Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 10 OCAK 2009 CUMARTESİ
14
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com
(ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
HARBİ SEMİH POROY
10 Ocak
SAĞNAK
NİLGÜN CERRAHOĞLU
Otuz Yıl Sonra İran
Tarih çarklarını ileriye işletmek ve hızlandırmak ye-
rine, “geri vitese” takan ve de tam gaz “ortaçağa” yön-
lendiren; “dünyanın tek ve ilk devrimi” üzerinden otuz
yıl geçmiş!
“Gelecek projesi” yerine; halkına “geçmişe dönüş-
ten” başka hiçbir şey vaat etmeyen İran devriminden
söz ediyorum...
Orta yaş, orta yaş üstü olanlar hatırlar...
Zembereğinden boşalmışçasına gelişen “79 devri-
mini”; Türkiye’de cümleten Marslıların hayretiyle izle-
miştik.
Humeyni’nin ’79 Ocak’ında bir “Air France” uçağıyla
Tahran’a ayak basmasıyla birlikte, “İran” algımız tuz buz
olmuş; birkaç ayda tarihe karışmıştı.
Tahran’dan Ay’a yolculuk!
Bir basket karşılaşması için “devrimden” on yıl ön-
ce -’69 yazında-; İran’a giden sevgili dostum Murat Ya-
zıcı; Türkiye’de henüz olmayan televizyonu hayatında
ilk kez orda gördüğünü hep anlatır...
Neil Armstrong’un “Ay’a ilk ayak basışını”; “yaşa-
mında ilk kez” gördüğü TV ekranlarından Murat, Tah-
ran’dan bire bir izlerken; bizim yakalayabildiğimiz en ile-
ri iletişim teknolojisi burada, “transistörlü radyodan” iba-
retti.
Gel zaman git zaman…
Dönemin şartlarına göre yanı başımızda “göz ka-
maştırıcı bir uygarlık sıçraması” yakaladığını düşündü-
ğümüz o İran; “bir kış” içinde gümbür gümbür geri git-
ti. Ve üzerine kalın, karanlık bir ortaçağ perdesi çekil-
di.
İran devriminin en çarpıcı yanı; böyle hiç kimsenin ön-
göremediği ve beklemediği bir devrim olması.
Denebilir ki; canım efendim, Rus devrimini de vak-
tiyle hiç kimse beklememişti. Berlin Duvarı’nın düşmesini
de... Devrimlerin, ayırt edici, ortak niteliği tam da bu;
“beklenmedik olmaları” değil midir?
İran devrimini ne var ki tüm diğer devrimlerden ayı-
ran özellik; “saatin yelkovanı böyle göz göre göre ge-
ri çevirmesi”.
Yeryüzünde takvimi geri alan başka hiçbir devrim yok!
İnsanlık bu yüzden İslam devrimi karşısında yıllarca
apışıp kaldı ve de dumura uğradı.
İran devriminden çıkarılacak en birinci ders bu.
“Ne alaka? İran nire, Türkiye nire? Türkiye hiç İran olur
mu?” diyenler, bu “benzersiz devrim” üzerinde külah-
larını önlerine koyup, biraz daha düşünmek durumun-
dalar.
Özellikle de safların böylesine derinleşip kesinleşti-
ği; “geçmişten hesap sormayı” andıran, “intikam ope-
rasyonlarının” sıradanlaştığı böylesi bir ortamda.
Ve ‘Rüzgâr partisi’...
İran devriminin bir başka özelliği de aslında, çok ti-
pik bir “intikam devrimi” olması.
Dünya âleme muamma gelen İran’ın bu “çağlar ön-
cesine geri dönüşünü” mümkün kılan tam da bu; şar-
kın baş edilemez “Gelen ağam, giden paşam” kültürü
ve önü alınmaz “intikam hesaplaşmaları” olmuş.
İran üzerine uzun siyasi-tarihi analizler yapılabilir şüp-
hesiz. Ama “tarihi çelişkiyi” açıklayan en çarpıcı unsur
bu “insani boyut”.
Bu sütunda daha önce de bahsettiğim Sitare Fer-
manyan’ın “Daughter of Persia” -İran’ın Kızı- isimli ki-
tabı bu boyutu şimdiye dek başka hiçbir kaynakta bu-
lamadığım bir kavrayışla aktarıyor.
“Nasıl mümkün olabildi?” nin cevabı olarak da Fer-
manyan: “İran’ ın en büyük partisi ‘Rüzgâr partisi’dir”
diyor: “İranlılar ezcümle bu partiye üyedir. Rüzgâr par-
tisi nerden kuvvetle eserse, oraya savruluverirler...”
“Müesses nizam” zaafa girer girmez; hemen o da-
kika; “eski rejim” ile “yeni” adına tanımladıkları Molla-
lar arasında İranlılar, önce “bekle gör” ve “havayı kok-
lama” dönemine giriyor...
“Müesses nizamın dağılmakta olduğu” işaretini al-
dıkları anda ise, “Molla” filan dinlemeden, hemen
“kazanan ata oynamayı” seçiyorlar.
Humeyni ile “ittifak” eden aymaz entelektüeller ve
Marksistler dışında, geleceğini sağlama almayı seçen
ve böylece devrimin kaderini belirleyen “ortalama
İranlının” tayin edici rolünü bu mekanizmayla açıklıyor
Fermanyan.
Güçlü ordusuyla petrol refahında yüzen, üstüne üst-
lük ABD’nin bölgedeki bir numaralı müttefiki olan şa-
hı deviren, “Rüzgâr partisinin” karşı konulmaz gücü iş-
te, bu gözükara oportünizmden kaynaklanıyor.
“Oportünizm” böyle bir kez kanatlandıktan sonra, “ka-
zanan tarafta olmanın hazzını” çıkaran “ortalama İran-
lı”; en yakınlarının “kuyusunu kazmaktan”, muzaffer dü-
zenin yeni kodamanlarına konu komşu, iş arkadaşla-
rını “teşhir/ihbar/teslim etmekten” kaçınmıyor...
İran devrimi, öyle böyle değil; baştan sona ibret ve-
rici bir “geri dönüşün” öyküsü.
Otuzuncu yılında, bu öykünün dinamiğini; bugün her
zamandan çok anlamaya muhtacız.
Engin Aydın
Engin Aydın’ı bilen bilir. Oğlu, değerli dostum
Günhan Aydın’ın ifadesiyle “pamuk gibi
adam”dır.
Sevdiklerine pamuktur Engin ağabey... Ailesine,
arkadaşlarına, kardeş bildiklerine pamuktur. En
önemlisi, Atatürk Cumhuriyeti’ne pamuktur Engin
ağabey. Bir pamuk gibi sarıp yönelecek her türlü
darbeye, saldırıya karşı hangi koşullarda
kurulduğunu çok iyi algıladığı Cumhuriyet’i
korumayı kutsal bir görev bilmiştir ömrü
boyunca...
Geçmişi, bu koruma çabasının kanıtları ile
doludur. Kuvayı Milliyeci bir ailenin çocuğu
olarak, Giresun’da Cumhuriyeti kuran partinin,
CHP’nin gençlik kollarında atılmıştır siyasete.
İsmet Paşa’nın yanında yetişmiştir. Yıllarca
Meclis’te çalışmış, birçok devlet adamını
yakından tanımış, onlara danışmanlık yapmış, o
damıtık Kemalist duygu ve sorumluluğu ile
Türkiye Cumhuriyeti’ne başı dik hizmet
etmiştir.
12 Eylül karabasanında evini
geçindirebilmek için avukatlık yapmış,
yeniden demokrasiye dönüldüğünde de
Halkçı Parti kurucuları arasında yer almış,
Kenan Evren’in başını çektiği beşi bir
yerde tarafından veto edilmesine karşın,
yine kararlılıkla partisinde altı ok ilkelerinin
egemen olması için çaba harcamış, daha
sonra belediyecilik alanında uğraş vermiş,
Başbakanlık ve Adalet Bakanlığı
müşavirliklerinde bulunmuştur.
Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkmaya yeminli bir
kadronun Türkiye’nin başına geçmesi üzerine de
her zaman genç kalan coşkusuyla yine kolları
sıvamış ve siyaset yoluyla mücadeleye girişmiş,
liderliğini Mümtaz Soysal’ın üstlendiği Bağımsız
Cumhuriyet Partisi Genel Başkan Yardımcılığı
görevini üstlenmiştir.
Engin Aydın bugün siyasi soruşturmalara
uğruyorsa eğer, bağımsızlık bilincini, kişiliğinin en
üstün ve onurlu yanı saymasındandır!
Atadan
Sahipsiz Değil
Atatürk’ün kızkardeşi
Makbule Atadan’ın
Cebeci Asri
Mezarlığı’ndaki
gömütünün
bakımsızlığına ilişkin
değinilerimiz yankısını
buldu.
Türk Üniversiteli
Kadınlar Derneği Genel
Başkanı Birten Gökyay
aradı öncelikle ve
gömütün yeniden
düzenlenmesi
konusunda göreve hazır
olduklarını bildirdi:
“Büyük Atamızın
emaneti saydığımız
‘Makbuş’una sahip
çıkarak, onun,
tarihimizdeki yerine
yakışır şekilde
anılmasını sağlamanın,
derneğimiz ve
üyelerimiz için önemli
bir görev ve büyük onur
olacağına inanıyoruz.
Gömütle ilgili olarak
uzman arkadaşlarımızın
da katkılarıyla gereken
uygulamayı yapmaya
gönüllüyüz.”
Ardından, ODTÜ
Geliştirme Vakfı Okulları
adına Halkla İlişkiler
Uzmanı Beliz Keylan
da, Makbule Atadan’ın
gömütünün hak ettiği
bakıma ve ilgiye
kavuşmasını sağlamak
amacıyla üzerlerine
düşeni yerine getirmek
istediklerini aktardı.
Hem dernek, hem vakıf
el ele verdiler bile.
Makbuş’un gömütü
sahipsiz kalmadı!
Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, adı-
nı “Açık Mektup” koymuş. Ama bu dü-
pedüz bir çığlık. Dürüst insanların çığ-
lığı... Hem de Avro-Amerikan dinci
karşı-Devrimin son perdesini yaşadı-
ğımızı duyuran bir çığlık:
“Ülkemizin düşünür ve yazarları, sivil-
asker yöneticileri, telefon ve bilgisa-
yarlarından sonra evlerindeki kitaplar-
la not kâğıtları silah sayılıp tutsak edi-
liyor. Tutsak edilenlerin neyle suçlan-
dığını gösterecek iddianameler ortada
yokken, hükümet her sıkışma anında bir
grup aydını daha evlerinden topluyor.
Ortadaki davanın bir hukuk davası ol-
madığı ortaya çıkmıştır. Siyasal iktidar
hukuku siyasal bir araç haline getirmiş
ve hukuk sistemini kurduğu büyük göz-
altı ağına araç kılarak adalet mekaniz-
masına olan güvenimizi ortadan kaldır-
mıştır. Hükümet, hukuk düzenini kendi
elinde bir siyasal silaha çevirerek suç iş-
lemiştir. Bugünkü baskınlar, bu suçu iş-
lemeyi sürdüreceğini göstermektedir.
Ergenekon Davası’nın bir çete-maf-
ya davası olmadığı da açığa çıkmıştır.
Bu davaya Türk tarihinin en önemli des-
tanının adının koyulmasından da bel-
lidir; bu dava ulusal bağımsız varlığımıza
karşı yürütülen bir siyasal harekâttır. Or-
tadaki harekât, Türkiye’nin ulusal ve ba-
ğımsız varlığını ortadan kaldırma amaç-
lı bir karşı-devrimdir. Ülkemizde bu si-
lah kullanılırken, aynı anda, ulusal de-
ğil ‘çok-uluslu’, laik değil ‘çok-cema-
atli’, bağımsız değil ‘Avro-Amerikan ta-
şeronu’ başka bir yapı yaratılmaya ça-
lışılması rastlantı değildir. Fabrikaları-
mızda, bankalarımızda, haberleşme
sistemimizdeki yabancılaşma, hem
doğrudan hem bankalar üzerinden
mülkiyeti yabancılara devredilen top-
raklarımız, azınlıkçılık ve cemaatçilik ya-
rarına teşvik edilen yerelleşme, merkezi
ve bölge ajansları kurumlaşması, va-
kıflaşma yasaları, bu yapıyı yaratmanın
adımlarıdır.
AB-D destekli sözde reformlarda
şimdi gelinen aşama, içyüzü hiçbir
örtüyle -ne inanç, ne particilik, ne
hemşericilik- örtülemeyecek, hiçbir
yurttaşımız tarafından kabul edileme-
yecek kadar ortada olan adımlar atıl-
masını gerektirmektedir. Aydın avı iş-
te bu yüzden başlatılmıştır, bu yüzden
yaygınlaştırılmaktadır. Tüm bireysel
hak ve özgürlükler ihlal edilerek uygu-
lamaya koyulmuş telefon, bilgisayar, ev-
işyeri dinleme-izleme ağı, bu planı yü-
rütebilmek için kurulmuştur. Ev bas-
malar, gözaltına almalar, tutsak etme-
ler, tehditler, bu gidişe karşı çıkan ay-
dınları sindirme, susturma, yok etme
operasyonundan ibarettir. Ülkemizi
büyük bir gözaltı avlusuna dönüştürmüş
olan bu uygulamalar, hukuk devletine
değil Avro-Amerikan demokrasi dikta-
törlüğüne aittir.
Yürüyen karşı-Devrimci darbeyi gö-
rüyor ve lanetliyorum.”
Var mısınız bu çığlığa katılmaya? Var
mısınız?
Çığlık
Anadolu’nun
‘Keyveni’lerine…
SADIK ÇELİK
Bugün bu yazıyı Türkiye’nin
“Keyveni”lerine atfen yazma-
mın nedeni 28 Kasım’da ger-
çekleştirdiğimiz “Türkiye’nin
Keyveni’si Aranıyor” yarışması-
dır.
Keyveni, benim çocukluğu-
mun belki de en önemli imge-
lerinden biri. En başta 106 ya-
şında yitirdiğimiz babaannem
(ebem) Sultan Ana en büyük
Keyveni. Kendisini 1990 yılında
ebediyete yolcu ettik. İkincisi an-
nem Mercan, üçüncüsü eşim
sevgili Yunise ve tüm Türki-
ye’de ailelerinin karnını doyuran
eli öpülesice kutsal Keyveniler…
Kredi Yurtlar Kurumu’ndaki
öğrencilik günlerimizde, akşam
yemeklerimizi hazırlama çaba-
larımız; ailelerimizde gördüğü-
müz görgü, birikim, organizas-
yon yeteneği ile kılı kırk yararak,
yoktan var edilerek yaratılan
sofraları kurmayı, benim gibi
Anadolu’dan gelmiş, kıt imkânlı
arkadaşlarla imece yaparak
gerçekleştirirdik. Daha sonra
tesadüfler sonucu 1986’da
eşimle kurduğum Keyveni’deki
yolculuk, Prunsur’dan yola çı-
kışın devamıdır.
Anadolu’da, bizim çocuklu-
ğumuzun geçtiği topraklarda
yüzyıllardır süren ebemin, an-
nemin ve eşimin de bir parçası
olduğu bu Keyveni kültürüne at-
fen, tohumun hasada dönüş-
mesinden soframıza nimet ola-
rak konulması, en uzman en bi-
linçli biçimde kilerde saklan-
masını ve oradan bir kış bo-
yunca alınarak, ihtiyaca göre
idareli bir biçimde mutfakta en
leziz şekilde kılı kırk yararak
pişirilmesini, ailenin karnının
doyurulmasını sağlayan evin
Keyveni’sine, kilerin sahibine
saygı için, yitip gitmemesi için,
yeniden yaşama kavuşturul-
ması için şirketimizin adı olarak
Keyveni’yi seçtik. Araştırınca
görürsünüz ki, Türk Dil Kuru-
mu’nun Türkiye Türkçesi Ağız-
ları Sözlüğü’ne göre Keyve-
ni’nin birbirine yakın birçok an-
lamı vardır Anadolu’nun her
yöresinde: Örneğin, Sungurlu -
Çorum, Artova -Tokat, Refa-
hiye, Kemaliye -Erzincan, Ağın
-Elâzığ, Gürün, Divriği -Sivas,
Boğazlıyan, Akdağmadeni -
Yozgat, Bünyan -Kayseri, -
Kırşehir, Ereğli -Konya’da
“Keyveni” aşçı kadın anlamına
gelir. Van’da “ekmek yapan
kimse”, Gümüşhane ve Kay-
seri’de “düğün yemeği ya-
pan kimse”, Malatya’da “ye-
mek yapmakta becerikli, tu-
tumlu kadın” anlamına gelir.
Tabii her yörenin değişik ağız-
larına göre de “Keyveni”, key-
fen, keyvene gibi farklı biçimler
de alır. Yani Anadolu Türk halk
kültürünün en önemli öğelerin-
den birisidir.
Bu becerikli, maharetli ka-
dınların elinden yediğim ço-
cukluğumun damak çatlatan
lezzetlerinin tadı hâlâ aklımda;
bugün onlar gibi lezzetli ye-
mekler yaptığımız ve o tatları ya-
şattığımız kurumumuz tarafın-
dan düzenlenen “Türkiye’nin
Keyvenisi Aranıyor” yarışması ile
hem Keyveni kültürünü yeniden
gündeme taşımaya; hem de
saklı, gizli kalmış “Keyveni” le-
ri seçmeye özen gösterdik. Bu
yarışma ile istedik ki, insanlar
kaybolmaya yüz tutan bu kül-
türü biraz tanısın. Çünkü, gele-
neksel Türk kültüründe Dede
Korkut neyse, mutfakta, kilerde
evin Keyveni’si de odur. İstedik
ki, her ailede bir tane olduğuna
inandığımız Keyveni’ler gün ışı-
ğına çıksın. Bu Keyveni’ler ne
kadar önemli bir şey yaptıkları-
nı, annelerinden, ninelerinden
öğrendikleri yüzyıllardır süren
yemek geleneklerini ve ritüelle-
rini yaşatmanın ne kadar da
önemli elçileri olduklarını fark et-
sinler. Bu Keyveni’lerin karın
doyurmanın da ötesinde aile bir-
liğini, bütünlüğünü, dirliğini ve
düzenini sağlamada, sürdürül-
mesinde, sosyal ve kültürel açı-
dan oynadıkları rolü toplumu-
muz da görebilsin, hatırlayabil-
sin. Keyvenilerin sayesinde
ayakta duran Türk toplumunun
geleneksel büyük aile kavramı
büyük kentlerdeki kargaşa ve
yozlaşma içerisinde erozyona
uğramasın. Pişirdikleri yemek-
lerle ve kendileri ile gurur du-
yabilsinler ve daha da iyisini
yapmak için heveslensinler.
Son olarak, gönderdikleri tarif-
lerdeki Anadolu lezzetlerinin
yaşatılmasına ve çekirdek aile-
nin kutsallığına ve korunmasına,
saygınlığına, dirliğine, birliğine
gücümüzün elverdiği ölçüde
bir tutam tuz olalım istedik.
Sonuçlar ile ilgili daha detaylı bil-
gi “http://www.keyveni.com/”
www.keyveni.com sitesinde
mevcut.
sadik.celik@keyveni.com
nilgun@cumhuriyet.com.tr
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Uşak’õn Banaz
ilçesinde bir mağa-
ra. 2/ İslamda, hiç-
bir kuşku duyma-
dan inanõlmasõ ge-
reken temel inanç-
lar... Tepkili uçak.
3/ Yürürlükte bulu-
nan antlaşmalara
göre olmasõ gere-
ken ya da süregelen
durum. 4/ Leton-
ya’nõn para birimi...
Adale. 5/ Türk müziğinde
bileşik bir makam... Bir tür
hafif makineli tüfek. 6/
Kõsa ökçeli ve hafif bir ka-
dõn ayakkabõsõ... Bir göz
rengi. 7/ “Dağkırlangı-
cı” da denilen bir kuş...
Makedonya’nõn plaka imi.
8/ Edirne’nin bir ilçesi. 9/
Eski dilde ekmek... Birine
saldõrmak için saklanarak
beklenen yer.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Trabzon ilinde bir mağara. 2/ Yön göstermek için bel-
li yerlere konulan işaret... Türk müziğinde bir makam. 3/
Osmaniye ilinde antik bir kent. 4/ Dinsel tören ve kural-
larõ... Elazõğ’õn bir ilçesi. 5/ Hücum, saldõrõ... İlgi çekici ve
değişik kimse. 6/ İçine sulu şeyler koymaya yarayan kap...
Ege Bölgesi’nde taze sarõ incire verilen ad. 7/ Bedeni sa-
ran elbise... Pasta hamuru. 8/ On iki hayvanlõ eski Türk tak-
viminde timsah yõlõna verilen ad... Değerli bir süs taşõ. 9/
At, eşek gibi hayvanlarõn tõrnağõ.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
İ S K O R P İ T
N U A R E L E M
T A K P R A F A
E R A T O M E Y
G E L E M E N A
R A L Ş E N
A N K E T F İ T
L A M İ N E Ü
M N E M O S İ N
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9