01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 22 AĞUSTOS 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Doğan Kapkıner: “Hoca affedilmiş. Neydi bunların şarkıları? Beraber yedik biz bu yollarda mıydı!” Yeni ekonomi politik: Rüşveti ver Şaban’a, gitmesin yabana! Yardımcı Erol İşisağ: “Yardımcınız dişli ise siz dişsiz olamazsınız. Yardımcınızı söyleyin kim olduğunuzu söyleyelim!” Sığınak Ertan Somunkıran: “Dünyada, hakkında suç iddiası olanların, dokunmazlığa sığınarak kurtulduğu kaç demokratik ülke vardır!” Hibe Ahmet Önen: “ABD, Karadeniz’e sokacağı savaş gemilerini Türkiye’ye hibe ettiğini söylesin iş biter!” YağmurDeniz Nuri Ergin’in Veli Küçük açıklaması ERGENEKON klasörlerinde adı geçen ve dolayısıyla bu köşede adından söz edilen Nuri Ergin’in, Edirne F Tipi Cezaevi’nden gönderdiği mektuptan özetle: “Bizim, Ergenekon denen bu davada tutuklu ve tutuksuz sanıklarla, tanıklarla hiçbir ilgimiz, bağımız olamaz. Ancak görüyorum ki bazı yanlı basın kuruluşları bizi yargısız infaz edip Veli Küçük’ü bize monte etmeye çalışıyorlar. Bize hiç kimse, hiç kimseyi monte etmeye kalkmasın, benim ve kardeşim Vedat Ergin’in Savcı Zekeriya Öz’e verdiğimiz ifademiz o dosyada mevcuttur. Bize Veli Küçük değil Allah’ın bir kulu emir, talimat veremez. Böyle bir kul anasından doğmamıştır. Bu davanın hiçbir ferdi ile işimiz olmaz. Ve hiçbir güç, hiçbir kuvvet bize talimat ve emir veremez; bunu altını çizerek söylüyorum. Ben Nuri Ergin olarak şunu söylüyorum: Şerefli tüm basın mensuplarını şerefli mesleklerine olan saygılarına inanarak gerçekleri kaleme almak için benim ve kardeşim Vedat Ergin’in 22 Mayıs 2008 tarihinde Savcı Zekeriya Öz’e vermiş olduğumuz ifadelerimizi alıp okuyup gerçekleri kamuoyuna yansıtmalarını dilerim.” - Montrö’yü deleceklermiş... “Sonra sıra inşallah Lozan’a gelecek!” HAYIRLI akşamlar muhterem seyirciler, haberin tam göbeğindeki merkezimize hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Ben, Fuat Kozalaklı, Malatya’nın kenar mahallesinden Vaşington’daki kenarın dilberine kadar dünyada olup biteni, haberin merkezinden çalık çırpık demeden sizlere söylemeye başlıyorum. Şimdi sıkı durun; flaş, flaş, flaş! Bombalı bir suikast sonucu yaşamını yitirdiği söylenen gazeteci Uğur Mumcu’nun yaşadığı bildirildi. Evet, muhterem seyirciler, az önce bize bildirildiğine ve bizim de size bildirdiğimize göre Uğur Mumcu yaşıyor olabilir mi? Uğur Mumcu, kendini öldürülmüş gösterip, hep yere konan terör örgütünün henüz açıklanmayan bir numarası olarak, sayın iktidarımıza darbe girişimleri mi tasarlıyordu? Az sonra bu konuda herkesi şoke edecek belgeleri açıklamadan önce bir telefon bağlantısı kurarak, gizli seyircimize bazı sorular sormak istiyorum. “Muhterem gizli seyircimiz bugüne kadar gizlediğiniz gerçeği açıklayınız piliiz...” “Yes, o sabah Uğur Mumcu telefonla beni aradı. Gazetesinden doğru dürüst maaş alamadığından yakındı. Düşünmüş taşınmış; sigorta şirketinden kasko parası almak için otomobilini uçurumdan yuvarlayacağını söyledi. Ben de serbest piyasa ekonomisini benimsediği için kendisini tebrik ettim.” “Tenk yu gizli seyircimiz!” Evet, muhterem seyirciler, otomobil uçurumdan yuvarlanmadı ama herkesin bildiği gibi durduğu yerde patladı. Bu durumda cevap bekleyen sorunun şu olduğu çok kesin bir dille belirtildi: Kasko parası ne oldu? Evet, 888 numaralı ek klasörün 43 bin 665. sayfasının 24. satırında bildirilen bazı bilgiler, kasko parasının ne olduğu sorusu ile birleştirildiğinde Uğur Mumcu’nun bir numara olabileceğinin önemli ipuçlarının göstergesi olarak önümüzde duruyor. Güvenilir kaynakların önemli tespitleri doğrultusunda gündeme gelen bu gerçeğin belgelendirilmesi sayesinde birçok faili meçhulün faillerinin de bilinebileceği bildirilmiş bulunuyor. Öte yandan Uğur Mumcu’nun bir numara olması ile Danıştay arasında bazı bağlantılar kurulması da bekleniyor. Şimdi kısa bir reklam arası, az sonra yine birlikteyiz; durmak yok göbekten habere devam! Göbekten GÖRÜŞ SADIK ÇELİK * SanayideKüçülmeGerçekAma TarımdaBüyümeSanalOlabilir! İstanbul Sanayi Odası (İSO) geçen günlerde yap- tığı açıklamada 2008 yılının ilk yarısındaki rakamsal göstergelerin 2007’nin ikinci yarısındaki rakamla- ra göre daha olumsuz gözüktüğünü ve 2008’in ilk yarısında üretimlerinin azaldığını bildiren sanayi şir- ketlerinin oranının yüzde 24.4 ten yüzde 34.7’ye yük- seldiğini açıkladı. İSO’nun gerçekleştirdiği Ekonomik Durum Tespit Çalışması’na göre, bu çalışmanın 5 te- mel göstergesinden 4’ünde yani üretim, iç satış, dış satış ve yeni siparişlerde artış bildiren işletmelerin oranı düşmüş, fakat azalış bildiren işletmelerin ora- nı artmış gözüküyor. Aynı açıklamada, 2008’in ge- nel ekonomik göstergeler itibarıyla kayıp yıl olabile- ceği de ifade ediliyor. Geçen ay yine İSO tarafından açıklanan Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşunun toplam üretimi 207 milyar dolar iken, Japon Toyota’nın sadece yıllık üre- tim değerinin 230 milyar dolar olması da Türk eko- nomisinin içinde bulunduğu durumu gözler önüne se- ren ayrı bir gösterge. Bu tabloya bakıldığında maa- lesef Türk sanayisinin gerçek bir küçülme döne- minden geçtiğini görüyoruz. Türk ekonomisi ile ilgi- li diğer rakamları da incelersek, Türkiye İstatistik Ku- rumu’na göre 2008’in ilk 3 aylık döneminde gayri sa- fi milli hasılanın (GSMH) yüzde 6.6, tarım sektörünün de yüzde 5.6 oranında büyüdüğünü görüyoruz. Türkiye’nin sanayisi yukarıda belirttiğimiz rakamla- rın gözüktüğü bir küçülme döneminden geçerken Türk tarımı gerçekten böyle bir büyüme gösterebi- lir mi? TÜİK’in açıkladığı rakamlarda gözüken tarımda büyüme oranı gerçek mi yoksa sanal mı? Peki, 2007 yılında yaşanan küçülmenin nedeni ney- di, bunu bir hatırlayalım: 2007’de yaşanan ciddi se- viyelerdeki kuraklığın yol açtığı büyük zarar bu ra- kamların olağanüstü düzeyde gerilemesine neden ol- muştur. Bu neredeyse doğal afet sayılabilecek etkenin unutulmaması gerekir. Bağıra bağıra gelen küresel ısınmaya hazırlıksız yakalandığımızdan, Türk tarımı için bir felaket yılı haline gelen 2007’de yaşanan bu küçülme, Türk ekonomi tarihinin son 40 yılında ikinci kez görülecek kadar olağanüstü bir durumdur. Dolayısı ile bu seneki durumun eksilerden artılara ge- çiş yapılarak başarı sağlandığı şeklinde sunulması doğru değildir. Türk tarımı 2007 yılında diğer tüm ül- kelerde de yaşanan ortak bir sorundan etkilenmiş fa- kat maalesef diğer ülkelere oranla daha fazla kü- çülmüştür, dolayısı ile iklim şartlarının bu sene bir neb- ze normale dönmesi ve kısmı tedbirlerin alınması ile yaşanan küçülmenin de gerilemesi doğaldır. Tarımda kendi kendine yetebilme özelliğini kay- beden Türkiye’nin tarım dış ticaretindeki açığı da giderek büyümektedir. 2007’de tarım ürünlerinde toplam ihracat 3 milyar 724 milyon dolarken itha- lat 4 milyar 640 milyon dolara yükselmiş ve dış ti- caret açığı da 916 milyon dolara çıkmıştır. Türki- ye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre tarım sektörü, sosyal ve ekonomik yönleriyle uygulanan politika- ların sonucunda 25 yıllık dönemde sürekli olarak güç ve kan kaybetmiştir. O halde gözüken sanal büyüme rakamlarına sevinip de fazla rehavete kapılmadan, tüm dünyada tarımın öneminin ve önceliğinin gi- derek arttığı bir dönemde, hızla var olan tarım re- formlarının gerçekleştirilmesine ve geliştirilmesine çalışılmalıdır. Türk üreticisinin şu ana kadar en ek- sik kaldığı noktalardan biri olan pazarlama, satış ve örgütlenme sıkıntılarının giderilmesi için de yeni planlamalar yapılmalı ve çağın gereklerine ayak uy- durulmalıdır. Son olarak, unutulmamalıdır ki üreti- ciler insani ve sosyal gereksinimlerini karşılayacak gelir düzeyinde değillerse, Türk tarımına ve Türk mil- li gelirine de katkı sağlayacak düzeyde olmaya- caklardır. Sürdürülebilir bir yaşam standartına sa- hip olmayan üreticilerin sürdürülebilir bir kalkınmaya imza atması beklenemez. Bu nedenle, Türk tarımına verilen teşvik ve krediler ile yapılan yatırımların art- tırılması ve bu kaynakların doğru yerlere doğru amaçlar için aktarıldığının kontrolünün iyi yapılması gerekmektedir. Bu şartlar yerine getirildiğinde Türkiye’nin tarımda ve dolaylı olarak sanayide sa- nal değil gerçek bir büyüme yaşamaması için bir neden yoktur. * Keyveni Hazır Yemek ve Catering Kurucusu MERİÇ VELİDEDEOĞLU Geçen haftaki yazıda “Kü- resel ahlaksızlık”tan söz edil- mişti. Artık insanların öldürül- mesinin coğrafyalarına bağlı olarak değerlendirildiği, bu- nun da insan “onuru”nu hiçe sayan küresel bir ahlaksızlık ol- duğu aktarılmıştı. Ne var ki, insanların ölüm- lerinin değerlendirilmesinde ayrım gözetilmesinin, ülkelerin kendi içlerinde de ne denli geçerli olduğuna pek çok ör- nek verilebilir. Ama en iyi örneklerden biri Türkiye’dir kuşkusuz. Çünkü bunu tüm türleriyle yaşıyoruz. Tuzla tersanelerinde, hepsi de iş güvenliğinin tam olma- ması nedeniyle yüzü aşkın sa- yıda insan öldü. Ve bu katliam “altı yıl”dır da- ha da artarak sürüyor. Üstelik aynı işyerinde üst üs- te ölümler bitmiyor, arkası ke- silmiyor. Bu denli art arda ölüm- ler yaşandığında tersane sa- hiplerinin içi burkulmaz mı hiç? Yüzleri kızarmaz mı? Açıkçası utanıp sıkılmazlar mı? Bu pek “safça” soruların yanıtının “Hayır!” olduğu bilinir elbet. Apaçık; ölenler tersane sahipleri değil ki; “işçi” denilen insanlar... Dahası “beterin beteri” var. Ağustos ayının başlarında bu ölümlere eklenen yenilerinin “nedeni” öyleydi ki, “insan gi- bi insan” olan, duyunca dudağı uçuklar... Tersaneciler “işçi insanla- rı”, “kum dolu torbalar” olarak kabul edip, onları ağırlık tes- tinde gözlerini kırpmadan kul- landılar. Deneme sırasında üç işçi öl- dü. Pek şaşırdılar. Kum torba- ları nasıl olup da ölmüşlerdi? Oysa tersane sahibi uyarıl- mıştı. Ağırlık testinin ilkinde “ağırlık” yerine “insan” kulla- nılmaz diye. İşçiler bu uyarıyı duymuşlar mıydı? Test edile- cek tekneye bindirilirlerken ne düşünmüşlerdir? Öyle ya, deneme bu. Sonuç olumlu da olabilir, olumsuz da. Nitekim daha denemenin başında tekne ters döner. Camlar kırılır. Bot su alıp bat- maya başlayınca, işçiler, “İşte ölüyoruz!”demişler midir? İnsan, binlerce yıl önceki köle, efendi ilişkisini anımsa- madan edemiyor. Ünlü köle Epiktetos ile efendisi arasın- da geçen konuşma bilinir. Kölesinin ayağını bükerek acı vermekten keyif alan sa- hibini, Epiktetos: “Kıracaksın!” diye “uyarır”. Sahibi bükmeyi sürdürür ve kırar. Epiktetos; “İşte kırdın!” der. Pamukkale doğumlu Epik- tetos, kölelikten kurtulunca antikçağın ünlü düşünürlerin- den biri olur. Ne ki Epiktetos, Tuzla olayını duysa, “Bizim zamanımızda efendiler kölelerini en azından ‘canlı’ bir varlık olarak görü- yorlardı. Demek ki iki bin yıl sonraki efendiler, kölelerinden bu kadarcığını bile esirgiyorlar; çok onur kırıcı bir tutum” de- se ne yanıt verebiliriz, başımızı eğmekten başka... Hele Epiktetos, işçi insanları 75 kiloluk “bir torba kum” ola- rak gören efendinin, “iş gü- venliği”nden ağız dolusu söz etmesini de duysaydı, kafası iyice karışırdı. Ayrıca bu efendinin hiç sı- kılmadan, “48 yıldır işçileri böyle kullanıyorum; ne var bunda?” anlamındaki konuş- ması karşısında, 18. yüzyı- lın’ın vahşi kapitalizminin, 21. yüzyıldaki’daki bu “uygulanı- şına” parmak ısırırdı... Ne ki, “Balık baştan kokar” der halkımız. Ülkenin geldiği noktayı en iyi anlatan atasöz- lerimizden biridir bu. Anımsayalım. Yönetimin ba- şındaki R. T. Erdoğan, ken- disinin “kullanılma”sının, ABD’den yalvar yakar istendiği açıklanınca, “utandığını” hiç belirtti mi? Bir yurttaşın şikâyetine, “Ananı al da git!” diye adeta “külhani” bir yanıt verirken, yüzü hiç “kızardı” mı? “Ka- sımpaşalı”lık, halkın önünde de sergilenir mi? Şehitlerimize “kelle” diye- rek yaptığı unutulmaz saygı- sızlık, yargı yoluyla “üç kuruş- luk” ödenceyle (tazminatla) yüzüne vurulunca, acaba hiç “sıkıldı” mı? Burada kesip ötekine, dev- letin başındakine geçelim. Ab- dullah Gül, devlet bakanıyken, kendine bağlı bir kuruma “özel harcamalarını” ödetmesinden suçlu bulunduğundan, çok mu “utandı” dersiniz? Milletvekiliyken, “özel bel- gede sahtecilik”le suçlandı- ğında “sıkıldı” mı acaba? Arkadaşı aynı suçtan yargı- lanıp mahkûm olunca ne dü- şündü, üzülüp yüzü kızardı mı? “Aklanmadan” Cumhurbaş- kanı olmada hiçbir “çekince” duydu mu? Bugün Türkiye Cumhuriye- ti’nin başında “zanlı” biri var di- ye yazılıp çizildiğinde Abdullah Gül, kimbilir ne denli “üzülü- yor”, sıkılıyordur. Sanmam! Çünkü dinsel “takıyye” yön- teminde bu “kavramlar” hiç yer almaz... Beraber SESSİZ SEDASIZ (!) Utanmak Arlanmak! [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com22 Ağustos OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SA- ĞA: 1/ Güneş’in her iki yanõnda par- lak noktalar ha- linde beliren at- mosfer õşõk ola- yõ. 2/ Madenleri yontmada kul- lanõlan çelik araç... Sakat kimse. 3/ Radon elementinin simgesi... İz- mir’in bir ilçesi. 4/ Pa- muk ipliğinden yapõlan kalõnca kilim... Ege Bölgesi’nde taze sarõ incire verilen ad. 5/ Niğde ve Nevşehir il- lerinde yetiştirilen şa- raplõk bir üzüm cin- si... Adõn durum ekle- rinden biri. 6/ Güzel kokulu bir kavun cinsi. 7/ Mezar... Atõn en yavaş ve doğal yürüyüşü. 8/ Buhar banyosu... Dolma yapmak için hazõrlanan karõşõm. 9/ Anlaşõlmasõ, çözülmesi ya da içinden çõkõlmasõ güç olan.. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kuzey gökkürede bir takõmyõldõz. 2/ Eskiden koyun ve keçilerin sayõm vergisine verilen ad... Bir peygamber. 3/ Bir nota... Vişne ile kirazõn melezlenmesiyle elde edi- len meyve. 4/ Mardin ilinde ünlü bir ören yeri... Tümör. 5/ İçe doğmayla akla gelen yaratõcõ duygu... İlkel top- luluklarda doğaüstü güçlere verilen ad. 6/ Bir tür er- kek deve... Delikanlõ, yiğit kimse. 7/ “Derli toplu, ufak tefek” örneklerinde olduğu gibi, anlatõmõ güçlendirmek için sesçe benzer sözcüklerin üst üste kullanõlmasõna verilen ad. 8/ “Göl sanõrdõk ne zaman dalsak --- göz- lerine” (F.N.Çamlõbel)... Çabuk davranan, çevik. 9/ Yay- lõ bir pensle tutturulmuş küpe, iğne gibi takõlara veri- len ad... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 S E P P U K U K U R A L A Z E R D E R L E M B O O M A M A Z O N K O P Y A İ L O U F A K E F A L O T A R S İ O O B A B A R A J T İ K E S İ N İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Nüfus cüzdanõmõ kaybettim. Hükümsüzdür. NERİMAN ÖZCAN Nüfus cüzdanõmõ kaybettim. Hükümsüzdür. İLKNUR FİLİZ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear