25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16 MART 2008 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Biyolojik Evrim Sosyal Evrim İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde karanlığın aydınlığa üstünlüğü sürekli olmamıştır. Bugün yaşanan sorunlar da bilim ve sağduyu ile mutlak aşılacak, tüm isanlığın mutluluk ve gönencini amaç edinen, doğa ve emeğe değer veren bir sosyal aşamaya erişilecek, sosyal evrim “Aydınlanma”nın gerektirdiği yönde yoluna devam edecektir. giren topluluklarda sorunlar kaçınılmaz hale gelmekte, yönetimler tutucu ilkelerini destekleyebilecek bilgisiz yığınlar yaratarak çoğunluk sağlayıp demokrasiyi yozlaştırma yoluyla yandaşlarına çıkar sağlamaktadırlar. PENCERE ‘Fiili Durum’ ile Hukuk... Az buçuk hukuk yalayanlar bilirler, birbirinin karşıtı iki Latince sözcük vardır: De facto.. De jure.. De facto ‘fiili durum’ anlamına gelir, yaşanan ya da gerçekleşen olguyu vurgular... Diyelim ki yeni oluşan bir devleti, hükümeti, kurumu ya da yönetimi, (meşruluğunu kabul yolunda) açık irade belirtmeksizin tanımak yöntemi ‘de facto’dur... Hukuken ilişkilerin kurulması ise ‘de jure’ diye dile getirilir... Amerika şimdi Türkiye’yi zorluyor... Başkan Bush yönetimi Irak’ı işgal etti... Kuzey Irak’ta ‘de facto’ bir Kürt devleti kuruldu.. Türkiye, PKK dahil olmak üzere bu ‘fiili durum’u, Frenkçesiyle ‘de facto’yu benimsemek zorunda... ? Eh, mademki durum böyle, bir de Türkiye’nin kendisine gerçekçi bir gözle bakmak zorundayız... Bizim ülkede de ‘de facto’ ile ‘de jure’ çelişkisi geçerli... De jure ‘hukuken’ anlamına gelmiyor mu?.. Ne hukuku canım... Ortalıkta değil hukuk, guguk bile yok... Kaç kez bu köşede yazdık; Cumhurbaşkanı, Başbakan, eski Meclis Başkanı, çoğu hükümet üyesi dosyalı ve zanlı... Ya AKP?.. Türkiye’de ‘fiili durum’a göre İslamcı devlet kurulmuştur... De facto ‘Ilımlı İslam Devleti Modeli...’ iktidara oturtulmuştur... Ama, şimdiye dek kimse kıpırdayamıyordu... ? Türkiye, anayasasına bakılırsa hukuk devleti değil mi?.. Doğru dürüst bir hukuk devletinde ‘zanlı’ cumhurbaşkanı olur mu?.. Kapıcı alırken siciline, geçmişine, kimliğine bakılan bir dünyada zanlı cumhurbaşkanı ne demek?.. ? Bizim toplum ne yazık ki artık ikiye ayrıldı... Kanıtı mı?.. İspatı mı?.. Delili mi?.. Gazetelerde dün şu başlıklar dans ediyordu: “ Anayasa Mahkemesi üyelerinin 8’ini eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer atadı...” Demek ki Sezer’in atadığı yargıçlar başka... Zanlı Gül’ün atadıkları başka olacak... Evet, ne yazık ki Türkiye ikiye ayrılmıştır... ? Avrupa’da dinci parti yok... Din şeriatını devlet düzenine dönüştürmek isteyen partiler İslam coğrafyasında ve Türkiye’de bulunuyor... Avrupa’da faşist partiler yasaktır... Dincilik ise faşizmden beterdir... Eğer bir parti dinciyse, siyasette Allah’ı ve Hazreti Muhammet’i kullanıyorsa, anayasal hukuku uygulamak için aldığı oy oranına mı bakılacaktır?.. Başsavcı, savcılar, yargıçlar kanunları uygulamak için seçim tablolarında oy oranlarının araştırmasını mı yapacaklar?.. ? Türkiye bugün ‘de facto’ Ilımlı İslam Devleti’ne dönüşmüş gibi... Bu ‘fiili durum’un iktidarı AKP’dir... Ortada bir çarpıcı çelişki var... Anayasamız ve yasalarımız laik bir devleti öngörüyor; bu devleti korumak ve sürdürmek için savcı ve yargıçlara görev veriyor... Hiç kimse Başsavcıya kızmasın... Meclis çoğunluğu AKP’nin elindedir; iktidar partisi, hiç vakit geçirmeden, laik Cumhuriyetin temel yasalarını İslamcı bir devletin gereklerine göre değiştirmeli... Başsavcı o zaman bugünkü kaçınılmaz görevini yapmaktan kurtulacaktır... Kurtulacak mıdır?.. Şimdi Ne Olacak? Şimdi ne olacak?.. Bu başlığı taşıyan kimbilir kaçıncı yazım bu!.. Bir korku, bir bekleyiş, bir arayış, bir umut, bir özlem, bir istek... Şimdi ne olacak? Yanıtı bir bakıma kolay. Önceleri ne olduysa öyle olacak!.. Türkiye Cumhuriyeti Yargıtayı’nın Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kapatılmasını istedi... Bilmem kaç dosya belgeyi de Anayasa Mahkemesi’ne gönderdi. ??? Bir partinin kapatılması hoş bir şey değildir. Demokrasilerde partiler kolay kolay kapatılmaz, ama Türkiyemiz elli yıldan beri, hatta daha önceleri de birçok parti kapatılmalarını yaşamıştır. Bir anayasa var, anayasanın asla değiştirilemeyecek, hatta teklif bile edilemeyecek maddeleri var. Hangi parti, hangi siyasetçi bunlara ters düşerse Anayasa Mahkemesi gereken uygulamayı yapar, o partiyi kapatır. ??? Son altı yıldır iktidardaki parti Atatürk devrimlerini teker teker kırmak, anayasasını da kendi kafasına göre değiştirmek, Türk ulusunun uygarlığa, çağdaşlığa giden yolunu kesmek isteğinde... Birçok da yardımcısı, yardakçısı, çıkarcısı onu desteklemekte... Biri çıkar Atatürk’ü yozlaştırmak, küçültmek için “Ama Hangi Atatürk” diye sorar. Sanki birçok Atatürk olabilirmiş gibi: “Tek adam”ı çoğaltmak, kendi uydurduğu yalan yanlış örneklerle önemsizleştirmeye kalkışır. Daha düne kadar Marksçı, Maocu geçinen karanlık aydınlar da Atatürk ve devrim karşıtlığı düşmanlığına hevesle katılırlar... Say sayabildiğine, Milli Nizam, Fazilet, Refah, Adalet ve Kalkınma, daha başka adlar altında görünen hep aynı kişiler. Cumhurbaşkanından başbakanına, bakanlarına, en yüksek görevlilerine dek... Kapatılır kapatılır, yeniden çıkarlar başka adlarla... Biliriz, tanırız, yazarız, bir de bakarsın sindikleri yerden doğruluvermişlerdir yeniden... ??? Şimdi ne olacak? Ben bu soruyu DP döneminde, ANAP döneminde, AP döneminde, Erbakan’ın çeşitli partilerinin döneminde, 12 Mart’larda, 12 Eylül’lerde sordum. Şimdi ne olacak diye? Şimdi bir daha mı? Ne olsun istiyorsunuz? Ne olsun istiyoruz? Adaletin işini yapması, şeriatçı anlayışların yolunun kesilmesi... Atatürk Cumhuriyeti’nin yasalarına, koşullarına sahip çıkılması, çirkin niyet sahiplerinin etkisizleştirilmeleri, halkı aldatan, yanıltan politikacılığın sona erdirilmesi... Bakalım bu kez ne olacak? Prof. Dr. Abidin KUMBASAR erküremizde ilk canlının oluşumundan beri geçtiği düşünülen 3.5 milyar yıl süresinde biyolojik evrimin yönünü doğa yasaları belirlemiştir. Yeni koşullar ve mutasyonların oluşturdukları değişikliklere uyum sağlayabilen canlılar bir sonraki aşamaya ulaşmış, bu uyumu gösteremeyenler arkeolojik katmanların fosillerine dönüşmüşlerdir. Doğa yasalarına göre varlığını sürdürebilmek ve bir ileriki aşamaya ulaşabilmek için mutasyon ya da ayıklanma yoluyla yeni bir organel ya da işlevin kazanılması gerekir. Değişmez olan ve uyulmadığında bedeli mutlak ödenen doğa yasaları tüm varlıklar için aynı etkinliktedir. Ünlü Belçikalı paleontolog Dollo’nun saptadığına göre “Evrim sürecinde uyum sağlayamayıp dumura uğrayan nitelik ve varlıklar evrimin daha sonraki akışı içinde bir daha yeni baştan işlevsellik kazanamaz”. Seçkin bilim adamı, eşsiz deha sahibi A. Einstein’in, “Var olan her şeyin bir parçası” olarak tanımladığı insan soyu da evrimin bir ürünü, geçmişten geleceğe uzanan süreçteki biyolojik bir aşamanın simgesidir. Ancak kendimizi egosentrik (benmerkezci) bir varsayımla gelişmişliğin en son ürünü olarak tanımlamamız kadar büyük bir yanılgı olamaz. Biyolojik olarak evrimin ulaşılabilecek en nitelikli son ürünü olduğumuzu ve tüm “Kosmos”un bizim için, özellikle içimizden biri için var olduğunu düşünmek, bunda direnmek, ışığın gözlerimiz için var olduğunu söylemek kadar saçmadır. Görme organlarının, onlardan milyarlarca yıl önce var olan ışığa uyum sağlayarak ge Bilincin denetim gücü Ülkemizde olduğu gibi, tüm yerküremizdeki sorunların pek çoğunun nedeni de “Biyolojik Evrim”in son aşamasının ürünleri olan çağdaş düşüncelilerle, “Sosyal Evrim”in Orta Çağ karanlığı dönemini aşamamış olan inanç, gelenek ve görenek bağımlıları arasındaki uyumsuzluklardır. “Biyolojik Evrim” açısından bu çatışma, içgüdü ve dürtülerin etkisinde olup, alışılmış kalıplara göre tepki veren orta beyin davranışlarının aşılamamasının sonucudur. Çağdaş ve özgür eğitimle yetişen bireylerde beyinsel evrimin en son ürünü olan “Beyin Korteksi” (Beyin Kabuğu), daha ilkel olan, orta beyin tabakasını denetlediğinden cinsel davranışlar, saldırganlık eğilimleri, açlık dürtüleri, aşırı kazanım isteği, bilime aykırı inanç gibi ilkel içgüdüler bilincin denetimi altındadır. Bu düzeye erişmiş bir insan acıktığı için ilk gördüğü aşevine saldırmayacağı gibi, öfke ve cinsel dürtülerini de bilinciyle denetler, başkalarına zarar verecek kazanımların çekiciliğine kapılmaz. Sosyal bir sorun olarak, son yıllarda ülkemizin gündeminden düşmeyen kadınların giyimlerinin yönlendirilmesi tartışmalarının temelinde de, aldıkları eğitim nedeniyle duygu ve dürtülerini bilinçlerinin denetimine alamayan bencil ve zorba erkeklerin tutumları yatmaktadır. Kendi bilinç düzeylerini geliştirmek yerine karşı cinsin doğal özelliklerini gizleyip çirkinleştirerek uyarılmaktan kaçınmak yolunu seçmenin başka bir açıklaması olamaz. Örtünme sorunlarının bir nedeni de “İlk Günah”ı (Peccatum Originale) işleyerek yasak meyveyi Adem’e yedirdiği savlanan “Havva”yı temsil eden kadınların suçlama ve zorlamaları kabullenmeleridir. Ne kadar doğallıktan uzaklaşıp çirkinleşirlerse o kadar inançlı olacaklarını kabule zorlananlar hak ve özgürlüklerini koruma çabasını göstermezlerse yaşadıkları haksızlıklar kaçınılmaz hale gelir. Unutulmamalı ki haksızlığa uğrayan bu durumu kabullenmişse başkalarının yapabileceği bir şey olamaz. Kendi yaşantılarını düzenleyecek kararların, karşı cins tarafından kapalı kapılar ardında alınmasını peşinen kabul edenlerin gelecek günlerde yaşam koşulları daha da zorlaştırıldığında yakınmaları hiçbir anlam taşımaz. Y lişmesi gibi bizler de üç milyar yıla uzanan bir evrim sürecinde uyum ve mutasyonlar geçirerek bugünlere ulaştık. Evrim yasalarına göre, bizler çok ileride gelecek kuşakların ilkelleri olmaktan öte bir nitelik taşımıyoruz. Sosyal evrim çevresi Zaman içindeki akışı tümüyle doğa yasaları uyarınca aşamalar gösteren ve bu nedenle de hep ileriye yönlenen “Biyolojik Evrim”e karşın, “Sosyal Evrim”i insanların üretim etkinlikleri, bireysel ve toplumsal davranışları, değer yargıları, duygusal dürtüleri de tüm çağlar boyu etkilemiştir. Bu etkilemeler bazen olumlu yolda atılımlara neden olduğu gibi bazen de tutucu engellemelerin yıllar boyu sürmesi sonucunu doğurmuştur. Sosyal Evrim’in ilk büyük olumlu atılımı olan yerleşik düzene geçişle birlikte toplumlarda, mülkiyet, üretim ilişkileri, genel güvenlik, ortak savunma ve karşılıklı davranış ilkelerini belirlemek kaçınılmaz olmuştur. Özellikle üretilen değerlerin değişim ve paylaşımı sosyal gelişmenin yönlendirici gücü olarak etkinlik göstermiştir. Gelişerek değişen ekonomik koşullara ve bilimsel ilerlemelere uyum gösteremeyen yönetimler tutucu ve ilerlemeye engel uygulamaları nedeniyle sosyal patlamalar ve devrimlerle yok olmuşlardır. Günümüzde de toplumlar bulundukları uygarlık aşamasının düzeyiyle orantılı olarak, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin, bireylerin ve yönetimlerin etkisinde kalmaktadırlar. Sosyal evrim yönünden ilkel kalan ve çağdaş koşullara uyum sağlayamayan yönetimlerin güdümüne Aydınlanma gerçeği Ulaşım ve iletişimin görece küçülttüğü yerküremizde artık tüm yerel sorunlar küresel ana sorunların yerel yansımaları olarak irdelenmelidir. Günümüzde de ana sorun, üç yüz yıla yakın süredir uygulanmakta olan, doğa ve emeği yağmalayan sömürücü ekonomik düzenin gereksinimleri karşılayamaması, sosyal evrimin bir ileriki aşamasına, sosyal adaletçi yeni bir dünya düzenine geçilememesidir. Dolar milyarderleri artarken açlık ve yoksulluğun görülmemiş boyutlara çıkması, parasal güç sahiplerince işbirlikçi kukla yönetimlerin desteklenmesi ya da zorbalıkla oluşturulması, bilimsel gerçekler yerine yoz inançların güdümünde yaşanması, insanlığın mutluluk ve gönencine yönelik olması gereken yatırımların ölümcül silahlar üretmek için yapılması gibi uygulamaların tümü sosyal evrimin çağdaşlaşamamasının sonucudur. İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde karanlığın aydınlığa üstünlüğü sürekli olmamıştır. Bugün yaşanan sorunlar da bilim ve sağduyu ile mutlak aşılacak, tüm isanlığın mutluluk ve gönencini amaç edinen, doğa ve emeğe değer veren bir sosyal aşamaya erişilecek, sosyal evrim “Aydınlanma”nın gerektirdiği yönde yoluna devam edecektir. CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear