28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 2009 ÇARŞAMBA 16 KÜLTÜR DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ ‘Şeftali Merkezi’ Geçtiğimiz cumartesi günkü Hürriyet’te, “Türkiye dünyanın şeftali merkezi olacak” başlıklı haber ilgimi çekti: Ülkemizin önde gelen sanayi topluluklarından Anadolu Holding, Brezilyalı narenciye devi Sucocitrico Cutrale ile bir ortaklığa gitmiş. Bu ortaklık özellikle de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da iki yüz bin dönüm araziye on milyon yeni meyve ağacı dikerek, başta şeftali, kayısı ve vişne olmak üzere, meyve üretiminde dünyanın önde gelen üreticileri arasında olmayı hedefliyormuş. Bu denli büyük üretim yalnızca pazarlarda satılıp tüketilemeyeceğine göre, kurulacak tesislerde de meyveler işlenip konsantre ürüne dönüştürülüp bütün dünyaya satılacakmış. Neredeyse bir masal kadar güzel!.. Ege ovalarındaki meyve bahçelerinin nasıl bir doğa güzelliği yarattığını, yanı sıra da o yörelerde yaşayan insanların yaşamına meyveler denli lezzet kattığını görmekten hep büyük mutluluk duyarım. Ege insanının hoşgörüsünün, yaşam bilgeliğinin bir kaynağının da, zeytinler, üzümler, incirler, şeftaliler, mandalinalar arasında yaşamaktan kaynaklandığına inanırım. Kurulacak bahçeler, binlerce insanımız için de yeni iş olanakları demek. Uygun iklim ve toprak yapımıza karşın bugün şeftali üretiminde dünyada önemli bir yerimiz yok. Yunanistan bizden iki kat, İtalya ve Fransa, dört kat fazlasını üretiyor. Biz daha yıllar önce, Bursa ovasındaki şeftali bahçelerini fabrika ve konutlara dönüştürdük çünkü. Haberi okuyunca bir yandan bu gelişmeye sevinirken, öte yandan da neden böylesi bir yatırımı kendi başımıza yapamıyoruz diye de üzüldüm. Haberde bu konu da açıklığa kavuşuyor: Brezilyalı şirket, kendi ülkesinde otuz milyon portakal ağacına sahipmiş. Dünyadaki her dört bardak portakal suyunun birini üretiyormuş. Amerikalılarla yaptığı ortaklıkla da dünyanın her yanına satış ağları kurabilmiş. Dolayısıyla bu ortaklık bizim meyvelere de bu yolla dünyaya yayılma olanağı yaratacakmış. Küresel dünyada gelişmeler ancak böyle sağlanabiliyor demek... Ne denli güzel, yararlı işler de yapsanız, bunu ticari bir başarıyla birlikte gerçekleştirmeniz gerekiyor. Kapitalizm, güzel ve yararlı olana bile ucunda para varsa giriyor. John Steinbeck, Gazap Üzümleri ve Bitmeyen Kavga adlı ünlü romanlarında Kaliforniya’daki meyve bahçelerinde çalışan tarım işçilerinin yaşamlarını, mücadelelerini ne acı veren bir dille edebiyata taşımıştı. Bizim edebiyatımızda ellili altmışlı yılların pamuk işçilerinin sorunlarının çok işlenmesine karşın, başka alanlara sık rastlanmaz. Sanki günümüz edebiyatı elini topraktan, doğadan çekmiş gibidir. Ne demişti Karacaoğlan, dört yüz yıl önce: “Şeftalini derde derman dediler Gerçek mi sevdiğim sormaya geldim.” Dileyelim Anadolu’da yetişecek şeftaliler, kendi insanlarımız kadar, dünyanın uzak köşelerinde yaşayanların da dertlerine bir ölçüde de olsa derman olabilsin. turgay@fisekci.com kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B ZEYNEP AVCI U zun sürmüş bir sürgünün iki kahrama- nõ: Abidin ve Güzin Dino. Biri ne ya- zõk ki 16 yõldõr aramõzda değil, öteki ise bütün azmiyle dipdiri. Her şeye, hatta ölümlülü- ğe karşõn, bir kez daha Eskişehir’de buluştular. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, onca uğraş sonunda, Abidin Dino’nun “Topluca” adõyla bir sergisini açtõ. Bir bölümü Güzin Dino’nun, diğer bölümü Ferit Edgü’nün koleksiyonundan desenler, özgün baskõlar, akri- lik, suluboya ve guvaşlar, afişler, fotoğraflar, dev panolar, Abidin’in yazdõğõ ya da onun hakkõnda yazõlan kitaplar İstanbul’dan yola çõkõp Eskişe- hir’e vardõlar. Abidin’in 139 parçadan oluşan ser- gisini görmek için Paris’ten kalkõp Eskişehir’e var- dõğõnda Güzin Dino hem nice yõllõk dost Yaşar Kemal ile, hem Anadolu Üniversitesi’nin neşe- li heyecanõyla hem de her köşesini coşkuyla sey- rettiği Eskişehir’le karşõlaştõ. 20 Ekim akşamõ Eskişehir’de yõldõrõmlar, şim- şekler gösterisi... Anadolu Üniversitesi havaala- nõna inen Güzin Dino’nun kucağõna koca bir de- met beyaz çiçek yerleşiyor. Güzel Sanatlar Fa- kültesi Dekanõ Prof. Zehra Çobanlı, eşi Mehmet Çobanlı, fakültenin yüzünde güller açmõş ele- manlarõ Güzin Dino’yu sultanlara layõk karşõla- yõp bir arabaya attõklarõ gibi çepeçevre camekânlõ bir lokantaya götürüyor. Uçakta sandviçini ye- diğini söylese de önüne kehribar rengi kabak tat- lõsõ gelince dayanamõyor Güzin. Tatlõ yeniyor, tat- lõ başlanõyor her şeye. Abidin, Güzin’in gönlün- de, ama henüz ortada yok. Üniversite kampu- sundaki şõk otele yerleşiyor Güzin. Tatlõ bir şaş- kõnlõk içinde. Burasõ Anadolu’nun göbeği, öyle mi? 21 Ekim öğleye doğru otele iki adõm uzaklõk- taki müze binasõnõn önü, içi, çevresi tõklõm tõklõm. Her yeri Abidin sarmõş, herkes hayran hayran sey- rediyor, en hayran olanõ da Güzin. Yaşar Kemal ile Güzin yan yana oturuyor sergi salonunun or- tasõnda, kameralar, coşkulu bakõşlar altõnda ser- gi açõlõyor. Konuşmalar, teşekkürler, övgüler, pla- ketler, armağanlar... Salonun çõlgõn kalabalõğõnõ yara yara sergiyi geziyor Güzin. Abidin’i yeni- den bulmuş ya, bir sevinç, bir sevinç. Ama ken- dini tutamayõp usulca mõrõldanõyor: “Abidin bunları görseydi, burada onu nasıl karşıla- dıklarını bilseydi keşke...” Eskişehir elinden ge- leni yapõyor, hava da öyle. 22 Ekim gezi günü. Bu kez Edebiyat Fakülte- si Sanat Tarihi Bölümü’nden Hasan Yılmazya- şar ev sahipliği yapõyor. Güzin ve Yaşar Kemal mükellef bir minibüsün arka koltuğuna kuruluyor; istikamet arkeolojik kazõlarõn devam ettiği, Os- manlõ’nõn Osman Gazi zamanõnda ele geçirmiş olduğu Karacahisar Kalesi. Eskişehir tepeden sey- rediliyor. Masmavi göğün altõnda yepyeni bir Es- kişehir. Derken minibüsün yanõna üç astsubay yanaşõ- yor. Hasan Yõlmazyaşar’õ iyice azarlõyorlar. Yaşar Kemal o dağõn tepesine kadar gelmiş de neden on- lara haber verilmemiş! Ya- şar Kemal’in kahkahalarõ dağõ tepeyi tutuyor, Gü- zin’in hayret dolu bakõşlarõ altõnda, astsubaylarla mu- habbet koyuluyor. Sonra Seyit Battal Gazi Külli- yesi’ne doğru yola çõkõ- lõyor. Restorasyonu de- vam eden külliyenin gör- kemi Güzin’i kendin- den geçiriyor, hemen mavi beyaz bir havlu alõyor, Paris’teki ban- yosuna asacak. 23 Ekim sabahõ Gü- zin artõk Abidin’le baş başa birkaç sa- at geçirmeye kararlõ. Otelden çõkõp sergi salonu- na gidiyor, binanõn önündeki panolarõ, içerdeki fo- toğraflarõ, afişleri, kitaplarõ tek tek inceliyor. Ki- mi tablonun önünde durup “Ben bunu hatırla- mıyorum, Ferit nereden de bulmuş?” diye şa- şõrõyor, hepsini tek tek, adeta Abidin’in yanağõ- nõ okşar gibi okşuyor. Sergi kadar, hazõrlanmõş olan katalog da büyülüyor Güzin’i. Akşam, Has Bahçe Evleri’ndeki havuz başõ partisinde, kata- loğun tasarõmõnõ yapan, fakültenin Grafik Bölü- mü’ndeki sanatçõlardan Melike Taşçıoğlu ile ta- nõşõp onu kutladõğõnda kimin daha heyecanlõ ol- duğunu kestirmek çok zor. 24 Ekim Eskişehir’in kent merkezini keşif gü- nü. Bu kez Güzin Edebiyat Fakütesi Dekan Yar- dõmcõsõ Emre Gökalp ile Hasan Yõlmazyaşar’õn kolunda Porsuk kõyõsõndaki “Adalar”õ keşfe çõ- kõyor. Otele dönüşte yine Abidin’in yeni mekâ- nõnõn önünden geçiyor. Çağdaş Sanatlar Müze- si’nin önü yine kalabalõk, panolarõn önü yine öğ- rencilerle dolu, Afyon’dan, Bilecik’ten, İzmir’den otobüslerle gelen gruplar Abidin’i ziyaret etmekte. Güzin Abidin’e bir selam daha gönderip bu kez de Eskişehir opera binasõnda Gürer Aykal’õn yö- neteceği Eskişehir Senfoni Orkestrasõ’nõ ve Su- na Kan’õ dinlemek üzere yeniden yollara düşü- yor. Senfoni orkestrasõ sahneye çõkarken Güzin’in hayreti de doruk noktasõnda. Yaylõ çalgõlarõn ço- ğu genç hanõmlarõn ellerinde. Hanõmlarõn hepsi de birbirinden zarif, birbirinden becerikli, birbi- rinden şõk. Üstelik hepsi de öyle güzel ki... Sah- nenin yanõnda koca bir Atatürk portresi, yanõn- da o kadar büyük bir Türk bayrağõ. Güzin daya- namayõp içini çekiyor: “Ah, keşke Mustafa Ke- mal burada olsaydı!” Ve derken önce Aykal ile Sen- foni Orkestrasõ, sonra Suna Kan herkes gibi Güzin’i de mest ediyor. 25 Ekim Güzin’in Eskişe- hir’de son günü. Güzel Sa- natlar Fakültesi Dekanõ Zeh- ra Çobanlı’nõn evinde, hem de dekanõn kendi elleriyle yaptõğõ ev yemekleri yeniyor öğle saatlerinde. Ardõndan Odun Pazarõ’ndaki eski evle- rin restorasyonunu gören Gü- zin “İşte şimdi Eskişehir ima- jı tamamlandı!” diye sevini- yor. Bulvarlardaki heykellere şaşõyor, tramvaya hayran olu- yor, kent parklarõnõ bir bir tanõ- yor, bir de akşam yemeği için en âlâsõndan birkaç porsiyon çiğ bö- rek alõnõyor ve otele dönülüyor. Tabii ki otelde yine genç bir akademisyen grubu ellerinde he- diyelerle, bastõklarõ Güzin fotoğ- raflarõyla, gözlerinin içi õşõldayarak beklemekte. Neyse ki akşam ezeli rakiplerin futbol maçõ var da herkes vakitlice evlere dağõlõyor. Güzin otelin resepsiyon görevlisi ve garsonlarõyla birlikte bir gece önce hediye gelen koca bir tabak aşureyi pay- laşõp ertesi gün Paris’e dönmek üzere geceye da- lõyor. Gezi kabak tatlõsõyla başladõ, Abidin ile devam etti, aşureyle bitti. Bundan tatlõ bir gezi olabilir miydi? Eskişehir’deki ‘Topluca’ sergisinde Güzin Dino ve Yaşar Kemal, Abidin’le hasret giderdi DinolarAnadolutopraklarõnda Güzin Dino ve Yaşar KemalAbidin Dino’nun sergisinebirlikte katıldılar. 40. YIL KARİKATÜR SERGİSİ ‘Sağduyulu muhalefetin temsilcileriyiz’ Kültür Servisi - Karikatürcüler Derne- ği, 40. yõlõnõ kutlama etkinlikleri kapsamõndaki ‘40. Yıl Karikatür Sergisi’ni önceki akşam Tünel Ziraat Bankasõ Galerisi’nde açtõ. Semih Balcıoğlu, Ferit Öngören ve gaze- temiz çizeri Turhan Selçuk öncü- lüğünde 1969’da kurulan Karika- türcüler Derneği’nin başkanõ Metin Peker açõlõş konuşmasõnda; “Kim- seye boyun eğmedik, sağduyulu muhalefetin güler yüzlü temsilci- leri olduk. Demokrasi, insan hak- ları ve düşünce özgürlüğünü sa- vunduk ve böyle devam edece- ğiz” dedi ve sergiye gelenlere te- şekkür etti. Peker, ardõndan açõlõşa sağlõk sorunlarõ nedeniyle katõlama- yan kurucular Öngören ve Selçuk’un yolladõğõ mesajlarõ okudu. Selçuk mesajõnda; “Katılamamanın üzün- tüsünü, serginin görkemliliğini siz dostlarımla paylaşıyorum. Hepi- nizin gözlerinden öperim” ifade- lerini kullandõ. 200 karikatüristin çalõşmalarõnõn yer aldõğõ sergi, böy- lesine büyük bir buluşmayõ başardõ- ğõ için kutlanõrken, eserlerin bir kõs- mõnõn orijinal olmamasõ ve bazõ eser seçimlerinin çizgiyi yansõtmamasõ ise kimi çizerlerin eleştirilerine maruz kaldõ. Sergi, 10 Kasõm’a dek sürecek. (0 212 251 42 48) Kültür Servisi - Kalem Ajans’õn düzenlediği “İTEF-İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali” 31 Ekim’de başlõyor. Hare’nin katkõlarõyla düzenlenen ‘Şehir ve Zaman’ temalõ festival 3 Kasõm’a dek sürecek ve aralarõnda Amerikalõ yazar Adam Fawer, Mõsõrlõ yazar Nawal el Saadawi, “Agata ile İstanbul’da” kitabõnõn yazarõ Cristina Fernández Cubas, Deniz Kavukçuoğlu, Müge İplikçi, Ayfer Tunç, Gündüz Vassaf’õn da bulunduğu 32 ülkeden 52’si yabancõ toplam 90 yazarõ ağõrlayacak. Önceki gün düzenlenen basõn toplantõsõnda konuşan Kalem Ajans Başkanõ Nermin Mollaoğlu, İstanbul’da daha önce uluslararasõ alanda edebiyat festivalinin yapõlmadõğõnõ belirterek Türk edebiyatõnõn tanõtõmõna destek olmak ve farklõ sesleri bir araya getirmek amacõyla bu festivali düzenlediklerini dile getirdi. Bu yõl Tanpõnar ile ilgili bir etkinlik yapmayacaklarõnõ söyleyen Mollaoğlu, gelecek yõl Mimar Sinan Üniversitesi’nden Handan İnci başkanlõğõnda kapsamlõ bir ‘Tanpınar Sempozyumu’ düzenleneceğini, ayrõca Tanpõnar’õn eserlerini çeviren 25 çevirmeni, editörleri ve yayõncõlarõ ile birlikte davet edeceklerini belirtti. Yazar Mario Levi ise Tanpõnar’õn, İstanbul’un en önemli yazarlarõndan biri olduğunu belirterek, “Onun adının böyle bir festivale verilmesi kaçınılmazdı” dedi. Ayrõca “Şehir ve Zaman” olarak belirlenen temanõn hem edebiyata, hem İstanbul’a hem de Tanpõnar’a çok yakõştõğõnõ vurguladõ. Festival boyunca, yazarlarla tanõşma- tartõşma toplantõlarõ yapõlacak, edebiyat sohbetleri, paneller, imza günleri ve edebiyat kahvelerinde okuma günleri düzenlenecek. İSTANBULTANPINAREDEBİYATFESTİVALİBAŞLIYOR Tanpõnar’õnizinde‘ŞehirveZaman’Kültür Servisi - İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Recep Ayyılmaz yönetiminde Leyla Gencer anõsõna sahnelediği “Orphée ve Eurydice” ile se- zonu bugün saat 20.00’de Ka- dõköy Süreyya Operasõ Sah- nesi’nde açõyor. Konusunu Yunan mito- lojisinden alan ve genç yaş- ta ölen eşinin peşinden Ha- des’e doğru yola çõkan Orphée’nin hikâye- sini anlatan yapõtõn müziği Chri- stoph Willibald Gluck’a, libret- tosu ise Pi- erre-Lo- uis Moli- ne’e ait. Eser, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin repertuvarõnda yer alan en eski müzikli eser ol- masõnõn yanõ sõra Hector Ber- liöz’ün getirdiği yeni yorumla sahneleniyor. Eserde Orphée’yi Aylin Ateş ve Deniz Erdo- ğan Likos, Eurydice’i ise Otilia M. İpek, Gülbin Kunduz ve Ayten Telek dönüşümlü olarak seslendiriyor. An- dres Lopes ve Paolo Villa’nõn or- kestrayõ yönettiği eser 30 Ekim’de sa- at 20.00’de ve 31 Ekim’de saat 16.00’da da Sürey- ya Operasõ’nda sahnelenecek. Leyla Gencer anısına ‘Orphée ve Eurydice’ Kültür Servisi - 2008 Milliyet Haldun Taner Öykü Ödülü’ne “Ayna Çarp- ması” (Doğan Kitap, 2008) adlõ ki- tabõyla değer görülen Murat Özya- şar, ödülünü önceki gün Suna ve İnan Kõraç Vakfõ Pera Müzesi’nde yapõlan bir törenle, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanõ Aydın Doğan’õn elinden aldõ. Doğan Hız- lan’õn başkanlõğõnda, geçen yõlki ödülün sahibi Hasan Özkılıç’õn yazmanlõğõnda Semih Gümüş, Şa- ra Sayın, Füsun Akatlı, Tahsin Yü- cel ve Demet Taner’den oluşan seçici kurulun “anlatımındaki du- ruluk, özgün bir dil yaratma be- cerisi ve atmosfer yoğunluğu” ne- deniyle ödüle değer gördüğü Özya- şar, gecede “Adının Haldun Ta- ner’inkiyle yan yana yazılmasının bile çok heyecan verici olduğunu” söyleyerek “Haldun Taner’in öy- kücülüğü karşısında düğmelerini bir kez daha iliklediğini” belirtti. Doğan Gazetecilik Pazarlama ve İş Geliştirme Grup Başkanõ Tijen Mer- gen, Milliyet Ödülleri Yönetmeni Nail Güreli ve Doğan Hõzlan’õn yaptõğõ konuşmalarda, bir edebiyat- çõ ve tiyatro yazarõ olarak Haldun Ta- ner’in Milliyet gazetesine ve Türki- ye basõnõna yaptõğõ katkõ odak nok- tasõ olurken ödüllere bu yõl 124 baş- vurunun yapõldõğõ da belirtildi. Hõz- lan, asõl mesleği edebiyat öğret- menliği olan Özyaşar hakkõnda, “Belli ki bu yazar, kendinden ön- ceki ustaları dikkatle okuyup özümsemiş ve kuru bir taklitçi- likten öte, onları kendi potasında eritmiş” diye konuştu. Haldun Taner Öykü Ödülü Özyaşar’a K A M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K Bir Moliére klasiği: Cimri Kültür Servisi- Moliére klasiği ‘Cimri’ şimdi de Kent Oyuncularõ’nõn yorumuyla Kenter Tiyatrosu’nda. Mehmet Birkiye’nin yönettiği oyununun ana ekseni, cimriliğin ka- çõnõlmazlõğõ üzerine kuruluyor. Müşfik Kenter, Mehmet Birkiye, Kadri- ye Kenter, Engin Hepileri, Demet Evgar, Bülent Şakrak, Esra Kızıl- doğan, İlker Ayrık’ın da rol aldõğõ kalaba- lõk kadrolu oyunda, ilkel kapitalizmden gü- nümüz neo-liberalizmine kadar geçen süreçte “para” nõn önemli bir metadan, kimlikle eş- değer tutulduğu bir olguya dönüşümü, de- ğerler arasõndaki ça- tõşmaya odaklana- rak anlatõlõyor. Oyun 4-8 Ka- sõm tarihleri arasõnda Kenter Tiyatrosu’nda sahnelenecek. Türkiye sineması Montpellier’de Kültür Servisi - 23 Ekim’de başlayan ve 1 Kasõm’da sona erecek 31. Montpellier Akdeniz Film Festivali’nde Fransa’daki ‘Türk Mevsimi’ kutlamalarõ çerçevesinde Türk sinemasõna özel bir bölüm ayrõlõyor. ‘Türk Sinemasõnda Rönesans’ başlõğõnõ taşõyan bu bölümde, son yõllarda dünya arenasõnda özellikle ilgi çeken Türk sinemasõndaki yeni kuşağa ait filmler gösteriliyor ve paneller düzenleniyor. Filmleri gösterilen sinemacõlar arasõnda Reha Erdem, Nuri Bilge Ceylan, Derviş Zaim ve Tayfun Pirselimoğlu da var. Kültür Servisi - Koç Holding sponsorluğunda, İstanbul Kültür Sanat Vakfõ’nca düzenlenen 11. Uluslararasõ İstanbul Bienali, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramõ’nda da sanatseverlerin ziyaretine açõk olacak. 8 Kasõm’a kadar devam edecek bienal kapsamõnda ayrõca, 30 Ekim Cuma günü İTÜ Taşkõşla Kampusu Konferans Salonu No. 109’da “Küratörlük, Sanat ve Pedagojik Yönelim” başlõklõ bir panel yapõlacak. Saat 18.30’da başlayacak panele konuşmacõ olarak küratör, sanatçõ ve yazar Paul O’Neill ile sanatçõ, eğitmen ve yazar Mick Wilson katõlacak. British Council’õn ‘Creative Collaborations’ (Yaratıcı İşbirliği) programõ kapsamõnda gerçekleştirilen panelde çağdaş küratörlük projelerinde, sanat ürünlerinde ve sanat üzerine yazõlarda özellikle 1990’lardan bu yana kullanõmõ artan pedagojik yöntemler ele alõnacak. Panel, ayrõca O’Neill ve Wilson’õn birlikte hazõrladõğõ “Küratörlük, Sanat ve Eğitime Yönelim” başlõklõ kitabõn tanõtõmõna da eşlik edecek. Ücretsiz gerçekleştirilecek panellerde, simültane çeviri yapõlõyor. (İKSV: 0 212 334 07 34) İstanbulBienalibayramdadaaçõk 1 1 . U L U S L A R A R A S I İ S T A N B U L B İ E N A L İ Sergideyeralanyapıtlardanbiri.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear