Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C
umhuriyet Bay-
ramõ iki gerçeği
gözler önüne ser-
di: O õşõğa özlemi ve o
õşõğõn sönmeyeceğini.
Platon’un ünlü “ma-
ğara alegorisi” yaşadõ-
ğõmõz günleri de çarpõcõ
biçimde tanõmlõyor.
Anõmsayalõm: Bir ma-
ğaranõn içinde birtakõm
insanlar sõrtlarõ dõşarõ-
dan gelen õşõğa dönmüş,
zincire vurulmuşlar. Dö-
nüp õşõğa bakamõyorlar.
Işõğõ görmüyorlar. Du-
varla õşõk arasõndan ge-
çen bazõ şeylerin önle-
rindeki duvara düşürdü-
ğü gölgelerini görüp bu-
nun gerçek olduğunu sa-
nõyorlar. Sõkõ sõkõya zin-
cire vurulu, dönüp ba-
kamadõklarõ sürece yal-
nõzca gölgeleri gerçek
biliyorlar.
Bir süre sonra zincir-
lerinden çözülüyorlar.
Dönüp baktõklarõ zaman
õşõğõn gerçekliği ile göl-
geler arasõndaki farkõ
ayrõmsõyorlar. Gölgenin
değil, õşõğõn gerçek ol-
duğunu algõlõyorlar.
İsterseniz buna siz bi-
linçle safsata, bilgiyle
hurafe arasõndaki fark
deyin. 1950 yõlõndan
başlayarak (daha geri-
sini bir tarafa bõrakalõm
şimdi), özellikle de 12
Eylül 1980 süreciyle bir-
likte gittikçe artan sayõ-
da insanõmõz mağaraya
konarak sõrtlarõ õşõğa dö-
nük, yüzleri mağaranõn
duvarõnda, zincire vu-
ruluyor.
Bunu yapanlarõn adla-
rõ dönem dönem değişti,
ama onlar hep aynõ ta-
kõmdõ ve aynõ takõm ol-
mayõ sürdürüyorlar: Tür-
kiye Cumhuriyet’inin,
özellikle Cumhuriyet
devrimlerinin düşman-
larõ, hem içte hem dõşta,
içtekiler dõştakilerle iş-
birliği halinde, uşak ka-
rakterliler. Uşak karak-
terin şaşmaz bir ölçütü
vardõr: Bir savõ, bir pro-
jeyi dõşarõda kimler des-
tekliyor? Hangi sav, han-
gi proje? Onlarla aynõ
kaba tükürenler uşaklõk-
tan başka bir sana sahip
olamazlar. Saymaya de-
vam edelim: Din bezir-
gânlarõ, mürteciler.
Bunlar insanlarõ nasõl
mağarada sõrtlarõ õşõğa
dönük zincire vuruyor-
lar?
Köy Enstitülerini, öğ-
retmen enstitülerini ka-
patõyorlar, Halk Evleri-
ne düşman oluyorlar,
bugün de Atatürkçü Dü-
şünce Derneklerine.
Cumhuriyetin kurulu-
şunda en saygõn meslek
olan öğretmeni, saygõn-
lõk sõralamasõnda bu-
günkü duruma düşüren-
ler, ortalama dört yõlõ
bile bulmayan okul eği-
timiyle, okuma yazma
biliyoruz diye dünyayõ
kandõranlar, okulun ye-
rine dershaneyi koyanlar,
meslek eğitimini es ge-
çenler, meslek okulu ol-
masõ gereken imam ha-
tiplerden hâkim, vali,
savcõ her mesleği türet-
mek isteyenler... Eği-
timde birlik ve tekliği
medrese özlemi içinde
hafõz okullarõyla sağla-
mak isteyenler. Cumhu-
riyeti ve devrimleri haz-
medemedikleri için
“ikinciyi isteriz” diye
yaygara koparanlar. İrti-
canõn, hurafenin, batta-
lõn, dogmanõn her türlü-
sünü demokrasi diye
yutturmaya kalkanlar,
özgürlük diye diye mu-
halefete ve düşünmeye
yaşam hakkõ tanõmak is-
temeyenler...
Onlar “mağara put-
ları”! Eser diye, nesne
diye ortaya koyduklarõ,
gölgeleri, mağara put-
larõ!
Cumhuriyet Bayra-
mõ’nõ coşkuyla kutlayan
yõğõnlar, sõrtlarõ õşõğa dö-
nük zincire vurulmuş in-
sanlarõmõzõ mutlaka zin-
cirlerinden kurtaracak-
lar. O zaman dönüp õşõ-
ğa bakabilecek zincirli-
ler anlayacaklar, gerçek
sandõklarõ gölgelerin ger-
çekle ilgisinin olmadõ-
ğõnõ. Putlara inandõrõl-
dõklarõnõ. Ve kollarõnõ
açõp õşõğa koşacaklar,
aydõnlõğa çõkacaklar.
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 3 KASIM 2009 SALI
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Bugünler
Masala mı Dönecek?
TV’lerdeki oturumlarda her şey konuşuluyor...
Elden geçirilmedik hiçbir şey kalmadı. Açık açık
herkes kafasından geçeni söylemekten
çekinmiyor!
Ne güzel, diyeceksiniz, gerçek düşünce
özgürlüğü de bu değil mi? Aklı eren ermeyen,
bir şey bilen bilmeyen kişiler çalakalem
veriştiriyor yakın tarihe, Atatürk devrimlerine,
Cumhuriyet döneminin kazanımlarına... Uğur
Mumcu’nun sözü günün geçer akçesi oldu:
“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.”
Geçen akşam Profesör Kalaycıoğlu haklı
olarak ne dedi biliyor musunuz: “Bu gidişle
bunlar daha birkaç kuşak işbaşında kalır.”
Üstünde durulması gereken bir düşünce...
Ben de yazmıştım, halkımızda bir bilinçlenme
olmazsa AKP’ler Tayyip’ler sürgit at oynatırlar,
tüm milleti de peşlerinden sürüklemeyi
başarırlar...
Bir dengedir ülkeyi her türlü çıkmazdan
kurtaracak olan... Politikada bir karşı ağırlık.
Kırk tane parti var, her seçimde hepsi sıfırlarda
pinekliyor. Yüzde on barajı aşabilen ise bir iki
parti. Yedi yıldır iktidarda olan AKP’nin
önümüzdeki seçimde yerini koruması
kaçınılmaz görünüyor.
Birleşmek, bir araya gelmek.. Atatürk
Cumhuriyeti’ni, kazanımlarıyla, yaşantısıyla,
değerleriyle kuşaklar boyu sürdürmek için; geri,
yanlış tehlikeli akıntılardan kurtarmak için;
aydınlanmadan, Atatürk devriminin temel
ilkelerinden yana olan partilerin, liderlerin, bir
ortak cephede buluşmaları kaçınılmazdır. Bunu
hep yazıyoruz, yıllardır yineliyoruz ama, hâlâ
partiler kendi bayraklarının altında bir şeyler
yapabileceklerinin aldanışı içinde ülkeyi
karanlık bir geleceğe mahkûm etmiş oluyorlar.
Prof. Kalaycıoğlu’nun sözleri o toplantıyı
yöneten kişinin tepkisiyle karşılaştı. Bu kadar
yerinde bir saptamayı yanlış bulmak gerçekleri
görmemek değilse nedir? Gelecek, önceden
görülmeli.. yoksa seksen yıldır kazandıklarımız
bir anda uçup gidecek elimizden!..
Anayasa Mahkemesi’nce ‘laikliğe karşı odak
olmuş’ diye tanımlanan AKP iktidarı, ilk genel
seçimde yeni bir zafer kazanırsa, bugünkü
koşulların da tanınmaz biçimde değişeceğini,
Türkiye’nin ABD’lerin, AB’lerin kucağında ‘ılımlı
bir İslam cumhuriyeti’ olacağını görmek o kadar
zor değil!..
Mustafa Ekmekçi yıllar önce “Uyanın Hey”
diye uyarmamış mıydı? Gaflet uykusundan bir
türlü uyanamayan bizler, bir de bakacağız
bugünleri arar olmuşuz! Atatürk Cumhuriyeti
elimizden kopup gitmiş!.. Her şey uzak bir
masala dönüşmüş!..
PENCERE
Medyasız
Medyatikleşme..
Eskiden gazetelerde gırgır bir haber çıktı mı,
kahvehane halkı damgayı yapıştırırdı:
- Tam Aziz Nesin’lik!..
Şu gazete başlığına bakın:
“Başbakan Erdoğan zina için AB’den
ayrıcalık isteyecek...’’
Tam Aziz Nesin’lik, değil mi!..
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ülkede
sorunlaşan zina konusunu “ılımlı İslam modeli’’
üzerine bir sonuca bağlamak yolunda
Brüksel’e gidiyor...
Zina İslamda suçtur!..
AB müfettişi Verheugen belki bu konuda
Tayyip Erdoğan’a anlayış gösterir, bir ayrıcalık
tanır, Müslüman mahallesinde salyangoz
satmaya kalkışmaz; bizimki de Hıristiyandan
aldığı ruhsatı cebine koyup gelir.
Evet, tam Aziz Nesin’lik bir iş!..
Bektaşi manava uğramış:
- Eve misafir gelecek, iyi karpuzun var mı?..
Manav:
- Kurabiye gibi Baba!..
- Peki, bir tane seç bakalım!..
Erenler karpuzu alıp eve varmış; yemekten
sonra konukların önünde bıçağı vurunca içi
çürümüş karpuzdan etrafa pis bir koku
yayılmış:
Bektaşi ertesi günü manava uğramış:
- Seni, demiş, tebrik ederim!..
- Hayrola Baba, neden tebrik ediyorsun?..
Baba Erenler:
- Ulan, demiş, hiç delmeden o karpuzun
içine nasıl sıçtın?.. Seni kutluyorum!..
AKP’nin kokusu çıktı!..
Kokuyu hâlâ duymayanlar varsa, yakında şu
garip memleketin örekesine kar yağdığı zaman
durum vaziyetinin farkına varırlar.
Cumhuriyet’in dünkü manşeti:
“Küresel isyan’’
“Açlığa karşı savaşım tasarısına 110 ülke
destek verdi. ‘Küreselleşmenin geleceği yok’
diyen Chirac, Lula ve Annan, ABD
politikalarını topa tuttu.’’
Fransa Cumhurbaşkanı, “Sosyal dengeleri
ve çevreyi yok eden, yoksulları ezen, insan
haklarını reddeden bir küreselleşmenin
geleceği yoktur’’ demiş...
Her sabah bakkal koca bir tomar gazeteyi
eve bırakır; aradım, taradım, medyatik
ceridelerden hiçbiri tınmamış, dünya çapındaki
haberi yok saymışlar...
59’uncu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun
açılış toplantısı öncesinde ve sonrasında
yaşanan olaylara bizim medya sağır duvar!..
‘Medyasız medyatikleşme’ buna denir..
Birleşmiş Milletler’in açılışında Fransa ve
Brezilya’nın hazırladığı ‘açlık ve yoksulluğa
karşı savaşım’ tasarısına 110 ülke destek
verirken ABD karşı çıkmış...
Bektaşi’ye sormuşlar:
- Baba, Allah var mı?..
Bizimki:
- Hiç olmaz olur mu, demiş, hayatım
boyunca iddialaşıyoruz, hep onun dediği
oluyor...
Yoksa bu Amerika Allah mı?..
(23 Eylül 2004 tarihli yazısı)
İ
nsanoğlu toplumsal bir varlõktõr. Bu-
güne kadar toplumda bir arada yaşa-
mak için bulunan en iyi yönetim şek-
li ise demokrasidir. Elbette demokra-
sinin de zaaflarõ vardõr ama şurasõ açõk-
tõr ki, demokrasinin, kurumlarõ ve kuralla-
rõ ile tam olarak uygulandõğõ ülkelerde
toplumsal yaşam daha kolay ve hayat da-
ha güzeldir.
İyi bir demokrasi ancak üreten bir ülke-
de ve toplumda kalõcõ hale gelebilir. Ge-
lişmiş bir üretim altyapõsõ toplumsal refa-
hõ ve zenginliği besler; bu da aynõ zaman-
da eğitim, kültür ve demokrasi zenginliği-
ne dönüşür.
Bugün dünyaya baktõğõmõzda Batõlõ top-
lumlarõn bunu büyük ölçüde başardõğõnõ gö-
rüyoruz. Çağõmõzõn en önemli devlet adam-
larõ arasõnda yer alan Mustafa Kemal
Atatürk’ün, ülkesini yağmalamak ve yok
etmek isteyen “Batı”yõ, çağdaş uygarlõk açõ-
sõndan örnek almasõ bundandõr. Batõ, üre-
tim altyapõsõ, eğitime ve kültüre verdiği
önem ve demokratik yönetim tarzõyla,
dünyanõn diğer bölgelerine göre daha avan-
tajlõdõr.
Halkımız umutlu değil
Türkiye’nin en büyük potansiyeli, üreti-
me katõlmaya hazõr insan gücüdür. Batõ’da
nüfus yaşlanõrken, daha iyi bir gelecek ve
yaşam arayan genç nüfus ülkemizin çok bü-
yük avantajdõr. Türkiye toplumu yüksek
beklentileri olan bir toplum değildir. Nor-
mal bir yaşam sürebilecek koşullar onun için
yeterlidir. “Bir lokma bir hırka” özdeyi-
şini olumluya çevirecek beklenti içindedir.
Ancak burada asõl sorun şudur: Halkõmõz
yönetenlerden umutlu değildir.
Halkõn umudunu kazanacak tek çözüm,
iyi planlanmõş, öncelikleri belirlenmiş,
Türkiye’ye kõsa, orta ve uzun vadelerde
önemli gelişmeler sağlayabilecek bir yeni
ekonomik programdõr. Türkiye, yeni bir
ekonomik programla, yeni bir kalkõnma stra-
tejisiyle kõsa vadede istihdam kaybõnõ dur-
durabilir, orta vadede kaliteyi ve belirlenen
sektörlerde markalaşmayõ başarabilir, uzun
vadede ise bölgesindeki enerji kaynaklarõ-
nõn nimetlerinden uluslararasõ hukuku aş-
madan yararlanan ve çevre pazarõnõ geniş-
leterek büyüten bir ülke olabilir.
Aile büyüklüğü sınırlandırılmalı
Burada önemli olan, bu üç aşamanõn, ya-
ni kõsa, orta ve uzun vadeli planlarõn içinin
doldurulmasõdõr. Bu üç aşamada da olmazsa
olmaz koşullardan biri, nüfus artõşõnõn da
planlanmasõdõr. “Allah rızkını verir” de-
mek gerçekçi değildir. Allah yaratõr ve akõl
verir, gerisi kullarõn işidir. “En az üç ço-
cuk yapın” diyenlerin devlet kesesinden
verdikleri ulufe, bu çocuklarõn ahlaklõ, dü-
rüst, eğitimli ve sağlõklõ yetişmelerine yet-
mez.
Kentlerinde yüzde 20-25 işsizliğin ol-
duğu ve köylerinde bir ay çalõşarak bir yõl
geçinen yurttaşlarõn bulunduğu bir toplumun
geleceğini kurtarmasõ, onurlu ve başõ dik bir
ülke olmasõ kolay değildir.
Dengeli bir kalkõnmada, kentleşmenin de
planlõ olmasõ zorunludur. Kentlerimizin
bugün olduğu gibi plansõz iç göçlerle gi-
derek yaşanmaz hale gelmesi önlenmelidir.
Bu bakõmdan, örneğin İstanbul’a göçün
planlanmasõ, mesleği ve işi olmayan yurt-
taşlarõn gelişigüzel İstanbul’a yerleşmele-
rinin engellenmesi önerisi doğrudur. Ancak
bu önerinin gerçekleşmesinin bir koşulu var-
dõr: O da ülkenin her yanõnõn yaşanõr hale
gelmesidir. Türkiye’nin bütün bölgeleri, eği-
tim, kültür, istihdam açõlarõndan İstanbul ile
benzer koşullara kavuşturulduğunda, İs-
tanbul’un nüfusunun dondurulmasõ müm-
kün olacaktõr.
Bugün siyasetin gündeminde yer alan tar-
tõşmalarõn birçoğunun halkõn ekonomik
geleceği ile, yaşamsal beklentileri ile ilgi-
si yoktur. Siyasetçilerin az veya çok milli-
yetçi olmasõ, şu veya bu ölçüde muhafazakâr
olmasõ Türkiye’nin derdine derman değil-
dir. Bunlar gerçek sorunlar, yani ekonomik
gelecek kaygõsõ ortada durduğu sürece,
halk için yapay gündemlerdir.
En iyisi herkesin “normal” olmasõdõr,
“makul” olmasõdõr. Bizler, lafta milliyet-
çiliğin, muhafazakârlõğõn ve sözde Ata-
türkçülüğün ne olduğunu en iyi bilen ve ya-
şayan bir kuşağõn içinden geliyoruz. Halk
artõk laf değil, yaşam koşullarõnõ iyileştirecek
dürüst ve çalõşkan bir yönetim istiyor.
Onurlu, bağõmsõz, özgür bir ülke ve top-
lum olmak istiyorsak, önce evimizin için-
de huzur ve barõş olmalõdõr, evimizin içi te-
miz olmalõdõr. Asõl önemlisi, ülkemizi ye-
niden kalkõnmasõnõ planlayan, üreten, is-
tihdam yaratan, adil paylaşan ve ihraç
eden bir ülke haline getirmeliyiz. Eğitim ka-
litesini mutlaka yükseltmeli, çocuklarõmõ-
za birinci sõnõf bir eğitim sağlamalõyõz. Si-
yaseti ise kesinlikle demokratik hale getir-
meliyiz.
Siyaset kanallarõ herkese açõk olmalõdõr.
Hukukun üstünlüğünü sağlayan, hukuku her
şeyin üstünde tutan bir ülke haline gelme-
liyiz.
Ve hepsinden önemlisi, iktidar sahiple-
rinin de gelip geçici olduğunun, yönetime
kazõk çakmalarõnõn mümkün olmadõğõnõn bi-
lincine vardõklarõ, beraberce kardeşçe ya-
şayacağõmõz bir ülke olmalõyõz.
Ne Yapmalõyõz?
Rıdvan BUDAK DİSK Tekstil İşçileri Sendikasõ Genel Başkanõ
Onurlu, bağõmsõz, özgür bir ülke ve toplum olmak istiyorsak, önce
evimizin içinde huzur ve barõş olmalõdõr, evimizin içi temiz olmalõdõr. Asõl
önemlisi, ülkemizi yeniden kalkõnmasõnõ planlayan, üreten, istihdam
yaratan, adil paylaşan ve ihraç eden bir ülke haline getirmeliyiz.
Cumhuriyet Işõğõ ve Mağara Putlarõ
Yüksel PAZARKAYA
Cumhuriyet’in Kuruluşu...
Kemal OCAK
C
umhuriyetin kuruluşu, 19 Mayõs
1919’da başlayan Ulusal Kurtu-
luş Savaşõ’ndan sonra, bu büyük
devrimci ve kurtarõcõ hareketin ikinci
aşamasõdõr.
Ayrõca bu olay yalnõz Türk tarihi için
değil, dünya tarihi için de etkileri ve tep-
kileri ile önemli bir olay olarak tarih say-
falarõnda yerini almõştõr. Türk toplu-
munun Mustafa Kemal Atatürk’ün
önderliğinde çağdaş uygarlõk yörün-
gesine girmesinin de akõlcõ bir simge-
sidir.Bu bağlamda Birinci TBMM 23
Nisan 1920’de toplanmõştõr.
Cumhuriyet ise bu tarihten üç buçuk
yõl altõ gün sonra 29 Ekim 1923’te ilan
edilmiştir. İşte bu Meclis’in ulus yaz-
gõsõnõ üstlenmesi, Mustafa Kemal Pa-
şa’yõ kendisine başkan seçmesi Türk
ulusunun bağõmsõz, koşulsuz, kayõtsõz
egemenliğini bütün dünyaya duyur-
masõnõn bir belgesidir. Daha o zaman
adõ söylenmeksizin Cumhuriyetin
ilanõnõn çoban yõldõz gibi bir işaret fi-
şeğidir.
Mustafa Kemal Paşa 24 Nisan
1920’de yaptõğõ konuşmada: “Kesin za-
fere ulaşılıp İstanbul kurtarıldıktan
sonra Padişahın durumu TBMM’ce
konulacak yasa ile belirlenecek” ön-
görüsünde bulunmuştur.
Böylece Padişah TBMM ve Türk
ulusunun vereceği karara uymak zo-
runda bõrakõlmõştõr ki, Cumhuriyetin ku-
ruluşunun ayak seslerinin gelişi bundan
daha iyi anlatõlamazdõ.
Mustafa Kemal Paşa milletin işlerine
el konulmasõnõ ve bir kabine kurulma-
sõnõ istemi, 25 Nisan 1920’de bir kabi-
ne kurulmuş ve Cumhuriyete giden yo-
lun ilk aşamasõ tamamlanmõştõr.20 Ocak
1921 günü ilk anayasanõn kabulü ile
“Egemenlik kayıtsız, koşulsuz ulu-
sundur. Yürütme ve yasama yetkisi
Türk ulusu adına TBMM’de top-
lanmıştır” ilkeleri ile tünelin ucunda-
ki ilk õşõklar da görünmüştür.
23 Nisan 1921’de TBMM açõlõşõnõn
ilk yõldönümünde 112 sayõlõ yasa ile
23 Nisan günü ulusal bayram ilan
edilmiş Cumhuriyetin kuruluşuna gi-
den yola yeni bir köşe taşõ daha kon-
muştur.24 Temmuz 1923’te Lozan
Barõş Antlaşmasõ’nõn TBMM’de ka-
bul edilmesiyle Misak-õ Milli hu-
dutlarõ belirlenmiş, T.C. Devletinin ku-
ruluşunda önemli bir eylem daha ger-
çekleştirilmiştir.