22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 19 EYLÜL 2008 CUMA 14 KÜLTÜR kultur@cumhuriyet.com.tr Alvin Ailey Topluluğu’nun temsillerinde James Baldwin’in ve Langston Hughes’un sesini duydum Bedenlerin ritmi ve şiiri... İşte sahnedeler. Alvin Ailey Topluluğu’nun dansçõlarõ… Hepsi çok genç. Öyle bir enerjileri, öyle bir dinamizmleri var ki sonsuz gençlik iksirinden içmişler diyorsunuz… Onlarõn peşi sõra sü- rüklenirken oturduğunuz yerde soluk soluğa ka- lan siz oluyorsunuz… Sonra bir bakõyorsunuz sanki hepsi bin yaşõnda! İnsanlõğõn, hele hele si- yah õrkõn tüm tarihini, nereden gelip nereye git- tiğinin öyküsünü anlatan birer bilge her biri… Afrika kökenlerini, Latin Amerika serüvenini, iç ve dõş savaşlarõ, tutsaklõktan özgürlüğe yol- culuğu, acõlardan, hüzünden ve siyah öfkeden damõttõklarõnõ anlatõyorlar size. Bedenleriyle an- latõyorlar, bedenlerinin sesiyle anlatõyorlar. Siz o sesi duyuyorsunuz. Öyküleri, şiiri, ritmi, anlamõ, bedenin sesinden dinliyorsunuz… İşte sahnedeler, karşõmdalar. Her biri tek ba- şõna... Her biri ayrõ ayrõ ustalõğõnõ ortaya ko- yuyor, bedenin sõnõrlarõnõ zorluyor… Sonra hep- si bir bütün; bütünün parçalarõ, bütünün ayrõl- maz parçalarõ… Sahnede su gibi akõyorlar, ço- ğalõyorlar, birbirlerini çoğaltõyorlar… Akarak birbirlerine kenetleniyorlar, o kenetlenmede dal- galar oluşturuyorlar… Her dalga, bir başka dal- gaya, öteki dalgaya ekleniyor, sonra kopuşlar birbirini izliyor, sonra yeniden bütünleşmeler… Bitmeyen, sonsuz bir akõş var sahnede ve bu akõş sahneyi, boş alanõ her an yeniden biçimlendi- riyor, yeniden oluşturuyor, yeniden dönüştü- rüyor… Mekânõ yeniden yaratõrlarken en bü- yük yardõmcõlarõ õşõk… Alvin Ailey Topluluğu’nu izlerken müzi- ği elle tutar gibi oluyorum. Müziği gözlerimle görebiliyorum. Onlar dans ederken müzik bu- güne dek gördüğüm en somut biçimine dö- nüşüyor. O müzik ister Duke Ellington’un de- hasõnõn ürünü olsun, ister Johann Sebastian Bach’õn dehasõnõn… Stevie Wonder’õn se- si, rock ya da hip-hop, salsa, “spiritual”, “blues”, Mississippi tarlalarõnda pamuk top- larken ya da pazarlarõ kilisede söylenen şar- kõlar, hepsi gözümüzün önünde ete kemiğe bü- ründü… Tõpkõ sessizliğin de büründüğü gi- bi… İşte önceki akşam, ağzõna dek dolu Lütfi Kõrdar Kongre ve Sergi Sarayõ’nda Alvin Ai- ley Amerikan Dans Tiyatrosu ayakta alkõş- lanõrken benim içimden şu yukarõda özetle- meye çalõştõklarõm geçiyordu. 30 yıl sonra Temsil sonrasõnda topluluğun yönetmeni ve koreograf, bir zamanlarõn unutulmaz eşsiz dansçõsõ Judith Jamison ile konuşurken hem 30 yõl öncesinin İstanbul anõlarõnõ tazeliyor hem de Alvin Ailey’in 50 yõl önce atmõş olduğu to- humlarõn günümüze dek nasõl gelişerek süre- geldiğini vurguluyorduk. 1989’da Alvin Ailey dünyadan ayrõlmõştõ ama mirasõ, gençleşerek ye- nilenerek ve zenginleşerek günümüze dek sü- regeliyordu. Judith Jamison’a onca başarõlõ bir dansçõlõk ve koreograflõk deneyiminden sonra nasõl bunca ba- şarõlõ bir yönetici, idareci olabildiğini sordu- ğumda yanõtõ çok açõk seçikti: “Çevreme iyi ida- reciler ve yöneticiler topladım, benimle her çalışana aşkla sarıldım.” Kolay iş değil, bu topluluk, bir repertuvar ti- yatrosu gibi çalõşan, yani repertuvarõndaki eser- leri sürekli olarak gösteri programlarõna alan bel- ki de dünyadaki tek dans tiyatrosu. Temsil son- rasõnda 50. yõl pastasõnõ kestikten sonra, Jami- son’a bunu da sordum: “Bildiğim kadar, tekiz” dedi… Çok iyi anõmsõyorum, Alvin Ailey ile 30 yõl önce yaptõğõm bir röportajda usta yaratõcõ şöy- le diyordu: “Her insanın bir bedeni ve hareket etme gü- cü var. Benim yaptığım, bedendeki güzelli- ği, gücü ve şiiri ortaya çıkarmak için hare- keti denetim altına almak, ona bir yön ver- mek, başıboşluktan kurtarmak... İnsan ken- di bedeninin güzelliğini, kendi bedeninin gücünü, o bedenin neler yapabileceğini an- ladıktan sonra, bedeninden gelen sesi duy- mazlıktan gelemez. İşte danslarımızla biz bu sesi duyuruyoruz.” İşte önceki akşam onlarõ izlerken duyduğum bu sesti. Ama aynõ zamanda modern dansa emek vermiş nicelerinin de sesini, ayrõca sevgili dos- tum James Baldwin’in ve şair Langston Hug- hes’un sesini de duyuyordum. Alvin Ailey Amerikan Dans Tiyatrosu Top- luluğu’nun 50. yõl turnesi kapsamõnda yer alan İstanbul gösterileri, HSBC bankacõlõk sayesin- de, İKSV organizasyonuyla gerçekleşti. İkisi- ni de kutluyorum. Son temsil bu akşam, kaçõr- mayõn. e-posta: zeynep@zeyneporal.com faks: 0 212 257 16 50 Topluluğun eserlerinde müziği ‘gördüm’. Duke Ellington’õn ve Bach’õn dehasõ, Stevie Wonder’õn sesi, Mississippi tarlalarõndaki türküler, Afrika ritimleri ya da caz, hepsi ete kemiğe büründü. İlk ve tek baskõresim bienalimiz tüm dünyadan sanatçõlarõn katõlõmõyla bugün başlõyor Türkiye baskõresimle tanõşõyorÖZGE KESKİN Dünyada pek çok örneği görülen uluslararasõ boyuttaki etkinlikleri ül- kemizde de gerçekleştirmek üzere IMOGA (İstanbul Grafik Sanat- lar Müzesi / İstanbul Museum of Graphic Arts) ile Işõk Üniversite- si’nin işbirliğiyle düzenlenen, Tür- kiye’nin ilk Uluslararasõ Baskõresim Bienali’ne 59 ülkeden 824 sanatçõ katõlõyor. Bienal üzerine konuştuğumuz, Bienal Düzenleme Kurulu Başkanõ ve Işõk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanõ Prof. Dr. Süley- man Saim Tekcan uluslararasõ bo- yutunun çok önemli olduğunu vur- guladõğõ bienali anlatõrken “Sanat bir milletin devamını sağlayan en önemli konu. Dünya üzerinde yüzlerce devlet kurulmuş fakat biz ancak geriye eserler bıra- kanları hatırlıyoruz. İşte bu yüz- den Türkiye sanatla yaşayan bir ülke olsun istiyoruz” diyor. ‘Türkiye’de çok yaygın değil’ Süleyman Saim Tekcan “Son 100 yıldır Avrupa ve Amerika’nın tüm galerileri gelirlerinin büyük bölümünü baskıresimden sağlı- yorlar. Birçok Avrupa ülkesi ve Amerika’da baskıresim bienalle- ri düzenleniyor. Fakat olanak- sızlıklardan dolayı Türkiye’de çok yaygın ve bilinen bir sanat da- lı değil. Olanaksızlıkların başın- da da donanımlı atölyelerimizin olmaması geliyordu. IMOGA’nın kurulmasıyla bu eksikliği gider- miş olduk ve dünyadaki benzer- leri arasında hem koleksiyonları, hem de binası açısından ileri sı- ralarda yer alan böyle bir müze- nin uluslararası bir etkinlik dü- zenlemesi gerektiği bilinciyle bu işe girdik” sözleriyle bienal dü- şüncesinin ortaya çõkma sürecini an- latõyor. “Müze olmadan insanın sanat- sal ya da düşünsel boyutu gelişti- rilemez” diyen Tekcan, IMO- GA’nõn önemini şöyle vurguluyor: “IMOGA, Cumhuriyet döne- minde müze olarak inşa edilmiş ilk yapıdır. Diğerleri gibi başka amaçla yapılıp müzeye dönüştü- rülmemiştir. Ayrıca dünyadaki 5- 6 grafik müzesinden biridir. Ko- leksiyonunda 2 bin yapıt var; ay- rıca 10 bin, “eksi bir” denen kü- çük grafik yapıttan oluşan, dün- yanın en büyük koleksiyonuna sa- hip ve daha da önemlisi, müze bu bienalle dünya çapında 700 sa- natçının yapıtlarını da arşivine ek- lemiştir.” Tekcan, çok önemli sa- natçõlara atölye sağladõklarõnõ, haf- tanõn bir günü atölyelerini sanat öğ- rencilerine de açtõklarõnõ; ayrõca, or- taöğretim öğrencilerinin de atölye çalõşmalarõna katõlmasõnõ sağladõk- larõnõ sözlerine ekliyor. Ankara’da da sergi açacaklar Bağlantõ kurduklarõ 100 ülkeden 59’unun sanatçõlarõnõn bienale ka- tõldõğõnõ söyleyen Tekcan, “1700 ya- pıt bienale katıldı. Uluslararası bir seçici kurulla bunlardan 350’sini seçtik ve 15’ini ödüle değer gör- dük” diyor. Verilen ödüllerin de dünya ölçütlerinde olduğunu ve bunun da katõlõmõ etkilediğini söy- leyen Süleyman Saim Tekcan, İs- tanbul’dan sonra 16 Şubat’ta An- kara’da Çağdaş Sanatlar Merke- zi’nde açacaklarõ bienal sergisini da- ha sonra İzmir ve Antalya’ya da gö- türerek baskõresim sanatõnõ Türki- ye’de yaygõnlaştõrmayõ amaçladõk- larõnõ belirtiyor. Bugün Feyziye Mektepleri Vak- fõ Nişantaşõ Muvaffak Benderli Konferans Salonu’ndaki ödül töre- ninden sonra Nişantaşõ’ndaki Galeri Işõk’ta açõlacak olan İstanbul sergisi 18 Ekim’e kadar açõk kalacak. Bienal Düzenleme Kurulu Başkanõ ve Işõk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanõ Prof. Dr. Süleyman Saim Tekcan (sağda), “1700 yapõt bienale katõldõ. Uluslararasõ bir seçici kurulla bunlardan 350’sini seçtik ve 15’ini ödüle değer gördük” diyor. Tomaya Uchida’nõn yapõtõ (solda) ise yarõşmada birincilik ödülüne değer görüldü. YENİKİTABI‘SOĞANISOYARKEN’ YurttaşGünter,yazar Grass’tananõlar... Haber Merkezi - Dünyaca ünlü Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Günter Grass’õn me- rakla beklenen anõlarõ- nõn ilk cildi “Soğanı Soyarken” (Turkuvaz Kitap) yayõmlandõ. “Soğanı Soyarken”de kendisini acõmasõzca sorguluyor Grass, geç- mişiyle didişiyor. 17’sinde Nazi SS tank bölüğünde görev yap- tõğõnõ açõklayan, sonra- sõnda ise Almanya’da- ki yabancõ düşmanlõğõ- na karşõ yoğun şekilde mücadele veren, 1993’e kadar SPD’de (Sosyal Demokrat Par- ti) aktif politika yapan, 1999’da “Teneke Trampet” adlõ yapõ- tõyla Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Grass’õn çok ses geti- recek anõlarõ da bu bağ- lamda hem edebiyatõ- nõn hem siyasi kişiliği- nin dip köşe bir ince- lemesi. Ve tam anla- mõyla “yurttaş Gün- ter” ve “yazar Grass”õn okurlarõna ortak seslenişi. Kita- bõn son satõrõndaki söz- leri ise edebiyatõn dert- li olduğu bozuk gidi- şatõna isyan niteliğin- dedir: “…Öylece say- fadan sayfaya, bir ki- taptan öbürüne yaşa- dım. İçimde hep kah- ramanlar kaynıyor- du. Ama bunları an- latmak için soğanım da yok, keyfim de.” İlk şiiri 1956’da ya- yõmlanan, ilk tiyatro oyunu ise 1957’de sah- neye konulan Günter Grass’õn Türkiye’de de yayõmlanan ünlü ya- põtlarõ arasõnda, “Pisi Balığı”, “Kedi ve Fa- re”, “Köpek Yılları” bulunuyor. 1001GeceMasalları’na BSOyorumu Kültür Servisi - Fars edebiyatõnõn dünyaca ünlü yapõtõ ‘1001 Gece Masalları’, UNESCO ve Bilkent Üniversitesi işbirliğiyle düzenlenecek etkinliklerle, kapsamlõ olarak ele alõnacak. ‘1001 Gece Masalla- rı Etkinlikleri’ kapsamõnda, Bilkent Senfoni Or- kestrasõ (BSO) yarõn akşam saat 20.30’da Bilkent Konser Salonu’nda bir konser verecek. BSO’nun sanat yönetmeni Işın Metin’in yönete- ceği, solistliğini devlet sanatçõsõ Gülsin Onay’õn ya- pacağõ konserde, Grieg’in ‘Op.16, La minör Piyano Konçertosu’nun yanõ sõra Rimski-Korsakof ’un 1001 Gece Masallarõ’nõ konu alan senfonik süiti ‘Op.35, Şehrazad’ da yorumlanacak. Aynõ gün için- de yazar Prof. Dr. Ulrich Marzolph’õn açõlõş ko- nuşmasõnõ yapacağõ ‘Çokuluslu Anlatım Sanatının Bir Abidesi Olarak Binbir Gece Masalları’ baş- lõklõ bir panel de düzenlenecek. Etkinlikler süresin- ce Atlas Dergisi Genel Yayõn Yönetmeni Özcan Yüksek’in fotoğraf sergisi de ANKAmall Alõşveriş Merkezi’nde görülebilir. (0 312 290 17 75) İspanya’nõn dõşõnda düzenlenen en kapsamlõ Dali sergisi olan sergi, yarõn sanatseverlere kapõlarõnõ açõyor SalvadorDaliile‘gerçekötesine’yolculuk ‘İstanbul’da Bir Sürrealist: Salvador Dali’ sergisinin açılı- şı Cumhurbaşkanı Gül ile Kültür ve Turizm Bakanı Günay’ın da katıldığı bir törenle Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde yapıldı. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ) Kültür Servisi - Yapõtlarõ ve yaşa- mõyla sanat tarihinin öncü isimleri arasõna giren Salvador Dali’nin baş- yapõtlarõndan mektuplarõna uzanan kapsamlõ ‘İstanbul’da Bir Sürrealist: Salvador Dali’ sergisinin açõlõşõ dün akşam Cumhurbaşkanõ Abdullah Gül ile Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğrul Günay’õn da katõldõğõ bir törenle Sa- bancõ Üniversitesi Sakõp Sabancõ Mü- zesi’nde yapõldõ. Sergi, yarõndan başlayarak sanatse- verler için de kapõlarõnõ açacak. İstan- bul’da yapõlan uluslararasõ işbirliğiy- le gerçekleştirilmiş bu yeni büyük sergiyle, bu kez ‘gerçek ötesini’ ara- yan ve sunan bir usta sanatçõyõ yakõn- dan tanõyacak İstanbullu sanatseverler. Serginin açõlõşõnõn bir gün öncesinde basõn toplantõsõnda da Nazan Ölçer’in vurguladõğõ gibi, ‘böylesine ele avu- ca sığmaz bir sanatçıyı anlatabilmek için, serginin retrospektif olmasın- da ısrar edildi’, küratörlüğünü ise Ga- la-Salvador Dali Vakfõ’ndan Montse Aguer Teixidor yaptõ. Teixidor’un vurguladõğõ üzere, bu ‘İspanya dışında düzenlenen en kapsamlı Dali sergi- si’... Ölçer de, vakfõn desteği, ilgisi ve düşüncesinin kendileri için önemli ol- duğunu, en önemlisi de baştan beri yapmak istedikleri noktaya ulaşmala- rõnda bu işbirliğinin büyük katkõsõ ol- duğunu belirtiyor. Yine vakõftan Joan Manuel Sevillano Campalans’õn söz- leri de dikkat çekici: ‘İstanbul büyük bir kültür başkenti, Türk halkı bü- yük bir ulus. İstanbul’da bu sergi- yi açma düşüncesine sıcak bakma- mızın nedenlerinden biri de şüphe- siz Sabancı Müzesi’yle çalışacak oluşumuzdu’... Akbank’õn Genel Mü- dürü Zafer Kurtul da, bankalarõnõn kuruluşunun 60. yõldönümünde bu yenilikçi sanatçõnõn sergisiyle kutluyor olmanõn kendilerini çok mutlu etttiği- ni belirterek, müzecilikte ileri ulusla- rõn kazanõmlarõna ve kültür sanat ala- nõnda yapõlmasõ gereken çok iş oldu- ğuna dikkat çekti. Serginin düzenlemesi ise ülkemizin önde gelen sanat adamlarõndan ve sahne tasarõmcõlarõndan Metin De- niz’ce yapõlmõş; sanatsever serginin farklõ başlõklarda toplanmõş bölümle- rini daha ‘Dali’ce bir vurguyla göre- bilecek. Sanatsever, Dali’nin yağlõboya tablolarõndan mektuplarõna, sevgili eşi ilham perisi Gala’yla paylaştõğõ ya- şamõnõn her evresinden anektod ve bel- gelerden İspanyol sanatçõnõn kendi isteğiyle tiyatro binasõndan Dali mü- zesine dönüştürülen Figueres’ten esin- le hazõrlanan özel bölüme uzanarak, sa- natçõyõ tüm yönleriyle yakõndan tanõ- yabilecek. YARINAKŞAMKADIKÖYTRİP’TE Punk’tan Türk halk müziğine SELCEN AKSEL Kadõköy’deki Trip Bar, yarõn “Punk Funk ve Türk ‘kitch’leri” adlõ, Emek Can Tülüş’ün DJ’liğini yapacağõ özel geceye ev sahip- liği yapacak. Eski 45’liklere olan ilgisi ve koleksiyoncu kim- liğiyle birlikte, müzik alanõnda 15 yõlõ aşkõn süredir etkin olan bi- ri Tülüş. O gece ya- pacağõ müziği, “Punk, Garage, Beat, Caz, Funk, Disco, Post Punk ve düşünülebile- cek bütün Türkçe kö- kenli şarkılar, Türk Halk Müziği’nden ara- beske çeşitli türlerden, uzun bir süreçte elde edilen birikimle öne çı- kan özellikli örnekler” olarak tanõmlõyor. Gecenin konuklarõy- la iletişim içinde, kendi- ğilinden bir şarkõ akõşõ olacağõnõ, seçimlerini böyle yapacağõnõ da ek- liyor. Bunlarõn arasõn- da, geçmişten, belki bir 40 yõl öncesinden ge- len, bugün o günlerden çok farklõ bir gözle ba- kõlan şarkõlar var. “As- lında bu plaklar ilk çıktıklarında insanlar için çok şey ifade edi- yordu. Ama zaman içinde bunları tekrar ele aldığımızda anlam- larının değişmiş, zen- ginleşmiş ya da farklı- laşmış olduğunu düşü- nebiliriz. Sosyolojik ve politik olarak farklı al- gılanıyor; hem farklı bakış açıları ve kav- ramlar arasında şar- kıları kullanarak bu- gün farklı bir değer kazanmaları hem de ortak bir his yaşata- bilmek amaç” diyor Tü- lüş de. Ve ekliyor: “Ben popüler bir iş yapmı- yorum, ana akıma yö- nelmiyorum. 35 yıllık bir şarkıyı uygun bir şekilde sunarak insan- ların düşünmesini sağ- layabilmek istiyorum aslında”... (0 216 346 04 13) Emek Can Tülüş. Günter Grass
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear