Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
14 TEMMUZ 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
1İJ J v f J JA U I V I J L ekonomi@cumhuriyet.com.tr 13
Tannverdi, yanlış politikalar nedeniyle hazır giyimin üretemez, yeni istihdam sağlayamaz konuma geldiğini aktardı
Yeni bir üretim şevkine ihtiyaç var
• ÎHKlB'in yeni başkanı
Hikmet Tannverdi, "Bir iki
yıl içinde sektör için
yapılması gerekenler
yapılmazsa, sektörün
toparlanması da geri
dönüşü de çok zor olur"
dedi.
ŞEHRtBAN KIRAÇ
tstanbul Hazır Giyim ve Kon-
feksiyon Ihracatçılan Birliği'nin
(ÎHKİB) yeni başkanı Hikmet
Tannverdi, son yıllarda hü-
kümetin uyguladığı yan-
lış politikalar nede-
niyle, Türk tekstil
ve hazır giyim
sektörünün
zor bir
PARASIZ YATILIDAN 31 MİLYON YTL'NİN BAŞINA
Türkiye 'nin ihracatımn en büyük birliklerinden ÎHKİB 'in yeni
başkanı Hikmet Tannverdi, hamal bir habanın oğlu, devlet
parasız yatth okulu, siyasal bilgilerfakültesi, ticaret, şirket
yönetimi, dernek başkanlığı gibi bir dizi başarıyı sığdırmış.
Sektöre ilk adımını 1975 'te Mercan 'da ağabeyiyle birlikte Güven
Fermuar'ı kurarak attığını belirten Tannverdi, şimdi de
hazırgiyim sektörüne yön veren 31.6 milyon YTL bütçeye sahip
Türkiye nin ihracatma yön veren ÎHKİB 'in başma seçildi.
Hikmet
Tannverdi
dönemde geçtiğine işaret ederek "Bir
iki yıl içinde sektör için yapılması ge-
rekenler yapılmazsa, sektörün to-
parlanması da geri dönüşü de çok
zor olur" uyansında bulundu.
İHKİB başkanlığına 3 rakibini ge-
ride bırakarak ezici bir oy çokluğuy-
la seçilen Hikmet Tan-
nverdi sektöre iliş-
kin projelerini ve
h e d e f 1 e r i n i
C u m h u r i -
yet'e de-
ğerlendirdi.
Uygulanan
ekonomik
politikalar ne-
deniyle bugün sek-
törün üretemez, yeni istih-
dam sağlayamaz konuma gel-
diğini aktaran Tannverdi, "2001
krizinden sonra uygulanan
program enflasyonda denge-
leri sağlamak açısından olumluydu.
Ama 2006'da bu politika iflas etti.
Türkiye artık eski politikalarla yö-
netilecek yerde değil. 2006 ile bir-
likte Türkiye'nin yoluna yeni bir
programla devam etmesi gereki-
yordu. Bu üretime odaklı bir eko-
nomik program olabilirdi. Bunu
başaramadık" dedi. Türkiye'nin ih-
racat cenneti yerine ithalat ccnncti ha-
line geldiğini, üretimin düşürüldüğü-
ne işaret eden Tannverdi, gelinen
noktada enflasyon hedeflerinin de
tutmayacağını vurguladı. Tannverdi,
"Keııdi kendimizi kandırmanın bir
anlamı yok. Ihracat rakamlaı ına
bakarak Türkiye ihracatını arttırı-
yor, Türkiye gelişiyor demenin pek
doğru olduğunu düşünnıüyorum.
Bu ülkede yeni bir heyecana, yeni
bir üretim şevkine ihtiyaç var. Bu-
rada insanların şevki kırılmış, fir-
malarımızın birçoğu ithalatçı inşa-
atçı olmuş durumda" diye konuştu.
Türkiye'nin bu saatten sonra tekstil
ve hazır giyim sektöründen çıkmak gi-
bi bir lüksü olamayacağının altını çi-
zen Tannverdi, "Bu bilgi birikimi-
mi/i kaybetimenin ülkeye çok büyük
zararı olur. Bazı kafalarda bu sek-
törün bittiği gibi bir düşünce ol-
masını kabul edemiyorum" dedi.
Üretim Anadolu'ya kaymalı
Türk fırmalannın yüksek maliyetlcr
nedeniyle üretimlerini yurtdışına kay-
dırmasını da eleştiren Tannverdi, îs-
tanbul'un moda, Anadolu'nun da üre-
tim merkczi olmasını savunduklarını
açıkladı. Tannverdi, "Doğu ve Gü-
neydoğu'nun verilecek desteklerle
daha çok çalışan ve üreten bir böl-
ge olması gerektiğini düşünüyoruz.
Artık büyük firmalar üretim için
Anadolıf yu seçmeli. Türkiye Giyim
Sanayicileri Derneği'nin (TGSD)
Anadolu'da kümeleşme ile ilgili
projeleri var, bunları daha fazla ge-
İiştirebUiriz" diye konuştu.
Bir finans komitesi kuracaklannı ve
sektörün finans problemini cözecek
adımlar atmayı planladıklarını bildi-
ren Tannverdi, yurtdışına ilişkin plan-
ları konusunda da şu anda ABD,
Rusya ve Belçika'daki temsilcilikle-
ri daha aktif hale getireceklerini,
özellikle Rusya ve ABD ile ilgili bir
yenidcn yapılannıa içinde olacaklan-
nı dile getirdi.
Evi boyatmak gelecek balıara
Polisan, ekonomideki durgunluğun boya sektörüne de yansıdığını
belirterek 1 milyar dolarîıkpazarın küçülmeye başladığını açıkladı
NECDET ÇALIŞKAN
MARDtN - lnşaattaki dur-
gunluk boya sektörüne de yan-
sıyınca 1 milyar dolarlık pazar da
küçülmeye başladı. Sektördc ge-
çen yıla göre yüzde 30'a varan
bir daralma yaşandığına dikkat
çeken Polisan Holding Üst Yö-
neticisi (CEO) Erol Mizrahi,
"Belirsizliği gören vatandaş
ilk olarak evlerini boyamaktan
vazgeçiyor. tşimizin yüzde
90'ını oluşturan evlerin yeni-
den boyanması ertelenir hale
geldi" dedi.
Mardin Belediyesi ve Gülen
Boya'nın işbirliği ile restore edi-
len Kırklar Kilisesi Sokağı'nın
açılış töreninde konuşan Mizra-
hi, boya sektöründeki küçülme-
ye karşın marka yatırımlanna
ağırlık verdiklerini ve alışveriş-
iş merkezleri, rezidans gibi fark-
h alanlara da odaklandıklannı an-
lattı.
Polisan Yapı ile geçen yıl in-
şaat alanına da adım attıklannı
söyleyen Mizrahi, "Polisan Ya-
pı ile inşaatta büyüdükten son-
ra kendimiz projelerimize de
imza atacağız. Hayalimizde
gökdelenler yapmak var. Bir-
kaç yıl içinde Gayrimenkul
Yatırım Ortaklığı'na dönüş-
mek istiyoruz" dedi.
Dilovası'nda 2 bin dönümlük
yeşil arazilerinin olduğunu kay-
deden Mizrahi, "Burasını Sa-
panca gibi sağlık turizmine
kazandırnıak istiyoruz. Bu-
nun için bir Spa merkezi kur-
mayı düşünüyoruz" diye ko-
nuştu. Mizrahi, enerji sektörüne
rüzgâr ile girip Gebze'deki
OSB'lerde temiz enerji sağla-
mayı planladıklarını belirtti.
Türkiye'de kişi başı boya rü-
ketiminin Avrupa'nın dörtte bi-
rine ancak ulaşabildiğinin altını
çizen Polisan Yönetim Kurulu
Başkanı Nccmettin Bitlis dc
"Ekonomik durgunlukla bir-
likte pazar şu anda hareketsiz.
Türkiye'de ortalama bir ev 5-
6 yüda bir boyanıyor. Ekono-
mik durgunlukta ilk ertele-
ncn, evlerin düzeni oluyor. Va-
tandaş, 'Gelecek sene boyanm'
diyor" diye konuştu.
SOKAKLAR YENİLENlYOR - Mardin'de bine yakın evi taş beji rengi ile bo-
yayan Gülcn Boya, iki sokak daha yenileyecek. Zinciriye Medresesi Çıkmazı
ve Zinciriye Medresesi Sokağı'nı kapsayan proje ile bu sokaklara Ajda Pek-
kan ve Mardin'in fahri hemşerisi olan Necmettin Bitlis'in ismi verilecek.
DÜNYA EKONOMİStNE BAK1Ş / ERGİN YILD1ZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
Ingiltere ve ABD'nin, Zimbab-
we'ye ambargo koyma çabalarını,
son anda Rusya ve Çin engelledi.
Uluslararası Ceza Mahkemesi Sudan
Devlet Başkanı'nı soykırımla suçla-
maya hazırlanıyor. Ingiltere, petrol
akışını aksatan isyancılara karşı,
Nijerya'ya askeri yardımı teklif edi-
yor. Afrika'ya ilgi giderek artıyor.
Emperyallst yönetlşlm
Bush döneminin dünyaya, tek
başma (müttefiklerine aldırrnadan) bi-
çim verme (imparatorluk) projesi
tükenince gündeme yeni proje ara-
yışları gelmeye başladı. Bu arayışlar
içinde, "Avrupa ve Japonya ile bir-
likte, yanlanna 2. derecede güçler-
den birkaç "demokratik" ülkenin de
eklenmesiyle oluşacak, ABD liderli-
ğinde bir blokun küresel yönetişim
projesi giderek öne çıkmaya başla-
dı.
Bu proje, Clinton döneminin
"uluslararası topluluk" "insani
müdahale" kavramlarına, bu kez
Irak ve Afganistan deneyleri ışığın-
da, dünyada şekillenmeye başlayan
"çok kutupluluk" iklimi içinde, bir ge-
ri dönüş çabası olarak görülebilir.
Demokrat Parti'nin başkan adayı
Barack Obama'nın dış politika se-
çeneklerini tartışırken (Cumhuriyet,
09/06/08), "gelen dış politikayı hazır
bulur" dememin bir nedeni de bu
"geri dönüşün" salt düşünsel değil
kurumsal zeminin de bir süredir in-
şa edilmekte olmasıydı. Afrika'ya dö-
nersem, bu çok değerli enerji ve mi-
neral kaynaklarına sahip kıta, bu
"blokun" yönetişim projesinin şe-
killenmesinin hem aracı hem de he-
defi olacak gibi geliyor.
Princeton Universitesi, Woodrow
VVilson okulunun Ulusal Güvenlik
Projesi ortak direktörleri, Ann-Ma-
rie Slaughter ve John Ikenbery (bu
zat, 2003 yılında CIA Istihbarat Kon-
seyi başkanıydı) geçen cuma günü
Financial Times'üa yayımlanan ortak
yazılarında, bu yeni "blokun" oluş-
masına ilişkin tartışmaları çok güzel
özetlediler.
Blraz Cramscl...
Daha önce de aktardığımız gibi iki
tez yarışıyor: Cumhuriyetçilerin ada-
yı McCain'in ve neo-con çevrenin
Demokrasiler Birliği-DB (League
of Democracies) tezi ve Demokrat
Parti'ye yakın, geçmişte "liberalem-
peryalizmi" ("insani müdahale") sa-
vunmuş çevrelerin Demokrasiler It-
tifakı -Dİ (Concert of Democracies)
tezi. Salughter ve Iken-
berry bu ikinci gruba ait. j
Ortak yazılarında, DB'nin
aslında ABD'nin güç kul-
lanmasını kolaylaştırma-
yı amaçlayan bir taktik ol-
duğunu (revize edilmiş im-
paratorluk projesi de di-
yebiliriz) ileri sürdükten
sonra, kendilerine ait Dİ
projesini açıklamaya giri-
şiyorlar.
Bu iki yazara göre Dl'nin
esas amacı, "küreselleş-
meyi kurtarmak", bunun
için gerekli küresel yöne-
tişim kurumlarını restore
etmek, genişletmek ve
güçlendirmek olmalıdır.
Yazarlar, geçtiğimiz 50 yıl
boyunca dünyada iki güç merkezi var-
dı diyorlar: öncelikle VVashington'da
ama Londra, Paris, Bonn, Tokyo,
Brüksel'de var olan "Batı Demokra-
sileri düzeni". Ikincisi, simgesel ola-
rak BM Güvenlik Konseyi'nde mer-
kezileşen "büyük güçler düzeni". Ya-
zarlara göre, dün mücadele demok-
rasiyle komünizm arasındaydı; şimdi
de "dünya demokrasilerinin küresel
yönetişimi yenilemek ve genişletmek
için işbirliği yapması gerekiyor".
Yazarlar, bu amaçla, Batı demok-
rasileri blokunu, Güney Afrika, Bre-
zilya, Endonezya, Meksika, Şili, Ar-
Geleceğe Dönüş -1
jantin, Türkiye gibi ülkelerle geniş-
letmeyi öneriyorlar.
Slaugher ve Ikenberry'nin önerileri,
Gramsci'nin (sonra Poulanzas'ın) bir
ülkede, hegemonya olgusunu anla-
tırken oluşturdukları betimlemeye
(devletler düzenine tercüme edilmiş
haline) çok benziyor(l): Bir lider sınıf
fraksiyonu (burada ABD) etrafında
oluşmuş iktidar bloku (Londra, Pa-
ris, Berlin Tokyo), bu blokun etrafın-
da onu destekleyen sınıf ve zümre-
ler(kimi "seçilmiş", 2. sınıf ülkeler), en
altta da, bu "destek sınıfları" aracı-
lığıyla, bastınlan, yönetilen emekçi sı-
nıflar (çoğu enerji ve kaynak sahibi ül-
keler). Bunların ekonomik alanları
"blokun" kullanımına açık tutulacak,
direnenler, gerektiğinde bu blokun
(belli ki destek ülkelerinden de dev-
şirilecek) askeri güçlerinin ilgisine
konu olacaklar.
Miidahaleye kurumsal kılıf:
Koruma sorumluluğu
Ancak bu sürecin işleyebilmesi
için, "bloku" bir arada tutacak, hatta
oluşmasına önayak olacak bir ama-
cın ve kurumlaşmanın (ideoloji ve
onu üreten, maddeleştiren bir yer) var-
lığı gerekiyor.
Tam bu noktada, 2005'te kurulan
ama bugüne kadar ölü taklidi yap-
tıktan sonra, tam Afrika büyük güç-
lerinin ilgisini çekmeye başladığı,
ABD'nin AfricaCom'u kurduğu, Zim-
babwe'ye askeri müdahale, Nijerya
hükümetine askeri yardım olasılıkla-
rı tartışıldığı sırada ısıtılarak servis ya-
pılan, "Koruma Sorumluluğu"
("Responsibility to Protect"
"http://www.globalcentrer2p.org"ww
w.globalcentrer2p.org) adlı kurum-
dan söz edebiliriz.
BM bünyesinde kuru-
lan "Koruma Sorumlu-
Mg luğu"nun WEB sitesine
• baktığınızda, ilk anda
"hümanist" bir "fanteziy-
le" karşı karşıya olduğu-
nuzu sanabilirsiniz. Ama
siteyi dikkatle incelediği-
nizde, kurumun amacının
şöyle tanımladığını göre-
ceksiniz: "Bir devletin
görevi halkını insan ürü-
nü felaketlerden koru-
maktır. Bir devlet bece-
riksizlikten ya da kötü ni-
yetten bu sorumluluğunu
yerine getirmezse, so-
rumluluk uluslararası top-
luluğa geçer. Bu sorum-
luluk, diplomatik, yasal,
barışçı vb, son tahlilde de askeri
yöntemlerle yerine getirilmelidir". O
zaman da ister istemez akhnıza, Ro-
ma Imparatorlukunun, başka kral-
lıklara saldırırken gerekçe olarak sık
sık bu "koruma" kavramına başvur-
duğu gelecek. Sonra da, bu kurumun,
"insani müdahaleler" kavramı arkasına
sığınan (bazen de sığınmayan) "libe-
ral emperyalist" politikaların askeri
operasyonlarına meşruiyet kazan-
dırmaya çok yatkın bir yapılanma
olduğunu düşüneceksiniz.
Nitekim Ingiltere Parlamentosu,
Avam Kamarası (seçilmiş temsilciler
meclisi) Kitaplığı Uluslararası Ilişkiler
ve Savunma Bölümü'nce yayımlanan
bir "araştırma notu", bu kuruma tam
da bu biçimde yaklaşıyor. Adele
Brovvn imzalı yaklaşık 62 sayfalık "no-
tun" başlığı, şüpheye hiç yer bırak-
mayacak kadar açık: "Insani amaçlı
müdahaleyi yeniden icat etmek: Ko-
ruma Sorumluluğu'na iki selaml"
Adele Brovvn, araştırmasında "in-
sani amaçlı müdahalelerin" tarihini
irdeledikten sonra, "Koruma So-
rumluluğu" kavramının, yükselen bir
doktrin olduğuna dikkat çekiyor.
Brovvn araştırmada, "egemenlik"
kavramının tarihsel gelişmesini, son
dönemde egemenliği, "sonjmluluk"
kavramıyla sınırlamayı amaçlayan
yaklaşımları irdeliyor. Araştırma, bu
kurumun amaçları ve kapasiteleri
üzerine sürmekte olan tartışmaları
özetliyor, Batı kavramı kapsamına
girmeyen ülkelerin kaygılarına de-
ğiniyor. Ama sonuç olarak bu dokt-
rini Ingiltere'nin tüm önemli siyasi
partilerinin benimsediğini, Ingiltere
hükümetinin doktrinin kabul edil-
mesine yönelik uluslararası çabaların
başını çektiğini vurguluyor.
Ozetle yeni "emperyalist blo-
kun" altyapısını ve meşruiyet ze-
minini oluşturmayı bu kez Ingiltere
hükümetinin üstlendiğini görüyo-
ruz. Ingiltere hükümetinin Nijerya
ama özellikle Zimbabvve ve bağla-
mında geliştirmeye başladığı yak-
laşımlan da bu bloku kurmak için ge-
rekli ideolojiyi ve "olayı" hazırlamak
çabaları bağlamında anlamlandı-
rabiliriz: Hadi, "koruma sorumlu-
luğumuzu" yerine getirip Zimbab-
vve halkını birlikte kurtaralım! Bu
bağlamda "bilenler" konuşmaya
başladılar bile. örneğin, Bosna-
Hersek eski "sömürge valisi", Lord
Ashdovvn, "Zimbabwe'ye yönelik bir
askeri müdahalenin meşruluğunun
savunulabileceğini" ileri sürüyor.
(The Times, 26/06/08). Çarşamba
günü, bu müdahale koşullarının
oluşma sürecine bakacağım.
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Sermaye - AKP
Evliligi Çatırdıyor!
Türkiye 2000'li yıllara ılımlı Islam ile sermayenin
evliliğiyle girdi. Son bir yılı aşan bir süredir bu evli-
lik, hızla, sona ereceği bir noktaya doğru sürükle-
niyor. Yaşadığımız çalkantıh günler, bu "aile içi" kav-
ganın dışavurumundan başka bir şey değildir.
Aile içi denilmesinin nedeni şu: Bu kavgadataraf
olması gereken asıl kesim, yani işçi kesimi, işçi, me-
mur, uzman ve teknik personeliyle yer almıyor. Sa-
yısal olarak çok sınırlı, niteliksel olarak sürekli bas-
kı altında tutulmasının sonucunda örgütsüz ve da-
ğınık kalan işçi sınıfı, ne acıdır ki, bu çok önemli ta-
rihsel dönemeçte, olması gereken düzeyde etkin-
lik gösteremiyor.
Böyle bir ortamda yanlış varsayımlar ağırlık, ge-
çerlilik kazanıyor. Bu bağlamda, iktidar kavgasının
"Cumhuriyetçi seçkinler" ile "yükselen yeni orta sı-
nıf arasında yaşandığı kuramı ortaya atılıyor. Bu var-
sayıma göre, "geleneksel olarak" ülkeyi yöneten
Cumhuriyetçi seçkinler, ellerindeki "iktidar gücünü",
halktan çok yüksek oranda "oy alarak" iktidara gel-
se de bir siyasi partiye (burada AKP) bırakmak is-
temiyor.
Oysa ülkede ve dışarıda çok vurgulanan bu yak-
laşıma göre AKP, güçlenen yeni sermayenin, li-
beralizmin, AB üyeliğinin, özgürlüğün ve demok-
rasinin, kısacatüm "değerlerin" temsilcisidir; gi-
derek solcudur. AKP'nin temsil etmediği tek de-
ğer olarak geriye "darbecilik" kalıyor ki bu da Cum-
huriyetçi seçkinlerin tek işidir. Yıllardır süregelen
ve her gün geçersizliği bir kez daha kanıtlanan bu
kuramsal çözümleme, tarihsel ve nesnel gerçek-
likten çok uzaktır.
•••
Önce "tarihsel tam" doğru konulmalıdır. Kökeninde
yer alan Selamet, Fazilet, Refah çizgisinin demokratik
açılımlar sergilediği söylenemez. Bu durum aslında
merkez sağ için de büyük ölçüde geçerlidir. özet-
le, ne sağdaki "öbür" öncülleri, Demokrat Parti, Ada-
let Partisi ve Anavatan Partisi, "demokrat bir öze sa-
hipti", ne de AKP, geçin solculuğu bir kalemde, öz-
gürlükçü ve demokrartır.
Gerek parti içi demokrasi, gerekse grev hakkın-
dan, düşünce ve basın özgürlüğü ve üniversite
özerkliğine dek tüm temel siyasal, sosyal ve eko-
nomik haklar konularında AKP öncesi sağcı parti-
lerin nasıl bir "özgürlükçü olmayan", hatta zaman za-
man baskıcı bir yönetim sergiledikleri tarihin say-
falarını dolduruyor. Bu ülkenin sahip olduğu "en öz-
gürlükçü" anayasa olan 1961 Anayasası'nı adım
adım işlemez kılan, eğitimi dinselleştiren, ekonomiyi,
ailelerine ve yandaşlarına rant dağıtım aracı yapan
ve 12 Eylül rejimiyle uyumlu çalışan sağcı siyasi par-
tilerden başkaları değildir.
öncekilerin tersine Soğuk Savaş sonrasında tek
başına iktidar olan AKP, kendini küreselleşme sü-
recinin içinde buldu ve bu sürece ılımlı Islamcı ni-
teliğiyle katıldı. Türkiye'nin AB üyeliği çerçevesin-
de kimi demokratik açılımlara imza atmasına kar-
şın, AKP, kendi "geçmişinin yolundan"çıkamadı; as-
lında çıkamazdı da. Bu köşede daha önce de be-
lirtildiği gibi, özellikle AlHM'nin 10 Kasım 2005 ta-
rihinde Leyla Şahin ile ilgili olarak verdiği "Türk üni-
versitelerindeki türban yasağının insan haklan ihla-
li oluşturmadığı" kararı, bir dönüm noktası oldu. Bu
tarihten sonra AKP, adım adım AB'ye üyelik "he-
yecanından" ve çabasından uzaklaştı; AB üyeliği-
nin "kendi öz/em/enyte" uyuşmayacağını gördü; bu-
nun ayırdına vardı.
•••
Oysa küresel sermaye için AKP "en uygun" çö-
zümdü. AKP iktidarı ile Avrupa Birliği ülkelerinin bir-
çoğunda bile görülmeyen ve "satın alanın fiyat be-
lirlediği kayıtsız-koşulsuz özelleştirme" yapılıyordu.
"Dünya rekoru" düzeyinde "yüksek reel faiz" öde-
yerek sağlanan dış borçlanma ve sıcak para girişi
bunu tamamlıyor; bankalar ve büyük üretim birim-
leri yabancı sermayeye sunuluyordu. Bunları, bas-
kı altında tutulan sendikal haklar ve aşırı yoğun iş-
sizliğin birlikte sağladığı "ucuz işgücü" ve yabancı
mallarla doldurulan ve "büyüyen iç piyasa" ta-
mamlıyordu. Küresel sermaye ve sözcüleri için
"bundan iyisi can sağlığıydı". Hak ve özgürlüklerin
genişlemesi; siyasi parti yapılannın ve seçimlerin da-
ha demokratik olması, sendikal haklar, yabancıla-
rın "derdi" değildi. Yabancılara göre halkının ço-
ğunluğu Müslüman olan bir ülkede demokrasi de "bu
kadar" olurdu.
AKP, yabancılann, esas olarak küresel sermayenin
çıkarlanna uyan ve dönemsel olan bu büyük des-
teğiyle bugünlere geldi ve bir yıl öncesinin büyük se-
çim başarısından hemen sonra "kamu alanının Is-
lamlaştınlması" çalışmalarını hızlandırdı. Küresel
sermayeye sağladığı büyük olanakları Islamcı nite-
liğini öne çıkararak kendisi için yeni bir "getihye dön-
üştürmek" isteyen AKP, dış desteği "kalıcı" ya da ser-
maye ile olan "kutsal evliliğini" hiç bitmeyecek sa-
nıyordu. Oysa sermaye, doğası gereği, çıkarına ol-
duğu sürece bir iktidara destek verir.
Kaldı ki tam da bu sırada küresel sermaye,
ABD'de konut kredi sisteminden başlayan, petrol ve
gıda fiyatlarındaki artışla devam eden bir fırtınalı or-
tama giriyordu. Küresel sermayenin "sinirlerinin bo-
zulması" ile AKP'nin Türkiye'yi daha Islamlaştırma
girişimi, eski "uyumlu ve uygun" ortamı ortadan kal-
dırıyor; giderek yok ediyor. Küresel sermayenin söz-
cüleri, artık açıkça "AKP'nin siyasi yanlışlarını" sı-
ralıyor. Sermaye AKP'yi ilk kez çok "ciddi biçimde"
uyarıyor. AKP-sermaye ilişkilerinde bir kırılma baş-
lıyor. Muhalefetin yapamadığını küresel sermaye ya-
pıyor. Küresel sermaye-AKP evliligi büyük bir dep-
rem geçiriyor.
önümüzdeki günler, bu evliliğin düzelip düzel-
meyeceğini; sarsıntının yaz sıcaklığı nedeniyle
mevsimsel olup olmadığını gösterecektir. Son gün-
lerde yeniden dillendirilen "merkez sağda" bir siyasal
yapılanma girişimleri, aslında "evlilik sonrasının" ha-
zırlığıdır. Küresel sermaye ülkemizde yeni bir "ge-
lin" arıyor!
yakupkepenekO6 @ hotmail.com
Bakanlık konfederasyonu unuttu
Ekonomi Servisi - Çalışma Bakanlığı, konfe-
derasyonlar arasında şubat ayında kurulan 18 bin
528 üyeli Birleşik Kamu-tş Konfederasyonu'nun
yanı sıra Bağımsız Büro Hak-Scn'i yazmayı unut-
tuğu için kanıu görevlileri sendikalan ve konfe-
derasyonlarının üye sayılarının tespitine ilişkin
Resnıi Gazete'de yeni bir tebliğ yayımladı.