25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Ucuz Bir Yazı! Ucuz şeyler yazmak istemiyorum!.. Ama ucuzun ucuzu bir kargaşanın içinde yaşıyoruz! İç politika, dış politika, halkın durumu, umutsuzluğu, dağları ben yarattım havasındaki birileri TV’lerde bağırıyor: “Yetimin hakkını kimseye yedirmeyiz!..” Yanındaki- ler bu söze gülüyorlar mı? “Hak verilmez alınır” sö- zü bile anlam değiştirdi! Mademki biz işbaşındayız, mademki halk yanımızda, her şey bizim, yaşam bo- yu bizim, sonra da çocuklarımızın, torunlarımızın!.. Ucuz şeyler yazmak istemiyorum, diye başladım ama.. ucuzun ucuzu bir konuya daldık yine! Okur- ları yepyeni güzellikler, iyilikler, dostluklar evrenine çağıran bir şiir tadı duyurmak isterken!.. Ben kimi zaman cümlelerin sonunu getirmem. Okura bırakırım tamamlamasını... Hem, ben bildi- ğime göre başkaları da bilir diye!.. “Cumhuriyet” okurları, yazarları kadar anlayış, sezgi sahibidir. “Ben Cumhuriyet Üniversitesi’ni bitirdim, sizleri on yıldır, yirmi, otuz yıldır okuyorum” diyen okura bizler da- ha ne katabiliriz? Ama susmak da olmuyor. Yıllar önce yazdığımı- zı, bir daha sunmak sayfalarda... O günün adam- ları gitmiş, yok olmuş ya da işini bitirmiş, bir kena- ra çekilmiş... Yaptıkları, ettikleri tarihe geçmiş, unutulmuş, unutturulmuş... Tayyip’ler, Gül’ler, da- ha ötekiler de zamanın tozlu yapraklarında kalacak. Onlar da bir gün yaşlanacaklar, o günlerin politi- kacılarını, kendi yaptıklarını unutarak eleştirecekler!.. Şiirler okumak, öykülerde duyarlıklar yaşamak, bir güzel romanın serüveninde kendini bulmak; bir re- sim sergisinde, bir konserde, bir seste yaşamanın anlamını duymak... Bu geçici dünyaya boşuna gel- mediğimizi kendimize kanıtlamak!.. Ben tam bir düşten, bir gerçekten yola çıkıp ye- ni bir duyarlık aramak, bulmak, sonra da onu siz- lere tattırmak isterken, niye birden bir çöküş yaşı- yorum? Bir çirkin masalda mıyız? Her dönemde yüzlerin, kafaların değiştiği bir garip maskeli baloya mı döndü günümüz Türkiye’si? Bundan sonra şiire, gü- zelliğe, dostluğa, aşka yer yok mu, olmayacak mı?.. PENCERE İslamcılık Yolsuzlukla Bütünleşti... Adı: Şaban Dişli... AKP Genel Başkan Yardımcısı... Genel Başkan RTE’nin yakını... İktidarın tepesinde... Ne yapmış?.. AKP iktidara geçtiğinden beri çok görülen bir numara: Kentin göbeğindeki bir arsada imar du- rumu şinanay, bu yüzden fiyat da düşük... İşadamı dostuna, tanıdığına ya da yakınına sen diyorsun ki: - Bu arsayı ucuza kapatalım, ben imar duru- munu ayarladım mı değer ikiye katlanır... - Eeee... - Arada bana da 1 milyon doları verdin mi, bu iş tamam... Şaban Dişli üstüne üstlük bu anlaşmayı yazılı belgeye bağlamak gibi bir cüret de göstermiş... Dişli kimden korkacak ki... Adam AKP Genel Başkan Yardımcısı... RTE’nin yakını... Silivri’deki arsayı 3.5 milyon dolardan alıp imar durumunu da nüfuzunu kullanarak değiştirdin mi, oluyor 8.5 milyon dolar... Arada Şaban’ın payı 1 milyon dolar rüşvet... Ama Dişli, olayı yazıya döküp belgeleştirdiği için ayvayı yiyor... CHP rüşvet olayını gündeme getiriyor, senet- li sepetli, eski deyişle müdellel, somut, kör kör par- mağım gözüne, elle tutulur, gözle görülür bir rüş- vet olayı... Ama Başbakan Recep Tayyip ne yapıyor: Edebiyat yapıyor... Nasıl?.. Kürsüye çıkıp diyor ki: “- Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemedik ve ye- dirmeyeceğiz. Yiyen varsa içimizde barındırma- yacağız. Haksız yere makam, servet, ün ve şöh- ret isteyen, altını çizerek söylüyorum, lütfen biz- den uzak dursun...” Edebiyat yapmak sözlükte şöyle tanımlanıyor: “Bir konu üzerinde içten olmayan, bir işe ya- ramayan, parlak, süslü sözler söylemek...” AKP dinci-İslamcı politikayı Amerika’ya daya- narak kullanıyor, ülkeyi de bir güzel soyuyor... Şaban Dişli bir örnek... Bu arada son bir yılda medyanın yarısı AKP yan- daşı dincilerin eline geçti... Bunlar ne yapıyorlar?.. Bu medya RTE’ye hava basıyor... Son olarak manşetlerden taşan propaganda neydi?.. Gürcistan bunalımı üzerine Recep Tay- yip kolları sıvadı, Kafkasya’da istikrar planlama- sı için Rusya’ya uçtu... Aaaa... bir de ne görelim?.. Recep Tayyip’in hemen arkasından Rusya, Gü- ney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığını ilan et- mesin mi!.. Ne denir?.. Putin, Kafkasya’ya düzen getirmek için Mos- kova’ya uçan ve kendisiyle görüşen RTE’ye böyle bir iş yapacağını söylemeyi unutmuş ola- cak... AKP yalnız yolsuzlukla malul değil... RTE’nin dünyadan haberi yok... Ama, Amerika dayattıkça ve dincilik pompa- landıkça AKP’yi iktidardan indirmek kolay ol- mayacak... Ç eşitli derece öğretim kurumla- rõnda görev yapan “hoca”larõn, sõnõflarõnda ders gören öğrenci- leri hakkõnda türlü yönlerden değerlendirmeler yapmalarõ do- ğal bir olgudur. Hoca, her şeyden önce o ku- rumda uygulanmakta olan sõnav sistemine göre, öğrencilerin bilgi düzeyini sõnayarak, onlar hakkõnda bir “kanaat notu” vermek zorundadõr. Bu, kuşkusuz öğrencinin “bil- gi edinme” ve “bilgiyi kullanma” yete- neğinin ölçülmesinin ürünü bir “nottur”. Ama, uzun meslek yaşamõnda işini seven ve bir pedagog gibi ciddiyetle yapan bir ho- canõn değerlendirmeleri bununla sõnõrlõ kalmaz. Bu öğretmen tipi, görevini yapar- ken, öğrencilerin öğrenimle ilgili sorunla- rõ yanõnda, ister istemez, onlarõn kimlik ve kişiliklerinin oluşmasõ ile ilgili birçok “özel” ve hatta bazen “mahrem” bilgiye de ulaşõr. Bu bilgi, öğrencinin, ekonomik du- rumu, aile yaşamõ, hatta (yaşõna göre) gö- nül ilişkilerine kadar geniş bir alanõ kap- sayabilir. Önemli olan şudur: Öğrencisini öğrenim süresi boyunca böylece izleyen ve değerlendiren hoca’nõn edindiği kanaat, onun (öğrencinin) öğrenim sonrasõ yaşamõ hakkõnda da önemli ipuçlarõ verir. Onun, okul sonrasõ iş ve meslek yaşamõ ile ilgili herhangi bir nedenle bir değer yargısı ve- rilmesi söz konusu oldukça bu kanaat önemlidir. Örneğin, öğrenci öğrenimini tamamla- dõktan sonraki meslek yaşamõnda her nasõlsa “başarılı” sayõlacak belli bir konuma ulaş- mõş ise, onun eski hocalarõnõn hakkõndaki değerlendirme ve kanaatlerini öğrenmek il- ginç olur. Çünkü, bulunduğu mevki ile bağ- daşmayan davranõşlarõ tespit edilen eski öğ- rencisinin “ne mal olduğunu” veya “ola- cağını” en iyi, onu yakõndan izlemiş olan öğretmen bilir. Örneğin, yaptõğõ usulsüz iş ve işlemler nedeniyle kamuoyunda “dile düşmüş” yüksek mevki sahibi birinin, geçmişi kurcalanõrken, okul yõllarõnda na- sõl biri olduğunu mutlaka hocalarõna sormak gerekir. Bu konuyla ilgili olarak, ortaöğretimden sonra, hukuk öğrenimi görmek için İstan- bul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolan öğrencilerle ilgili birkaç kişisel tes- pitimi açõklamak istiyorum. (Bunlar 1950- 1960 ve hemen sonraki yõllara ait sapta- malardõr): Kaydolan öğrenciler fakültenin birinci sõnõf amfisinde dersleri izlemeye baş- lamalarõnõn hemen ardõndan (birkaç hafta içinde) fiilen iki kola ayrõlõrlar: “Büyük Kentliler ve Taşralılar”. Bu ayrõm, kimi istisnalarla, sonraki yõl- larda da sürer gider. Bu, bölünme, arkadaşlõk ilişkileri ve yakõn dostluklar kurulmasõndaki süreçleri de belirler. Bu temel ayrõmõn ya- nõ sõra, daha çok taşralõlar cenahõnda yer alan bazõ alt ayrõmlar da vardõr. Bunlarõn en önemlisi “anti sosyaller” denilebilecekle- rin yer aldõğõ ayrõmdõr. Bunlar, diğer sõnõf- daşlarõ ile sosyal ilişkiler kurmakta zorla- nan, içine kapanõk, mutsuz görünüşlü genç- lerdir. Bu nedenlerle, aslõnda çevrelerinin kusuru olmamasõna karşõn, kendilerini sõ- nõftaki topluluklardan “dışlanmış”, “izole olmuş” gibi görürler. Bu duygu ve anlayõş, onlarõ gitgide daha da yalnõz ve gergin ya- par. Bu tür dertleri olmayan sõnõfdaşlarõna karşõ bu yüzden gizli gizli “kıskançlık” ve “husumet” duyarlar. Üstelik, bu yapõlarõ ne- deniyle, başarõlõ bir öğrenci grafiği de çi- zemezler; sõnavlarda orta derecenin üs- tünde not almalarõ çok nadir bir olaydõr. So- nunda, bu antisosyal takõm, düşe kalka, ama topluma karşõ içlerine işlemiş hõnç, husu- met ve kõskançlõk duygularõyla fakülteden mezun olurlar. Hedef adalet hizmeti Hukuk fakültesini bitiren mezunlarõn ço- ğunun meslek hedefi adalet hizmetidir. He- men her ülkede durum böyledir. İstisnalar bir yana bõrakõlõrsa, hukuk diplomasõ alan- larõn hepsi yargõç, savcõ, avukat veya noter olmak ister. İşte bizim, öğrencilik yaşa- mõndaki “izole” haliyle mezuniyet merte- besine erişen antisosyal gencimizin de he- defi budur. Çevresine karşõ üzerinden ata- madõğõ husumet, kõskançlõk duygularõyla hemhal olarak, özellikle yargõçlõk, savcõlõk gibi kendisine güç verecek meslek alanõna talip olur ve girer. Bu onun için tam bir “tat- min” aracõ olurken çevre için patlamaya ha- zõr bir tehlikeli seçenektir. Şimdi artõk o, bu aşamada, kendisine “sen” değil “siz” diye hitap edilen bir kişidir. Burada artõk, yõlla- rõn birikimi olan hõnç ve husumetin zorla- masõ sonucunda, bir çeşit “yükselme” (sublimasyon=aşağõlõk duygusundan kur- tulma) çabasõ ile, bu kez o, herkese “sen” diye hitap etmeye başlar ve vaktiyle yaşa- dõğõ ezikliğin öcünü alõrcasõna görevini yaparken, saygõn ve kellifelli kişilere böy- le hitap etmenin vazgeçilmez keyfini sürer. Bunlar, aslõnda, topluma karşõ masum sa- yõlabilecek “intikam” davranõşlarõdõr. Ama daha tehlikeli olan, bu antisosyallerin da- ha yüksek düzeydeki konumlara geçmele- ridir. Örneğin bunlar, siyasal bir tahrikle açõlmõş bir davada, evvelce huzurlarõna ka- bul edilmek için hiçbir şanslarõ bulunmayan ünlü bir yazarõ, bir işadamõnõ, bir generali sorgulamakla görevlendirilmiş olabilirler. Bu olgu, onlarõn birikmiş hõnç ve husu- metlerini tatmin için rüyalarõnda bile gö- remeyecekleri bir fõrsattõr. Çoğunun ne doğru dürüst bir kültür biri- kimi, ne de kendi meslek alanlarõnda dişe dokunur bir yaratõcõlõklarõ olmadõğõ halde, çoklukla maşa olarak kullanõldõklarõnõ da bi- le bile, hemen bu “zevkli” işe koyulurlar. Bu takõmõn çoğunun yabancõ bir kültür di- line aşinalõğõ yoktur. Yabancõ/yerli kültür dünyasõ ile temaslarõ da olmamõştõr. Sevgili Hocam merhum Prof. R.Sarı- ca’nõn deyişi ile yaşamõnda “Ünlü bir ressamın tablosuna içi titreyerek bak- mamıştır; heykel deyince de İstanbul Üniversitesi binasının önündeki anıt ak- lına gelir!” Kafka’yõ belki de Çek milli fut- bol takõmõnõn kalecisi İbsen’i de bir ihtimal İsveç’in milli güreşçisi zanneder. Bu anlattõklarõmõn hayal ürünü veya abartõlõ olduğunu söyleyecek meslektaşla- rõma diyeceğim şudur: Çevrelerine derin- lemesine baksõnlar; hemen yanõ başlarõndaki çalõşma arkadaşlarõnõ “alıcı gözüyle” göz- lemlesinler; geçmişi, öğrencilik günlerini, o günlerin yaşantõsõnõ ve ilişkilerini anõm- sasõnlar, anlattõklarõmõ somutlayan bir sü- rü örnek saptayacaklardõr. Ülkemizin adli yaşamõnõn “talihsizliği” de işte buradadõr. Hukuk mesleği ve hukukçuluk yukarõda sö- zünü ettiğim hõnçlarla, hõrçõnlõklarla ve cehaletle kirletilmemesi gereken bir te- miz alan olmalõdõr. Bu nedenle, birkaç kendini ve haddini bilmez, şan-şöhret uğ- runa siyasetçilerin maşasõ olmayõ kabul eden ruh hastasõ kişilerin hukuku kirletmelerini en kõsa sürede mutlaka önlemek gerekir. Kirletilen Hukuk Aydın AYBAY Hukuk mesleği ve hukukçuluk hõnçlarla, hõrçõnlõklarla ve cehaletle kirletilmemesi gereken bir temiz alan olmalõdõr. Bu nedenle, birkaç kendini ve haddini bilmez, şan-şöhret uğruna siyasetçilerin maşasõ olmayõ kabul eden ruh hastasõ kişilerin hukuku kirletmelerini en kõsa sürede mutlaka önlemek gerekir. SAYFA CUMHURİYET 28 AĞUSTOS 2008 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Yeminli Türkiye ve Türk Düşmanlarõ! İ talya’nõn faşist dikta- törü Mussolini, bir ko- nuşmasõnda kimi ül- keleri tehdit eder. Tehdit edilen ülkeler arasõnda Türkiye’nin de bulunduğu yorumu yapõlõr. Atatürk döneminde buna en anlamlõ yanõt ve- rilir. Aldõğõ sert yanõt kar- şõsõnda faşist diktatör, Tür- kiye Cumhuriyeti’nin bü- yükelçisine özür dilerce- sine özetle şöyle der: - “Benim konuşmam- da sözünü ettiğim ülke- ler arasında Türkiye yoktu ve olamazdı. Çün- kü ben Avrupalı olma- yan kimi ülkelerden söz ettim. Oysa Türkiye bir Avrupa ülkesidir. Ben nasıl Türkiye’yi kastet- miş olabilirim ki!..” Atatürk’ün yoksul, ama onurlu Türkiye’sine Batõ- lõ devlet adamlarõ hay- ranlõk duymaktadõr. Mus- solini bile o zamanõn Tür- kiye’sini “Avrupalı” say- maktadõr. “Türkiye Cumhuri- yeti’ni kuran halka Türk denir” diyen, tüm yurttaşlarõ ayrõm gözet- meksizin kucaklayan Ata- türk Türkiye’si ile Avru- pa ülkelerini demokrasi açõsõndan karşõlaştõran Prof. Dr. Sina Akşin; o dönemin Türkiye’sinde demokrasinin hiçbir ön- koşulu bulunmadõğõnõ, dö- nemin Avrupa’sõnda ise o tüm önkoşullarõn bulun- duğunu, Atatürk dönemi Türkiyesi’nin demokratlõk düzeyinin, aynõ dönemin Avrupa ortalamasõnõn üzerinde olduğunu, o dö- nemde Avrupa’da ve tüm dünyada demokrasilerin gerilediğini, baskõ rejim- lerinin ise yükselişe geç- tiğini vurguluyor. Kemalist devrimin dev- letin temeline yerleştir- diği bağõmsõzlõk harcõ ve bilinci sayesinde, pek çok demokratik kurum ve ku- rala o dönemde sahip olan Türkiye’nin; günümüzde ise demokratlõk düzeyi Avrupa ortalamasõnõn al- tõnda bulunuyor. Nazi yönetiminin baskõ ve zulmünden kaçan bilim adamlarõnõn bir kõsmõ, o dönemin en demokrat ve varsõl ülkesi olan ABD’ye sõğõnmõştõ. Bu bilim adamlarõnõn önemli bir bölümüne (142 tanesi), Atatürk Türkiye’si kol ve kanat gerdi. Onlara Türk üniversitelerinde görev verdi. Dünya çapõnda çok ünlü olanlar da dahil. Gelinen aşamada: Geçmişte Mussolini’nin bile “Avrupalı” dediği, baskõ rejimlerinden ka- çanlarõn sõğõndõğõ, çok sa- yõda Alman bilim adamõ- na ve sanatçõya kucak açan, Atatürk hiç ziyaret et- mediği halde; Batõlõ ha- nedanlarõn, devlet ve hü- kümet başkanlarõnõn zi- yaret etme yarõşõna girdi- ği, saygõ duyulan bir Tür- kiye’den... ABD ve AB kapõlarõn- da itilip kakõlan, yalvar yakar hale gelen... Borç batağõ içinde yü- zen... Yeni Sevr koşulla- rõ dayatõlan... Demokratik laik, sosyal hukuk düzeninden... Teokratik ve totaliter bir düzene hõzla itilen Türkiye’ye gelindi. Sorumlularõ belli: Ekonomik ve ulusal ba- ğõmsõzlõğõn canõna oku- yanlar... Atatürk’e, onun dev- rim ve ilkelerine karşõ çõ- kanlar... Eğitim ve öğrenim bir- liği yasasõnõ kevgire çe- virenler... Atatürk’ün laiklik, de- mokrasi, “ulus” ve ulus- çuluk, halkçõlõk, devrim- cilik ve devletçilik anla- yõşõnõ da terk edenler! Ye- rine ümmetçilik anlayõ- şõnõ ikame edenler... Ne mutlu Türküm de- meyi ilkellik sayan, Ke- malizmin sonu geldi, la- ikliğin sonu geldi diyen- leri baş tacõ edenler... ABD’nin yönlendirdiği “Ilımlı İslam cumhuri- yet”i kurup, Kemalist Cumhuriyeti yõkmaya ça- lõşanlarõ Çankaya’ya çõ- karanlar... Atatürk’ün iç ve dõş po- litikasõnõ ve özellikle ba- ğõmsõz ekonomi politika- sõnõ terk edenler... Devletin kuruluş felse- fesini tehdit kapsamõna alanlar… Kemalist Cumhuriyeti savunanlarõ, sürek avõ ya- par gibi avlayanlar, onla- ra iftira atanlar... İç ve dõş şer odak ve it- tifaklarõ... Atatürk Cumhuriyeti’ne ihanet edenler... Yeminli Türkiye ve Türk düşmanlarõ.... O kadar çok ki... Av. Nevzat ERDEMİR İzmir Barosu Başkanõ.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear