamõş ve ne para birimlerini
devalüe eden, ne de açõklarõnõ
kapatabilen (default) ülkeler arasõnda
gerilmektedir. Çekler de Almanlar
gibi Avrupa’nõn mali standartlarõnõ
ihlal etmek konusunda çok daha
dikkatliler.
‘Troyka AB’ye hükmediyor’
Çek Dõşişleri Bakanõ Karel
Schwartzenberg tek tek ülkelerin
popüler bunalõma nasõl tepkiler
verdiklerini anlatõrken “Ekonomik
kriz dönemlerinde, atavik
(atacılık)! içgüdülerin su yüzüne
çıktığını görürüz” dedi. “En çok
1930’ların ‘millete öncelik
vermekle’ ilgili sloganlarından
korkarım. Bu sorunlar yüzünden
insanlar Avrupai düşünce tarzını
unutmaktadırlar ki, bu da
anlaşılabilir bir şeydir, ama çok
zararlıdır özellikle krizin
büyüdüğü bir dönemde Avrupa’yı
göz ardı etmek son derece
zararlıdır” diyen Schwartzenberg
son derece alaylõ bir sesle ekledi:
“Garip olan, bu sloganları
‘Avrupa’nın merkezileşmesinin ve
‘Avrupa değerlerinin’ en gururlu
savunucularından duymak”...
Schwartzenberg’in kastettiği ülkenin
Fransa olduğu açõk.
Ve Schwartzenberg ekledi:
“Büyük ve küçük devletler
hayatın bir gerçeğidir. Ama
AB’nin, 20. yüsyılın ilk
yıllarına oranla bu ilişkileri
medenileştirdiğini itiraf etmek
zorundayız. Genellikle
ekonomik panikleri izleyen
Avrupa savaşları türünden
savaşlar yapmak bugün artık
olanaksız gibi görünmektedir.”
Çeklerin Avrupa İşleri Başbakan
Yardõmcõsõ Alexandr Vondra
ise “Fransa, Almanya ve
İngiltere, troyka denilen üçlü,
hâlâ AB’ye hükmetmekte ve buna
devam etmek arzusunda, diğer
ülkelere nadiren danışılıyor. Ama
tabii ki küçük ülkelerin halkları
bunun farkında ve bu yüzden de
daimi bir Avrupa başkanı ve
dışişleri bakanı getirecek olan,
Çeklerin de henüz imzalamadığı
Lizbon Anlaşması ile ilgili
kararsızlıklar yaşanıyor. İnsanlar
daha çok bu yetkinin idaresinden
korkuyorlar” dedi. Sarkozy’nin iç
politika baskõlarõna yanõt verdiğini,
ama bu aşağõlamalarõn da uygun
cevabõ almasõ gerektiğini söyleyen
Vondra, “Ben incinmedim, ama
sessizce oturmamız da
beklenemez. Biz bir Avrupa süper
gücü değiliz, ama 10 milyon
insanız ve ağzımızı kapatmamız
beklenemez. Sarkozy bir fikirler
pınarı ve birbiri ardına toplantılar
düzenlemek istiyor, ama biz de bu
fikirlerin birkaçını gerçeğe
dönüştürüp Avrupa’yı iflastan
kurtarmaya çalışıyoruz” ifadesini
kullandõ.
İngilizceden çeviren: Çimen Turunç
Baturalp (International Herald
Tribune, 14-15 Şubat 2009)
İmparatorluğun reklamcõlarõ ve Venezüella
oligarşisi inatla anayasa değişikliğinin
Chavez’e ömür boyu başkanlõk anlamõna
geleceğini söylüyorlar. Her zaman yaptõklarõ gibi
gerçeği tersyüz ederek halkõ kandõrmaya
çalõştõlar. Aslõnda değişiklik sadece başkanõn,
valilerin ve belediye başkanlarõnõn yeniden aday
olabilmelerinin önündeki engeli kaldõrmaktan
ibaret. Gerçekte bu değişiklikten yararlanabilecek
Chavez karşõtõ yöneticiler de var. Avrupa’da pek
çok ülkede benzer durum söz konusu.
Ekonomik sõkõntõlar artarken Çekler ve Fransõzlar sözlerini sakõnmõyorlar
A
Çek Cum-
hurbaşkanı
Klaus, Sar-
kozy’yle
dalga geçti.
Pakistan’ın kuzeybatısında Afganistan sınırın-
da yer alan Malakand yerel otoritesi geçen haf-
ta 16 Şubat’ta, Svat vadisinde faaliyet gösteren
Taliban gruplarının silah bırakmaları koşuluyla şe-
riat düzenine geçmelerine izin vermesiyle ilgili ge-
lişmeler, Sayın Oktay Ekşi’nin konuyla ilgili baş-
yazısında altını çizdiği gibi basınımızda pek yüz
bulmamıştır. Oysa olası yansımaları açısından ‘ba-
rış karşılığında şeriat’ olarak tanımlanabilen söz ko-
nusu anlaşma, barışı sağlama ihtimalinin sıfır ol-
ması bir yana, tam tersine bizzat Pakistan için ol-
duğu gibi bölge, dahası dünya barışı için büyük
tehlike içeren ürkünç bir ‘saatli bomba’ niteliğin-
de görünmektedir.
Birleşik Devletler, NATO ve müttefiklerinin
Başkan Barack Obama’nın Afganistan’a otuz bin
askerden oluşan takviye gücü gönderme kararı
alması ve Savunma Bakanı Gates’in müttefikle-
rinden bu yönde ciddi katkılar talep ettiği bir sı-
rada patlak veren Svat olayı, kafaları karıştırmakla
birlikte, Pakistan’ın bugünkü yönetiminin de zaa-
fını ortaya koymaktadır. Gerçekten de Pakis-
tan’daki Zerdari yönetimi bir süredir, Washing-
ton’un Afganistan sınırındaki aşiretler bölgesinde
Taliban, Bin Ladin’in savaşçıları ve Hikmet-
yar’ın cihatçılarının serbestçe faaliyet gösterme-
lerini sonlandırmasıyla ilgili istemlerini gerektiği gi-
bi yerine getirmekte başarısızdır. Bunda Pakistan
Silahlı Kuvvetleri’nin ekonomik kriz içinde olma-
sının yanı sıra Birleşik Devletler’in ve NATO’nun
bölgeye yönelik füzelerinin yanlışlıkla sivil halka
zarar vermesinin ve özellikle de Afganistan’daki
Karzai yönetiminin iliklerine kadar yolsuzluğa bu-
laşmış olmasının da payı olduğu savlanmaktadır.
Anlaşılan İslamabad’daki Zerdari yönetimi ça-
resizlikten, bölgede barışı sağlamak için çözümü
bula bula Taliban’a bölgede şeriat düzeni uygu-
laması izni vermekte bulmuştur. Oysa kolaylıkla
görülebileceği gibi bölgede şeriatın hâkim kılın-
ması, Afganistan’daki Taliban’ın uzantısı silahlı
gruplarla, Bin Ladin’in savaşçılarına ve Hikmet-
yar’ın cihatçılarına düşlerinde bile göremedikle-
ri bir ‘arka bahçe’ye, dahası düpedüz bir ‘üs’se ar-
mağan edildiği kimse için sır değildir. Bu ayrıca
ABD ve NATO’nun Afganistan’da Taliban’la sa-
vaşını zora sokmasının yanı sıra güçlü bir İslam-
cı kesimin var olduğu Pakistan’ın ‘Talibanizasyonu’
tehlikesini de içermektedir. Uzak da olsa bu yön-
de bir gelişme, şeriatçı teröristlerin tarihte ilk kez,
nükleer silaha sahip olmaları gibi ürkütücü bir kâ-
busla eşanlamlıdır. Nitekim Svat olayıyla patlak
veren gelişmelerin ABD ve NATO ittifakını da te-
dirgin ettiği görülmektedir. Le Monde gazetesi-
nin haberine göre (19 Şubat 2009) ittifakın söz-
cüsü, Svat’ta 17 Şubat’ta İslamcılara şeriat izni
veren anlaşma karşısındaki endişelerini dile ge-
tirmiş; bunun Afganistan’daki durumu olumsuz
yönde etkileyebileceğini öne sürerken Zerdari yö-
netiminin Taliban’la daha önce yaptığı bu yöndeki
anlaşmaların tümüyle sonuçsuz kaldığını anım-
satmayı da ihmal etmemiştir.
Son yıllarda siyasal İslamcılarla zaman zaman
barış ya da başka amaçlarla girişilen anlaşmala-
rın kaderlerinin de farklı olmadığı, çoğunca barı-
şa hizmet etmediği gibi umulanın tam aksiyle so-
nuçlandığı bilinmektedir. Örneğin Müslüman Kar-
deşler’in türevi Hamas’ın Filistin Kurtuluş Örgü-
tü’nü zayıflatmak amacıyla Gazze’ye getirerek, ik-
tidarı ele geçirmesine yardımcı olan İsrail, um-
duğunun tam tersi sonuç verince, bu kez silah zo-
ruyla ondan kurtulmanın çarelerini aramaya baş-
lamıştır. Pakistan’ın Svat girişiminin kaderi de fark-
lı olmayacak; barışa karşılık şeriatın ne menem bir
çözüm olduğu çok geçmeden görülecektir. Tıp-
kı Afganistan halkı gibi Pakistan’ın sınır bölgele-
rinde savaş alanında olmanın tüm olumsuzlukla-
rı içinde yaşayan yöre halkına, savaş ve onca yok-
sulluk yetmiyormuş gibi bir de siyasal İslamın,
özellikle de kadınlar için, ağır kurallarının daya-
tılmasına yardımcı olmak kesinlikle barışa hizmet
anlamına gelmemektedir.
Pakistan yönetimi, acaba ‘ateşle oynadığının’
ayırdında mıdır?
MASLAK’TA YENİ BİR LEZZET
Tike markalarõ olan Why-B zurna ilk
olarak aynõ mekânda şimdi
0212 276 60 60
telefon numarasõyla kapõnõzda.