26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Yazmak İsteyip de Yazamamak Sıkça karşılaştığımı söyleyemem ama bugün ne yazacağımı bilemediğim günlerden biri. İki saattir bilgisayarımın başındayım, fakat aklıma bir türlü yazmaya değer bir konu gelmiyor. Belki esinlene- bilirim umuduyla gazetelerin köşelerine göz atıyo- rum, oralardan da bir şey çıkmıyor. Aylardır gün- demin ilk iki sırasını oluşturan “ekonomik kriz” ve “Ergenekon” üzerine binlerce yazı yazılmış, nere- deyse tüketilmiş. “Neredeyse” diyorum, çünkü her iki konunun da yorumlara neden olacak ölçüde kendilerini yeni- den üretme durumları var, fakat bunlar ne kadar ciddiye alınabilir, durup düşünmek gerekiyor. Söz- gelimi, Tuncay Güney adlı psikopat! Ciddiye alınıp söyledikleri üzerine yazı yazılabilir mi? Bakırköy’de, Manisa’da bunlardan yüzlercesi var sırtlarına deli gömleği giydirilmiş.. ne yapalım, devlet televizyo- nu TRT bu zavallıyı ciddiye aldı diye biz de mi cid- diye alalım? Hem bu, son zamanlarda şirazesinden iyice çıkmış TRT’yi de ciddiye almak olmaz mı? İpin ucunun kaçtığı konularda kalem oynatmak gerçekten zor.. hele Ergenekon gibi bir husumet, öç, intikam saldırısına dönüştüğü izlenimi veren ko- nularda daha da zor. Cengiz Çandar’ın dünkü Referans’ta yayımla- nan “Korku Cumhuriyeti” başlıklı yazısına bakıyo- rum. Biliyorsunuz, Çandar, sonradan nadim olmuş, doğru yolu bulup Turgut Özal’ın kanatları arasın- da semirtilmiş eski bir Marksist’tir. “‘Korku Cum- huriyeti’ yanıltması, Ergenekon avukatlığının en çar- pıcı savunma metni, Ergenekon mağdurlarına yani Türkiye halkına, Türkiye demokrasisine, Türkiye’de demokrasi mücadelesine yöneltilen en etkileyici sal- dırı söylemi haline getirildi” dedikten sonra baklayı ağzından çıkarıyor: “Usul, esası yok edemez; göz- lerden kaçıramaz.” Bu nasıl bir demokrasi anlayışı ise bir terör örgü- tü soruşturmasını bahane edip ne kadar muhalifin varsa iteleye kakalaya gözaltına alacaksın, gözda- ğı verdikten sonra salıvereceksin. Bu arada yandaş medya çığlık çığlığa sonradan salıverilecek masum kişileri terörle, teröristlerle ilişkilendirip yaftalayacak! Merak ediyorum, sanırım sizler de merak ediyor- sunuzdur, metruk gecekondularda, boş yazlık ev- lerde, apartman dairelerinde, bahçelerde, orman- lıkta depolanan el bombalarının, tüfeklerin, lav si- lahlarının, UZİ’lerin, mermilerin vb mühimmatın sa- hiplerini ya da Ergenekon’un Susurluk’a uzanan uzantılarını ya da bir darbeye zemin oluşturacak ‘sabotaj planlarının planlayıcılarını’ kim, kimler sa- vunuyor? Böyle birileri var mı? Cengiz Çandar ve onun gibiler bu tür yazılarla, söylemlerle kimi, kim- leri göstermek istiyorlar? En azından bir iki ad ver- meleri gerekmez mi? Oysa ne ad veriyorlar ne de bir adres gösteriyorlar. Bizim liberaller bir tuhaf yaratıklar; liberalizmleri- ni biraz kaşıyacak oluyorsunuz, faşistoizm görün- meye başlıyor. Seçkinci bir faşistoizm bunlarınki, yoksa “Usul esası yok edemez” mantığının kökünü nereye bağlayacaksınız? Bu mantıkla bütün işken- celeri, kıyımları, cinayetleri meşru gösterebilir, ör- neğinde “Cezaevlerinde disiplin esastır” deyip Bay- rampaşa’daki siyasi mahkûm katliamını meşru ka- bul edebilirsiniz. “Esas olan davanın selametidir” deyip ifade sıra- sında sanıklara yapılacak işkenceleri meşru ilan edebilirsiniz. Aynı mantıkla Güneydoğu’da olağan- üstü hal ilan edip her Allah’ın günü ev baskınları dü- zenleyebilir, hatta “Esas olan vatanın dirliğidir” de- yip yargısız infazları alkışlayabilirsiniz. Demokrasinin dibine kibrit suyu döken bu mantıktır. Bizim liberaller de gele gele bu noktaya gel- mişlerdir. Tanrı bizi liberallerden korusun! Bugün Çukurova Kitap Fuarı’nda Can Yayınları standında kitaplarımı imzalıyorum. Okurlarıma du- yururum. Neredeyse 20 yõl olmuş Nâ- zım’õn mezarõnõ ziyaret edeli… 80’lerin sonlarõydõ; Mimarlar Odasõ’ndan İsmail Demirağ’la birlikte Sovyet Mimarlar Birli- ği’nin Moskova ve -o yõllardaki adõyla- Leningrad’daki toplan- tõlarõna katõlmõştõk. Rus mihmandara Nâzõm’a da gitmek istediğimizi söyleyince; “resmi program dışına çıka- mayız ama belki son gün” de- mişti... Leningradlõ mimarlara, 2. Dün- ya Savaşõ’nda 2 milyon insanõn öldüğü Alman kuşatmasõnda ha- rabeye dönen kentlerini, “tarihi mimarisini koruyarak” yeniden kurduklarõ için “Lenin Nişanı” verilmişti. Sosyalizmin “kahra- manlık” ödülünü alan bu büyük “kentsel restorasyon”, izleyen yõllarda St. Petersburg adõna dönüşün de “esin” kaynağõ oldu. Kahraman mimarlar Nâzõm’õ tanõyorlardõ ve mezarõna gitmemiz için Moskova’yla görüşecekleri- ni söylediler. Ünlü “Hermitage”i gezerken, Türk olduğumuzu öğ- renen kadõn müze görevlisi de Nâ- zõm’dan Rusça şiirler okuyunca, mezar ziyaretini iple çekmeye başladõk. Ne var ki Moskova’ya döndü- ğümüzde izin yine çõkmamõştõ. Türk Cumhuriyetlerinden mi- marlarla dertleşince, ertesi gün bir sürpriz yaptõlar. Kendi ülkele- rinden kimi meslektaşlarõ da ay- nõ yerde yatõyorlarmõş. Onlarõ da “anmak” için hep birlikte “No- vodeviçiy” Mezarlõğõ’na gittik. Kõrgõz, Kazak, Özbek, Türk- men ve Azeri mimarlarla Nâ- zõm’õn huzurunda durduğumuzda, “dua”mõzõ duymak istediklerini fark ettik. Rus sanatçõlar V. Lem- port ve N. Silis’in, kayanõn üze- rine işledikleri “Rüzgâra Karşı Yürüyen Adam” için neler söy- lemeliydik? İsmail Demirağ davudi sesiy- le “Ey Nâzım...” dedi; “Sen bu- rada huzurlu musun bilemem ama biz o çok sevdiğin ülkende sana karşı vefasızlığın utan- cıyla yaşıyoruz; affet...” “Gösteriş”e düşmeden Bakanlar Kurulu’nun “iade-i itibar” kararõyla Nâzõm hepimi- zi affetti mi bilinmez ama bu ulu- sal borcun yerine getirilmesini AKP’ye bõrakan tüm önceki hü- kümetler için ne düşünüyorsak, paylaştõğõndan eminim... Şimdi ise çok daha “özen” gerektiren bir süreç başlõyor. Me- zarõnõn getirilip getirilmemesini, getirilirse neresi olacağõnõ, o “kutsal hasret”i incitmeden, bir daha derinlemesine düşündük- ten sonra konuşmak gerekiyor... O tanõmlanamaz yurt sevgisi- ni, o destanlaşan insan sevdasõnõ şu veya bu beklentiyle örseleme- den, her türlü fõrsatçõlõğa asla ödün vermeden, gösterişe ve gös- termeliğe meydan bõrakmadan... Nitekim bu hassasiyetin ne denli “gerçekçi” olduğunu, daha “ilk hamle”nin AKP İzmir İl Başkanlõğõ’ndan gelmesi kanõt- lamõyor mu?.. “Bakanlar Kurulu, aldığı ka- rarla sana vatandaşlık hakkını; bize seninle vatandaş olma onu- runu iade etti. Şimdi sıra me- zarında. Bizim çınarlı bir te- pemiz var Nâzım...” denen AKP ilanlarõ, tam seçim öncesindeki ne kadar da “hazin”... (Melih Aşõk- Milliyet/11 Ocak 2009) Hacõbektaşlõlar da devredey- miş... Belediye Başkanõ Ali Rıza Selmanpakoğlu TBMM, Dõşiş- leri ve Kültür Bakanlõklarõna “Hacı Bektaş Veli öğretisinin temelindeki sevgi ve hoşgö- rü”yü anõmsatarak, şairin me- zarõnõn Hacıbektaş’a uygun düşeceğini belirtmiş. (Cum- huriyet-13 Ocak 2009) Oysa Nâzõm bu, Anado- lu’nun neresine uygun düşmez ki? Anadolu’nun neresi sevgi ve hoşgörüden yoksun ki?.. Örneğin, Gökova Körfe- zi’ni sarmalayan ormanlar için- deki Akyaka Mezarlõğõ... Nâ- zõm’õn en yakõn dostlarõndan, gençliklerinde aynõ evi paylaş- tõklarõ, “1+1=1” adõyla ortak şi- ir kitabõ yazdõklarõ Nail Çakır- han, geçen ekimde o cennet kõ- yõda son uykusuna daldõğõnda, “Keşke Nâzım da burada, can arkadaşıyla Gökova’nın koy- nunda yatsaydı...” diye dü- şünmüştük. “Nail’i”ne yazdõğõ “Hoşgel- din” şiirinde; “yerin hazır / din- leyip, diyecek çok / fakat uzun söze vaktimiz yok...” diyen de Nâzõm değil miydi? Ama bunu söylemekten çeki- niyorum. Kolay değil Anado- lu’da Nâzõm’a yer beğenmek. Diğer tüm “bizim eller”in “gö- nül ko(y)ma”sõna aldõrmadan yer önerebilir misiniz?.. Nereyi seçseniz, hangisini söyleseniz, ülkesinin tüm köşeleri size küs- mez mi? Vatandaşõmõz Nâzõm’õn her kentte, her kasabada, her köyde ya bir parkõ, ya bir çocuk bahçesi, ya bir heykeli, ya da bir caddesi, meydanõ, kültür merkezi, okulu olsa, iade-i itibarõn da en güzeli- ni vermiş oluruz... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 18 Ocak ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Nâzõm’õn “Hasret”ine Saygõ 18 OCAK 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Muhabbet Recep Nas: “Polisin teknik izlemesine takılabileceği için ‘Abi n’olacak bu memleketin hali’ muhabbetinin de tadı kaçtı valla!” Sömürü Öcal Beningtan: “İşletmeler, zarar edince işçilere yol verir de fevkalade kâr ederken niye ikramiye vermez!” Tak Işık İşgüden: “Başbakan’ın oğlunun ‘taka’sı varsa Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın damadının da ‘takas’ı var!” Sakin Gülfatma Carlık: “Yaşar Büyükanıt halkı sakin olmaya çağırmış. Hişt, hişt sakin ol, sinirlerine hâkim ol!” Hilmi Güler’den aganigi durumları! ESKİDEN, büyükler “Ayıp evladım” diye uyarınca şımarık çocuklar “Ayıp yorgan altında” karşılığını verirdi. Mahallenin veletleri yorgan altındaki ayıbın ne olduğunu bilirler miydi bilinmez ama Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’in günün birinde yorgan altına sığınacağını kimse bilemezdi! Fahiş fiyattaki doğalgazı kullanamayan ve sadaka kömürle de ısınamayan yurttaşlara Hilmi Güler, “yenilebilir enerji kaynağı” olarak fındığı gösteriyor, “Eğer fındığı yaygın bir şekilde kullanabilirsek, bir kere üşüme derdimiz olmayacak. İkincisi bunun dışında başka avantajları olduğunu sizler de benim kadar biliyorsunuz” diyor. İslamcı iktidarın başı RTE’nin her aileye en az üç çocuk yapmasını önerdiği anımsanırsa, Hilmi Güler’in yorgan altı önerisinin aslında bir hükümet politikası olduğu kolayca anlaşılıyor! Ancak Hilmi Güler’in konuyu biraz daha açmasında yarar var. Varsayalım millet fındığı yedi, acayip kızıştı ve yorgan altına girdi, üşüme derdi bitti; peki cinsel güdülerini yitirmiş yaşlılar ne olacak! Bu durumda Sağlık Bakanı Recep Akdağ, yaşlılara bedava seks hapı dağıtsa sorun çözülebilir mi? Cinsel güdülerini kazanmamış çocukları ise Suudi Arabistan baş müftüsünün fetvasıyla yetişkinlerle evlendirsek “ısı transferi” bir çare olur mu? Hilmi Güner’den aganigi durumlarına yanıt bekliyoruz! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TÜRKİYE Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir ama devleti yöneten hükümet, laiklik karşıtı eylemlerin odağı bir partinin hükümetidir; sosyal devlet sadaka kültürüne teslim edilmiştir; hukuk devleti, hukukun en temel ilkeleri çiğnenerek kanun devletine dönüştürülmüş ve bir korku imparatorluğu yaratılmıştır. Yayın ağı ve sayısı ile toplumu yönlendirme kapasitesine ulaşan iktidar yandaşı medyadan, ülke için güllük gülistanlık bir tablo çizilmekte, her şeyin “demokrasi” adına yapıldığı söylenmektedir. Oysa laik devletin, sosyal devletin ve hukuk devletinin olmadığı yerde demokrasi olmaz, olamaz. Laik devlet çiğnenerek, sosyal devlet ezilerek, hukuk devleti büzülerek, demokratik devlet yaşatılamaz. Planlı ve programlı bir şekilde yürütülen, bir ucunun Amerika’ya dayandığı iktidar yandaşlarınca da satır aralarında itiraf edilen kirli propagandanın ve psikolojik savaşın temel hedefi Türkiye Cumhuriyeti’ni ‘Türkiye Ilımlı İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürmektir. Kaynağı Büyük Ortadoğu Projesi olan bu büyük planda devletin dört temel ilkesinden demokrasiyi doğrudan bir “sivil darbe” ile ortadan kaldırmak veya dünyada örnekleri görüldüğü şekilde “renkli devrim”ler yapmak yerine demokrasinin olmazsa olmazı laik devleti, sosyal devleti ve hukuk devletini zayıflatarak demokrasiyi dolaylı yoldan teslim almak amaçlanmaktadır. En etkin kitle iletişim aracı olan televizyon ekranlarında birer “demokrasi misyoneri” olarak sürekli boy gösteren ve akademisyen, gazeteci, yazar, araştırmacı sıfatı kullanan iktidar yandaşı elemanların “demokrasi”yi ağızlarına sakız yaparak bolca çiğnemelerindeki amaç demokrasinin olabildiğince yozlaştırılması ve günü geldiğinde kolayca yutulabilmesi içindir. Saldırı dört koldan yürütülürken devletin özerk olması gereken Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu da tüm kanallarıyla birlikte “iktidar borazanı”na dönüştürülerek psikolojik savaşta cepheye sürülmüş durumdadır. Şu günlerde, Kemal Atatürk’ün önderliğindeki bağımsızlık savaşıyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni hazmedemeyenler, Lozan’ı kabullenemeyenler avuçlarını zevkle ovuşturmaktadır. Özür dilerim ama bu gidiş, iyiye gidiş değildir! Gidişat SESSİZ SEDASIZ (!) ekinci@cumhuriyet.com.tr dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Tatlõ sularda yaşayan bir ba- lõk. 2/ İşyeri... Gülmek, eğ- lenmek ama- cõyla söylenen söz ya da yapõ- lan hareket. 3/ Tahõl, kepek ve keten tohu- mu karõşõmõn- dan oluşan at yemi... Dolgun ve kõ- sa boylu olan. 4/ Utanç duyma... Kap- lumbağa kabuğu. 5/ Müjdeli haber... Maksat. 6/ “Şimdi, şu anda, henüz” anla- mõnda kullanõlan sözcük... Tavlada “üç” sayõsõ. 7/ Raf... “Ölümdür yaşanan -- - başõna / Aşk iki kişiliktir” (Ataol Behramoğlu). 8/ Felsefede, bilgi ile varlõk arasõnda ilişki kurduğu düşünülen kavram... En küçük sosyolojik birim. 9/ “İşkine” de denilen bir balõk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Serto, dorak” gibi adlar da verilen bir cins tu- lum peyniri... Belirli bir iş ya da hizmeti başarabi- lecek güçteki en küçük askeri birlik. 2/ Harman ye- rindeki tahõlõn taş ve toprakla karõşõk kalõntõsõ... Ta- võr, davranõş. 3/ Örgü örmekte kullanõlan uzun çu- buk... Bir köşeden karşõ köşeye doğru kesilmiş ya da katlanmõş olan. 4/ Sahip... Akdeniz’de, İspan- ya’ya ait turistik adalar. 5/ Uzaklõk işareti... Bir renk. 6/ Yurdumuzda yetişen ve kabuğundan siyah boya elde edilen bir ağaç... Yemek. 7/ Sayõlarõ gös- termek için kullanõlan işaretlerden her biri... İstem dõşõ yapõlan hareket. 8/ Eliaçõk, cömert, yiğit... Bal renkli bir çeşit kumaş. 9/ Cilve... Küçük çapa. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A R A T E P E A L A C A T A N E R İ Y A L R E N A Ş R A K A M S A H S A D E T İ R A D E E K E S Y E M E N M H A M İ D İ Y E F U L E A Z A K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear