Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 3 ŞUBAT 2008 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Cumhuriyetin başkentinde içki yasak mı? stanbul’da, karın yarattığı sorunlar ve trafik keşmekeşi nedeniyle “illallah” diyen dostlar kızacak belki ama ben bayılırım kara. Hangi koşulda olursa olsun, kar yağmaya başladı mı, bir dinginlik çöker içime. Yüzümde gülücükler, dalar giderim, o saf beyazlığın salına salına yere inişine. Ne çok kar yağardı çocukluğumda. Öyle şimdiki gibi tatil falan da olmazdı okullar. Eğer diz boyunu aşmışsa ve yürünmeyecek kadar fazla birikmişse kıyamaz, “Bugün de gitmeyiver” derdi babacığım. Okulu “kırmanın” keyfiyle, karın tadını çıkarmaya koşardık arkadaşlarımla birlikte o zaman. Noel döneminde, binlerce Hollandalı çocuk gibi ben de çaktırmadan karın yağmasını bekledim. O pırıl pırıl Noel ışıklarının aydınlattığı gecenin, karla ağarıp günü öyle karşılamasını düşledim. Ama bu kez de olmadı. Noel de, yeni yıl da karsız geçti. Televizyon başında, eski masalların canlandırıldığı, bol karlı Alman filmleri ile oyalanırken, birden “neden olmasın” deyip İ birçok toparlandım; “Kar yağdırmaya gücüm AMSTERDAM Avrupa’nın ülkesinden gelmişler. yetmez belki ama, pekâlâ kar yağan bir Aramızdaki “çok dilli” yerlere gidebilirim…” sohbet giderek Almanya’nın karlı yüksek bir kasabasında koyulaşmaya başladı ve aldım soluğu. Her taraf beyaza ve ayaza söz “Nerelisin kesmiş. Manzara o kadar güzel ki, soğuğa hemşerim?” faslına geldi. filan aldırası gelmiyor insanın. Oteldeki YUSUF ÖZKAN Türk olduğumu odamın balkonundan bir süre eşsiz kar söylememle birlikte, manzarasını izledikten sonra, sıcacık havuzun gruptaki sarışın, uzun boylu doktor, son derece yolunu tutum. Dışarıdaki kara ve soğuğa şaşkın bir ifadeyle elimdeki bira bardağına aldırmadan, sıcacık havuzun tadını çıkardım bakıp, “Türkler alkol kullanıyor mu? uzun uzun. Havuzun biraz ilerisindeki bardan Yasaklandı diye biliyorum” demez mi… gelen gürültüler, susadığımı anımsattı. İçecek “Yok öyle bir şey” diyecek oldum ama bir şeyler almak için çıktım sudan. Barı nafile... Doktoru ikna etmek olanaksızdı. çevreleyen çoğunluğu erkek ve yarı sarhoş 10Kendinden fazlasıyla emin bir biçimde 12 kişi “yüksek volümde” koyu bir sohbete “Yasak, ben biliyorum” dedi. Sonra dalmıştı. Kendime bir bira söyleyip, gürültücü anlatmaya koyuldu. Geçen ekim ayında komşularımın yanındaki bir tabureye iliştim. Ankara’da yapılan “Acil Kongresi ve Derken gruptakilerle tek tük sohbete başladık. Ambulans Rallisi”ne katılmış. Anlattığına Doktormuş tümü de. Kaldığım otelde göre Esenboğa Havalimanı’na yakın bir gerçekleştirilen bir tıbbi toplantı için yerlerde gerçekleşmiş toplantı. Ankara Sağlık buradalarmış. Portekiz’den Polonya’ya kadar Müdürlüğü’nün ev sahipliğinde yapılan kongrenin açılış kokteylinde alkolsüz içki servisi yapılmış. Ardından yemeğe geçilmiş, yine içki yok. Toplantıya katılan yabancı hekimler şarap, bira filan isteyecek olmuş, ama otel görevlileri kestirip atmış: “Bize verilen talimata göre alkollü içki servisi yapılmayacak!” Yabancı konuklar, “Madem Sağlık Müdürlüğü alkollü içki parası ödemek istemiyor, bizler kendimiz ödeyelim içtiklerimizin parasını” önerisini götürmüşler ama otel yönetimi ikna olmamış, “Her koşulda alkollü içki servisi yasak” demiş. Yabancı konukların tepkilerinin artması üzerine bazı aklıselim Türk hekimler devreye girip, Sağlık Müdürlüğü yetkilileri ile görüşmüşler. “Durup dururken ülkenin imajına zarar vermeyelim, Türklere yine yasak olsun ama izin verin yabancı konuklara alkollü içki servisi yapılsın” demişler. Israrlar üzerine Sağlık Müdürlüğü yetkilileri ikna olmuş. Sadece yabancı konuklar için bira ve şarap servisi yapılmasına izin verilmiş. Ancak Kongre’nin kapanış balosunda yine alkol servisi yapılmamış. Yabancı konuklar yine tepki göstermiş ve yine “sadece yabancıya” olması koşuluyla alkole izin verilmiş. Sarışın doktor, uzun uzun anlattı, birkaç ay önce laik, demokratik Cumhuriyetin başkenti Ankara’daki yaşadıklarını. Sonra, hüzünlü gözlerle kendisini dinleyen bana dönüp, bilmiş ve emin konuştu: “Sen belki uzun süredir gitmediğin için bilmiyorsun ama, artık Türkiye’de alkollü içki satışı yasak. Özellikle de Türkler için. Türkiye de artık İran gibi bir İslam cumhuriyeti oldu…” Diğer meslektaşlarından birkaçı da sarışın, uzun boylu doktoru destekleyen şeyler söylemeye başladılar, bense diyecek fazla bir şey bulamadım. Bira bardağından koca bir yudum alıp, kendimi dışarı attım. Soğuk hava belki kendime getirir diye… ozkanyusuf@hotmail.com Attali’nin 316 önerisi ransa 4. Bonapart devrine derhal Özel Başkan girdi gireli fırtınasız bir Danışmanlığı görevine hafta geçirmiyor. “Her getirilir. 2. Mitterrand pazartesiyi bir ‘devrim’ döneminde (198895) köşkten açıyor, her cumartesiyi tatlı ayrılan Attali önce BERD bir ‘aşk’ hikâyesi, ‘hoş’ bir (Avrupa Kalkınma Bankası) masal noktalıyor”, desek (1991) kurucu başkanı olarak belki azıcık abartmış oluruz. çalışır. 1993’te BERD’den Ama fazla değil inanın azıcık! aşırı harcamalar skandalıyla Her hafta başı yeni bir olaylı bir biçimde ayrılır. Daha Bonapart “darbereform”u sonra kendi danışmanlık tezgâhlanırken hafta sonu ya şirketini kurar. Eserleri “çok dünya şampiyonu yüzücü satanlar”dan inmeyen kızımızın İtalyan arkadaşından kişiliğin iktidarlarla iç içeliği sonraki yeni aşkı ve kulübü, lükse bağımlılık, nüfuza ya “romantik” başkanımızın tapınmak gibi tutkuları da asilzademankenşarkıcı beraberinde getirmişti. sevgilisiyle el ele gezintileri, Bir de liberal solculuktan ya Kongolu babadan Fransız sosyal liberalizme anneden doğma yeni tenis transferini... Nicolas Sarkozy yıldızımızın Avustralya Açık bundan 6 ay önce “dostu” Tenis Turnuvası’ndaki Attali’ye “Fransa’nın beklenmedik başarısı veya gelişme yolları” raporu parlak yüzlüefendihazırlaması görevini verdi. alçakgönüllü oğlan, Attali aralarında 22 büyük başbakanın kamuoyunda şirket ve finans kurumu “velinimetini” aşan, yeniden başkanı, müdürü, liberal keşfedilen sempatikliği avukat ve iktisatçı, sergileniyor. Sonuç olarak muhafazakâr gazeteci ve Tanrı’nın bizlere bahşettiği yazar, ancak örneğin hiçbir tatil gününde de tüketim aktif sendikacının yer açlığımızı gidermek üzere gün almadığı 43 kişilik bir geçtikçe çoğalan ticaretkomisyon eşliğinde hazırladığı alışveriş merkezlerinde 316 önerisini 23 Ocak’ta özgürlüklerimizin (!) tadını tantanayla başkana sundu. Yer çıkarmaya koşuyoruz. 21 yerinden oynadı. Sarkozy üç Ocak’la başlayan haftada 316 nokta hariç tüm önerileri dalgalı bir fırtına yaşadık. Bu yerine getireceğine söz verdi. kez “Yüce Patron” yine 4. Paris taksi pazarının Bonapart’tı, ama fırtınalı “316 liberalizasyonundan Öneri”yi sahneye uyarlayan ilkokullara ekonomi dersleri Fransa’nın Yarıkoymaya; emeklilikte İlah isimlerinden yaş sınırını PARİS Jacques kaldırmaktan bilimsel Attali’ydi. araştırma Profesör Attali, kurumlarının Profesör bütçelerinin yüzde Turnusol (çizgi 80’inin özel fonlardan roman sağlanmasına; kamu UĞUR HÜKÜM kahramanı harcamalarının her yıl Tenten’in yüzde 1 tanınmış arkadaşlarından) azaltılmasından tüketim edalı havası, ciddiyetinden hiç maddelerini denetleyen taviz vermeyen Süper Peter mevzuatların hafiflemesine; Pan tavırlarıyla Fransız siyasi vilayet yapılarına son ekonomikdüşünsel yaşamına verilmesinden, nüfusu 50 bini ölünceye kadar damga aşan yerleşim birimlerine vuracak, muhtemelen çevreci teknolojileri zorunlu ölümünden sonra derin izler kılan “Ecopolis” projelerine; bırakacak bir kişilik. yeni göçmenlere kapıların Onu bir kısmınız hiç açılmasından Fransa’yı finans tanımayabilir. Yılda ortalama dünyasının merkezi kılmaya 2 kitap yazan, 1943 Cezayir uzanan dâhiyane (!) birtakım doğumlu bu “dâhi çocuk” reçeteler gazetelerde boy boy Sefarad Yahudisi ailesiyle sergilendi. 1957’de Paris’e yerleştikten Fütürolog, başkâhin Jacques sonra tipik çok parlak bir Attali’nin külahından öğrenci olmuş. 1970’te devlet çıkarttıkları arasında kuşkusuz adamı fabrikası ENA’dan göze, kulağa, akla güzel gelen (Ulusal İdari Bilimler bir dizi önlem mevcut. Ancak! Enstitüsü) mezun olduktan Fransızlar cumhurbaşkanının sonra akademiksiyasiyazar “Seçim programı”, kariyerlerini ustalıkla bir arada hükümetin “Eylem yürütmüş. Paris Dauphine programı”, Sarkozy’nin Üniversitesi’nde öğretim “Medeniyet Siyaseti” ve üyeliğinin yanı sıra 1972’de şimdi de “Attali’nin 316 Danıştay’da göreve başlar ve Önerisi”nden sonra ortada toz aynı yıl biri Bilimler dumandan başka pek bir şey Akademisi ödülü kazanan ilk olmadığına aymağa 2 kitabını yayımlar. Şu anda başlamışlar gibi. çoğu bilimsel nitelikli 50’nin Bakalım önümüzdeki 9 ve 16 üstünde çalışması olan Attali Mart’ta yapılacak belediye 1973’te temas kurduğu seçimlerinde, “Yeter be, Fransız Sosyalist Partisi 1. azıcık somut ciddiyet!” diyebilecekler mi? Ancak Sekreteri François Mitterrand’ın yakını sıfatıyla buralardaki sorun azıcık sizin oralardakini andırıyor. 1976’da siyasi hayata girer. Hadi “yokluğu” demeyelim Mitterrand’ın 1981’de ama muhalefet “zaafı!..” cumhurbaşkanı seçilmesiyle gittin Else... olmuştu. O yıllarda, lse, 89 dedi, 90... “Postacı” ve “Daha dün diyemedi. 1940’larda, Türkiye ile İsveç arasındaki annemizin kollarında kültür projelerinde görev yaşarken” gibi çocuk almış müzisyen bir şarkılarının müziği İsveç İsveçliydi. İlerleyen yaşına halk şarkılarından alınmıştı. karşın belleği güçlüydü. Else’nin evinin Bana, o yılların Türkiye’sini odalarındaki raflar anlatırken söze “Mustafa kitaplarla doluydu. Bu Atatürk” diyerek başlıyor, kadar çok kitabı bir arada ben her defasında görünce, az kitap okuyan düzeltiyordum. İsim, bir ülkenin insanı olarak, Else’nin yaşlı belleğinde bir ara, “Müzikle ilgilenen öyle yer etmişti, o saatten bu kadının bu kadar çok sonra değiştirmesi zordu. kitabı okumasına ne Son karşılaşmalarımızın gerek vardı” diye birinde, “Mustafa düşünmekten kendimi Atatürk, size güzel bir alamadım. 12 Ocak Cumhuriyet armağan etti. Cumartesi Else’nin son Kadınlarınız, o yıllarda doğum gününü çok moderndi; hâlâ öyle kutlayacaktık. Doktorlar en mi” diye sordu. son ona iki ay ömrünün Bir yıl kadar önce bir gün kaldığını söylemişlerdi. ziyaretime geldiğinde Arkadaşları, bakımından durgun görünüyordu. sorumlu belediye Ayaküstü oradan buradan görevlileri, onun için iyi bir konuşurken birden, doğum günü partisi “Biliyor musun, kanser hazırlamaya çalışıyordu. olmuşum, çok az ömrüm Pasta siparişleri verilmişti, kalmış!” dedi. Her Else’nin oturma salonu zamanki gibi şaka yaptığını balonlarla, renkli kâğıtlarla sandım, “Yapma Else!” süslendi. Pastanın üzerine dedim, “Gel otur hele, 90 tane mumu sana içecek bir şeyler yerleştirmek mümkün vereyim” dedim. değildi. Her 10 yıla karşılık Gözlerimin içine ciddi 1 mum olmak üzere, 9 ciddi baktı, hüzünlü bir mum yakılması gülümsemeyle, kararlaştırıldı. Ben de “İnanmıyorsun ama, doğum gününde Else’ye 9 söylediklerim gerçek. tane kırmızı gül Ciğerlerim, böbreklerim götürecektim. Doktorların iflas etmiş!..” hesaplamalarına dedi. Sonra, göre, Else MALMÖ kendini teselli doğum gününe etti: denk gelen “Doğrusunu haftanın içinde istersen fazla da ölecekti. Ya üzülmüyorum. birkaç gün ALİ HAYDAR eksik, ya birkaç Ben, dolu dolu NERGİS gün fazla... bir ömür “Ha gayret geçirdim. İyi Else, az kaldı, diren biraz yaşadım. Dünyada, savaşlar ve açlık nedeniyle daha!” diyorduk. Ancak günler yaklaştıkça Else’nin yaşamı tanımadan her gücü tükeniyordu. Doğum gün binlerce çocuk ölüp gününe 48 saat kala giderken benim çok fazla bilincini de yitirince onu yaşadığım bile hastaneye kaldırdılar. Else, söylenebilir...” Else’nin 89 dedi, 90... diyemedi. 11 günlerinin sayılı olduğunu Ocak Cuma günü, sabaha bildiğim için, ev karşı saat 03.00’te ziyaretlerimi sıklaştırdım. aramızdan ayrıldı. Else için Kadıncağız, birkaç ay kilisede tören içinde eridi. Evin içinde düzenlenmedi. Vasiyeti artık tekerlekli sandalye ile üzerine, ölüsü yakılarak dolaşıyordu. Bir defasında külleri bir kavanoza beni piyanonun yanına dolduruldu. Kızı, sahilden götürdü, “Bak” dedi, geçen gemilere el “sana ne çalacağım!” sallayarak Else’nin Bitkin parmaklarıyla küllerini denize serpti... çaldığı “Dağ başını Onun için hazırlanan duman almış...” marşını o doğum günü partisi de iptal İsveççe mırıldanıyor, ben edilmedi. Else’nin ise Türkçe söylüyordum. küllerinin balıklarla dans Bir İsveç halk şarkısına ait ettiği 20 Ocak Pazar bu marşın notaları, geçen gününün akşamı evinde yüzyılın başlarında Selim yeniden toplandık. Sırrı Tarcan tarafından Pastanın üzerine önceden alınmış, Ali Ulvi Eleöven kararlaştırıldığı gibi 9 mum tarafından da Türkçe yerleştirildi. Hep birlikte: sözlere uyarlanmıştı. Else, “İyi ki doğdun Else!” diye daha sonraki yıllarda, bağırarak el çırptık! arkadaşlarıyla birlikte Mumları, Else yerine kızı yürüttüğü proje üfleyerek söndürdü. Ben çerçevesinde Milli Eğitim de yanımda getirdiğim 9 Bakanlığı ve Ankara kırmızı gülü sessizce Radyosu’yla yakın çalışma piyanonun üzerine içinde girmiş, İsveç halk bıraktım... şarkılarının Türkiye’de alinergis@yahoo.se tanıtılmasına yardımcı Sen de F E Çin’de kar seferberliği Son onyılların en yoğun ve şiddetli kar yağışlarını yaşayan Çin’de, kar fırtınası nedeniyle yüz binlerce kişi mahsur kaldı. Tren yollarının ve otoyolların kar nedeniyle kapalı olduğu ülkenin güneydeki Guangcou Garı’nda 470 bin kişi memleketlerine gitmekten vazgeçerek biletlerini iade etti. 200 bin kişi ise geçici barınaklarda kar fırtınasının dinmesini bekliyor. Mahsur kalanlara yardım amacıyla 500 bin askerini seferber eden Çin’de gıda ve elektrik sıkıntısı yaşanan yerlere de yardım ulaştırmak için 303 bin kişilik paramiliter birlikler harekete geçirildi. Hükümet yetkilileri, halkı çalışma yapıldığı konusunda ikna etmeye çalışırken karlamücadele sırasında üç görevliyi de “devrim şehidi” ilan etti. Ülke çapında kapanan karayollarında 1 milyon polisin görev yaptığı bildirildi. (REUTERS) Komünistler ıstakoz yemez! teden beri sokakta abur cubur Ö atıştırmaya meraklı Münihliler, arada sırada doğum günlerini ya da “... Vallahi aslında ben halkımın rahatça ıstakoz yiyebileceği bir düzen için savaşıyorum..” diye özel davetleri falan bahane edip numara yapsa da kimsenin Sarah’ya inanacağı yok bu konuda...Bu kent şatafatlı lokantalara gitmeden yapamazlar... Bilhassa vitrinlerinde için ikide birde, tezatları iç içe yaşayan şehirdir, derim de kimse sıra sıra ıstakozların dizili olduğu egzotik restoranlara olan ilgi hayli aldırmaz. Bir tarafta müthiş bir zenginlik, diğer tarafta ise dehşet fazla... Aşağı yukarı kentteki tuzu kuruların volta atıp dolaştığı bir sefalet sokaklarda adamın Maxmilian ve Barer caddeleri gibi yüzüne tokat gibi çarpar... Çöpten çıkardığı yarısı ısırılmış bir pizza gözde köşelerde ise her an ünlü bir sinema oyuncusu ya da tanınmış bir parçasına ya da çürük bir elmaya sevinen garibanın önünden gelip politikacıyı kol kola sevgilisi ile ünlü bir lokantadan çıkarken geçtiği Çin, Tayland ya da İtalyan yakalamak ya da bir barda lokantalarının fiyakalı vitrinlerine kondurulmuş görüntülemek hiç de zor değil. Paparazzilerin çılgın gibi pahalı ıstakozlar MÜNİH ise her insanda görüntü avına çıktıkları şu sıralarda meşhur solcu bir farklı çağrışımlar politikacıyı tesadüfen pahalı bir uyandırabiliyor... Bir defa lokantada ıstakoz yerken kıstırmak bile Alman dergilerine mütevazı sofralar için lüks sayılan konu olabiliyor. Bu nasıl iştir EROL ÖZKAN demeyin! Ülkenin son yıllarda ıstakoz “simgesi” gösterişe dayalı en hızlı solcu parlamenteri ilan edilen ya da öyle tanınıp bir tıkınma çılgınlığının sembolü mimlenmiş, Berlinli milletvekili olurken İslamcılar için de “mekruh” olup “haram”dır Sarah Wagenknecht’in başına gelen benzer bir olay, üzerinden biliyorsunuz. Pavurya, istiridye gibi deniz ürünlerini Münih’teki Türk haftalar geçse de Alman medyasının dilinden düşmüyor! marketlerinde göremezsiniz. Ayrıca Öyle ya, bir komünist nasıl olur da Türk şarap ve rakılarını da... Istakoz deyince aklıma geçen temmuz lüks bir lokantada ıstakoz yer ve şampanya içer? Üstelik böyle bir ayında Burhaniye’nin tatil köşesi Ören’de yaşanmış bir olay geldi. “olayın” fotoğraflarını ise Türk kökenli Alman parlamenter Anlatayım: İskelede eski tekneleriyle balıkçılık yapan yoksul Feleknaz Uca gibi aşırı solcu bir kadının yakaladığı kare ile Der bir anaoğul balıkçının ağlarına Spiegel’in sayfalarında görmekse, takılan iri bir ıstakoz, körfezin ünlü bir oteline satılır. Otelin çevreye çok Sarah Hanım’ı öfkelendirip tepesini attırmaya yetecektir... Ancak duyarlı ve ilerici sahibesi, o akşam vereceği davette konuklarına balık kendisini haklı göstermek için her önüne çıkan gazeteciye yana yakıla: ikram edeceğini müjdelerse de bu ıstakoz programı değiştirir... Ve ne hikmetse sofrada olması düşünülen ıstakoz mutfakta bir türlü pişirilemez. Otelin aşçısı haşlanırken adeta çığlık atıp bağıran iri böceği pişirmekten vazgeçer ve durumu müdüriyete anlatır... Vaziyeti anında kavrayan ev sahibi ise ıstakozu küçük bir törenle ve de Alman müşterilerin hayret dolu bakışları altında dalgalı denize bıraktırır. Istakoz denize kavuşunca canlanıp karanlık sularda kaybolur... Otelin sahibi mutludur artık. O akşam masanın etrafında buluşan ve yörede “komünist” damgası yemiş eski belediye başkanları ile yaşlı bir avukat ve bir de pos bıyıklı zeytinciye hitaben ev sahibesi hanımefendi son derece kibar ancak hınzırca bir gülüşle dönerek: “Komünistler ıstakoz yemez!” der ve sonra garsonlar makarna servisine başlarlar... Bir ara mutfağa giden ev sahibesine aşçılar: “Bir daha ıstakoz almayalım o zaman” diye memnuniyetlerini belirtirken otelin sahibi: “.. Hayır aksine, her defasında balıkçının getirdiği ıstakozları satın alın ve onları denize bırakarak özgürlüklerine kavuşturalım, zenginlere yedirmeyelim onları..” der. Evet öyle ya da böyle mutfaklarda tencerelerin pahalıya kaynadığı bir dönemdeyiz artık.. Emeklinin, dar gelirlinin, memurun hali bütün dünyada aynı... Ayrıca bugünlerde gazetelerin pazar eklerinde yer alan “ıstakozlu yemek tarifleri” bilmem size hiç ilginç geliyor mu? İyi pazarlar. CUMHURİYET 10 K