28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 26 EKİM 2009 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Hukuk Restorasyonu ASLINDA bir mimarlık ve sanat tarihi terimidir restorasyon. Yıkılmış, zarar görmüş anıtsal yapıların eski durumlarına uygun biçime sokulması demek. Basit bir onarım ya da yeniden yapım değildir bu. O kadar değildir ki, iyi bir restorasyonda, sonradan yapılan düzeltmelerin belli olması istenir. “Lokanta” sözcüğünü dilden kovup yerine yerleşen ve “restorant” gibi komik biçimlere bürünen “restaurant”da yemek yemekten farklı iştir anıtları restore etmek. Yemek, açlığı ve bitkinliği giderip önceki diriliği geri getirir, ama sanattaki restorasyonda onarılışın izleri hep görülecektir. Zaten birtakım kusurları ve eksikleri olan hukuk sistemine AKP iktidarının verdiği “tahribat” anlatmakla bitmez. Yalnız mevzuatın Cumhuriyetçi ruhunda değil, yasalarda, kurallarda, kurumlarda ve usulde “7 şiddeti aşan” bir sarsıntının verdiği somut yaralar var. “Habur festivali” bunlara tuz ekmiştir. Kavramlar ve terimler üzerindeki yıkım, artık sokaktaki insanın bile anladığı ve tepki gösterdiği ölçülere varmış durumda. Örneğin sözde “açılım”ın ilk aşaması olarak “eve dönüş” diye adlandırılmak istenen son olay “zaferden dönüş” şenliğine çevrilince, hemen “teslim” kavramı ve terimi devreye sokuldu. Oysa, bir askeri birliğin beyaz bayrak açarak ve silahları yere çevirip elleri havaya kaldırarak teslim oluşunda ya da yakalanmak üzere olan suçlunun ceza indirimi umuduyla süklüm püklüm polise sığınışında hiç “Habur havası” estirdiğini duydunuz mu siz hiç? Churchill’vari zafer işaretleriyle, kendi bayrağını ve komutanının resmini gururla sallayarak teslim olan asker ya da teslimden sonra pişmanlığı reddetme fiyakası satan zanlı gördüğünüz oldu mu? Demek ki, kavramlara ve terimlere varıncaya dek büyük bir hukuk restorasyonu gereği ortaya çıkmıştır. Elbet, şu aşamada bile, yani bütün kurallar büsbütün yerle bir olmadan, bu restorasyonun bir bölümünü henüz ayakta kalmış kurumlar, yüksek mahkemeler, HSYK gibi kurullar da yapabilir. Bazen kendilerine tanınmış olan yetkileri ustaca kullanarak, bazen temyiz aşamasında karar bozup doğru gerekçe yazarak. Ama bilinmesi gerekir ki, sistem üzerine artçı ya da yeni sarsıntı dalgaları bindikçe yıkılma sırası o kurumlara, mahkemelere ve kurullara da gelebilecektir. Zincirleme gidişin vahimliği burada. Daha da kötü ve ilerideki restorasyonu daha zorlaştıracak olan, hukukçular kesiminin bir bölümünde, resmi görev başında olanların yahut yargılama ya da savunma saflarında bulunanların iç dünyalarında, zihinlerinin bir köşesinde, vicdanlarının derinliğinde olması gereken hak, adalet ve doğruluk kavramlarının da bu hengâmede yıkılmasıdır. Onlar yıkılınca, mülkün temeli de yıkılır. Kutsal kitaplar türlü kıyamet tarifleri verir, ama çağdaş dünyada kıyametler böyle de gelebiliyor. mumtazsoysal@gmail.com O smanlõ döneminde uy- gulanan toprak mülki- yeti düzeni nedeniyle ülkede burjuvazi geliş- mediği gibi, Fatih Ka- nunnamesi’nin uygulanmasõ da aris- tokrat (soylu) düzeyde birikimli in- sanlarõn yetişmesini engellemiştir. Böylece koca imparatorluk büyükçe bir köylü toplumu olmaktan öte bir aşamaya geçememiş ve inanç ağõrlõklõ yaşam baskõsõ imparatorluğun yõkõ- mõna kadar etkin olmuştur. Oysa ay- nõ dönemde, özellikle Avrupa’da, kilise baskõsõnõ aşan toplumlarda ge- lişen bilim ve sanat, “Aydınlanma Çağı”na ulaşõlmasõna yol açmõş, ta- bular bir bir yõkõlarak “Endüstri Devrimi” ve onu izleyen toplumsal aşamalara gelinmiştir. Bizim coğrafyamõzda “Batı Uy- garlığı”na özenen yönetimler, so- runlarõ gerçek boyutlarõyla algõla- mak yeteneğinden yoksun oldukla- rõndan, şekilsel uyum çabalarõyla Batõ toplumlarõnõn düzeyine erişebi- leceklerini sanmõş, “Aydınlanma Çağı”nõn, “Bilimle inanç çatıştı- ğında bilimden yana olmak gere- kir” kuralõnõn önemini kavrayama- mõşlardõr. Tarih sürecinde hep gö- rüldüğü gibi, sorunlarõn özüne deği- nemeyen göstermelik değişimler ye- tersiz kalarak toplumun sosyal ve eko- nomik çöküşüyle sonuçlanmõştõr. Ülkemizde çağdaş uygarlõğa açõlõm “Atatürk Devrimleri” ile gerçek- leşmiştir. Batõ toplumlarõnõn “Ay- dınlanma Çağı” düşünce düzeyine uygun olarak, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” ilkesini benimseyen devrimci kuşak, öncelikle eğitim- den başlayarak tüm sosyal ve eko- nomik sorunlarõ ana kaynaklarõna erişerek çözmüşler, bireylerin kul ve ümmet olmaktan kurtularak bilinçli yurttaşlar olmalarõna yol açmaya ça- lõşmõşlardõr. Tutucu ve çıkarcı çevreler Atatürk döneminde sinen tutucu ve çõkarcõ çevreler, büyük devrimcinin ölümünü izleyen yõllarda, işbirlikçi- lik yoluyla sömürü ve kolay kazanç isteklerini yeniden gerçekleştirmeye başlamõşlardõr. Sözde demokrasiye geçilen 1946 seçimleri yozlaşmayõ hõzlandõrmõş, “Cumhuriyet”in ku- ruluş ilkelerinden sapan yönetimlerin bilinçsizce verdikleri ödünlerle, ül- kemiz saygõnlõk ve gücünden yitire- rek ekonomi ve yönetimimiz tü- müyle dõş güçlerin etki ve güdümü- ne açõk hale gelmiştir. Ülkemizin gündemde olan sorun- larõnõn çözümü için de, kõsaca anõm- sattõğõmõz ve sorunlara neden olan yanlõşlarõn saptanarak yinelenmelerine engel olmak öncelik taşõmaktadõr. Et- nik gruplaşma dürtüleri ve inanç bir- liği söylemleri gibi aslõnda ayrõştõrõ- cõ nitelik taşõyan eğilimlere ödünler vermek yeni bir toplumsal çöküşten başka bir sonuca ulaştõrmaz. Tüm sorunlarõn çözümü ancak çağdaş bilimsel ve akõlcõ ilkeler õşõ- ğõnda yapõlacak açõlõmlarla gerçek- leşebilir. Bunu sağlamak için de ön- celikle “Siyasal Partiler ve Seçim Yasaları”nõn çağdaşlaştõrõlarak “Ya- sama Erki”nin uygulayõcõlarõnõn, parti genel başkanlarõnõn değil, top- lumun seçtiği milletvekillerinden oluşmasõnõ sağlamak gerekir. Genel başkanlarõn güdümünde olmayan temsilcilerin oluşturacağõ meclisin denetimi, “Yürütme Erki”nin de çõ- kar etkilerinden arõnmõş olarak ça- lõşmasõnõ sağlayacak, haksõz çõkarla- rõ koruyan uygulamalara olanak ver- meyecektir. Çağdaşlõğõn en önemli öğelerinden birisi de “Yargı Erki”nin bağõmsõz olmasõdõr. Platon’un dediği gibi yar- gõ, “Haksızlık yapıp cezalandırıla- mayanlar ve haksızlığa uğrayıp çaresiz kalanlar için vardır” ve hiçbir güç, hiçbir birey bundan bağõşõk veya soyutlanmõş olamaz. Toplum- larda suç işleyen bir kişi de olsa ya- salar uygulanamõyor ya da ayrõcalõklõ olarak uygulanõyorsa o toplumda bi- reysel öç alma duygularõ önlenemez ve anarşi kaçõnõlmaz hale gelir. Bu- gün içinden çõkõlamaz gibi görünen sorunlarõn temel nedeni, “Güçler Ayrılığı” ilkesinin göz ardõ edilerek yandaş diye nitelenen ve o izlenimi veren medya aracõlõğõyla bu tutu- mun topluma hazmettirilmeye çalõ- şõlmasõdõr. Ayrõca uygulanan giri- şimlerin ülke dõşõndan yönlendirilmesi söylemleri ulusal onuru zedelemek- te, toplumda güven duygusunun yi- tirilmesine neden olmaktadõr. Birçok yurtsever aydõn geçen yüz- yõlõn olaylarõnõn tekrar yaşandõğõnõ vurgulayarak aynõ sonucun gerçek- leşmesinden kaygõlanmakta, ulusal Çağdaşlõğa Açõlõmõn Koşullarõ... Prof. Dr. Abidin KUMBASAR Birçok yurtsever aydõn geçen yüzyõlõn olaylarõnõn tekrar yaşandõğõnõ vurgulayarak aynõ sonucun gerçekleşmesinden kaygõlanmakta, ulusal egemenlik ve birliğimizin saldõrõya uğradõğõnõ vurgulamaktalar. Bu nedenle herhangi bir konuda “Açõlõm” yaparken yakõn tarihimizi ve dõş güçlerin çõkarõna uygun yöntemlerin uygulanmasõnõn bedelinin neler olduğunu unutmamak gerekir. egemenlik ve birliğimizin sal- dõrõya uğradõğõnõ vurgulamak- talar. Bu nedenle herhangi bir konuda “Açılım” yaparken ya- kõn tarihimizi ve dõş güçlerin çõ- karõna uygun yöntemlerin uy- gulanmasõnõn bedelinin neler olduğunu unutmamak gerekir. Duygusal dürtülerle gelişen, bilimsel bilgi birikiminden yok- sun kurgularla yapõlacak açõ- lõmlar tüm toplumu etkileyebi- lecek zararlar verebilir. Bu ne- denle atõlacak adõmlarõn ulusa hazmettirilmesi değil tüm top- lum kesimlerini bilgilendire- rek benimsettirilmesi önem taşõr. Olaylarõn kendi duygusal bek- lentilerine göre gelişeceğini sa- nanlara, bilim ve düşünce ada- mõ, deha yüklü A. Einstein’õn, “Aynı koşullarda gelişen ben- zer olaylardan farklı sonuçlar beklemek yalnız ahmakların umudu olabilir” özdeyişinin, bilimsel ders alõnacak bir gerçek olarak, tüm toplumlar ve tüm çağlar için geçerli olduğunu anõmsatmak gerekir. Cumhuriyetimiz ve Temel Nitelikleri... B u yõl 86. yõldönü- münü kutladõğõmõz Cumhuriyetimizin ilanõ uzun ve güç bir süreç sonucunda gelinmiş bir son noktadõr. Kurulan yeni dev- letin bağõmsõzlõk bildirge- sidir. Gerçekten de 28 Ekim 1923 gecesi Gazi Mustafa Kemal, İsmet İnönü ile birlikte yeni devletin bir Cumhuriyet olduğunun şek- len de açõklanmasõ gerekti- ği üzerinde anlaşõrlar. Üç maddeden oluşan kõ- sa ve yalõn bir yasa tasarõ- sõ hazõrlayarak ertesi gün Cumhuriyetin ilanõna karar verirler. Bu yasa tasarõsõ şöyledir: 1- Türkiye Dev- leti’nin hükümet biçimi Cumhuriyettir. 2- Türkiye Devleti Büyük Millet Mec- lisi tarafõndan yönetilir. 3- Türkiye Devleti, yönetim birimlerini bakanlar kurulu aracõlõğõyla yönetir. Burada yapõlan şey apa- çõktõr: Cumhuriyeti şeklen ilan etmek. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açõlõşõy- la egemenlik milletindir görüşü temel söylem olarak ele alõnmõştõr. Dolayõsõyla da 23 Nisan 1920’de Cum- huriyet devlet şekli olarak zaten ilan edilmiştir. Bundan sonra da devletin bir Cumhuriyet olduğu ger- çeğinin anayasal olarak bil- dirilmesine sõra gelmiştir. Nitekim 20 Nisan 1924 Anayasasõ birinci madde- sinde ‘Türkiye Devleti Bir Cumhuriyettir’ diyerek, Yeni devletin hem devlet hem de hükümet şekli ola- rak Cumhuriyeti ifade etti- ğini artõk tüm dünyaya du- yurmaktadõr. 27 Eylül1923’te Neue Freie Preese muhabirine verdiği demeçte Gazi Mus- tafa Kemal şöyle demiştir: “Yeni Türkiye Anayasa- sı’nın ilk maddelerini si- ze tekrar edeceğim. Ege- menlik kayıtsız şartsız milletindir. Yürütme gü- cü, yasama yetkisi ulu- sun tek ve gerçek temsil- cisi olan Meclis’te top- lanmıştır. Bu iki kelimeyi bir biçimde anlatmak ola- sıdır: Cumhuriyet...” Mustafa Kemal’in Cum- huriyeti seçmesindeki en önemli neden, Cumhuriye- tin özgür düşünceye daya- lõ olmasõndandõr. Özgür düşünce ve ilerle- me birbirlerini tamamla- yan temel niteliklerdir. Tam bağõmsõzlõk, özgürlük, ulu- sal egemenlik düşünceleri; tam da bu noktada yani Cumhuriyetle örtüşmekte- dir. Henüz 1906 yõlõnda Mus- tafa Kemal, Vatan ve Hür- riyet Derneği’nin Selanik şubesini kurarken şu sözle- ri söylüyordu: “Özgürlük olmayan bir ülkede ölüm ve çöküş vardır. Her iler- lemenin ve kuruluşun anası özgürlüktür.” İlerlemenin, çağdaş bir devlet ve toplum olabilme- nin, demokratikliğin temel ölçütü özgürlüktür. Özgürlük önce akõl ala- nõnda bağõmsõz olabilmek- tir. Dogmalara dayalõ bir düşüncenin dõşõna çõkarak laik bir düşünce yapõsõnõ kendisine çõkõş noktasõ al- maktõr. Bu nedenle de tam bağõmsõzlõk düşüncesi yeni devletin, yani Cumhuriye- tin ve çağdaşlõğõn temelidir, özüdür. Gazõ Mustafa Kemal’in önderliğinde gerçekleşen Türk devrimi ile varõlan son nokta da yukarda say- mõş olduğum temel nitelik- leri kendisinde barõndõran Türkiye Cumhuriyeti ol- muştur. Dr. Handan DİKER Yeditepe Üniversitesi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear