22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 MA S 2008 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur@cumhurfyet.com.tr 19 Hasan Tahsin'in 'İnsan Hakları' adlı bir gazetesi olduğu pek bilinmez İlk direniş anıtı!.. adanı 15 M« askerler meraltı' tı Caddı lan köş hane'ni biseli lutlar iyi ha yagrnak üzereyd Efzon tünde il yere ka vardır. bayrağı ğını atl vermes adam, iş rinl50 gütanıklan veren ad lerce ko ıs 1919'da Izmir'e çıkan işgal saat kulesini geçerek, Ke- a doğru yöneldilelr. Kemeral- nin Konak Meydanı'na açı- inde bulunan Aslceri Kıraat- önünde duran koyu renk el- ı, elini beline atığında, bu- e kararmış, yagmur ha yağdı . li... tskerlerinin önünde, atın üs- leyen Teğmen'in! elinde ucu değen kocaman bir bayrak uyulan kurşun sesiyle birlikte tamanıı seriliryere. Şaşkınlı- tan işgal askerleriiıin karşıhk üzerine koyu reık elbiseli ;ale karşı ilk kurşun a sıktığı ye- etre ötesinde öldürülür. Gör- , bağımsızlık uğruna canını mın koskoca ordüyu metre- aladığını anlatırla-. İlk Run unu sıkan gazetecl Cesec tecidir. parçalanan o adam bir gaze- dmı eminim ki, h yorsunuz dur ;piniz bili- : Hasan TahsiııL llkokııl sıralannda ezberlettiler bizlere "Hasan Tahsin" adını. 0nun bir gjazeteci ol- duğunu d ı öğrettiler. Ama, biç merak et- tiniz mi; ilk kurşunu sıkan gazeteci, han- gi gazetede yazıyordu?.. îşte, bizlere an- latılanlarda bu bilgi yoktur. Olamazdı, çünkü Hasan Tahsin'in başyazan olduğu gazetesinin adı "Hukuku Beşer" yani "İnsan Hakları"dır. Orhan Asena şöyle konuşturur Hasan Tahsin'i bir şii- rinde: Ne laflar edilmiş hukuku beşer üstü- ne, ne laflar etmişim. Ne laflar etmişim de son sözümü bu güne bırakmışım. Hak, özgürlük, kar- deşlik, Bir güce dayanma- yan tüm savlann içine tükiirmüşüm Bir söz var kulakla- rımda tok bir ses Sen başla, bitiren bulunur. Nurdoğan Taçalan, Hasan Tahsin'i anlattığı kitabma şu anlamlı soruyla son verir: "Türk Kurtuluş Savaşı bitti mi? Yoksa lıâlâ devam ediyor mu?" Öğ- rencilere, memurlara alanlarda uygula- nan şiddete, düşünce özgürlüğünü sa- vunduklan için yargılanan yazarlara, ce- zaevlerindeki uygulamalara bakarak, bu alanda bir insan haklan savunucusunun başlattığı direnişin bittiğini hiç kimse söyleyemez. Hasan Tahsin'in gazete- sinin adının, ders kitaplanna yazılma- yarak unutturulmak istenilmesi, direnişin devam ettiğinin kanıtı değil midir? Ne var ki, insan hakları savunucula- nnın çoğu da, Hasan Tahsin'in "İnsan Hakları" adlı bir gazetesi olduğunu bil- mezler. Bu yüzden, her 15 Mayıs günü, Konak Meydanı'ndaki Hasan Tahsin heykelinin önünde düzenlenen anma tö- renine yalnızca "protokol" katılır. Sa- hi, düşünce özgürlüğünü, insan hakla- nnı savunan kaç insan bir karanfîl bı- rakır, Hasan Tah- sin'in heykelinin önüne?.. Ders kitapların- da ne Hasan Tah- sin'in gazetesinin adına yer verdiler, ne de onun bir tek yazısına. Ama biz de, işgale karşı direnişi başlatanın bir ga- zeteci olduğunu bildiğimiz halde, onun bir tek yazısını olsun merak ettik mi?.. Eminim, bu yazıyı okuyanlann çoğu, Hasan Tahsin'in bir yazısıyla birazdan ilk kez karşılaşacaktır. Tarih, 22 Mart 1919... Hasan Tahsin'in "Alt Tabaka" başlıkh yazısından bir bölüm: "Umu- mi olıııası lazım gelen mektepler bi- le patronların çocuklarına mahsustur. Fakir, sabahtan akşama kadar kızgın güneşin altında çalışır, didinir. Fakat CANBAZI bu kadar say ve gayretiyle beraber ai- lesini yine bihakkın terfih edemez. Ve çocuğunun mesaisine de muhtaç olur. O sebepten çocuklannı da tarlada, ya- lıutki dükkânda çahşmaya çabala- nıaya sevk eder ve nihayet çocuklar tahsil çağını geçirirler. Bu suretle ca- hil kalanlar adedi, ekseriyeti teşkil eder." Paralı eflltlme karşıydı Hasan Tahsin'in paralı eğitime karşı olduğu açıkça belli oluyor yazısından. Öyleyse, paralı eğitime karşı olan öğ- rencilere vurulan her tekme, atılan her yumruk Hasan Tahsin'in düşünceleri- ne de uygulanan şiddettir. Ne var ki, fir- sat eşitliğini ortadan kaldıran paralı eğitime haklı olarak karşı çıkanlar da, Hasan Tahsin'i tanımamaktadırlar. Iz- mir, Konak Meydanı'nda "İlk Kurşun" anıtı vardır. Bu heykelde Hasan Tahsin, elinde tabanca tutarken görülür. Hey- kelin adını silin, bir çete üyesinin adı- nı yazın.. hiçbir şey değişmez. Çünkü bu ülkede Hasan Tahsin'in düşüncesi- ne değil, tabancasına sahip çıblıyor. Dü- şüncesine sahip çıkması gerekenler de ne yazık ki, Hasan Tahsin'in asıl adının "Osman Nevres" olduğunu dahi bil- miyorlar! ESÎNTÎLER ZEYNEP ORAL Küller ve İzler.. Villa Doluca ailesine bir lezzet daha katıldı. Yeni Neo Beyaz'ı mutlaka denemelisiniz VlLlA DOLUCA VÜla Doluca ailcsiııden ycpycni bir lezzet daha Villa Doluca Neo Beyaz. Enıir vc Narişce üzüvnlerinın bir araya geldiği, hafif içimli benzersiz bir lezzet. Neo Kırmızı, iürcdc vazgeçemediğiniz bir tat oldıı. Eminiz, Neo Beyaz'ı da çok seveceksiniz. Cuma sabahı çok erken indim, Kuruçeşme sahiline... Tek başıma... Bekledim... Sabah, sanki her sabahtan daha erken ağarmıştı. Ya da bana öyle geldi, heyecandan... Güneş, ina- dına parlıyordu. Çok sıcak değildi. Soğuk, hiç değildi... Tatlı yumuşak bir rüzgâr... Hani Yahya Kemal "Deniz Tü_rküsü"r\de der ya "... Etrafağanr. I Som gümûşten sularûs- tûnde, giderken ileri I Ta uzaklarda şafak bir bir açar perdeleri... I Musikiye bir âlem kesi- lir çalkantı! I Ve nihayet görünürgök ve deniz saltanatı." Saat 11.00'de Kuruçeşme'den, Süreyya teknesi hareket ettiğinde, göze görünen gök ve deniz saltanatını yaşamaya çoktan başla- mıştık... Leyla Gencer'in deyişiyle, "Yeryü- zünün en güzelşehrinin" içinden geçiyorduk. Ama göze görünmeyen bir saltanatı, zaten günlerdir biz yaşıyorduk. Biz derken, sadece Leyla Gencer'in en ya- kınlan, o güzelim teknedeki 15-20 insandan söz etmiyorum. "Biz" derken, yitirdiğimiz değerin bilincin- de olanlar, onun Ankara ve Istanbul temsil- lerini ve konserlerini, şonuncusu geçen yıl ger- çekleşen seminerlerini, konferanslannı dinle- miş olanlar; onu, dünya piyasalanndaki yüz kadar plağından tanıyanlar, yüzünü bir kez gör- memiş olsalar bile onun yaratıcılığını, yete- neğini, müzik dünyasındaki önemini, oku- duklan, bilgilendikleri için, izledikleri, merak et- tikleri, ilgilendikleri için bilenler, onlar bir haf- tadır zaten Leyla Gencer'in acısıyla saltana- tını en vakur biçimde yaşıyorlardı. Tekne ilerierken birbirimizle çok az konu- şuyorduk. Herkes kendi düşüncelerine dal- mıştı. Bu tekne yolculuklannı onunla çok kez yapmıştım... "Görsûnbuyabancılar, dünya- nın en güzel denizinin, en güzel kıyılannın be- nim memleketimde olduğunu"derdi... Şim- di, Süreyya teknesini biruçtanötekinesüzüp, "Aferin şekerim, nihayetbu defa en güzel tek- neyi bulup tutmuşsunuz!" diyecekti, Istanbul Kültür Sanat Vakfı'nın yorulmak bilmez genç- lerinel Teknenin bir ucunda Aida rolünde fotoğ- rafı, önünde beyaz çiçekler... Tam ortada bir' masa. pzeri siyah kadife, içi kırmızı sim ve pı- nltılarla kaplı yere kadar uzanan bir örtü. Ley- la Gencer Şan Yarışmalan'nda kullanılan onun çok sevdiği bir örtü... Masanın başın- da, o meşhur kırmızı elbiseli fotoğrafı. Gü- lümsüyor ama gözleri endişeli, el sallıyor... Bir veda fotoğrafı... Masanın üzerinde ahşap bir kutu. Kutunun içinde metal silindir bir kutu. Onun içinde küller... Masanın üzerinde beyaz güllerden birçelenk... Masanın üzerinde bir saygıdefteri... Boğaz'ı geçiyoruz. "Boğaz'ın Kızı" de- mişlerdi ona Italya'da... Boğaz'ın Kızı, Bo- ğaz'ın İki yanına el sallıyor... "Hülya tepeler, hayal ağaçlar I Durgun suda dinlenen ya- mâçlar"yoksa da aıtk iki yanda, gidiyoruz DcJ- mahçe'ye doğru. Kimse dönüşten bahis aç- mıyor... Dolmabahçe'nin önüne geldik... Kıyıyı gö- rüyorum. Oraya gelen insanlan, her birini tek tek görüyorum. Sanki... Gözlerimizle ku- caklaştığımızı biliyorum. Onlan tanıyorum, bi- liyorum... Onlar bu ülkenin aydınlık yüzü. Yaratıcılığa, yeteneğe, emeğe saygı duyanlan bu ülkeden çıkan değerlere sahip çıkanlar ve yüceltenler... Onlar dini, bezirgânlık aracı yapmayanlar, Müslümanlığını kiloyia gramia tartıp, Müslü- manlığı pisletmeyenler... Dini referans olarak kullanmayanlar! (Gazeteciler ne denli zorlasalar da, "Leyla Hanım Müslümandı" demek bana çok ayıp geldiğinden söylemedimj) Tekne durdu. Bana verilen ve biraz sonra gerçekleştireceğimiz görevi yerine getirme- ye odaklamalıyım düşüncelerimi... Işte tam 12.00. Rengim Gökmen'in yö- netiminde Istanbul Devlet Opera ve Balesi Or- kestra ve Korosu'nun konseri... Mozart ve Adnan Saygun'un müziğini tekneden du- yuyorum. Rüzgâr sesleri önüne katmış bize getiriyor. Leyla Hanım'a bakıyorum. Sanki Rengim'e ve o çok sevdiği orkestra ve ko- ro elemanlanna el sallıyor artık... Kendi sesini sanki onların sesine katıyor... "Yunus Emre Oratoryosu"nun son bölümü işaretimizdi. Işte o bölüm geldi. Melahat Beh- lil'le birbirimize bakıyoruz. öne, teknenin kı- yısına ilerliyoruz. İki genç o kutuyu taşıyor. Ah- şap kutuyu açıp içinden, ağzı mühürlü, ma- deni tüpü çıkanyor, bize teslim ediyorlar. Iki- miz de teknenin küpeştesine ilişip kapağı açı- yoruz. Ayakta olamazdı. Rüzgâr var. Metal ku- tuyu küpeşte hizasının altında tutmalıyız ki, küller içeri değil sulara gidebilsin. Küller hafif, küller çok ağır, küllertüm bir ya- şam... Küller rüzgâr olup uçuyor, savruluyor , havalanıyor... Küller dramatik sopranobir ses olup Aida'nın, vloleta'nın, Leonora'nın, Tosca'nın, Norma'nın, Lucia'nın Leyla'nın ar- yasına, veda atyasına dönüşüyor... Küller Bo- ğaz'ın sulanna kapılıyor, küller dalgalarla inip çıkıyor, küller denizin mavisini gümüşi bir ren- ge dönüştürüyor... Küller Dolmabahçe'yle tekne arasında binlerce gümüş yol oluştu- ruyor... Denizin sulannda binlerce kucaklaş- magerçekleşiyor... O kucaklaşmada, o sanlmada, o bütün- leşmede Boğaz'ın suları annıyor. Bizleran- nıyoruz... Daha güzel, daha adil, daha yara- tıcı, daha aydınlık bir dünya, daha iyi, daha güzel, daha saygılı insanlar mümkün, küller- le sular bir olurken en çok bunu düşünüyo- rum... Küller, küller, küller... Sanki hiç bit- meyecek... Sonra ... Sonra... Kıyıdaki konserin so- na ermesiyle, metal kutunun içindeki küllerin boşalması aynı ana denk geldi! (Kendisi de hep derdi ya Şans- kader- kısmet!) Sonra Şu- le Soysal beyaz güllerden çelengini, ardından hepimiz çiçeklerimızi sulara bırakırken, kar- şı kıyıdan da, tekneden de alkışlar yükseldi, yükseldi, yükseldi... Sevgili Leyla Hanım, her şey tam istediği- niz gibi oldu. Mükemmelin peşinde koşan si- ze beğendirebilir miydik bilemiyorum... Ba- kın gördünüz işte, bu yazıyı bile nasıl da duy- gulardan anndınp, dışandan bakarak yazmaya çalıştım... Şimdi dinlenme zamanı... e-posta: zeynep@zeyneporal.com AşıkMahzuni Şerif ölümünün 6. yılında anıldı SELAHATTİN ŞAHİN NEVŞEHtR - Ünlü halk ozanı Âşık Mahzuni Şerif, ölümünün 6. yıldönü- münde Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesinin Çüehane mevkiinde bulunan mezan ba- şmda anıldı. Binlerce kişinin katıldığı anma töreninin açılışmda konuşan Âşık Mahzuni Şerif in oğlu Ali Mahzuni Şe- rif, babasının ciddi bir dini öğreti içinden geldiğine dikkat çekerek "Beninı diniııı sevgidir, benim kıblcm insandır" dedi. Hacıbektaş Belediye Başkanı Alinza Sel- manpakoğlu da törende yaptığı konuş- mada, Hacıbektaş Veli kültür, düşünce ve öğretilerinin en önemli ozanlanndan biri olan Âşık Mahzuni Şerif in yaşadığı sü- rece mücadelesini hep halktan ve ezil- mişlerden yana yaptığını belirtti. Törene katılan Çankaya Belediye Başkanı Mu- zaffer Eryümaz da halkın içinden kopup gelenler, halkı özümseyenler ve kendile- rini halka adayanlann asla ölmediğini vurguladı. Âşık Mahzuni Şerif in eşi Fatma Mah- zuni Şerif de anma etkinliğine katılanla- ra aile olarak teşekkür etti. Törende daha sonra Âşık Mahzuni Şerifin mezanna, tö- rene kanlanlar karanfU bıraktı ve saygı ge- çişi yaptı. Hacıbektaş ilçesindeki Âşık Mahzuni Şerif i anma etkinliği daha son- ra Hacıbektaş 60. Yıl Spor Salonu'nda Ahmet Gökçe ve Yusuf Gül'ün Mah- zuni'nin yaşamından kesitler aktarması ve sanatçılar Yiğit Birkan, Mahzuni Dcnıir, Ali Mahzuni, Gülcihan Koç ve Gülseren Kılıç'ın, Âşık Mahzuni Şerif in deyiş ve türkülerini seslendirmesi ile son buldu. "İşte İbo'nun ayağını bastığı toprak: Dağ ve zindan... İşte direncin karşısında zalimin çaresiz kalışı... Ve işkenceye karşı direnişiyle efsaneleşen bir hayat..." Ölümünün 35. yılında Ibrahim Kaypakkaya'yı Everest Yayınları, Nihat Behram'ın uzun yıllar yasaklı kalmış efsanevi yapıtı 'Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit' le saygıyla anıyor. 8l/f E V E R E § T IVtmiTYAyiHmU nnothnı* ük Nu 03 34410 CafiBİoOlu/ISTANaUL I-l 0(21 2) B13 34 20-21 Pak* 0(212) «12 33 78 r poıu «
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear