Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHÜRİYET 13 TEMMUZ 2008 PAZAR
12 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr
Brüksel,
yoksulluğun
başkenti
A rtan fiyatlar bir kısmımızı
zİLotomobilimizin deposunu
doldurma konusunda kaygılandınrken
öteki dünyada (yanhş anlamayın, öbür
dünya değil bu, dünyada ikinci sınıf
yaşam öngörülen diğer dünya, ötekiler
yani) yüzbinlerce insan açlık tehlikcsi
ile karşı karşıya. Dikkat edin, bunu
söyleyen sosyalist ya da komünist biri
değil. Geçen günlerde Dünya Bankası
Başkanı Robert Zoellick, geçen yıl
ABD ve Avrupa'da benzin fiyatlanna
odaklanıldığını belirterek "Bazıları
yakıt depolarını doldurma
konusunda kaygıhyken dünya
genelinde diğer bazıları da
midelerini doldurnıaya çahşıyor"
dedi. Bizim bir atasözümüz bunu çok
iyi özetliyor: "Koyun can derdinde
kasap et derdinde!"
Üçüncü dünya ülkeleri açlık sınınna
doğru sürüklenirken yoksulluk
herkesin derdi olmaya devam ediyor.
Flaman Bölgesi'nde halkın yüzde
11.4'ü yoksulluk sınınnda yaşarken
bu oraııın Valon Bölgesi'nde yüzde 17
olduğu ortaya çıktı. Federal Ekonomi
Dairesi verilerine göre, tüm
Belçikalıların ise ortalama yüzde
14.7'si yoksulluk sınınnda. Yoksulluk
sınırı tek başına yaşayanlar için 10 bin
316 Avro yıllık gelir, çiftler için ise 21
bin 665 Avro yıllık gelir olarak
belirlendi. Şimdi ben açlık sınınnda
yaşayan bir Afrikalı olsam "Biraz da
biz yoksulluk sınınnda yaşayalım"
demez miyim?
Brüksel'in dilencilerini ve evsizlerini
ilk fark eden ben değilim, son gören
de ben olmayacağım. Ekonomi
Dairesi verilerine göre, Brüksel'de
yaşayan en yoksul yüzde 10 nüfusun
tüm gelir içindeki payı yarı yanya
azalırken en zengin yüzde 10'un payı
yüzde 29'dan yüzde 34 çıktı. Brüksel
Bölge Hükümeti Başkanı Charles
Picque (Frankofon Sosyalist Parti -
PS) Brükscl'dc yoksullarla zenginler
arasındaki uçummun gittikçe
açıldığını ve bunun Brüksel kenti ve
geleceği için gerçek bir tehlike
oluşturduğunu söyledi. Picque
"Liluslaıarası
BRÜKSEL
ERDİNÇ UTKU
kurumların
merkezi olarak
önemi artan
Brüksel özellikle
Avrupa'nın
başkenti olarak
uluslararası
yöneticilerin ve
bürokratların
ikamet ettiği bir
kent, ancak aynı zamanda
Brüksel'de düşük eğitimlilerin
oranı gittikçe artıyor. Brüksel'de
halkın yüzde 10'u okuma-yazma
bilnıiyor" dedi. Uzmanlar göçün
Brüksel'de birbirinden ayn iki dünya
yaratılmasında önemli bir etken
olduğunu, yoksulluğun özellikle
merkezi semtlerde yoğunlaştığını
belirtiyorlar. Brüksel'de doğan
çocuklann üçte biri gözünü yaşam
koşullan iyi olmayan yoksul bir ailede
açıyor. Ya sokakta gözlerini
kapatanlara ne demeli? "Mort de la
rue" oluşumu geçen yıl Brüksel'de 32
evsizin yaşamını yitirdiğini açıkladı.
Evsizlerin çoğunun hastalandıklannda
iyi bakılmamalan nedeniyle öldüğü
ortaya çıktı. 32 evsizden 13'ünün
sokakta yaşamını yitirdiği ifade edildi.
Medya Brüksel'e "Yoksulluğun
başkenti" dedi haberlerinde. Sanınm
Afrika ülkelerinden çoğunun başkenti
"Biraz da biz yoksulluğun başkenti
olalını" diye can atıyordur.
Dünyanrn en büyük sorunu yoksulluk
ve açlık gibi görünüyor. Ancak
yeryüzünde açlıktan ölenlerin sayısı,
"fazla" tokluktan ölenlerden çok daha
az. Aşın ya da dengesiz beslenme
çağımızın en önemli sorunu oldu.
Diyetisyenler para basıyor, fitness
merkezleri tıklım tıklım, zayıflama
ilaçlan çok büyük bir sektör oldu.
Tıbbi müdahale ve ameliyatlarla mide
küçültülüyor, vücuda form veriliyor.
Dedim ya herkesin derdi başka: Kimi
açlıktan ölüyor, kimi de tokluktan!
Mevlana, "Ne insanlar gördüm
üzerinde elbise yoktu. Ne elbiseler
gördüm içinde insan yoktu" diyerek
imdadımıza yetişiyor. Evin, araban,
paran pulun senin olsun! Gönlün ne
kadar zengin, sen ondan haber ver.
Yoksa sen de yoksulluk ve açlık
sınırlannın altında yaşamaktan da
beter bir durumda, çoğu gibi
"insanbk sınırı"nın altında mı
yaşıyorsun? Doğu kültürünün en
büyük yansıması olan "mal da yalan
nıiilk de yalan, var biraz da sen
oyalan" sözü üzerinde biraz
düşünmeye ne dersiniz?
crdincutku@binfikir.be
4 Temmuzbizim neyimize
ABD'nin 4 Temmuz Bağımsızlık Günü
Washington'da havai fışek gösterileri,
törenler, askeri geçitler ve türlü
etkinliklerle kutlandı. Bu ülkede yaşayan
yabancılar ve belki de bazı Amerikalılar
için 4 Temmuz uzun bir hafta sonıma
açılan bir tatil gününden öteye gidemedi.
Benim içinse bu resmi tatil, kentin henüz
görmediğim semtlerini keşfetmek için
bulunmaz bir fırsat yarattı. Waslıington'u
bölen Potomac Nehri'nin sağ kolu
Anacostia Nehri'nin güney bölgeleri
ömeğin.. Yüksek suç oranı ve ağırlıklı
olarak yoksul siyah mahallelerinden
oluşan Anacostia semtinde bizi bekleyen
sürprizden habersiz kentin boşalmış
sokaklannda yol aldık bir süre.
Sessiz bir sokağın başında bir tepenin
üzerine inşa edilmiş tarihi bir ev selamladı
bizi. Çevresindeki demir parmaklıklardan
bir müze olduğunu anladığımız eve ulaşan
merdivenlerden ağır ağır çıkarken
karşımızda Kongre binası ve Washington
anıtmın enfes manzarası
yükseliyordu. Kapıya
vardığımızda bu evin
Amerika'da köleliğin
kaldırılması için mücadele
vernıiş Frederick Douglass'a
ait olduğunu gördük.
"Anacostia'nın Aslanı" olarak
anılan ABD tarihinin çok önemli
isimlerinden Douglass, köle
olarak başladığı yaşamını editör, yazar,
devlet adamı, reformist olarak sürdüren bir
kişi. Maryland'de köle olarak doğan ve
köleliliği öğrenmesi için annesinden
bebekken koparılan Douglass'ın babasınm
kendi "efendisi" olduğu sanılıyor.
Douglass kendi hayatını kaleme aldığı ilk
kitabında, çocukken yaşadığı en büyük
mutsuzluklardan birinin yaşını bilmemek
olduğunu anlatıyor. Köle çocuklann
doğum tarihlerinin kayda geçirilmemesi
sonucu tahminlere dayanarak yaşmı
çıkanyor Douglass. Yaşını tam olarak
VVASHINCTON
ELÇİN
POYRAZLAR
bilen hiçbir köleyle
karşılaşmayan Douglass, beyaz
çocuklara vcrilen bu ayncalığın
nedenini çocukken bile
anlamıyor. Douglass'ın farklı
"efendilerin" emri altında
şiddet, açlık, yoksunluk içinde
trajik bir yaşamı oluyor. Ancak
Baltimore'da çocukken köle
olarak gönderildiği bir evde ona
tanınan bir şans sonradan elde edeceği
özgürlüğünün anahtan oluyor. Evin
hanımı Douglass'a alfabeyi öğretiyor.
"Efendi" bunu öğrenince, okumanın
köleleri isyana itcceği gerekçesiyle
dersleri yasaklıyor. Ancak Douglass ne
yapıp edip okumayı söküyor. 1838 yılmda
kölelikten kaçarak New York'a giden ve
aktif olarak kölelik karşıtı harekete katılan
Douglass, daha sonra Avrupa'ya geçiyor.
Avrupa'dan döndüğü yıl 1845'te
efendisinden özgürlüğünü satın alıyor.
Douglass'ın tüm yaşamı boyunca köleliğe
karşı sürdürdüğü savaşı onu ABD
tarihinin en önemli isimlerinden biri
yapıyor. 4 Temmuz 1852'de yaptığı
unutulmaz konuşmasmda Douglass,
köleliğin sürdüğü bir ülkede
bağımsızlıktan söz etmenin
ikiyüzlülüğünü şöyle anlatıyor: "Bu 4
Temmuz sizin, benim değil. Siz
sevinebilirsiniz ama ben yastayım... 4
Temmuz bir Amcrikan kölesinin
neyine? Ona yılın diğer günlerinden çok
daha fazla, kurbanı olduğu büyük
adaletsizliğin ve acımasızlığın
anımsatıldığı bir gün... Nereye
giderseniz gidin, Eski Diinva'nın tüm
monarşilerini ve despotluklarını
araştırın, her kötü muameleyi inceleyin
ve sonunda öğrendiklerinizi bu ülkenin
günlük olaylarının yanına koyun. Siz de
benim gibi Amerika'nın isyan ettiren
barbarlık ve utanç verici ikiyüzlülükte
rakipsiz bir saltanatı sürdürdüğünü
göreceksiniz."
Hayata uyum mücadelesinde
Kolombiya Devrinıci Silahlı Güçleri
(FARC) gerillaları tarafından 6 yıl
boyunca rehin tutulduktan sonra
geçen hafta kurtulan eski senatör ve başkan adayı Ingrid Betancourt, ikinci vatanı olan Fransa'da normal
hayata dönmeye çahşıyor. Çocukları Melanie ve Lorenzo ile annesi Yolanda'nın hiç yalnız bırakmadığı
Betancourt, Fransa'nın güneybatısındaki Massabielle Mağarası'na giderek dua etti. Pirene Dağlarf ndaki
mağara, Hıristiyanhk inancındaki kutsal yerlerden biri. (Fotoğraf: AFP)
'Ilımlı Ortodoksluk'
Yazımda yer alan
vinyette görünen
Kozak önder Bogdan
Hmelnitski'nin heykelinin,
Kiev'de Çarlık döneminden
bcri ayakta kalan iki anıttan
biri olduğunu daha öncc
dile getinniştim. Diğer anıt
ise, Ruslan Hıristiyan yapan
Prens Vladimir'e ait.
Rusların ve Ukraynalılann
bir türlü paylaşamadıklan,
Kiev Rus Prensliği'nin
hükümdan olan Vladimir;
bazılanna göre inandığı
için, bazılanna göre ise
merkezi devletin ancak
tektannlı bir dinle
kurulabileceğini
düşündüğünden, 988
yılında, putperestliği
yasaklayarak tebaasını
Dinyeper'de vaftiz etmiş.
Işte bu ncdenle, bu ayın
sonlanna doğru, Kiev'de,
Doğu Slavlannın vaftiz
edilişinin 1020. yıldönümü
kutlanacak. Ancak
kutlamalar, birtakım
gerginlikleri de beraberinde
başlartı. Bunlann başında
da, Fener Patriği
Bartholomeos'un Kiev'e
gelmesi konusu yer alıyor.
Rus kilisesine yakın
çevreler, Fener Patriği'nin
bu ziyarette yerinde rahat
durmayarak birtakım
provokasyonlara
girişebileceğini söylüyorlar.
Bu çevrelerin Fener
Patriği'nin gelişine karşı bu
kadar sert tavır ,
takınmalannın belli
nedenleri var. Birincisi,
Bartholomeos, 2004'teki
Turuncu Devrim'de, Batı
yanlısı devlet başkan adayı
Viktor Yuşçenko'yu
destekleyen açıklamalar
yapmış, Fener
Patrikhanesi'ne mcnsup
bazı rahipler, gelişmelerde
daha da aktif rol almışlardı.
İkinci olarak, Fener
Patriği'nin bütün Ortodoks
dünyasının mutlak lideri
olma isteği (başka
bir deyişle
Ortodokslann
"Papa"sı olmak
istemesi),
Ortodoks
dünyasında büyük
hoşnutsuzluk
yaratıyor. Zira
Katolik
dünyasından
farklı olarak, Ortodoks
dünyasında, mutlak
yetkilere sahip bir dini lider
yok; Fener Patriği, diğer
parriklerin yanında sadece
eşitler arasında birinci
olarak kabul ediliyor ve
başta Moskova Patriklıanesi
olmak üzere, pek çok kilise
tarafından, sadece "onursal
başkan" olarak görülüyor.
Öte yandan, kendisine,
"onursal" konumunu
bilmesi, gerçek anlamda
liderliğe kalkışmaması,
çünkü doğrudan kendisine
KİEV
bağh cemaatin Istanbul vc
Gökçeada'da yaşayan 2 bin
Rum Ortodoks'tan ibaret
olduğu çeşitli vesilelerle
hatırlatıhyor. ABD de,
Fener aracılığıyla, Ortodoks
dünyasını tck bir merkezdcn
denetleme çabasında. Fener
Patrikhanesi ile ABD'nin
flörtü, ikinci Dünya
Savaşı 'nın hemen sonrasına
uzanıyor. Sovyet lideri
Stalin, II. Dünya
Savaşı'nda dinin Doğu
Avrupa'da taşıdığı önemi
fark edince,
hapiste ya da
sürgünde
bulunan Rus
rahiplere, hemen
Moskova
Patrikliği'ni
kurmalannı
bildirdi ve bu
kiliseyi
doğrudan Doğu
Avrupa'da etkin olmaya
sevk etti. Gelişmelerin
kendisi açısından taşıdığı
tehlikeyi fark eden ABD ise
kendi vatandaşı
Athenagoras'ı Fener
Patrikliği'ne seçtirdi.
Athenagoras, Başkan
Truman'ın uçağı ile
aceleyle Türkiye'ye getirilip
Türk vatandaşlığına
geçirilerek patrik ilan edildi.
Bu tarihten sonra da
Türkiye, Fener Patrikhanesi
ile ne zaman bir sorun
yaşasa, karşısında ABD'yi
DENİZ BERKTAY
buldu. 1990'lardan itibaren
de ABD, Ukrayna da dahil
olmak üzere bütün Doğu
Avrupa ve eski Sovyet
coğrafyasında, "ılımlı
tslam" çabalarına paralel
olarak Fener Patrikhanesi
eliyle "ılımlı Ortodoksluk"
kumıaya girişti. (Bu
noktada ufak bir hatırlatma:
1996'ya kadar Rum ve
Ortodokslara karşı en
şovenist söylemleri
kullanan Gülen grubu,
Mayıs 1996'daki Gülen-
Bartholomeos
görüşmesinden sonra birden
tavnnı değiştirerek Fener
Patriği ile sarmaş dolaş oldu
ve Fener Patriği'nden
"ekümenik" diye
bahsetmcyc başladı.)
Sonuç olarak, Fener,
ABD'den aldığı destekle,
Kıbns'tan Ukrayna'ya,
Kudüs'ten Estonya'ya kadar
geniş bir alanda, sadece dini
yapılara değil, dünyevi
politikalara da müdahale
ediyor. Bundan rahatsızlık
duyan yerel çevreler de,
Batı ülkelerinde devlet
başkanı protokolü ile
karşılanan Fener
Patriklıanesi'ne tepkilerini
ortaya koyuyorlar. Bunlan
hatırladıktan sonra, Fener
Patriği'ni eleştirenlere
"Sevr paranoyağı"
diyenlere ne demek lazım
geldiğini söylemeye,
bilmem gerek var mı?
Isveç'in asma
bahçeleri...
Yemyeşil doğanın
bağrında cennetin
resmidir Babil'in Asma
Bahçeleri. Dünyanın yedi
harikasından biri olan bu
cenneti yaratan insandır.
Garip bir mahlûk şu insan
denen yaratık. Anadolu,
Mezopotamya gibi gibi
doğanın sunduğu ccnnette
yüzyıllar öncesinden kalan
kültür şaheserlerini yaratan
da insan, aynı coğrafyadaki
doğayı tahrip eden,
zehirleyen, yeşili taşa
çeviren, geleceğini yok
eden de insan. lklim midir,
kültür ınüdür, tarih midir,
din midir, insanlan yaratıcı
ya da talancı yapan. En zor
doğa koşullannda
çabalayan, çabalanyla
şaşırtıcı şeyler yaratan
insanlan gördükçe, doğa
cennetini, tarih hazinesini,
kültür nıirasını talan
edenleri anlamak
zorlaşıyor.
"Isveç'in asma bahçeleri"
başlığmı okuyunca, Babil
ile lsveç'i kanştırdığımı
düşünmüş olabilirsiniz. Ne
de olsa karı, kışı ile, buz
oteliyle ünlü bir ülke îsveç.
Asma bahçeleri, bağ, üzüm,
laboratuvarlarda geliştirilen
teknoloji ürünü değil ki
lsveç'tc bulunsun. Doğanın
cönıertçe
sunduğu
nimetlerden fazla
zahmete
katlanmadan
yararlanan bizler
refleks olarak
böyle
düşünüyoruz.
Oysa sert iklim
koşullannda doğa
ile savaşarak ayakta kalmış
lsveçliler böyle
düşünmüyor. Olumsuz
koşullan, olumluya
çevirebilmenin
yöntemlerini araştınyor.
Örneğin, Buz Oteli bu
düşüncenin ürünüdür.
Bilmeyenler için kısa bir
bilgi: Isveç'in kuzeyinde,
kutup dairesi içinde kalan
bir köyde kışlan her şeyi
buzdan bir otel
yapılmaktadır. Eskimo
yaşamını merak eden paralı
turistleri çekmck için
geliştirilen proje ile
ekonomisi çok zayıf bu
bölgc turistlerin para
akıttığı bir merkeze
dönüştü. Buz Oteli Îsveç
doğasına uygun bir proje
olduğundan çok şaşırtıcı
değil belki ama üzüm
yetiştirmek öyle mi?..
îsveç'teki restoranlarla
ilgili White Guide adlı
broşürü medya
mensuplanna tanıtırken
şarap ikram ettiler.
Şaraplann Isveç'teki
bağlarda yetiştirilen
üzümlerden üretildiğini
söylcdiklerinde gözlerim
faltaşı gibi açıldı. Hele
tadınca tam anlamıyla
şaşkına döndüm. Vidal
Blanc üzümünden üretilmiş
STOCKHOLM
Icewine, ideal bir deser
şarabı. Icewine Kanada ve
Almanya'da da üretiliyor
ama îsveç şarabı onlan
geride bırakmış. Tabii
kalite fıyatlara da yansımış;
Îsveç şarabı daha pahah.
Bu çorak topraklarda, kış
ülkesinde bu mucizeyi
yaratan, 1984-2000
arasında Kanada'da
çalışmış, ödüllü ahçı Göran
Amnegard. Araştırmaya,
geliştirmeye, yeni şeyler
yaratmaya merakh tam bir
Isveçli. Meslekte zirveye
çıkınca yeni bir uğraş alanı
ararkcn şarapçılıkla
ilgilenmeye başlamiş.
Kitaplar, kurslar dcrken
üzümler konusunda
uzmanlaşıp Isveç'e
dönmüş. "Soğuk iklimde
çok iyi sonuç veren üzüm
türü üzerinde çalıştım"
diye anlatıyor Göran
Amnegard. Hasat
mevsiminde salkımlan
toplamak için en uygun
zamanı belirlemek amacıyla
gecc-gündüz kütüklcrin
arasında dolaşip üzüm
tanelerini nasıl yokladığını
anlatırken işini ne kadar
severek yaptığı sesinden
anlaşıhyor, gözlerinden
okunuyor. Tatlı şarapta en
elverişli şeker oranı üzüm
tanelerinin
içindeki
kristalleşmeylc
bağlantılı
olduğundan,
Vidal Blanc,
üzümlerinin
ideal hasat
OSMAN İKİZ zamanı ısının -
5'e düştüğü
kasım ayının ilk
yansıymış. 5000 kütüklük
bağdan yapılan şarap
üretimi şimdilik oldukça az.
Üretilen de ihraç ediliyor.
Şişe fıyatı 70 Avro. Kırmızı
Mcrlot da kendi türünde,
rakiplerine kafa tutacak
kalitede. Göran Amnegard'ı
hayranlıkla dinledim.
Karşımda yoktan var eden
bir insan vardı. Benim
ülkemde ise dünyanın en
lezzetli sofralık
üzümlerinden Alfonso,
talancılann kurbanı olacak.
Ege'deki Efemçukuru
köyünün verimli toprağını
altıncılar siyanür havuzuna
çevirerek doğayı
katlcdecek. Doğanın
sunduğu ninıeti yok edecek.
Cenneti cehenneme
çevirecek. Bir başka yazıda
da 10 milyar Avro'ya
yaklaşan turizm gelirinin
her yıl artınlması için
tsveçlilerin nasıl çalıştığını
anlatınm. Zengin olacağız
yalanıyla Kaz Dağlan'nın
delik deşik edilmesine,
üzüm bağlarının yok
edilmesine izin vcren
politikacılar Isveç'ten biraz
sürdürülebilir turizm
politikası öğrensinler. Yok
eden insan sınıfına girmek
istemeyenler için
söylüyorum.