01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 9 Mayõs, 23 Nisan, 30 Ağustos ve 29 Ekim gibi günler ulusumuzun ve egemenliğimizin anõtlarõdõr. Bu ülkeyi Çanakkale şehitlerinden, Yemen çöllerinde arkadan vurulanlardan, do- ğup büyüdükleri Balkan, Kõrõm ve Kafkas kentlerini bir daha göremeyip canlarõnõ kurtarmak için güvenli Ana- dolu köşelerine sõğõnanlardan, Af- yon’da şaha kalkõp İzmir’e girenlerden devraldõk. Biz bu şanlõ geçmişten sonra doğan mutlu kuşaklarõz. Ama önceki kuşak- larla onun bulunmaz önderinin ben- zersiz başarõlarõnõn hep bilincindeydik. Bu başarõlarõ 1918’lerin ağõr günle- rine en geçerli yanõtlarõ bulmamõza borçluyuz. “Vatan” saraylarõnõn kapõ eşiğinde bitenler dizüstü çöküp baş eğ- miş, ülkenin geleceği Mondros Ada- sõ’nõn önünde ufak bir gemiye girecek denli ufalmõştõ. “Payitaht-ı Saltanat- ı Seniyye-i Osmaniye” ya da Makam- õ Muallâ-yõ Hilâfet-i İslâmiyye” gibi kandõrmaca tamlamalarla anõlan baş- kent İstanbul ve benzeri topraklarõmõz savaşõ kazanan devlet- lerin askeri işgali al- tõndaydõ. Sözde seçkinlerin ço- ğu kendi çõkarlarõnõn tutsağõydõlar. Halife Sultan ulusun kendi as- keri başkente girecek- ken, yükte hafif, paha- da ağõr bavullarõyla bir İngiliz zõrhlõsõna sõğõn- mõş, kapağõ önce Taç Kolonisi Malta’ya at- mõştõ. Yunan ordusu İz- mir’e ayak bastõğõnda, kimileri işgalcilere gü- ven vermekten söz edi- yorlardõ. Saray damadõ sadrazam, “ben Al- lah’tan sonra İngiliz- lere güvenirim!” sö- zünü yinelemekteydi, ama işgal komutanõnõ makamõnda ziyaretten dönerken, arabasõ iş- galcinin trafik kuralõnõ çiğneyince soluğu ka- rakolda almaktan kur- tulamadõ. Onlarõn da, yabancõ- larõn da çõkarlarõ Mus- tafa Kemal’in ve onun gibilerin eylemlerine engel olmaktõ. O denli ki, İzmir’den yayõlan Yunan ordusu- nu Kemalistleri yõka- cak güç olarak görü- yorlardõ. Oysa, Musta- fa Kemal çürük Os- manlõ yapõsõnõ geride bõrakarak Samsun’da geleceğe ayak bastõ. Vatan batmamõştõ, batan bir dönemdi yal- nõzca. “30 Ağustos” zaferi yolun son büyük noktasõdõr. “Geldiği gi- bi giden” emperyalizm bu örnek ve önder ba- şarõyla üç anakarada art arda çekilmeler yaşadõ. Biz de egemenliğimizi Lozan’la ve ardõndan Montrö ile uluslararasõ kütüklere geçirttik. Bugünkü Birleşmiş Milletler’in babasõ Mil- letler Cemiyeti’ne ku- rucu üyelerin oybirliği kararõyla çağrõldõk. Savaşta, barõşta, dip- lomaside ve devrimci- likte benzersiz Ata- türk’ü Nobel Barõş Ödülüne aday gösteren de Yunan Başbakanõ Venizelos’tan başkasõ değildi. Çok daha önemlisi, Asya ve Af- rika onun adõnõ alan ço- cuklarla doldu, hem de “Paşa”sõyla birlikte. Böylesine bir geçmi- şi bizden alabilecek iç- te ve dõşta hiçbir güç yoktur. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 2008 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER CUMHURİYETİN bayramları, mevsimler gibi art arda gelir, ama hepsi birden bir bütün oluşturur. 23 Nisan çocukların, 19 Mayıs gençlerin, 30 Ağustos askerlerindir; 29 Ekim, onları toparlar, cumhurun bayramı yapar. Şimdi bugünün takvimine uygun böyle düzgün bir sıralamanın olması, cumhuriyetin kuruluşu sanki bir yıllık bir süreçmiş izlenimini yaratır. Oy- sa, olaylar tek yıllık bir kronolojiye sığmaz; Mil- li Mücadele tam dört yıllık çetin bir dönemdir. 30 Ağustos 1922’nin o süreç içinde özel bir yeri var. Yunan Dumlupınar’da darmadağın edil- meseydi, Samsun’a çıkış sonuca eriştirilme- miş bir tasavvurun başlangıcı olarak kalır, Meclis’in açılışı ölüm-kalım savaşı içinde ta- rihe geçecek bir demokrasi denemesinden ibaret olarak anımsanırdı. Büyük Zafer, hak- lı ve doğru düşüncenin, böyle olduğu için de mutlaka galip gel- mesi gereken bir inancın gerçekten galip geldiği, hak- sızlığın ve yanlışın düzeltildiği olayın adıdır. Aslında, 30 Ağus- tos bu niteliğiyle bir büyük askerlik ve komutanlık başarısının öte- sinde, hukuk ve felsefe açısından da önem ta- şır. Şunu gösterdiği için: Haktan ve doğrudan yana olmak, tek başına yetmiyor; hakkın ve doğrunun gerisinde kuvvetin de olması gere- kiyor. 30 Ağustos, hak ve doğru adına son dar- beyi vuran o kuvvetin müthiş bir sabır, planlı bir hazırlık ve ulusal çapta bir özverinin ürünü ol- duğunu gösterir. Hamurunda Karadeniz’deki tehlikeleri göğüsleyerek Rus mühimmatını Ku- zey Anadolu kıyıları- na getiren Alemdar, Gazal, Rüsumat rö- morkörleri mürette- batının, kağnılarıyla cephe gerisine taşı- yan cefakâr köy ka- dınlarının, geceler boyu yürüyerek mev- zi değiştiren yorgun askerin, ileri hatlarda ne- ferleriyle birlikte vuruşan zabitlerin emeği var. İkide bir Ankara’ya gelip demokrasi üzerine ahkâm kesen ve “İstanbul matbuatı”na de- meçler veren salak yabancılara anımsatmak gerekir ki, bu devlet böyle kurulmuş bir cum- huriyettir. Milletleşen bir ordunun ya da or- dulaşan bir milletin özverileriyle olağanüstü bi- çimde kurulduğu için, askerle cumhuriyet arasındaki kutsal bağı kavramaya onların ola- ğan bilgisi ve sezgisi yetmez. Yedi düvelin do- natımıyla azgın Yunan askerini Anadolu’ya sal- dırtmakla kendi açılarından işledikleri büyük ha- tanın hâlâ farkında değildirler. Bu hata, o ta- rihlere gelinceye kadar ulus kavramıyla tanış- mayan ve onun bilincine tam varamayan bir halkı uluslaştırmak olmuştur. Böyle bir açıdan bakınca, kurtuluş sonrası- nın cumhuriyeti ile ulus kavramının yaşıt bir iliş- ki içinde olduğunu bilmek ve kurtuluş müca- delesini noktalayan 30 Ağustos’a da bu göz- le bakmak gerekir. Dolayısıyla, ordunun bayram gününde cum- huriyetin göbek bağındaki bu özelliği içte ve dıştaki cumhuriyet düşmanlarına bir kez da- ha anımsatmak, mutlaka yerine getirilmesi ge- reken bir ulusal ödev sayılmalıdır. [email protected] PENCERE Şarap Ancak Cennet’te İçilir... Kuranıkerim’in Maide suresi der ki: “Ey inananlar! İçki, kumar (...) şüphesiz şeytan işi pisliklerdir, bunlardan kaçının ki saadete ere- siniz...” Ne var ki Kuranıkerim’in Muhammet suresin- de de şöyle yazıyor: “Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz veri- len Cennet şöyledir: Orada temiz su ırmakları.. Tadı bozulmayan süt ırmakları.. İçenlere zevk veren şarap ırmakları... vardır.” Demek ki şarap bu dünyada yasak.. Ama Cennet’te iç içebildiğin kadar... Eski deyişle bu “girizgâh”tan sonra gelelim Tür- kiye’nin bugünkü hâl-i pür melâline... Bugünkü Başbakan RTE İstanbul’a başkan olunca belediyenin lokallerinde içkiyi -bu arada şarabı- yasaklamıştı... İstanbulluya diyordu ki: - Ancak Cennet’e giderseniz içebilirsiniz... Ankara’da, Keçiören’de, birkaç gün önce içki satan büfeci Metin Şahin’i belediye zabıtası çi- vili sopalarla dövdü... Olay televizyon ekranlarında sergilendi... Mevlana’nın Konya’sında da içki yasak... Başkentin Keçiören ilçesinde 1 milyon nüfus ya- şıyor... Tüm içkili restoranlar kapatılmış... Ve tüm Türkiye’de baskı gittikçe yayılıyor... Olayın bir yüzü bu... Ya öteki yüzü?.. Dünkü gazetelerden iki haber özeti: Mey İçki Sanayi ve Ticaret Şirketi’nin markası olan Kayra’nın direktörü Bülent Özfırat, şarap pa- zarında önemli gelişmeler yaşandığını söyle- miş... 80 YTL’lik değeriyle Türkiye’nin en değerli markası “Kayra İmperyal”miş... Sonra?.. Amerika’da yapılan “Dünyanın en güçlü ka- dınları” listesine 75’inci sıradan giren Güler Sa- bancı, amcasıyla birlikte ortak şarap üretiyor- muş... İki Türkiye oluştu... Bu iki Türkiye arasındaki uçurum gittikçe de- rinleşiyor... Kimileri diyor ki: - Bu dünyada şarap içmek haramdır, biz şara- bı Cennet’te içeceğiz... Ve gün geçtikçe “Cennet’te şarap” özlemi ağır basıyor... Bunların belediye zabıtası, içki satan dükkân sa- hibini güpegündüz hem de başkentte çivili so- palarla dövmekten çekinmiyor... AÇI MÜMTAZ SOYSAL Ordunun Bayramı Mustafa Kemal’le Çağõn Önüne Geçtik! Prof. Dr. TÜRKKAYA ATAÖV “30 Ağustos” zaferi yolun son büyük noktasõdõr. “Geldiği gibi giden” emperyalizm bu örnek ve önder başarõyla üç anakarada art arda çekilmeler yaşadõ. Biz de egemenliğimizi Lozan’la ve ardõndan Montrö ile uluslararasõ kütüklere geçirttik. Bugünkü Birleşmiş Milletler’in babasõ Milletler Cemiyeti’ne kurucu üyelerin oybirliği kararõyla çağrõldõk.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear