25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17TEMMUZ2008 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER ARADA BIR FATMAESİN Pembe İncili Kaftan'dan lagendijk'e Benim kuşağıma okul yıllarında ulusal onurun ve saygınlığın bütün değerlerin üzerinde tutulması ge- rektiği öğretilir; hemen her fırsatta bağımsızlığın ve onurlu bir devlet olmanın önemi vurgulanırdı. Bu ne- denle Ömer Seyfettin'in Pembe İncili Kaftan öyküsü bu yurguyu pekiştirmek için birçok defa okutulmuştu. Ömer Seyfettin bu öyküsünde önce gaddarlığı, acı- masızlığı ve saygısızlığı ile bilinen Şah Ismail'e bir elçi göndermek zorunda olan zamanın padişahının endişelerini anlatır. Çünkü şahın, göndereceği elçiye saygısız davranma ve bu nedenle devletin onuru- nun zedelenme olasılığı vardır. Devletin onurunun zedelenmesindense, ölümü bile göze alıp, şaha ge~ reken yanıtı verecek birinin bulunmasını istemektedir. Vezirlerinden biri, Muhsin Çelebi adında varlıklı bir çiftlik sahibini önerir. Durumu öğrenen Muhsin Çe- lebi görevi kabul eder. Çiftliğini, mandırasını, evini rehin gösterip borçlanır. Güçlü atları, gösterişli arabası ve yardımcıları ile görkemli bir alay hazırlar. Buna bir de binlerce altın değerinde pembe incili bir kaftan ekler ve yola çıkar. Muhsin Çelebi, şanı kendisine çoktan ulaşmış Şah Ismail'in huzuruna vakur bir şekilde girer; koynun- dan çıkardığı nameyi önce öpüp başına koyduktan sonra tahtında oturan şaha uzatır ve geriye doğru bakıp oturacak bir yer arar fakat bulamaz. Bunun bir hakaret olduğunu hemen fark eder ve sırtından çı- kardığı pembe incili kaftanı yere serip üstüne otu- rur. Şahın ve maiyetindekilerin şaşkın bakışları al- tında gür sesiyle padişahını öven kısa bir konuşma yapar. Konuşması biter bitmez ayağa kalkıp, kapı- ya yönelir. "Şuna kaftanını verin" diye bağırır şah. Bi- ri koşup kaftanı kendisine uzattığında, "kalsın" der Muhsin Çelebi şahın duyacağı kadaryüksek bir ses- le, "Onu size bırakıyorum; Sarayınızda bir padişah elçisini oturtacak seccadeniz bile yok çünkü. Hem bir Türk yere serdiği şeyi bir daha sırtına koymaz." Muhsin Çelebi aslında pembe incili kaftanını sa- tın aldığı kişiye 1000 altın daha düşük fiyatla geri ver- meyi ve bu para ile çiftliğini rehinden kurtarıp geri almayı planlamıştır. Bu durumda planını uygulaya- maz. Elinde kalan az miktarda para ile ancak bah- çeli küçük bir ev alır ve yaşamının geri kalanını kü- çük bahçesinde sebze yetiştirerek, bunları satarak sürdürür. AB Parlamentosu Karma Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk'in Izmir'de bir konferans ver- diğini ve konferansta söylediklerini gazetelerde okuduğumda anımsadım bu öyküyü. Aslında La- gendijk'in sözlerini yadırgamamak gerekir. Zira AB için Türkiye'nin değil, şu anda iktidar olan AKP'nin önemli olduğu zaten bilinen bir gerçek. Türkiye üze- rinde oynadıkları ve oynamak istediklerini bu parti iktidarı ile rahatça gerçekleştirebildiklerine göre bu partiyi korumaları, kollamaları ve iktidardan düşmesinden korkmaları çok doğal! Bu uğurda Türk halkına saygısızlık etmek, hatta aşağılamaya kalk- mak olsa bile. Başka hiçbir ülkede yapmaya cesa- ret edemeyecek şekilde yargısını eleştirmek, ana mu- halefet partisine hakaret etmek, ülkenin siyasi ge- leceği ile ilgili önerilerde bulunmak olsa bile. Bütün bunlar Türkiye'nin AB için ne anlama geldiğinin so- mut bir şekilde açığa vurulmasıdır. Ancak bütün bu acı gerçeklerden daha acısı bu konferans esnasın- da dinleyicilerin bu sözlere bir tepki göstermeme- sidir!.. Gerçi bu konuşmanın ardından gazeteler, özel- likle bazı köşe yazarları bu konuşmanın analizini ya- pıp, anlamsızlığını, yakışıksızlığını, demokrasiye aykırılığını, yargıya müdahale anlamı taşıdığını vur- gulayan yazılar yazdılar. Fakat gönül isterdi ki, o kon- ferans esnasında dinleyicilerden bazılarının, en azından bir tanesinin söz alıp, "Siz benim ülkemde bu sözleri söyleme hakkını nerden alıyorsunuz" di- ye sorabilmeliydi. Omnipotans ve Yargıya Saygı... Motıoteist dinler Allah'ın her şeye kadir, her şeyi bilen, tek egemen, her yerde hazır, nazır ve evrensel sınırsız gücü olduğunu kabul eder. Bu sonsuz, sınırsız, kısıtlamasız güç haline omnipotans denilmektedir. Buna karşılık, Hıristiyanlığın başında St. Augustine ve St. Thomas Aquinas gibi Hıristiyan teologlar omnipotans yaratıcının neler yapabileceği konusuyla ilgili olarak omnipotans paradoksu ya da "çelişkisi"ni tartışmışlardır. Prof. Dr. Omer Baybars TEK Güçlü olınak ile erdemlilik birbirine karıştırılır ve güçlü kendini her şeye ka- dir sanma eğilimi göslerir. J. William Fulbright S on zamanlarda, birbiri ardına gelen gelişmeler, Lord Ac- ton'un "İktidar buzar, mut- lak iktidar mutlak bozar" özdcyişinc uygıın olarak, "si- yasi iktidar"ın tarihsel ve sosyo-psi- kolojik temellcrinc ve belki dc patalojık özelliklerine başka bir açıdan göz at- manın yararlı olacağını düşündürdü... Bu göz atiîjta dinin, din baronları, din ta- cirleri ve bezirgânları, daha doğrusu "siyasct-tarikat-ticaret" üçgcni tara- fından kişisel ve maddı çıkarlar için kul- lanılması, art niyetler ve istikametler üze- rinde durulmamıştır... Monoteist dinler Allah'ın her şeye ka- dir, her şeyi bilen, tek egemen, her yer- de hazır, nâzır vc evrensel sınırsız gücü olduğunu kabul eder. Bu sonsuz, sınır- sız, kısıtlamasız güç haline omnipotans denilmektedir. Buna karşılık, Hıristiyanlığın başında St. Augustine ve St. Thomas Aquinas gibi Hıristiyan teologlar omnipotans yaratıcının neler yapabileceği konusuy- la ilgili olarak omnipotans paradoksu ya da 'çelişkisi'ni tartışmışlardır. Bu pa- radoksun bir versiyonu da kaya (taş) pa- radoksu ya da (kaldırılanıayacak ka- dar ağır kaya paradoksu) olarak ad- landırılmıştır. Buna göre de "Omnipo- tant bir varlık kaldıramayacağı kadar ağır bir kaya yaratabilir mi? Sonuç- ta yaratabilirse dc, yaratamazsa da gü- cü sınırlıdır" sorusu ortaya atılmıştır. Aklı başında gerçek Müslümanlar için böyle bir sorunun sorulması ve konu- şulması bile hâşâ günahtır! (Kuran 67:16) Daha sonra, esansiyal omnipotans ve geçiçi bir süre ile güçlü olma ve sonra gücün sona ermesi anlammda tesadüfi omnipotans şeklinde ayrımlara da gi- dilmiştir. Konu, yasama gücü bakımın- dan "parlanıentcr cgenıenlikte omni- potans" ve bu gücün kendi kendini kı- sıtlamasıyla ilgili olarak da tartışılmış- tır. Protestan Kalvinist teoloji de Allah'ın omnipotans varlığmı teyit etmiştir. Yüzyıllar süren tartışmalar ve savaş- lar sonunda, özellikle Rönesans ve son- ra da Fransız Ihtilali ile birlikte, bu uhrcvi konuların ulu orta (!) tartışılma- sı yerine, din işlerinin devlet yöneti- minden soyutlanmasının ve laikligin yolu açılmıştır. Ancak, çocukluktan be- ri omnipotans varhğın büyüsü ve bazı- ları din rüccarlarınca uydumlmuş tama- men safsata olan yüzlerce dinsel refe- ransla yetişen, yoğurulan fanatik, radi- kal dinci ya da sade dindarların bazıla- rı, bilinçaltlarında bu varlık ile özdeş- lcşnıe sonunda kendilcrinde ya da lider bildikleıinde olmayan vc olmayacak bazı güçlere velınıctmeye başlamıştır. Bir de bu kişiler önemli sayılabilecek oy oranlarıyla siyasi iktidara gelince, bu "güç vehimleri" daha da akut hale gel- miştir. Tarih, dcvlct, kamu hukuku bil- gisi, bilinci ve hümanistik kültür yeter- sizliği de buna eklenince, sonuç "ken- din düşün, kendin düşle, kcndin inan" olmaktadır... Oysa, David C. McCul- lough'a göre, tarih tehlikeli zamanlara yolculukta kim olduğumuzu vc neden bu durumda olduğumuzu gösteren bir reh- berdir!.. Kavram kargaşası Gelin bu durunıun insanlan nereye gö- türebileceğini, öncelikle dincilerin değer verdiği Risale-i Nur Enstitüsü'nün in- ternct sitcsindeki şu alıntılardan görclim: "Omnipotans 'Amerikan Psikiyatri Bir- liği'nin 'Bireyin emosyonel (duyusal) çatışma ya da iç dış stres etkilerine, özel güçleri ve yetileri varmış ve diğerlerin- den üstünmüş gibi hissederek veya dav- ranarak tepki vermek' şeklinde tarif et- tiği savunma mekanizmasıdır. Ru- lıun. varlık âleminin tehditleri karşı- sında bütünlüğünü muhafaza etmesi vc ayakta kalabilmesi için vcrilmiş benliğin ve onunla bağlantılı kuvvct- lerin bu şekilde kullanılması aslında çok tehlikeli bir yoldur. Firavunluk noktasına götürebilccck bir ruh hali- nin de başlangıcıdır. Sınırlı bir alan- da, geçici bir zeminde yer alan güzel- liklerin tatmin ctmcdiği ruh ya fira- vunlaşarak, omnipotans ile kendinde olmayan pck çok şeyi kendinc mal ede- rek bir çare arayacaktır ya da acz ve fakrını merdanc kabul edip, sonsuz kudrete dayanmakla kalıcı bir çarc bulacaktır..." lşte böylccc, omnipotans fıkri, bilinç- altından içselleştirildiği, kişıselleştirildiği ve siyasallaştınldığı zaman belki (?) far- kında bile olmadan, kendileri gibi dü- şünmeyenlere karşı nefret projeksi- yonları ve yanılsamalar başlaınakta, kafalar karışmakta, dayatmacı, totaliter eğilimler artmakta ve kişileri veya ikti- darı (hükümetleri) elinde tutanları, ken- dilerini yasaların ve yargmın üzerinde görmeye, kuvvetler ayrılığının, laikligin ve anayasa ilkelerinin bilinçaltından in- kârına, ıııilli irade ile halk iradesinin birbirine karıştırılmasına, milli irade kavramının çarpıtılmasına ve bu sınır- sız iktidar gücünü kimscnin eleştire- meyeceği, denetleyemeyeceği ve yar- gılayamayacağı düşüncelerine ve hatta Danıştay, Yargıtay vb. saygın yargı güçlerinc, kendileriyle aynı görüşte ol- mayan, örneğin Kamer Genç gibi mil- letvekillerine, sözel ve bazen de adale- tin, erdemin, doğruluğun, barışın bilimi olan hukuk gibi ulvi bir bilim dalından mezun bir avukatm yaptığı gibi cinayetlc sonuçlanan fızikscl saldırılara kadar sü- rüklemektedir. 'Egemenlik ulusundur' Nilgün Cerrahoğlu'nun dediği gibi, "Demokrasi eşit sanık değildir, iktidar eşit milli irade hiç değildir. Demok- rasilerde iktidarların sınırları var- dır." Bu zihniyet egemen olunca, laik- liğe, Cumhuriyctc, demokrasi değerle- rine, (iktidar gücü lehine veya kendi çı- karlarına işlemedikçe) hukuka, hukuk- çuya, yargı bağımsızlığına ve yargıya saygı ortadan kalkmaktadır. Bir yandan oyçokluğuna dayanıp (kalan yüzde 54 oyu unutup) milli iradeden söz ederken, Allah'a ait egemenlik kavramı ile dün- yevi egemenlik kavramı da birbirine ka- rıştınlarak, her zaman açıkça olmasa da, bu bağlamda "Egemenlik ulusundur" ilkesi reddedilmektedir. Böyle olunca da, El Rahim (merhamete) (!) ve adalete dayalı olan Islaın dininc karşı bile günah işlenmektedir. Islam dini bizlere, öfkeyi, şiddeti, kavgayı, tamahı, bazılannın söz ettiği gi- bi kanı manı reddeden, kardeşliği teşvik eden, barışçıl ve hümanist bir din olarak anlatılagelmiştir... Bu tür kişiselleştirme ve özdeşleştir- meler bireyler düzeyinde gerçek dindar ve Müslümanları bile şaşırtacak, kızdı- racak, üzecek ölçüde örtünmeyen ka- dınlara kötü gözle bakma, Atatürk'e, ay- dınlara, Cumhuriyetçilere, ülkenin en de- ğerli varhklarından askere hakarctlcrc, "Tayyip'i üzmek Allah'ı üzmektir" gi- bi, psikiyatrinin konusuna giren akıl almaz çılgınlıklara yol açabilmektedir... Müjde Ar'ın bir TV programında önerdiği gibi belki de psikiyatri bilimi- nin siyaset alanına daha çok katkı yap- ması gerekir... İktidar sahiplerinin ve yandaşlarının yukarıda verdiğimiz senatör Fulb- right'ın muhteşem sözünü iyi düşün- melerinde yarar var. Ondan da önemli- si ülkemizin kurtarıcısı büyük insan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşa- mını vc sözlerini tekrar tekrar okumalı- dırlar. PENCERE Meğer Devletimiz Değişmiş... Geçen gün bu köşede eski bir anıdan söz aç- mıştım; 1952'de -ki Babıâli'ye girdiğim yıldır- ba- sın savcısıyla tanışmamızın öyküsünü anlatmış- tım... Aradan kaç yıl geçmiş?.. Bizim yazılar üstündeki savcıların dikkati o gün- den bu yana hiç eksilmedi; soruşturmalar, ko- vuşturmalar, dosyalar, davalar, iddianameler, suçlamalar ve savunmalarla dopdolu ilginç bir ba- sın hayatı yaşadık... • 1962'de Cumhuriyet'e köşe yazarı olduktan sonra da davalar birbiri ardına sürdü... 1992'ye kadar davasız bir süreç anımsamıyo- rum... Sonra 1992'de her şey bıçak gibi kesiliverdi... Neden?.. Çünkü 1992'de Sovyetler yıkıldı... Devletimiz için "komünizm tehlikesi" ortadan kalktı... Daha önceleri polisimiz, savcılarımız, yargıç- larımızın gözünde komünistlik en büyük suçtu... Beni de bu açıdan değerlendiriyorlardı... Sen istediğin kadar gerçeği anlatmaya çalış... Sakıncalısın... * 1992'den bu yana dava mava, savcı mavcı, suç muçtan kurtulmuştum... Ama artık iş değişti... Bir gün sabahın -ya da gecenin- saat dördün- de kapı çalındı, polisler baskın yaptılar, evde ara- ma taramadan sonra beni Emniyet'e götürdüler... Sorgu morgu, savcı mavcı, basın masın derken öğrendim ki ben 'Ergenekoncu' -ya da Agarta- cı- olmuşum... Şimdi de yine dinci ve liboş gazetelerden öğ- reniyorum ki 'Ergenekon' ya da 'Agarta' davasında sanıkrnışım... 1992'den bu yana kaç yıl geçti?... Devletimizle -Sovyetler yıkıldıktan sonra- baş- layan uzlaşmamız artık noktalandı... • Neden?.. Meğer devlet değişmiş... Benim haberim yok... Vakti zamanın devleti beni komünistlikle suç- lardı... Bu devletse beni Kemalistlikle suçluyor... Dinci basını okudukça öğreniyoruz ki antiko- münist devletimiz artık Islamcı olmuş, ulusalcı- ların köküne kibrit suyu ekecekmiş... • Her neyse 'Ergenekon' ya da 'Agarta' diye anı- lan davanın bir siyasal operasyondan gayrı hu- kuk değeri bulunmadığı elbette ortaya çıkacak- tır... O zamana dek biz ne yapalım?.. Gülelim mi?.. Ağlayalım mı?.. Başında alınyazgımız savcıyla, yargıçla, davayla başladı, öyle sürüp gidiyor... Suç ya bizde.. Ya devlette.. Bana sorarsanız suçu kendimde buluyorum, çünkü bu devletin antikomünist yapıdan Islam- cılığa geçeceğini biliyordum; ama, dönüp de de- ğişime ayak uyduramadım... T.C.YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRK HUKUKÜNDA SİYASAL PARTİ YASAKLARI YEDİTEPE ÜNtVERSlTESl HliKUK FAKÜLTESİ DERGÎSİ 1ACI I.TV 01' LAW Ocmokrasileııle Ekrenı Ali AKARTÜRK VEDITEPE HSIV1İRSITESI YEDtTSPE ÜNİVERSİTESİ YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DERGİSİNİN SON SAYISIÇIKTI CÎLT:IV SAYI:2 YIL:2007 İÇİNDEKİLER ÖZEL HUKUK fPOTEKTEN KURTARMA Prof. Dr. Ali Cem BUDAK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi NÜMUNE ÜZERİNE SATIM Yrd. Doç. Dr. R. Cem DİNAR Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi DIE VERTRAGLICHE UND DELIKTSRECHTLICHE HAFTUNG FÜR DAS VERHALTEN DRITTER IM TURKISCHEN RECHT Cihan AVCI Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi FRANCHİSE SÖZLEŞMESİNİN TANIMINA YENİ BİR BAKIŞ Araş. Gör. Mehmet ŞUA Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi TTK TASARISI VE "DENİZ ALACAKLARINA KARŞI MESULİYETİN SINIRLANMASI HAKKINDA1976 TARİHLİ MİLLETLERARASI SÖZLEŞMEYE'YE GÖRE DONATANIN SINIRLI SORUMLULUĞU Araş. Gör. Nuri ERDEM Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi FUNCTIONS 0F AN ARBITRATION AGREEMENT Araş. Gör. Efe DIRENİSA Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi HUKUKSAL BAĞLAMDA HEKİMLİK YETKİLERİNİN, TIPTA UZMANLIĞIN VE İŞ YERİ HEKİMLİĞİNİN İNCELENMESİ Av. Izzet OTRU AİLE KONUTU ÜZERİNDE TASARRUF Araş. Gör. Ömer BAĞCI Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi KAMU HUKUKU BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İNSAN HAKLARI KOMİTESİ KARARLARINDA ÖZEL YAŞAM HAKKI Yard. Doç. Dr. Songül ATAK Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi FEDERAL ALMANYA'DA ADLİ İNFAZ Dr. Matthias MALJRER Çeviren: Prof. Dr. Yener ÜNVER Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi MİLLETLERARASI İNSAN HAKLARI HUKUKÜNDA HUKUK MAHKEMESİ KARARLARININ ESAS BAKIMINDAN HUKUKA UYGUNLUĞUNUN DENETİMİ Prof. Dr. Alexandar H. E. Morawa Çeviren: Araş. Gör. M. Akif AKBAŞ Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi KARAR ÇEVİRİSİ MÜLKİYETİ SAKLI TUTMA SÖZLEŞMESİYLE SATILAN MAL KİRALAYANIN HAPİS HAKKI İÇİN TUTULAN DEFTERE KAYDEDİLEBİLİR Mİ? Çeviren: Araş. Gör. U. Yiğit PARMAKSIZ Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi IPOTEÖİN PARAYA ÇEVRtLMESl Prof, Or Ali Cem BUDAK VRBİTBTE ONIVKRSİTRSİ ADLİYEYE KARŞI SüÇLAR (TCK, m. .'(ı7-MH) Pnıl Dr Yener t'NVER TÜRK İIUKUKI'NDA VE ULUSLARARASI HÜKUCTA HAVAYOLU lli; W)K TAŞIMA SÖZLBŞMES! Dr BUluni SOZIiR tMAR HlîRUKU HHRS NOTI.ARI ErasUn ÖZKAYA ÖN SÖZI.KŞMI; (SÖZLESME YAPMA VAADt) GÜL DOfiAN ıı.ıılıırı DNIVIMİTBJİ KADASTRO HUKUKU D.ERS N0TLAR1 Eraslan OZKAYA VEL1İTETE (!NIVKILSlTK>! Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinin lisans, yüksek lisans ve doktora öğrenimi hakkında bilgi alabilmek için http://hukuk.yeditepe.edu.tr ve www.yeditepe.edu.tr adreslerine bakabilirsiniz. YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ 26 AĞUSTOS YERLEŞİMİ Kayışdağı Caddesi, 34755 Kayışdağı / Istanbul Tel: (0 216) 578 07 05 Faks: (0 216) 578 07 56 e-mail: bagci.omer@gmail.com _ _ _ _ _
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear