22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 NİSAN 2008 PAZARTESİ 8 TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul HABERLERİN DEVAMI Y Y Y Y Y Y Y Y Y 15 16 16 13 18 17 19 18 16 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya Y Y Y Y Y Y B Y Y 19 20 24 23 21 15 18 22 22 Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y B PB PB PB PB B B B 25 23 29 29 24 31 25 23 23 Trabzon Ankara İzmir Hakkari Antalya Adana Ş.Urfa Erzurum Yurdun kuzey, iç ve batı kesimleri parçalı ve çok bulutlu; Marmara, Ege, Karadeniz, Batı ve Doğu Akdeniz, İç Anadolu’nun kuzey ve doğusu, Doğu Anadolu’nun batısı ile Ardahan, Adıyaman, Gaziantep ve Kilis çevreleri sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerler parçalı bulutlu geçecek. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo Helsinki Stockholm Londra Amsterdam Brüksel Paris Bonn Münih Y Y B Y Y Y Y B B 13 14 17 17 20 20 21 18 20 Yağmurlu Stockholm Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih B PB PB PB PB Y PB Y B 17 20 27 18 18 12 20 20 20 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı PB A PB B PB B PB PB PB 16 34 10 34 28 28 21 27 28 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Parçalı bulutlu Sisli Bulutlu AÇI MÜMTAZ SOYSAL 1 Mayıs 1977’de öldürülenlerin anıldığı törenlerde hükümete mesaj verildi GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Doğrular ve Eksikler ÖNCE Baykal’ın uzun söylevindeki saptamaların doğruluğunu kabul ederek düşünmeye başlamak yararlı olabilir. Evet, yabancı çevreler “Türkiye hem lâik, hem demokratik olamayacak” demeye başlamışlardır. Laiklik sorununu millet çıkarmamış, milletin oyunu alan siyaset adamları çıkarmaktadır. Yüzde 47 oy almış olanlar, bırakın Cumhuriyetin temel ilkelerini, demokrasinin icabı olarak her şeyi değiştirebiliriz demektedirler. Erbakan “Milli Görüş”çüydü, Erdoğan işbirlikçidir. Elli bir Müslüman ülke içinde İslamla demokrasiyi bağdaştırmayı başarabilen tek ülke Türkiye olmuştur. Hıristiyanlar da bu süreci yaşamış, ancak onlar “Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya” diyerek bu ayrımı yapmışlardır. ütün bunlar doğrudur da, tartışma asıl bu noktadan sonra başlamaktadır. Evet, Türkiye Baykal’ın “altın sentez” dediğini yaparak ülkede İslamla çok partili demokrasiyi bağdaştırmıştır ama, bu demokrasi zaman zaman niçin aksamakta, “altın sentez” bozulup hem laik, hem demokratik ülke olabilme başarısı niçin arada bir tehlikeye girmektedir? Baykal bu sorunu çözmenin “altın anahtarı”na ilişkin pek bir şey söylemedi. Daha doğrusu söyledi de, tek yanıt olarak anahtarın “kavgasız bir CHP’de” olduğunu vurgulamaktan öteye başka bir şey söylemedi. Bunun için “sosyal demokratlar”a çağrıda bulunmayı ihmal etmeyerek. Acaba Kemalistliğin devrimci dinamizminden uzak duran, köhnemiş bir Batılı sosyal demokratlık, “altın sentezi” ayakta tutmaya yetecek midir? Elindeki kamusal üretim kuruluşlarının hemen hepsini yabancı sermayeye ve yerli ortaklarına kaptırmış, büyük çapta yeni yatırım yapamaz duruma gelmiş, Güneydoğu için bile planlı bir ekonomik kalkınma ortaya koyamamış, eğitim ve sağlık başta olmak üzere, en temel kamu hizmetlerini ticarileştirme yoluna girmiş bir Türkiye hangi sosyal demokrasiyle bu durumu tersine çevirecektir? Sınıflar ve bölgeler arası uçurumların derinleştiği bir toplumda neyi, nasıl bölüştürüp paylaştırarak uçurumları dolduracaksınız? Dincilik, muhtaçlığı istismar ederek sadaka ekonomisiyle oy toplamıyor mu? eşke o uzun söylevin büyükçe bir bölümü bu konulara ayrılmış olsaydı. Peki, lider o konularda sustu da, liderliğe soyunup başa güreşenler çözüm diye Sosyalist Enternasyonal’in ilkelerine sığınarak sade suya tirit formüllerle ortaya çıkmadılar mı? Mahkemeye düşmüş AKP’nin imdadına koşmak için akın akın Ankara’ya gelen AB’liler içinde Sosyalist Enternasyonal’den hayli yüksek sayıda “sosyal demokrat”ın da bulunduğunu unutarak. mumtazsoysal@gmail.com ‘Kitlelerle inatlaşmayın’ İstanbul Haber Servisi 78’liler Birliği Girişimi ve Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), 1 Mayıs 1977’de karanlık saldırıda yaşamını yitirenleri Taksim Kazancı Yokuşu başında ayrı ayrı düzenledikleri gösterilerle anarken, AKP hükümetinin 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasını engellenmesini de protesto etti. 78’liler Birliği Girişimi’nce düzenlenen ve aralarında ÖDP, DTP ve SDP’li üyelerin de bulunduğu çok sayıda kişi 1 Mayıs 1977’de yaşamını yitirenlerin fotoğraflarından yapılmış maskeleri takarak ölenlerin adlarının yazılı olduğu dövizlerle Kazancı Yokuşu’nda toplandı. “1 Mayıs 1977, katliamı gördünüz mü?” yazılı pankartı taşıyan ve kırmızı renkte önlükler giyen 78’liler, bir dakikalık saygı duruşunda bulundu. Basın açıklaması yapan 78’liler Birliği Sözcüsü Celalettin Can, 1 Mayıs 1977’de darbe koşullarının yaratılması için kitlelere saldırarak meydana getirilen kargaşa ortamına benzer bir tablonun bu yıl da yaratılmak istendiğini belirtti. 1 Mayıs kutlamalarıyla ilgili açıklamalarına ilişkin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a seslenen Can, şunları söyledi: “Şayet Başbakan gerçekten demokrasiden yanaysa istikrarlı, sakin bir ortam yaratır, 1 Mayıs’ta bu alanı işçi sınıfına, emekçilere açar. 1 Mayıs’a girerken ‘ayaktakımı’ tartışmasını yapmaz, kitlelerle inatlaşmaz” Öz: Katiller bulunmalı Taksim’deki olaylara tanıklık eden avukat Rasim Öz ise o dönem katilleri gördüğünü belirterek tüm yaşananların tanıklarının ortada olmasına karşın suçluların ortaya çıkarılmadığını ifade etti. “1 Mayıs sorumlularının yargı önüne çıkarılsay B K 78’liler Birliği Girişimi ve SDP üyeleri 1 Mayıs 1977’de öldürülenleri andı. (SERKAN YILDIZ) dı 12 Eylül darbesi gerçekleşmezdi” diyen Öz, “Derin devlet o zaman çökertilebilirdi. Ergenekon o zaman sonuç alabilirdi. İktidardan şunu talep ediyoruz: Bu suç zamanaşımına uğramamıştır. Gerçek katiller huzura getirilmedikçe, bu ülkede huzur olmayacaktır” dedi. Basın açıklamasının ardından 78’liler Birliği Girişimi’nce Taksim’de bulunan Makine Mühendisleri Odası’nda, “Sabahın Bir Sahibi Var, Sorarlar Bir Gün Sorarlar” adlı fotoğraf sergisinin açılışı düzenlendi. Beyoğlu İstikal Caddesi üzerindeki Mis Sokak’ta toplanan SDP’liler 1 Mayıs 1977’de 10 kadının öldüğüne dikkat çekerek “Onları unutmadık, unutturmayacağız”, “Cinsiyetçiliğe, çetelere, savaşa, darbeye, şiddete karşı vardık, varız, var olacağız” pankartlarıyla yürüdüler. SDP yöneticilerinden Ekim Bodur, “1 Mayıs mücadelesinde var olan kadınların yok sayılmaması için ismini bilmediğimiz kişiler tarafından katledilen bu kadınları yitirdiğimiz yerde anmak için buradayız” diye konuştu. Bodur, bir dönemin karanlıklar altında olduğunu belirterek “Hâlâ ‘faili malumlar’ cezasız, hâlâ bir dönemin hesabı kapanmadı, açıkta. Yılbaşı kutlamalarına, resmi etkinliklere, maç kutlamalarına, polis etkinliklerine açık olan Taksim, yalnıca ezilenlere emekçilere yasak” diye konuştu. Tecavüz ettiği öne sürülen kızın annesiyle de ilişkiye girdiği iddia edildi Üzmez özel koğuşa alındı BURSA (Cumhuriyet) Küçük yaştaki kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle tutuklanan Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez’in, tacizde bulunduğu iddia edilen B.Ç’nin annesi L.Ç. ile de ilişkisi olduğu iddia edildi. Üzmez’in yaptıklarına seyirci kalarak cinsel istismarı teşvik ettiği iddiasıyla tutuklanan anne L.Ç’nin, “Üzmez, benimle de ilişkiye girdi” şeklinde ifade verdiği öğrenildi. Üzmez’in L.Ç. ile telefonda cinsel içerikli konuşmalar yaptıktan sonra telefona B.Ç’yi istediği ve küçük kızla da aynı şekilde konuştuğu iddia edildi. Üzmez, susma hakkını kullanarak ifade vermezken 14 yaşındaki B.Ç’nin Üzmez’in yaptıklarını gözyaşları içerisinde tüm anlattığı, anne B.Ç’nin de Üzmez’in kendisiyle de ilişkiye girdiğini anlattığı ifade edildi. Üzmez’in B.Ç’nin ailesiyle birkaç yıldır tanıştığı, küçük kızın babası B.Ç’nin Üzmez’in cinsel istismarını öğrendikten sonra polise başvurduğu ve yaklaşık 2 aydır da L.Ç’nin eşinden ayrı yaşadığı da öne sürüldü. L.Ç’nin gözaltına alınmadan kısa bir süre önce Üzmez’in banka kartını kullanarak 350 YTL çektiği tespit edilirken Üzmez’in, anne ve kızına Mudanya’daki yazlığının yanında ev tutmak üzere olduğu, son buluşmalarında bu ayrıntıyı konuştukları belirtildi. 14 yaşındaki kızı 21 yaşındaki gençle evlendirmek istediler ? İstanbul Haber Servisi İstanbul Fatih’te 14 yaşındaki kızlarını evlendiren anne, baba ve damat adayı gözaltına alındı. Düğün salonundan alınan çocuk yaştaki gelin, tekrar ailesine teslim edildi. Genç kız kendi isteğiyle evlenmek istediğini söyledi fakat polis, savcılık talimatıyla anne, baba ve 21 yaşındaki damat hakkında cinsel istismara teşebbüs suçlamasıyla işlem yaptı. İfadeleri alınan zanlılar daha sonra serbest bırakıldı. Gelinin babası bu yaşta evliliğin yasak olduğunu bilmediğini belirterek kızını evlendirmekten vazgeçtiğini açıkladı. 10 yıldan daha etkili oldu Daha önce gazeteci Ahmet Emin Yalman’a suikast düzenlediği için 10 yıl cezaevinde yatan Üzmez’in cezaevindeki yet kililere, “Daha önce 10 yıl hapis yattım. Ama bu olaydan sonraki ilk gece bana 10 yıldan daha fazla geldi” dediği belirtildi. İnegöl Şükrü Naili İlköğretim Okulu 8. sınıf öğrencisi B.Ç. devlet denetimindeki kız yurtlarından birinde koruma altına alınırken uzmanların raporlarına göre, Bursa dışındaki bir yurda gönderilerek tedavisinin orada sürdürüleceği açıklandı. Uzmanlar, B.Ç’nin yaşadığı tramvayı uzun süre atlatamayacağını ifade ettiler. AKP’nin davada kendisini hangi yöntemlerle savunacağı, siyasetyargı ilişkileri açısından da önemli. Zira AKP, davanın açıldığı günden bu yana mahkemeye yönelik tutumunun ne olacağına bir türlü karar veremedi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın iddianameyi mahkemeye sunduğu 14 Mart Cuma gününü izleyen hafta, saldırı haftasıydı. Yargı katlarında hedef göstermedik makam bırakmadılar. Anayasa Mahkemesi’nin 31 Mart Pazartesi günü davayı görüşmeye başlaması, ardından 2 Nisan’da iddianamenin AKP’ye resmen ulaşması durumu değiştirdi. Arkadaşlar “uzlaşma” haftasına girdiler. Baktılar bununla da sonuç almak zor, bu kez AB haftasına girelim dediler. 7 Nisan Pazartesi günü yapılan MKYK toplantısından sonra Avrupa kurumlarını Türkiye’nin üzerine salma kararı verdiler. ??? Geldik, nisan sonrasına... Yani mahkeme önüne çıkılacak haftaya... Erdoğan, Türkiye’de hiçbir kurumla aram iyi değil, bari Suriye’yle İsrail’in arasını bulayım deyip Şam’a doğru yola çıkarken dedi ki: “Anayasa değişikliği yapıp yapmayacağımıza henüz karar vermedik. Yararı olup olmadığına bakacağız. Ondan sonra adım atacağız!” Partisinin Anadolu toplantılarında mangalda kül, tespihte püskül, edebiyatta fasikül, ağırlıkta baskül bırakmayan Erdoğan, Ankara’da değişti! Görünen şu: AKP, mağduru oynama kredilerini bitirdi. Saldırganlığın da aleyhine olduğunu gördü. Bunun şaşkınlığı içinde! O nedenle savunma yaparken izleyeceği yöntemi saptayamıyor. Başsavcının geçen eylül ve ocak ayında yaptığı iki ciddi uyarıyı yok sayan AKP, şimdi davayı yok saymaya çalışıyor... Ama olmuyor! Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın her kesime yönelik mesajı da AKP’ye yol oluşturabilecek cinsten değil... ??? Önümüzdeki dönemde AKP yönetiminin en ciddi endişesi şu: Partide çatlama olur mu? Erdoğan’ın milletvekillerini 50’şer 50’şer çağırıp konuşmasının nedeni “akıl almak” değil. O, kendisinde fazlasıyla var. Partinin bütünlüğünü sağlamak. Bu yönde AKP yönetimini kaygılandıran ilk önemli çıkış Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem’den geldi. Erdem, sağduyulu her kesimin altına imza atacağı bir değerlendirme yaptı. Şu mesajlar Erdem’e ait: 1 Yüzde 47 bize büyük geldi. İçimize sindiremedik. 2 Atamalarda liyakate önem vermedik. 3 Türban için anayasayı değiştirmekle hata yaptık. 4 Merkez sağ parti görüntüsü veremedik. 5 Bize oy vermeyen kesimlerin kaygılarını gideremedik. 6 AB’den parti kapatmaya karşı destek istemekle yanlış yaptık. 7 Bakanlar Kurulu’nda kan değişikliğine gitmedik. Bize göre erdemli değerlendirmeler! AKP içinde Erdem gibi düşünen başka milletvekillerinin de olduğu konuşuluyor. Erdoğan ve çevresini parti içi dengeler açısından da ilgilendiren bir ikilem var: Anayasa Mahkemesi’nde savunma mı yapacaklar savurma mı? ankcum?cumhuriyet.com.tr Kurtuluş Savaşı, Ermenilerin tüm hayallerini yıktı Kurdukları ihtilalci Hınçak (1887) ve Taşnak (1890) partileri ve bunların destekleyicileri vasıtasıyla dünya kamuoyunu sürekli olarak yanıltmışlardır. Her ayaklanma tam bastırılacakken dış güçlerin müdahalesini sağlamışlar, bu güven nedeniyle de her fırsatta yeniden ayaklanabilmişlerdir. Dünün sadık milleti artık Osmanlı’nın başındaki en önemli gailedir. Bu durum Birinci Dünya Savaşı boyunca da bütün şiddetiyle sürmüş, tüm emperyalist güçlerin desteği ve önderliğiyle tam hayal ettikleri devleti kurduklarını sandıkları anda bu kez Kurtuluş Savaşı, Ermenilerin tüm hayallerini yıkıvermiştir. Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan, Rus İşgal Kuvvetleri Komutanı Grandük Nikola’dan şu sözü ve öğüdü almıştır: “…Size hiç kimse kendiliğinden vatan kuramaz. Bunu bizden de istemeyin, yapamayız. Eğer bağımsız bir devlet kurmak istiyorsanız ayaklanın, isyan edin. Biz gereken silah ve para yardımını yaparız. Hükümet güçleri üstünüze gelince de ‘Müslümanlar Hıristiyanları katlediyor’ diye dünyayı ayağa kaldırırız..” demişti. Bu öğüdü dinleyen Patrik, bu sözleri İngiliz büyükelçisine aynen söyleyecek ve “…Avrupa’nın bizim bağımsızlık meselemizle ilgilenmesi için ille de oluk gibi kan akmasını görmesi gerekecekse, yakın bir zamanda tüm Anadolu’yu yangın yerine çevireceğimize emin olabilirsiniz” diyecektir. Büyükelçi Elliot, bu mesajı ? Rus İşgal Kuvvetleri Komutanı Grandük Nikola, Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan’a “…Size hiç kimse kendiliğinden vatan kuramaz. Bunu bizden de istemeyin, yapamayız. Eğer bağımsız bir devlet kurmak istiyorsanız ayaklanın, isyan edin. Biz gereken silah ve para yardımını yaparız. Hükümet güçleri üstünüze gelince de ‘Müslümanlar Hıristiyanları katlediyor’ diye dünyayı ayağa kaldırırız…” demişti. masına yol açan “Osmanlı Bankası Baskını” olayında olduğu gibi. Hatta Padişah Abdülhamit’e yapılan suikast olayında olduğu gibi. Her iki olay da dünyanın gözü önünde cereyan etmiş ve bu olayların failleri ellerini kollarını sallayarak ülkeyi serbestçe terk etmişlerdir. Osmanlı hükümetleri bunlara bile sabır göstermiş ve bir “göç” kararı almamıştır. 1880 yılından itibaren Doğu Anadolu’daki İngiliz konsoloslarından gelen raporlardan, bölgedeki Ermeni unsuru içerisinde hızlı bir örgütlenme ve silahlanma faaliyetinin öne çıktığı anlaşılmaktadır. Tüm İngiliz arşivleri, söylediklerimizi teyit eden belgelerle doludur ve bu belgeler tüm araştırmacılara açıktır. (Bk. F.O. 424/107, No.194, Ek 1; F.O.424/107, No.185 ve 212) Bu arada sosyal içerikli cemiyetler kurulmaktadır. Bunların ilki, 1860 yılında İstanbul’da kurulan “Hayırsever Cemiyeti”dir (Benevolent Union). Amacı Kilikya’yı kalkındırmaktır. Üyeleri arasında bulunan Hasip Şişmanyan ve Mıgırdıç Beşiktaşyan’ın Zeytun olaylarında rol oynadığı söylenmiştir. (Bak. Louise Nalbandian, The Armenian Revolutionary Movement, sf.71) 1870 ile 1880 arasında, Van’da “Araratlı”, Muş’ta “Okulsevenler” ve “Doğu”, Erzurum’da “Milliyetçi Kadınlar” isimli dernekler kuruldu. Sonra ilk üçü bir araya gelip birleşerek “Ermenilerin Birleşik Cemiyeti”ni kurdular. Bu sosyal amaçlı derneklerin yanı sıra, ihtilalci cemiyetler de kuruluyordu. 1878’de Van’da kurulan “Kara Haç” cemiyeti bunlardandı. ABD’deki Klu Klux Klan benzeri bir kuruluştu. Ermeni davasına destek vermeyen Ermenileri öldürerek kısa zamanda ünlenmişti. Öldürdüğü kurbanının alnına kara bir haç işareti kazıyor, böylece imzasını bırakıyordu. Kullandığı slogan “…kurtulmak istiyorsan komşunu öldür” idi. Bu emri yerine getirmeyen Ermeniyi ise kendileri katlediyorlardı. 1881’de Erzurum’da “Anavatan Müdafileri” (Pashtpan Haireniats) Cemiyeti kuruldu. Bu derneğin de gayesi Ermenileri silahlandırmaktı. İhtilalci bir parti olarak kurulan ilk kuruluş C MY B SÜRECEK C MY B aynen Londra’ya bildirecektir. O halde Osmanlı hükümeti ne yaparsa yapsın, gelecek günler karanlıktır ve Ermeniler sonu karanlık bir yola girmektedirler. Bütün bu hazırlıklar sürerken ortada ne bir İttihatçı hükümet vardır, ne de bir “zorunlu göç” kararı vardır. Böyle bir kararın zorunlu olarak alınması tarihine daha 25 (yazıyla yirmi beş) yıl vardır ama gene de oluk oluk kan akmaktadır ve cinayet işleyen Ermeninin işlediği cinayet yanına kâr kalmaktadır, zira derhal dış müdahale ve kapitülasyonlar devreye girmekte ve bu tür olayları konsolosluk mahkemeleri yargılamakta, çoğu kez de failler serbest bırakılmaktadırlar. Tıpkı günlerce süren, onlarca kişinin ölümüne, yüzlercesinin de yaralan ise “Armenekan” partisidir. Kurucusu, aynı zamanda bir öğretmen olan Portakalyan, ihtilalci bir gençlik yetiştirmiş olmakla ünlenmiştir. Van’da oturması yasaklanınca 1885’te Fransa’ya gitmiş, Armenia gazetesini yayımlamış ve “kan dökmeden hürriyetin kazanılamayacağı” sloganını yaymaya başlamıştır. İşte Portakalyan’ın talebelerinden olan dokuz öğrenci bir araya gelip, Armenia gazetesinin isminden yola çıkarak, 1885 yılında Armenakan Partisi’ni kurdular. (Bk. Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, sf. 129) Bu gazetenin Türkiye’ye girmesi 1885, Rusya’ya girmesi de 1886 yılında yasaklanacaktır. Armenekan Partisi’nin kuruluş amacı, ihtilal yoluyla Ermenilerin kendi kendilerini idare hakkını ellerine almalarıdır. Parti programında bu husus belirtilmektedir. Partiye sadece Ermeniler girebilir. Halkı silahlı eyleme hazırlamak, onlara silah sağlamak, diğer ihtilalci kuruluşlarla işbirliği yapmak, partinin amaçları arasındadır ve sene henüz 1885’tir. Yani bu hazırlıklar 1. Dünya Savaşı’nın başlamasından 20 sene önce yapılmaktadır. Dikkati çekenler arasında elbette İhtilalci Hınçak Partisi önde gelir. Bu parti 1887 yılında Cenevre’de kuruldu. Paris’te okuyan, Marksist ve hali vakti yerinde öğrencilerin kurduğu bir partidir. Portakalyan’ın Armenia gazetesinin okurları çevresinden bir grup, partiyi kurmuşlardır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear