24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 10 OCAK 2009 CUMARTESİ 14 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 10 Ocak SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Otuz Yıl Sonra İran Tarih çarklarını ileriye işletmek ve hızlandırmak ye- rine, “geri vitese” takan ve de tam gaz “ortaçağa” yön- lendiren; “dünyanın tek ve ilk devrimi” üzerinden otuz yıl geçmiş! “Gelecek projesi” yerine; halkına “geçmişe dönüş- ten” başka hiçbir şey vaat etmeyen İran devriminden söz ediyorum... Orta yaş, orta yaş üstü olanlar hatırlar... Zembereğinden boşalmışçasına gelişen “79 devri- mini”; Türkiye’de cümleten Marslıların hayretiyle izle- miştik. Humeyni’nin ’79 Ocak’ında bir “Air France” uçağıyla Tahran’a ayak basmasıyla birlikte, “İran” algımız tuz buz olmuş; birkaç ayda tarihe karışmıştı. Tahran’dan Ay’a yolculuk! Bir basket karşılaşması için “devrimden” on yıl ön- ce -’69 yazında-; İran’a giden sevgili dostum Murat Ya- zıcı; Türkiye’de henüz olmayan televizyonu hayatında ilk kez orda gördüğünü hep anlatır... Neil Armstrong’un “Ay’a ilk ayak basışını”; “yaşa- mında ilk kez” gördüğü TV ekranlarından Murat, Tah- ran’dan bire bir izlerken; bizim yakalayabildiğimiz en ile- ri iletişim teknolojisi burada, “transistörlü radyodan” iba- retti. Gel zaman git zaman… Dönemin şartlarına göre yanı başımızda “göz ka- maştırıcı bir uygarlık sıçraması” yakaladığını düşündü- ğümüz o İran; “bir kış” içinde gümbür gümbür geri git- ti. Ve üzerine kalın, karanlık bir ortaçağ perdesi çekil- di. İran devriminin en çarpıcı yanı; böyle hiç kimsenin ön- göremediği ve beklemediği bir devrim olması. Denebilir ki; canım efendim, Rus devrimini de vak- tiyle hiç kimse beklememişti. Berlin Duvarı’nın düşmesini de... Devrimlerin, ayırt edici, ortak niteliği tam da bu; “beklenmedik olmaları” değil midir? İran devrimini ne var ki tüm diğer devrimlerden ayı- ran özellik; “saatin yelkovanı böyle göz göre göre ge- ri çevirmesi”. Yeryüzünde takvimi geri alan başka hiçbir devrim yok! İnsanlık bu yüzden İslam devrimi karşısında yıllarca apışıp kaldı ve de dumura uğradı. İran devriminden çıkarılacak en birinci ders bu. “Ne alaka? İran nire, Türkiye nire? Türkiye hiç İran olur mu?” diyenler, bu “benzersiz devrim” üzerinde külah- larını önlerine koyup, biraz daha düşünmek durumun- dalar. Özellikle de safların böylesine derinleşip kesinleşti- ği; “geçmişten hesap sormayı” andıran, “intikam ope- rasyonlarının” sıradanlaştığı böylesi bir ortamda. Ve ‘Rüzgâr partisi’... İran devriminin bir başka özelliği de aslında, çok ti- pik bir “intikam devrimi” olması. Dünya âleme muamma gelen İran’ın bu “çağlar ön- cesine geri dönüşünü” mümkün kılan tam da bu; şar- kın baş edilemez “Gelen ağam, giden paşam” kültürü ve önü alınmaz “intikam hesaplaşmaları” olmuş. İran üzerine uzun siyasi-tarihi analizler yapılabilir şüp- hesiz. Ama “tarihi çelişkiyi” açıklayan en çarpıcı unsur bu “insani boyut”. Bu sütunda daha önce de bahsettiğim Sitare Fer- manyan’ın “Daughter of Persia” -İran’ın Kızı- isimli ki- tabı bu boyutu şimdiye dek başka hiçbir kaynakta bu- lamadığım bir kavrayışla aktarıyor. “Nasıl mümkün olabildi?” nin cevabı olarak da Fer- manyan: “İran’ ın en büyük partisi ‘Rüzgâr partisi’dir” diyor: “İranlılar ezcümle bu partiye üyedir. Rüzgâr par- tisi nerden kuvvetle eserse, oraya savruluverirler...” “Müesses nizam” zaafa girer girmez; hemen o da- kika; “eski rejim” ile “yeni” adına tanımladıkları Molla- lar arasında İranlılar, önce “bekle gör” ve “havayı kok- lama” dönemine giriyor... “Müesses nizamın dağılmakta olduğu” işaretini al- dıkları anda ise, “Molla” filan dinlemeden, hemen “kazanan ata oynamayı” seçiyorlar. Humeyni ile “ittifak” eden aymaz entelektüeller ve Marksistler dışında, geleceğini sağlama almayı seçen ve böylece devrimin kaderini belirleyen “ortalama İranlının” tayin edici rolünü bu mekanizmayla açıklıyor Fermanyan. Güçlü ordusuyla petrol refahında yüzen, üstüne üst- lük ABD’nin bölgedeki bir numaralı müttefiki olan şa- hı deviren, “Rüzgâr partisinin” karşı konulmaz gücü iş- te, bu gözükara oportünizmden kaynaklanıyor. “Oportünizm” böyle bir kez kanatlandıktan sonra, “ka- zanan tarafta olmanın hazzını” çıkaran “ortalama İran- lı”; en yakınlarının “kuyusunu kazmaktan”, muzaffer dü- zenin yeni kodamanlarına konu komşu, iş arkadaşla- rını “teşhir/ihbar/teslim etmekten” kaçınmıyor... İran devrimi, öyle böyle değil; baştan sona ibret ve- rici bir “geri dönüşün” öyküsü. Otuzuncu yılında, bu öykünün dinamiğini; bugün her zamandan çok anlamaya muhtacız. Engin Aydın Engin Aydın’ı bilen bilir. Oğlu, değerli dostum Günhan Aydın’ın ifadesiyle “pamuk gibi adam”dır. Sevdiklerine pamuktur Engin ağabey... Ailesine, arkadaşlarına, kardeş bildiklerine pamuktur. En önemlisi, Atatürk Cumhuriyeti’ne pamuktur Engin ağabey. Bir pamuk gibi sarıp yönelecek her türlü darbeye, saldırıya karşı hangi koşullarda kurulduğunu çok iyi algıladığı Cumhuriyet’i korumayı kutsal bir görev bilmiştir ömrü boyunca... Geçmişi, bu koruma çabasının kanıtları ile doludur. Kuvayı Milliyeci bir ailenin çocuğu olarak, Giresun’da Cumhuriyeti kuran partinin, CHP’nin gençlik kollarında atılmıştır siyasete. İsmet Paşa’nın yanında yetişmiştir. Yıllarca Meclis’te çalışmış, birçok devlet adamını yakından tanımış, onlara danışmanlık yapmış, o damıtık Kemalist duygu ve sorumluluğu ile Türkiye Cumhuriyeti’ne başı dik hizmet etmiştir. 12 Eylül karabasanında evini geçindirebilmek için avukatlık yapmış, yeniden demokrasiye dönüldüğünde de Halkçı Parti kurucuları arasında yer almış, Kenan Evren’in başını çektiği beşi bir yerde tarafından veto edilmesine karşın, yine kararlılıkla partisinde altı ok ilkelerinin egemen olması için çaba harcamış, daha sonra belediyecilik alanında uğraş vermiş, Başbakanlık ve Adalet Bakanlığı müşavirliklerinde bulunmuştur. Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkmaya yeminli bir kadronun Türkiye’nin başına geçmesi üzerine de her zaman genç kalan coşkusuyla yine kolları sıvamış ve siyaset yoluyla mücadeleye girişmiş, liderliğini Mümtaz Soysal’ın üstlendiği Bağımsız Cumhuriyet Partisi Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlenmiştir. Engin Aydın bugün siyasi soruşturmalara uğruyorsa eğer, bağımsızlık bilincini, kişiliğinin en üstün ve onurlu yanı saymasındandır! Atadan Sahipsiz Değil Atatürk’ün kızkardeşi Makbule Atadan’ın Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki gömütünün bakımsızlığına ilişkin değinilerimiz yankısını buldu. Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Genel Başkanı Birten Gökyay aradı öncelikle ve gömütün yeniden düzenlenmesi konusunda göreve hazır olduklarını bildirdi: “Büyük Atamızın emaneti saydığımız ‘Makbuş’una sahip çıkarak, onun, tarihimizdeki yerine yakışır şekilde anılmasını sağlamanın, derneğimiz ve üyelerimiz için önemli bir görev ve büyük onur olacağına inanıyoruz. Gömütle ilgili olarak uzman arkadaşlarımızın da katkılarıyla gereken uygulamayı yapmaya gönüllüyüz.” Ardından, ODTÜ Geliştirme Vakfı Okulları adına Halkla İlişkiler Uzmanı Beliz Keylan da, Makbule Atadan’ın gömütünün hak ettiği bakıma ve ilgiye kavuşmasını sağlamak amacıyla üzerlerine düşeni yerine getirmek istediklerini aktardı. Hem dernek, hem vakıf el ele verdiler bile. Makbuş’un gömütü sahipsiz kalmadı! Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, adı- nı “Açık Mektup” koymuş. Ama bu dü- pedüz bir çığlık. Dürüst insanların çığ- lığı... Hem de Avro-Amerikan dinci karşı-Devrimin son perdesini yaşadı- ğımızı duyuran bir çığlık: “Ülkemizin düşünür ve yazarları, sivil- asker yöneticileri, telefon ve bilgisa- yarlarından sonra evlerindeki kitaplar- la not kâğıtları silah sayılıp tutsak edi- liyor. Tutsak edilenlerin neyle suçlan- dığını gösterecek iddianameler ortada yokken, hükümet her sıkışma anında bir grup aydını daha evlerinden topluyor. Ortadaki davanın bir hukuk davası ol- madığı ortaya çıkmıştır. Siyasal iktidar hukuku siyasal bir araç haline getirmiş ve hukuk sistemini kurduğu büyük göz- altı ağına araç kılarak adalet mekaniz- masına olan güvenimizi ortadan kaldır- mıştır. Hükümet, hukuk düzenini kendi elinde bir siyasal silaha çevirerek suç iş- lemiştir. Bugünkü baskınlar, bu suçu iş- lemeyi sürdüreceğini göstermektedir. Ergenekon Davası’nın bir çete-maf- ya davası olmadığı da açığa çıkmıştır. Bu davaya Türk tarihinin en önemli des- tanının adının koyulmasından da bel- lidir; bu dava ulusal bağımsız varlığımıza karşı yürütülen bir siyasal harekâttır. Or- tadaki harekât, Türkiye’nin ulusal ve ba- ğımsız varlığını ortadan kaldırma amaç- lı bir karşı-devrimdir. Ülkemizde bu si- lah kullanılırken, aynı anda, ulusal de- ğil ‘çok-uluslu’, laik değil ‘çok-cema- atli’, bağımsız değil ‘Avro-Amerikan ta- şeronu’ başka bir yapı yaratılmaya ça- lışılması rastlantı değildir. Fabrikaları- mızda, bankalarımızda, haberleşme sistemimizdeki yabancılaşma, hem doğrudan hem bankalar üzerinden mülkiyeti yabancılara devredilen top- raklarımız, azınlıkçılık ve cemaatçilik ya- rarına teşvik edilen yerelleşme, merkezi ve bölge ajansları kurumlaşması, va- kıflaşma yasaları, bu yapıyı yaratmanın adımlarıdır. AB-D destekli sözde reformlarda şimdi gelinen aşama, içyüzü hiçbir örtüyle -ne inanç, ne particilik, ne hemşericilik- örtülemeyecek, hiçbir yurttaşımız tarafından kabul edileme- yecek kadar ortada olan adımlar atıl- masını gerektirmektedir. Aydın avı iş- te bu yüzden başlatılmıştır, bu yüzden yaygınlaştırılmaktadır. Tüm bireysel hak ve özgürlükler ihlal edilerek uygu- lamaya koyulmuş telefon, bilgisayar, ev- işyeri dinleme-izleme ağı, bu planı yü- rütebilmek için kurulmuştur. Ev bas- malar, gözaltına almalar, tutsak etme- ler, tehditler, bu gidişe karşı çıkan ay- dınları sindirme, susturma, yok etme operasyonundan ibarettir. Ülkemizi büyük bir gözaltı avlusuna dönüştürmüş olan bu uygulamalar, hukuk devletine değil Avro-Amerikan demokrasi dikta- törlüğüne aittir. Yürüyen karşı-Devrimci darbeyi gö- rüyor ve lanetliyorum.” Var mısınız bu çığlığa katılmaya? Var mısınız? Çığlık Anadolu’nun ‘Keyveni’lerine… SADIK ÇELİK Bugün bu yazıyı Türkiye’nin “Keyveni”lerine atfen yazma- mın nedeni 28 Kasım’da ger- çekleştirdiğimiz “Türkiye’nin Keyveni’si Aranıyor” yarışması- dır. Keyveni, benim çocukluğu- mun belki de en önemli imge- lerinden biri. En başta 106 ya- şında yitirdiğimiz babaannem (ebem) Sultan Ana en büyük Keyveni. Kendisini 1990 yılında ebediyete yolcu ettik. İkincisi an- nem Mercan, üçüncüsü eşim sevgili Yunise ve tüm Türki- ye’de ailelerinin karnını doyuran eli öpülesice kutsal Keyveniler… Kredi Yurtlar Kurumu’ndaki öğrencilik günlerimizde, akşam yemeklerimizi hazırlama çaba- larımız; ailelerimizde gördüğü- müz görgü, birikim, organizas- yon yeteneği ile kılı kırk yararak, yoktan var edilerek yaratılan sofraları kurmayı, benim gibi Anadolu’dan gelmiş, kıt imkânlı arkadaşlarla imece yaparak gerçekleştirirdik. Daha sonra tesadüfler sonucu 1986’da eşimle kurduğum Keyveni’deki yolculuk, Prunsur’dan yola çı- kışın devamıdır. Anadolu’da, bizim çocuklu- ğumuzun geçtiği topraklarda yüzyıllardır süren ebemin, an- nemin ve eşimin de bir parçası olduğu bu Keyveni kültürüne at- fen, tohumun hasada dönüş- mesinden soframıza nimet ola- rak konulması, en uzman en bi- linçli biçimde kilerde saklan- masını ve oradan bir kış bo- yunca alınarak, ihtiyaca göre idareli bir biçimde mutfakta en leziz şekilde kılı kırk yararak pişirilmesini, ailenin karnının doyurulmasını sağlayan evin Keyveni’sine, kilerin sahibine saygı için, yitip gitmemesi için, yeniden yaşama kavuşturul- ması için şirketimizin adı olarak Keyveni’yi seçtik. Araştırınca görürsünüz ki, Türk Dil Kuru- mu’nun Türkiye Türkçesi Ağız- ları Sözlüğü’ne göre Keyve- ni’nin birbirine yakın birçok an- lamı vardır Anadolu’nun her yöresinde: Örneğin, Sungurlu - Çorum, Artova -Tokat, Refa- hiye, Kemaliye -Erzincan, Ağın -Elâzığ, Gürün, Divriği -Sivas, Boğazlıyan, Akdağmadeni - Yozgat, Bünyan -Kayseri, - Kırşehir, Ereğli -Konya’da “Keyveni” aşçı kadın anlamına gelir. Van’da “ekmek yapan kimse”, Gümüşhane ve Kay- seri’de “düğün yemeği ya- pan kimse”, Malatya’da “ye- mek yapmakta becerikli, tu- tumlu kadın” anlamına gelir. Tabii her yörenin değişik ağız- larına göre de “Keyveni”, key- fen, keyvene gibi farklı biçimler de alır. Yani Anadolu Türk halk kültürünün en önemli öğelerin- den birisidir. Bu becerikli, maharetli ka- dınların elinden yediğim ço- cukluğumun damak çatlatan lezzetlerinin tadı hâlâ aklımda; bugün onlar gibi lezzetli ye- mekler yaptığımız ve o tatları ya- şattığımız kurumumuz tarafın- dan düzenlenen “Türkiye’nin Keyvenisi Aranıyor” yarışması ile hem Keyveni kültürünü yeniden gündeme taşımaya; hem de saklı, gizli kalmış “Keyveni” le- ri seçmeye özen gösterdik. Bu yarışma ile istedik ki, insanlar kaybolmaya yüz tutan bu kül- türü biraz tanısın. Çünkü, gele- neksel Türk kültüründe Dede Korkut neyse, mutfakta, kilerde evin Keyveni’si de odur. İstedik ki, her ailede bir tane olduğuna inandığımız Keyveni’ler gün ışı- ğına çıksın. Bu Keyveni’ler ne kadar önemli bir şey yaptıkları- nı, annelerinden, ninelerinden öğrendikleri yüzyıllardır süren yemek geleneklerini ve ritüelle- rini yaşatmanın ne kadar da önemli elçileri olduklarını fark et- sinler. Bu Keyveni’lerin karın doyurmanın da ötesinde aile bir- liğini, bütünlüğünü, dirliğini ve düzenini sağlamada, sürdürül- mesinde, sosyal ve kültürel açı- dan oynadıkları rolü toplumu- muz da görebilsin, hatırlayabil- sin. Keyvenilerin sayesinde ayakta duran Türk toplumunun geleneksel büyük aile kavramı büyük kentlerdeki kargaşa ve yozlaşma içerisinde erozyona uğramasın. Pişirdikleri yemek- lerle ve kendileri ile gurur du- yabilsinler ve daha da iyisini yapmak için heveslensinler. Son olarak, gönderdikleri tarif- lerdeki Anadolu lezzetlerinin yaşatılmasına ve çekirdek aile- nin kutsallığına ve korunmasına, saygınlığına, dirliğine, birliğine gücümüzün elverdiği ölçüde bir tutam tuz olalım istedik. Sonuçlar ile ilgili daha detaylı bil- gi “http://www.keyveni.com/” www.keyveni.com sitesinde mevcut. sadik.celik@keyveni.com nilgun@cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Uşak’õn Banaz ilçesinde bir mağa- ra. 2/ İslamda, hiç- bir kuşku duyma- dan inanõlmasõ ge- reken temel inanç- lar... Tepkili uçak. 3/ Yürürlükte bulu- nan antlaşmalara göre olmasõ gere- ken ya da süregelen durum. 4/ Leton- ya’nõn para birimi... Adale. 5/ Türk müziğinde bileşik bir makam... Bir tür hafif makineli tüfek. 6/ Kõsa ökçeli ve hafif bir ka- dõn ayakkabõsõ... Bir göz rengi. 7/ “Dağkırlangı- cı” da denilen bir kuş... Makedonya’nõn plaka imi. 8/ Edirne’nin bir ilçesi. 9/ Eski dilde ekmek... Birine saldõrmak için saklanarak beklenen yer. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Trabzon ilinde bir mağara. 2/ Yön göstermek için bel- li yerlere konulan işaret... Türk müziğinde bir makam. 3/ Osmaniye ilinde antik bir kent. 4/ Dinsel tören ve kural- larõ... Elazõğ’õn bir ilçesi. 5/ Hücum, saldõrõ... İlgi çekici ve değişik kimse. 6/ İçine sulu şeyler koymaya yarayan kap... Ege Bölgesi’nde taze sarõ incire verilen ad. 7/ Bedeni sa- ran elbise... Pasta hamuru. 8/ On iki hayvanlõ eski Türk tak- viminde timsah yõlõna verilen ad... Değerli bir süs taşõ. 9/ At, eşek gibi hayvanlarõn tõrnağõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 İ S K O R P İ T N U A R E L E M T A K P R A F A E R A T O M E Y G E L E M E N A R A L Ş E N A N K E T F İ T L A M İ N E Ü M N E M O S İ N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear