28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 2009 ÇARŞAMBA 4 HABERLER GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU ‘Serbest Piyasa’dan Sonra... “Peki, şimdi ne olacak?” Ekonomiden çevre sorunlarına, enerjiden suya, gıdaya, sağlıktan eğitime, toplumun en temel sorunlarının çözümünü “serbest piyasa” denen şeye bıraktık. O da getirdi bizi ekonomik, siyasi, kültürel, ekolojik krizin, diğer bir deyişle bir uygarlık krizinin içine bıraktı. Şimdi ne olacak? Şimdi, piyasa değilse ne? Yaşamın düzenlenmesini neye emanet edeceğiz? “Komünizm” de geçen yüzyıldan kalma haliyle bugün, özendiren, insanları heveslendiren bir seçenek sunmuyor. Bakın benim aklıma, aniden, çok ilginç, çok parlak bir fikir geldi. Acaba, piyasa mekanizması “hurafesinin” yerine, kendi aklımıza güvenemez miyiz? Seçenekleri yeniden düşünemez miyiz? Biliyorum çok korkutucu bir olasılık bu. Hem buna alışkın da değiliz. Otuz yıl dile kolay; en azından bir kuşak demek. 1980’lerde yetişmeye (ideolojik evrene girmeye) başlayanlara, yıllar boyunca, okulda, televizyonda, gazetelerde, sokakta sürekli piyasanın hem kendi kendini düzenlediği, hem de kaynakları en iyi biçimde dağıttığı, buna müdahalenin krize yol açacağı anlatıldı. “Komünizm” çökmüştü; toplumu değiştirme projesi iflas etmişti. Kişi kendi başının çaresine bakmalıydı. Zaten “toplumsal çıkar” diye bir şey yoktu... Otuz yıldır, “öz yönetim”, “sosyal devlet”, kaynakların adaletli dağılımı, yoksulluğa karşı mücadele, hatta eşitlik gibi kavramlar hep aşağılandı. Le Monde’da Filozof Axel Honneth’ın, Sloterdijk’i eleştiren yazısında anımsattığı gibi, eşitlik düşüncesine tepki, giderek halk sınıflarına yönelik bir nefrete dönüştü. Sosyalist, hatta sosyal demokrat siyaset, yoksulların, zenginin malına yönelik kıskançlığından yararlanan aydın oportünizmi, ‘Refah devleti’, “bürokratik kleptokrasi” olarak mahkûm edildi, hem de karşılığında, “piyasanın gizli elinden” başka hiçbir seçenek sunulmadan (Le Monde, 25/10/09; kısaltılmamış versiyonu: http://www.zeit.de/2009/40/Sloterdijk- Blasen?page=1). Kamu hizmetleri hırsızlığa eşitlenerek tasfiye edilirken sosyal adalet, zenginin vereceği sadakaya indekslendi vatandaş toplumu, sadaka toplumuna dönüşmeye başladı; demokrasi de entelijensiyanın, seçmenin, seçilenlerin alınıp satıldığı, Badiou’nun deyimiyle “olanı onaylama” pratiğine... “Komünizm”den sonra adeta “ortaçağlara” geri dönüyorduk. Tepetaklak dünya... Ama gördük ki, piyasa kendi kendini düzenleyemiyor, kaynakları rasyonel biçimde dağıtamıyor. O yalnızca bir sermaye birikim “makinesidir”. Bu “makine”, ahlak, adalet, toplumsal refah, çevreyle ilgili sürdürülebilirlik gibi kaygılardan bağımsız olarak işliyor. Bu makinenin rasyonel olduğunu söylemek, “antropomorfik” (insanmış gibi düşünmek) bir saçmalığın ötesinde, herkesten sermaye birikimine, insana duyarsız bir “makineye” yakıtı olmasını istemek anlamına geliyor. Ama artık bu “makine” kırıldı. Dün, devlet müdahalesine, sosyal devlete karşı olanlar, şimdi toplumsal çıkardan (biz batarsak siz de batarsınız), yeni düzenlemelerin, denetimlerin gereğinden (toplumsal mühendislik) söz edip adeta bir “sosyal devlet” istiyorlar. Ama bir koşulla; bu devlet vatandaşlardan vergi toplayacak, bununla piyasayı kurtaracak. Diğer bir deyişle ekonomi politik tepetaklak ediliyor. İşçinin, emekçinin, halkın verdiği vergi, dev şirketleri kurtarıyor. Biraz da biz konuşsak O ki ekonomiye siyasi müdahalenin, yeniden yapılandırmanın gerekebileceği kabul edilebiliyor. O zaman bu müdahalenin, yeniden yapılandırmanın içeriğini, biçimini, bizim aklımıza uyup uymadığını tartışmaya başlamanın tam zamanı değil mi? Hemen birey-toplum, azınlık-çoğunluk ilişkisini, vatandaşın haklarını, vergilerin kaynaklarını, kullanılış biçimini, devletin öncelikle kime sorumlu olması gerektiğini konuşalım. Bu konularda aklımızın ürünlerini nasıl uygulamaya sokabileceğimize, karşımızdaki siyasi seçeneklere, geçen yüzyılın deneyimlerine yeniden bakalım. Aklımızın ürünlerini bırakın uygulamaya koymayı, daha tartışmaya, hatta düşünmeye başlama aşamasında önümüze dikilen, düşünsel, kurumsal ve fiziki engelleri anlamaya çalışalım. Karşımıza çıkan her siyasi partiye, öncelikle bir taraftan haklar ve özgürlükler (aklımızın ürünlerini serbestçe konuşma, uygulama hakkı) diğer taraftan ekonomik eşitlik ve adalet (insanca -temel gereksinimleri karşılanmış- yaşama hakkı) konusunda düşüncelerini, devleti bizden yana nasıl kullanmayı, yapılandırmayı düşündüğünü soralım. Kısacası serbest piyasa modeline, bunun iktidar ilişkilerine karşı bize hangi seçenekleri sunduklarını soralım. Bu sorulara bütünlüklü cevaplar sunamayan partileri zaman kaybı olarak görelim. Çok özel bir tarihsel andayız, bir şeyler çözülüyor, ama yerine neyin geleceği belli değil. Diğer bir deyişle insan eylemine, yaratıcılığına alan açan bir çatlak oluşuyor zamanda... Günlük yaşamın küçük sorunlarıyla, dünyanın büyük sorunlarını birlikte düşünmenin tam zamanı! erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com Baykal, belge tartõşmalarõyla hedeflenen şeyin açõlõm politikalarõnõn iflasõnõ gizlemek olduğunu savundu ‘İç çatõşma planlanõyor’ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - CHP Genel Başkanõ Deniz Baykal, Kürt açõlõmõna “ara” verilmesiyle ilgili olarak “Ara mı verdin, vaz mı geçtin? Yoksa hazmettirmek için mi ara veriyor- sun” değerlendirmesi yaptõ. Baykal, “belge” tartõşmalarõnda gelinen noktay- la ilgili olarak da “4.5 ay önceki albay problemi, şimdi Genelkurmay Baş- kanı, ordu komutanı problemi haline gelmiştir” görüşünü dile getirdi. Baykal, grup toplantõ- sõnda yaptõğõ konuşmada, TRT’ye kaynak yaratmak için getirilen ek zamlarõ eleştirirdi. TRT’nin “ikti- darın borazanı, AKP’nin çiftliği haline geldiğini” vurgulayan Baykal, “Bunu derhal Danıştay’a götü- rüyoruz. TRT’yi mi bes- leyeceğiz? Yağma yok. Kanada’dan getirecek- sin o ruh hastası insanı CHP aleyhine konuştu- racaksın” dedi. Başbakan Tayyip Er- doğan’õn “açılım politi- kasından iki gün içinde çark ettiğini” kaydeden Baykal şu görüşü dile ge- tirdi: “Bu işi engelleyen ne Başbakan’dır, ne de baş- kası, doğrudan milletin kendisidir. Millet yanlışı gördü. Bir terör örgü- tüyle mücadele devam ederken müzakere ede- mezsiniz.” Bu süreçte “PKK-Öca- lan-DTP arasında siyasal bir ayrım yapmanın hiç- bir anlamı olmadığının ve bu 3’lü ile iktidarın iş- birliği yaptığının ortaya çıktığını” söyleyen Baykal şöyle devam etti: “Şimdi, ara verdik, di- yorlar. Ara mı verdin, vaz mı geçtin? Yoksa hazmettirmek için mi araya veriyor- sun.. Bu kavganın özü Türkiye Cum- huriyeti’ni ayrıştırmak. Milleti de bö- lüverelim, devleti de bölüverelim... Orada dur... Yanlışı anlamıyorsan Ortadoğu’ya bakıver.” Baykal, belge tartõşmasõnda gelinen noktayla ilgili olarak da “Bir senaryo, bir planlama çerçevesi içinde Türkiye’de çok vahim sonuçlar doğurabilecek, çok tehlikeli gelişmelere yol açabilecek bir çatışma ortamının temelleri atılı- yor” dedi. Baykal, sözlerini şöyle sür- dürdü: “Yaz başlarında bu bir albay problemi olarak çıkmıştı. Şimdi önü- müzde Genelkurmay Başkanı, ordu komutanı problemi haline gelmiştir. Aradan 4.5 ay geçmiştir. Türkiye’de si- lahlı kuvvetlerin kurumsal kimliğini, komuta kademesini doğrudan hedef alan bir tablo ortaya çıkmaya başla- mıştır. Ortada 4.5 ay önce tartışılan ko- nunun o sırada iç yüzünü ortaya koy- mak imkânı olduğu halde, -çünkü ya- pılan ihbar mektubun- dan anlıyoruz ki- o tar- tışmalı olan belgenin as- lı 4.5 ay önce şimdi or- taya çıkan kişinin elin- deymiş. Yani 4.5 ay ön- ce bu konuyu niye çöz- medik de, neyi bekle- dik, neyi hazırladık da 4.5 ay önceki albay problemi, şimdi Genel- kurmay Başkanı, ordu komutanı problemi ha- line getirildi? Tesadü- fen mi oldu? Kim yaptı bu planı? Milli kurum- lar arasında bir büyük iç çatışmanın planlaması ve sahnelenmesi ile kar- şı karşıya olduğumuz iz- lenimindeyiz. Birileri kurumlar arasında bir çatışma yaratarak bu açılım politikasının nasıl iflas etmekte olduğu ger- çeğini milletin dikkatin- den kaçırmak istiyorsa ya da Türkiye’yi ayrış- tırma projesini etnik te- melde değil de kurumlar bazında tezgâhlamak is- tiyorsa bunun da çık- maz yol olduğunu her- kes görecektir.” Baykal, ihbar mektu- bunda “CHP’nin de san- ki böyle bir işin içindey- miş gibi” gösterilmesine tepki gösterirken şunlarõ söyledi: “Her türlü at- raksiyon yapılmaya de- vam ediliyor, ama çıkacak hiçbir şey yoktur; çünkü Başbakan’ın kafasın- dadır. Başbakan’ın kafasındaki bu projenin şimdi CHP’ye yönelik olarak bu ihbar mektubunun içerisinde yer al- ması bu ihbar mektubunun ciddiyeti- ni zaafa uğratan en temel unsurlardan birisi olarak söylüyorum. Herkes ak- lını başına alsın. Türkiye’de hukuk iş- lemelidir. Kimse kimseye komplo yap- mamalıdır. Devlet imkânlarını elinde bulunduranlar devletin dürüst, na- muslu insanlarına karşı gerekli saygı- yı her zaman göstermelidirler.” Baykal: Milli kurumlar arasõnda bir büyük iç çatõşmanõn planlamasõ ve sahnelenmesi ile karşõ karşõya olduğumuz izlenimindeyiz. Birileri kurumlar arasõnda bir çatõşma yaratarak bu açõlõm politikasõnõn nasõl iflas etmekte olduğu gerçeğini milletin dikkatinden kaçõrmak istiyorsa ya da Türkiye’yi ayrõştõrma projesini etnik temelde değil de kurumlar bazõnda tezgâhlamak istiyorsa bunun da çõkmaz yol olduğunu herkes görecektir. ‘Eşit yurttaşlõk hakkõ için 1 milyon kişi Kadõköy’de olacağõz’ Aleviler 8 Kasım mitingine hazırlanıyor Okmeydanı’ndaki Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği’nde düzenlenen toplantıda konuşan ABF Genel Başkan Yardımcısı ve Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu, AKP’nin Alevilerin temel taleplerini görmezden geldiğini söyledi. (Fotoğraf: ALİ AÇAR) İstanbul Haber Servisi- Alevilerin 8 Kasõm’da Kadõköy’de düzenleyeceği “Ayrımcılığa karşı eşit yurttaşlık mitingi” öncesinde Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Okmeydanõ’nda köy derneği bulunan 40’a yakõn Alevi derneği ve sivil toplum kurumu temsilcileri ile bir araya geldi. Hiçbir siyasi parti ve sivil toplum örgütünün bayrağõnõn getirilmemesi kararõnõn alõndõğõ toplantõda, onbinlerce Alevi yurttaşõn “Eşit yurttaşlık hakkı” mitingi için Kadõköy’de olacağõ vurgulandõ. Okmeydanõ’ndaki Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği’nde düzenlenen toplantõda konuşan ABF Genel Başkan Yardõmcõsõ ve Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanõ Ali Kenanoğlu, AKP’nin Alevilerin temel taleplerini görmezden geldiğini ve çalõştaylar serisi ile Alevileri oyaladõğõnõ belirterek “Geçen yıl yaptığımız mitingin ardından AKP hükümeti ‘Alevi Çalõştayõ’ adı altında toplantılar düzenledi. Ancak gördük ki Alevilerle ilgisi olmayan kurum ve kişiler çalıştaylara davet edilerek görüş alınıyor. Bu çalıştayların ardında da ‘Bak asõl Alevilerin ibadet yeri cami’ gibi bir yaklaşım ortaya çıkacak. İşte tüm bu gerici yaklaşımlara karşı alanlarda olacağız” dedi. Kenanoğlu, Sünni yurttaşlara da seslenerek “Gelin bir gün Alevi olun” çağrõsõ yaptõ. ABF Eğitim Bilim Sekreteri Hatice Altınışık ise 8 Kasõm’da düzenlenecek olan mitingin Aleviler açõsõndan dönüm noktasõ olduğunu vurgulayarak, “AKP’ye anayasanın eşitlik ilkesini hatırlatmak için pankartlar ve dövizlerimizle alanlarda olacağız. Bu Alevilerin iktidara son uyarısı olacak. Artık bizlerin taleplerinin gözardı edilmesine izin vermeyeceğiz ” diye konuştu. Toplantõda söz alan Alevi köy derneği temsilcileri de mitinge siyasi parti ve çeşitli kurumlarõn kendi bayraklarõ ile gelmemesi gerektiğini belirttiler. Dernek temsilcileri temel talepler için genci-yaşlõsõ ile Kadõköy’de olacaklarõnõ söylediler. AKP GRUP BAŞKANVEKİLİ SUAT KILIÇ ‘Muhataplar yargıya hesap versin’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - AKP Grup Başkanvekili Suat Kılıç, Adli Tõp raporlarõyla “irticayla müca- dele eylem planı” belgesinin gerçekli- ğine ilişkin tartõşmalarõn geride kaldõ- ğõnõ savunarak “Belge gerçek. Muha- taplar hesap vermeli” dedi. Sorularõ yanõtlayan Kõlõç, “Türkiye Cumhuriyeti devleti, anayasal bir de- mokrasiyle idare edilmektedir, demo- kratik, laik, sosyal bir hukuk devleti- dir. Bu tanımlama içindeki bir devlet- te, hiçbir kişi ya da kurum, kaynağını anayasadan almayan bir yetkiyi kul- lanamaz. Eğer birileri devlet adına anayasada belirtilmeyen bir yetkiyi kullanarak Türkiye’nin demokrasisi- ni, hukuk devleti kimliğini tartışmalı hale getirecek birtakım olayların için- de oldularsa, bunun hesabını hukuk karşısında vermeleri gerektiği kanaa- tindeyiz” diye konuştu. Hukuk devleti- nin temel değerlerinin birini diğerlerine tercih etmek durumunda olmadõklarõnõ söyleyen Kõlõç, “Ne laiklik adına de- mokrasiden ne de demokrasi adına laiklikten verecek bir tek ödün ola- maz” ifadesini kullandõ. Kõlõç, Türkiye Cumhuriyeti devleti, hükümeti ve ana- yasal kurumlarõn tamamõnõn laik devleti, demokratik devleti, hukuk devletini ve sosyal devlet kavramõnõ anayasadaki ta- nõm çerçevesinde bir arada yaşatmakla mükellef olduğunu kaydetti. “Bu tanı- mın dışına çıkanlar yargıya da bağlı oldukları kuruma karşı da hesabını vermek durumundadır” diyen Kõlõç, “Milletimizin gözbebeği olan TSK, bu zan ve ithamlar karşısında sıkıntılı sürecin içinde bırakılamaz” dedi. Adalet Bakanı Ergin Bağõmsõz yargõ vurgusu ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) - Adalet Bakanõ Sadullah Ergin, hukuk devletinde yargõ mensuplarõndan beklenen en önemli niteliğin bağõmsõzlõk ve ta- rafsõzlõk olduğunu belirterek “Ba- ğımsız bir yargıdan söz edebil- memiz için yargının yasamaya, yürütmeye, yargının içinden gelen etkilere, toplumun tüm güç odaklarına ve medyaya karşı, kişisel inanç ve kanaat- lerine karşı bağımsız olmaları gerekmektedir” dedi. Meslek öncesi eğitim sürecini tamamlayan hâkim adaylarõ için düzenlenen törende konuşan Er- gin, hâkimlik ve savcõlõk mesle- ğinin çok fazla titizlik gerektir- diğini dile getirdi. Ergin, hâkim adaylarõna “Bu sebeple, meslek hayatınız boyunca vicdanlarınız doğal bir adalet terazisi olsun” diye seslendi. Yargõ mensuplarõ- nõn uymalarõ gereken kurallara işaret eden Ergin, “Tarafsızlığı- nı sağlayamayan yargı top- lumsal barışın bozulmasında bir faktör haline gelebilir.”
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear