Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
[email protected]
SAYFA CUMHURİYET 3 AĞUSTOS 2008 PAZAR
12 PAZAR KONUĞU
CMYB
C M Y B
Süheyl Batum, AKP’nin kapatõlmasõ davasõnda Anayasa Mahkemesi’nin tutumunu değerlendirdi:
Kararuygun,durumtrajikomik
Bugünkü gündemimiz AKP’ye kapatma
davasõ, Ergenekon operasyonu, AKP’nin altõ
yõllõk hükümeti süresince Türkiye’de olan
bitenler. Konuğumuz anayasa hukuku hocasõ
Prof. Dr. Süheyl Batum. Batum, AKP’nin
Anayasa Mahkemesi tarafõndan kapatõlmamasõ
ama Hazine yardõmõnõn yarõ yarõya kesilmesi
kararõna, “Uygun olmuştur” diyor. Türkiye’de
son yõllardaki kargaşa ve karmaşayõ
küreselleşmenin ekonomik ve siyasi
boyutlarõna bağlõyor. Batum, şu anda
ülkemizin küresel bir darbe sürecinden
geçtiğine inanõyor.
- Anayasa Mahkemesi’nin AKP kararını
nasıl yorumluyorsunuz?
- Karar uygun olmuştur. Türkiye açõsõndan,
Türk demokrasisi açõsõndan yararlõ olmasõ
umudumuzu söylemekten başka hukuksal ya da
siyasal bir yorum uygun değildir. İkinci olarak
dikkate alõnmasõ gereken husus anayasada
siyasal partilerin kapatõlmasõna ilişkin olarak
getirilen düzenlemenin ilginçliğidir. 2001
yõlõndan itibaren siyasal partilerin
yasaklanmasõ rejimini düzenlerken varmõş
olduğumuz noktanõn yanlõşlõğõ çok açõk olarak
karşõmõza çõkõyor. Dünkü kararda Anayasa
Mahkemesi üyelerinden 10’u AKP’nin laikliğe
aykõrõ eylemlerin odağõ haline geldiğini kabul
etmiştir. Bir ülkede parti yasaklanmasõna karşõ
olabilirsiniz ve bu yönde bir düzenleme
getirebilirsiniz. Yani bir parti ne yaparsa
yapsõn kapatõlmaz şeklinde bir hüküm de
getirebilirsiniz. Ya da bir partinin isterse
devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne ya da laik cumhuriyete aykõrõ
olsun şiddet kullanmadõkça, şiddete
bulaşmadõkça kapatõlmayacağõnõ
öngörebilirsiniz. Ancak, Türkiye’de olduğu
gibi bir düzenleme getirip “Parti odak haline
geldiğinde Anayasa Mahkemesi kararına
göre kapatılır” deyip sonra da 11 üyenin on
tanesinin karar verdiği bir noktada bugünkü
trajikomik durumu ortaya çõkartamazsõnõz.
- Sizce bu karardan sonra AKP liderliğinin
tutumu ne olur? Başbakan’ın 22 Temmuz
gecesi verdiği söze uygun olarak bütün halkı
kucaklama yoluna mı gider yoksa tam gaz
bildikleri yolda devam mı ederler?
- Davanõn ve kararõn muhakkak ki birtakõm
siyasal boyutlarõ da var. Bundan böyle AKP
medyasõ ve AKP aydõnlarõ, “liberal aydınlar”,
“bu davadan sonra laiklik ilkesinin yeniden
tanımlanması gerektiğini, Anayasa
Mahkemesi kararının bu anlama geldiğini”
ileri sürebilirler. Oysa bu siyasal bir yanlõş
olur. Çünkü ne 1982 Anayasasõ’nõn 24.
maddesindeki laiklik tanõmõ, ne Anayasa
Mahkemesi’nin laiklik konusunda bugüne
kadar verdiği kararlar, ne diğer mahkemelerin
bu alandaki kararlarõ ne de hukukçularõn
yorumlarõ laiklik ilkesinin Türkiye’de diğer
ülkelerden farklõ bir uygulamasõ olduğu
yönündedir. Zaten aksi olsaydõ AİHM’nin
gerek Leyla Şahin gerekse de RP kararlarõnda
Türkiye’nin vardõğõ sonuçlardan aksi sonuçlara
varmasõ gerekirdi. Bu nedenle laiklik ilkesi
aynen korunmalõdõr. Laiklik ilkesinin Türkiye
ile diğer Batõ ülkelerindeki uygulamasõnõn tek
farkõ Türkiye nüfusunun çoğunluğunun
Müslüman olmasõ, çoğunluk nüfusu Müslüman
olan hiçbir ülkenin laik olmadan demokratik
olmamasõdõr. Bu nedenle Türkiye gibi bir ülke
ve bunun demokrasisi için en önemli ilke
olmasõdõr. Bir diğer siyasal boyut AKP’nin
bundan sonra dikkatli olmasõ, merkez partisi
haline gelmesi gereğidir. Ancak şunu
unutmamak gerekir ki AKP ve AKP’liler
Türkiye’ye 2002’de gelmediler. Daha önce RP
kapandõ. FP’yi kurdular. Aynõ gerekçeyle o da
kapatõlõnca AKP’yi kurdular. Umudumuz bu
karardan sonra artõk kolaycõlõğõ bõrakacaklarõ,
Türkiye’de siyasetin bundan sonra din
üzerinden değil, ekonomi, kültür gibi diğer
alanlardan yapõlmasõ gerektiği yönündedir.
Parris nereden biliyordu?
- ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Mark
Parris ve AKP şakşakçısı AB bürokratlarının
karardan kısa süre önce yaptıkları
tahminlerin kararla bire bir çıkması sizce çok
ilginç değil mi?
- Gerek karardan çok önce ABD gibi bir
ülkenin Ankara büyükelçiliğini yapmõş ve
halen de Türkiye’de iş yapan Mark Parris’in,
“davanın 6-5 biteceği, partinin
kapatılmayacağı, kararın ağustos başında
açıklanacağı” yönündeki değerlendirmeleri
gerek AB temsilcilerinin son günlerdeki
değerlendirmeleri, gerekse de Vatan
gazetesinde karar verilmeden 10 saat önce yer
alan “kararın 6-5 çıkacağı yönündeki kesin
bilgi”, üzerinde durulmasõ çok gerekli
noktalardõr. Yapõlmasõ gereken bunlarõn birer
öngörü, ya önceden haber alma ya da bir
baskõnõn sonuçlarõ olup olmadõklarõnõn
belirlenmesidir. Çünkü mahkemelerin kararlarõ
doğru, yanlõş olabilir. Bu tartõşõlõr,
beğenilmeyebilir. Ama bir karar bazõ kesimler
tarafõndan önceden bilinebiliyorsa ya da belirli
kişiler ya da güçler belirli kararlarõn istedikleri
yönde çõkmasõ için baskõ yapabiliyorlar ve
sonuç tesadüfen de olsa önceden belirttikleri
yönde çõkõyorsa bu kesinlikle gözden
kaçõrõlmamasõ gereken bir noktadõr. Bu bir
ülkenin adaletini, hukuk sistemini, dolayõsõyla
da o ülkenin demokrasisini bir daha geri
gelmeyecek bir şekilde tahrip edebilecek bir
gelişmedir. Bu nedenle Türkiye’de her aydõnõn,
her hukukçunun, hatta bizzat Anayasa
Mahkemesi ve Dõşişleri Bakanlõğõ’nõn temel
görevi, karardan günler, haftalar önce kararõn
bu yönde çõkacağõnõ nasõl tahmin ettiklerini,
bunun sadece bir öngörüden ibaret olup
olmadõğõnõ Mark Parris’e, AB temsilcilerine ve
Vatan gazetesine sorup öğrenmeleridir.
- AKP’ye kapatma davası açıldığından beri
yargıya içte ve dışta inanılmaz müdahaleler
yapıldı. AKP kapatılırsa ekonominin
çökeceği, Türkiye’nin bir kaos ortamına
gireceği sözleri havalarda uçuşuyordu. Yargı
böylesine bir baskı altına alınabilir mi, hele
de kendilerini demokrasi havarileri ilan eden
ABD’nin ve AB’nin siyasileri ve bürokratları
tarafından?
- Böyle bir şey tabii ki olamaz. Ben bunu
anayasa hukuku açõsõndan şöyle
yorumluyorum: Bu, sadece AKP’ye karşõ
açõlmõş bir davanõn Avrupa’yõ huzursuz
etmesinden kaynaklanan bir durum. Veya
Türkiye’de “demokrasiyi savunan bazı
kesimleri” huzursuz etmiş olmasõndan
kaynaklanan bir tepki ve ilgi. Bana göre bu
dünyanõn çoğu yerinde olduğu gibi 1980’li
yõllarõn sonunda başlayan bütün dünyayõ da bir
şekilde etkisi altõna alan bir sürecin Türkiye’de
her boyutuyla uygulanõrken buna bazõ kişilerin,
halkõn bir bölümünün, bazõ kurumlarõn ve
sonuç olarak da yargõnõn karşõ çõkmõş
olmasõndan olayõn bu sürecin gerçek
boyutunun ve uzantõlarõnõn ne olacağõnõ
anlamõş olmasõndan kaynaklanan dõşta ve
içteki tepki diye yorumluyorum. Yoksa bir
dava açõldõ diye böyle bir tepki olmaz.
- Yani bu küreselleşmenin genişlemesine
engel görülen gelişmelere karşı bir tepki mi?
- Dünyada 1990’lõ yõllarõn başõndan itibaren
iletişim araçlarõnda baş döndürücü bir hõzla bir
gelişme oldu. Daha sonra sermayenin
yönlenmesi ve ülkelerin üzerinden geçmesiyle
küreselleşme dediğimiz bir olgu ortaya çõktõ.
Küreselleşme olgusunun salt ekonomik
alanda kalmasõ da mümkün değildi. Bildiğimiz
bütün kavramlarõn yeni baştan yorumlanmasõ
gerekiyordu. O yüzden, bağõmsõzlõk, ulusal
devletler, ulusal anayasalar, ulusal hukuklar
gibi birtakõm kavramlarõn yeni baştan elden
geçirilmesi gerekiyordu.
Her ülkenin de kendini bu küreselleşmeye
kendi çerçevesinde karşõ koymasõ ya da uyum
sağlamasõ yönünde farklõ noktalara baskõlar
uygulanmaya başlandõ. Türkiye’de de şöyle
dendi: Bõrakõn laikliği.
Çünkü küresellik bunu gerektiriyordu.
Malezya’da benzer bir durum yaşandõ. Farklõ
halk kesimleri orada yan yana yaşarlarken bu
küreselleşmenin sonucunda sermayenin el
değiştirmesiyle Malezyalõlarõn sahip olduklarõ
bütün mallarõn yavaş yavaş yabancõ şirketlere
ve kişilere geçmesi sonucunda bir de halkõn
çoğunluğunun Müslüman olduğu keşfedildi. O
zaman İslam kurallarõnõ uygulayalõm, dendi.
Hukuku aşağı çekme çabası
- Yani yapılanların anlaşılamaması için
dinle insanları afyonlamak mıydı amaç?
- Evet. “Bu mallar benim elimden durup
dururken neden çıktı” diye sorana, “Sus,
günah. Yönetici senden iyi bilir” dendi.
Böylece de Malezya bir anda şeriat kurallarõnõn
uygulandõğõ bir ülke haline geldi.
Türkiye’de de 1980’li yõllarla birlikte bu
uygulama rahat rahat yapõlõyordu. Ama RP’nin
kapatõlmasõ bunu bir şekilde durduran bir
süreci başlattõ. Bunun üzerine AİHM’ye
gidildi. AİHM de RP’nin kapatõlmasõnõ uygun
buldu. Bunun üzerine Türkiye’de belirli
kurumlar ele geçirilmedikçe halkõn oyunu
almakla bu işin olamayacağõ anlaşõldõ. O
zaman üniversiteyi de ele geçirmeye karar
verdiler. Orduyu da ele geçirmeye çalõşmayõ
hedeflediler. “Hukuku ele geçiremezsek de
hukuku aşağı indiririz” kararõna vardõlar.
- Anayasa Mahkemesi’ne yapılan saldırılar
hukuku aşağı çekme çabalarının bir parçası
mı?
- Hiç kuşkunuz olmasõn. Sürece bakalõm.
Şemdinli iddianamesini, Van Üniversitesi
Rektörü’ne yapõlanlarõ hatõrlayõn.
Kafalarõndaki şuydu: “Biz bir düzen kurmak
istiyoruz. Bu düzen yürümüyor. Yürümediği
için bizim birtakım kurumlarla mücadele
etmemiz lazım. Bu cumhuriyetçiler,
Cumhuriyet Gazetesi, birtakım aydınlar,
üniversiteler, hukuk var.” İşte bu yüzden
hukuka bu kadar yoğun bir baskõ yapõldõ.
“Anayasa Mahkemesi kaldırılsın” diyenler
oldu. Öylesine yoğun bir baskõ kampanyasõ
başlatõldõ.
Bir de sözüm ona aydõnlarõn bir bölümü
kalktõ, “Yargı taraf, bağımsız olmamalıdır.
Bağımsız olursa bu Jakoben bir eğilimdir”
dedi. Dünyada örneği görülmemiş tezlerle
yargõya saldõrdõlar.
- İyi de yargı hukukun tarafında olmamalı
mı?
- Tabii ki hukukun, anayasanõn tarafõnda
olacaktõr. Bakõn, 1993’te ABD’nin desteğiyle
Rusya’nõn başõna getirilen Boris Yeltsin vardõ.
Rusya’da bir genel seçim yapõlmõştõ. Halk,
Avrupa Konseyi’nin de doğruluğunu
onayladõğõ bir seçimle parlamentosunu
seçmişti. Ama parlamento eski komünist
ağõrlõklõydõ. Yeltsin bunlarla çekişti. İşi
çözemedi. Anayasa Mahkemesi’ni lağvetmek
istedi. Parlamento buna “hayır” dedi. Bunun
üzerine parlamentoyu feshetti. Parlamento da
Yeltsin’i görevden alma kararõ verince Yeltsin
parlamentoyu topa tuttu. O Avrupa ve ABD
Yeltsin’i alkõşladõ, “Aferin, demokrasiyi
kuracaksın” dediler. Hangi demokrasiyi?
Demek ki burada bir ilke filan yok. Amaç
küreselleşme dediğimiz olgunun iletişim ve
ekonomik alandan siyasal ve hukuksal alana
bir an önce taşõnmasõdõr. Türkiye’de de bu
yapõlõyor.
Ergenekon operasyonunda küreselleşme etkisi
- Yani Ergenekon operasyonu da
küreselleşmenin bir parçası mı?
- Evet, öyle. Ben o yüzden
küreselleşmenin etkilerini görüyorum.
Bu sadece Türkiye’de olmuyor.
Küreselleşme şu anda en azõndan krize
girdi. Sadece finans boyutuyla değil
küreselleşme ideolojik boyutuyla da
çöküyor. Bakõn, bu işin başlangõcõnda,
“ABD ne isterse dünyada o olur”
dayatmasõ yapõlõyordu. Francis
Fukuyama, “Tarihin sonu” dedi.
Sonra da “Ben yanılmışım. Bana
bunları yazdırdılar. Kusura
bakmayın” gibisinden sözler etti.
Aynõ şeyi Türkiye’de de yaptõlar.
Birilerine para verip, “Bu kadınlar
modernleştikleri için türban
takıyor” diye yazdõrdõlar. Bu,
ideolojik olarak insanlara refah
getirmediği anlaşõlõnca darbe yemeye
başladõ. Bir de Türkiye’de õlõmlõ İslam
modeli yerleştirilmeye çalõşõlõrken işin
hiç de öyle olmadõğõ, õlõmlõ İslam
sanõlan devletlerin son derece
radikalleşebilecekleri ortaya çõkmaya
başlayõnca ekonomik yönden darbe
yiyen bu hareket kendi içinde de
tartõşõlõr hale geldi. ABD’de bile artõk
bunun tartõşõldõğõnõ, hatta, Türkiye’ye
doğru mu yanlõş mõ siyaset uygulandõğõ
tartõşmalarõnõn ağõrlõk kazandõğõnõ
biliyoruz.
- Peki de Ergenekon nasıl olup da
küreselleşmenin bir parçası olabiliyor.
Bunu daha açık izah eder misiniz?
- Bir soruşturma açõlõr. Kişiler
tutuklanõr. Böylece bu olayda
tutuklamayõ gerektiren deliller var
demektir. Tutuklama kararõ için artõk
basit şüpheler yeterli değildir. Hele de
tutuklamanõn devamõ yönündeki
kararlar için böyle basit şüpheler hiç
yeterli değildir. Elinizde ciddi deliller
varsa 13 aydõr dava açõlmaz mõ? 13
aydõr bir iddianame oluşturulamaz mõ?
13 ay sonra birtakõm insanlar yine
gözaltõna alõnõyor. Mustafa
Balbay’dan duyduk. Savcõ sormuş:
“Anlat bakalım. Kozmik belge var
mı? ABD Büyükelçiliği’nde yemekte
ne işin vardı?” Tercüman Gazetesi
Genel Yayõn Yönetmeni Ufuk
Büyükçelebi’ye, “Telefonda neden
küfürlü konuşuyorsun” diye
soruluyor. Biz bunun için TCK’de 277.
ve 288. maddeleri getirmişiz. “Bir
soruşturma açıldığında bu
soruşturma gizlidir. Bu
korunacaktır” deniyor. Bu maddelere
göre soruşturmanõn gizliliğini bozana
dava açõlõr. Soruşturmanõn
başlangõcõndan kesin hüküm
verilinceye kadar geçen sürede
yargõnõn, soruşturmanõn etkilenmesini
sağlamak isteyenler varsa onlar
cezalandõrõlõr ya da en azõndan onlar
hakkõnda soruşturma başlatõlõr.
- İyi de bütün iddianame,
soruşturma tutanakları belli birtakım
gazetelere açık açık servis edildi...
- Gazeteler, “Şu kişi gözaltına
alındı. Peki, öbürünü neden
almadınız? Öğrendiğimiz kadarıyla
neler neler yapmış” diye yayõnlar
yaptõlar. Ergenekoncular nükleer,
biyolojik silahlar yapacaklardõ, dendi.
Bu maddeler TCK’de varsa neden
hiçbir savcõ bunlarõ uygulamadõ?
Madem her şey hukuka uygun
yürütülüyor neden bu yapõlmadõ?
Yapõlanlar ortada, biz bu bilgileri
savcõdan, yetkililerden aldõk, iddialarõ
ortada.
‘Hukuk direndi
tu kaka oldu’
- Türkiye için biçilen bu
ılımlı İslam modeli bunun
sonucu mu?
- “Bu Türkiye laikliği
içselleştirmiş. Boyuna
arıza çıkarıyor. O zaman
bu laikliği ortadan
kaldıralım. Bir de
başlarına bir başbakan
koyarız. O başbakan,
‘Ben kefilim. Size ne
oluyor?’ dediğinde kimse
ağzını açamaz. ‘Adam
Allah yolunda konuşuyor’
der” düşüncesiyle bir
hukuk sistemi yerleştirmek
amaçlandõ.
Hukuk buna direndiği
için tu kaka oldu.
- Öte yandan bütün bu
yapılmak istenenlere geniş
halk kitleleri inanılmaz bir
direnç ve tepki içinde değil
mi?
- Yüzde yüz öyle.
Türkiye’nin en büyük
özelliği bu: Bana göre
söyledikleriniz çok
belirleyici. İnsanlarõn
planlarõnõn geri tepmesinin
nedenlerinden birisi de bu.
Ben kulaklarõmla duydum.
“Biz bunu Rusya’da bile
uyguladık. Putin’e kadar
koskoca Rusya’yı
parmağımızın ucunda
oynattık. Bir zamanlar
kimsenin ciddiye
almadığı Berlusconi diye
bir adam vardı.
Küreselleşme onu
İtalya’ya başbakan yaptı.
Küreselleşme Fransa’yı
da ele geçirdi. Sarkozy’yi
cumhurbaşkanı yaptı”
dendi. Küreselleşme böyle
bir olgu. Bunun Türkiye’yi
de etkilememesi mümkün
değildi. Bunlarõ
küreselleşmeye karşõ
olduğum ya da olmadõğõm
için söylemiyorum. Bir
tespit yapõyorum. Dünyada
getirdiği sonuçlarõ
görüyorum. Bunlar da bana
göre son derece zararlõ.
Bildiğimiz bütün değerler,
bağõmsõzlõk, ulus, ulusal
egemenlik yok oluyor.
Ulusal bağõmsõzlõk derken
de içimize kapanmayõ
anlamõyorum.
AİHM’nin Türkiye
üzerindeki etkilerini kabul
ediyorum. Bu konuda bir
tez bile yazdõm.
Avrupa Konseyi’nin
Türkiye üzerindeki yararlõ
etkilerini kabul ediyorum.
Ama küreselleşme adõ
altõnda evrensel bütün
değerleri ortadan
kaldõrõlacak şekilde
Türkiye’nin siyaseti ve
hukukunun
çerçevelenmesine karşõ
çõkõyorum. Türkiye’de
şunu da yaptõlar:
Küreselleşme çerçevesinde
benim gibi düşünmüyorsa
bir adam gözaltõna alõnõr,
tutuklanõr, 13 ay içeride
kalõr. Neden kaldõğõnõ bile
bilmez. Sonunda ölür.
Bizim hukuk anlayõşõmõz
buna uygundur.
P
O
R
T
R
E
Prof. Dr. SÜHEYL BATUM
İstanbul, 1955 doğumlu. Ortaöğrenimini Galatasaray
Lisesi’nde, yükseköğrenimini Paris Un-Sorbonne
Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yaptõktan sonra
1980’de İÜ Hukuk Fakültesi Anayasa Kürsüsü’ne asistan
olarak girdi. 1986’da “Siyasal katõlma aracõ olarak
referandum” konulu teziyle doktora derecesini aldõ.
1996’da Galatasaray Üniversitesi’ne geçti. 2000’e kadar
üniversitede İletişim Fakültesi Dekanlõğõ dahil çeşitli
görevler yaptõ. 2000-2003 arasõ Bahçeşehir Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dekanlõğõ, 2003-2007 arasõ aynõ
üniversitenin rektörlüğü görevini üstlendi. 2007 Temmuz
ayõndan beri üniversitenin Hukuk Fakültesi Anayasa
Hukuku Anabilim Dalõ’nda dersler veriyor.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
- Bir de bu ope-
rasyonun AKP’nin
kapatılması davasına
karşı bir rövanş olduğu söyle-
niyor. Siz ne düşünüyorsu-
nuz?
- Ben bunun bir rövanş oldu-
ğuna inanõyorum. Ama
AKP’nin kapatõlmasõndan daha
ağõr bir rövanş olduğunu düşü-
nüyorum. Bu bence Türkiye’nin
hukuk sistemine karşõ bir rövanş
hareketi. AKP’ye kapatõlma da-
vasõ açõlmasaydõ bile buna ben-
zer davalar açõlacaktõ. Ergene-
kon operasyonu başladõğõnda
AKP’ye kapatma davasõ açõl-
mamõştõ. O zaman bu başka bir
rövanş. Bağõmsõz yargõyõ, hu-
kuku, cumhuriyeti savunanlarõ
bir şekilde sindirme hareketidir
bu. Her şeyi üst üste koyduğu-
nuzda bağõmsõz yargõya, huku-
ka, aydõnlara, üniversitelere be-
lirli odaklara karşõ bir mücade-
le açõldõğõnõ görüyorsunuz. Bu
mücadelenin ideolojik temelini
küreselleştirme oluşturuyor.
- Bizim liberal solcu arka-
daşlar hep askeri darbe uma-
cısından söz ederken bütün bu
konuştuklarımızın ışığında kü-
resel bir darbe süreci mi yaşı-
yoruz?
- Yüzde yüz küresel bir dar-
be süreci yaşõyoruz. Bunu sa-
dece biz yaşamõyoruz. Rusya,
Malezya, Gürcistan, Ukrayna,
İtalya, Fransa yaşadõ. Ama ül-
kelerin kendi koşullarõna göre bu
darbelerin boyutlarõ, araçlarõ,
uzantõlarõ farklõ oldu. Olaylara
tek tek baktõğõnõzda inanõlmaz
gibi geliyor. Örneğin Sovyetler
Birliği. 1917’den 1990’larõn ba-
şõna kadar ayakta kalmõş. Bizi
şuna inandõrdõlar. Sözüm ona
Rus ordusu darbe ya-
pacaktõ. Yeltsin adõnda
bir adam bir tank buldu,
üzerine çõktõ. Koca orduya,
“Geri çekilin” diye bağõrdõ. O
ordu Yeltsin’den korktu ve ge-
ri kaçtõ. Yeltsin de böylece dar-
beyi durduran kahraman ilan
edildi. Parlamentosunu topa tut-
tuğunda da o günün Ollie
Rehn’leri, “Demokrasiye yap-
tığı muhteşem katkılardan
dolayı kendisini kutluyoruz”
diye alkõş tuttular.
Bütün bu yaşananlara baktõ-
ğõm zaman da şunu rahatlõkla
söyleyebiliyorum: Türkiye’de
yapõlan küresel bir darbedir.
Küreselleşme her yerde aynõ
sonuçlarõ vermiyordu ama bir
bakõldõ ki başarõsõz olmaya baş-
ladõ. Türkiye’deki şiddetin bir
nedeni de bu. Türkiye’de bu dar-
be sürecinde bildiğimiz bütün
kavramlar allak bullak edildi.
Bir darbe süreci