25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26 KASIM 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 15kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansõ’nca Swissotel’de yapõlan bir toplantõyla sanat dünyasõna tanõtõldõ Kültür Servisi - 2010’da Avrupa Kültür Başkenti olmaya hazõrlanan İstanbul için ya- põlan çalõşmalar ve hayata geçirilecek tasarõ- lar, önceki gün İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansõ’nca Swissotel’de yapõlan bir toplantõyla sanat dünyasõna tanõtõldõ. Toplan- tõ Başkan Nuri M. Çolakoğlu ve Genel Se- kreter Eyüp Özgüç’ün ev sahipliğinde “Sah- ne Senin İstanbul” sloganõyla başlatõlan ta- nõtõm kampanyasõ çerçevesinde düzenlen- mişti. Toplantõda, Sahne ve Gösteri Sanatlarõ Yönetmeni Dikmen Gürün, Görsel Sanatlar Yönetmeni Beral Madra, Müzik ve Opera Yö- netmeni Cem Mansur, Müzik Yönetmeni Ga- ro Mafyan, Edebiyat Yönetmeni Ahmet Kot, Geleneksel Sanatlar Yönetmeni Ömer Faruk Şerifoğlu, Kent Kültürü Yönetmeni Gürhan Ertür, Çok Yönlü Projeler Yönetmeni Serhan Ada, Sinema Yönetmen Yardõmcõsõ Ayşen Se- ver, Kentsel Uygulamalar Direktörü Korhan Gümüş, Kültürel Miras ve Müzeler Direktö- rü Suay Aksoy, Dõş İlişkiler Direktörü Esra Nilgün Mirze İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti tasarõlarõnõ anlattõ. Açõlõş konuşma- sõnõ yapan Çolakoğlu, ajansõn 2008’de 280 mil- yon YTL olan bütçesinin, 2009’da 805 milyon YTL olacağõnõn ve bunun yüzde 70’inin kent- sel uygulamalar alanõndaki kalõcõ tasarõlara ak- tarõlacağõnõn altõnõ çizdi. Bu fõrsatõn yeni bir başlangõç için kullanõlmasõnõn ancak İstan- bullularõn da tasarõyõ sahiplenmesiyle olabi- leceğini söyleyen Çolakoğlu, İstanbul’un ço- kulusluluğun barõşõnõ arayan uluslararasõ top- lumlara bir örnek olarak sunulmasõ gerektiği- ni söyledi. AKM’nin yenilenmesi, dünyanõn en büyük Çin ve Japon porselenlerinin bulundu- ğu Topkapõ Sarayõ mutfaklarõnõn restorasyo- nu, Theodosius Limanõ tasarõsõ gibi İstanbul için yõllardõr bekleyen tasarõlarõn hayata ge- çirilmesini hedeflediklerini söyleyen Özgüç ise tasarõlarõn gerçekleştirilmesi için merkezi büt- çeden ayrõlan kaynak dõşõnda iş dünyasõndan destek alõnmasõnõn hedeflendiğini söyledi. Toplantõnõn ardõndan gelen sorulardan imar ve kalkõnma ile Bizans araştõrmalarõ çalõşmalarõyla ilgili olanlara yanõt alõnamamasõ ise ilgi çek- ti. 25 Kasõm’da iş dünyasõnõn, 26 Kasõm’da ise iletişim dünyasõnõn temsilcilerinin davetli ol- duğu toplantõlarõn sonuncusu 27 Kasõm’da İs- tanbul’daki yabancõ misyonun temsilcileri olan konsolosluklar ve kültür ataşeliklerinin ka- tõlõmõyla gerçekleştirilecek. Başkan Nuri M. Çolakoğlu ve Genel Sekreter Eyüp Özgüç’ün ev sahipliğinde “Sahne Senin İstanbul” sloganõyla başlatõlan tanõtõm kampanyasõ çerçevesinde düzenlenen toplantõda, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti tasarõlarõ anlatõldõ. Açõlõş konuşmasõnõ yapan Çolakoğlu, ajansõn 2008’de 280 milyon YTL olan bütçesinin, 2009’da 805 milyon YTL olacağõnõn ve bunun yüzde 70’inin kentsel uygulamalar alanõndaki kalõcõ tasarõlara aktarõlacağõnõn altõnõ çizdi. Kültür Servisi - 30 yıl önce kendisine hediye edilen fotoğraf makinesiyle hatıra fotoğrafları çe- kerek fotoğrafçılığa başlayan ve yaptığı işi daha çok belgesel fotoğrafçılığı olarak adlan- dıran Dr. Süleyman Gündüz’ün, “Ağıtlar ve Anıtlar” sergisi Bersay İletişim Enstitüsü’nde (BİE) fotoğrafseverlerle buluşuyor. 31 Aralık’a dek sürecek olan sergi 20 siyah beyaz fo- toğraftan oluşuyor. Sergisine “Ağıtlar ve Anıtlar” adını vermesinin nedenini “Doğunun ve güneyin ağıtlarını, batı ve kuzeyin anıtları olarak görebilmenin mümkün olduğunu göster- mek, bu temayı verebilmek ve belgesel olarak tarihe kayıt düşmek için” diyerek açıklayan Gündüz, sergisini gezen insanların hayal dünyalarını zorlamalarını amaçlıyor. Tarihe kayıt düşmek için MUSTAFA ALTIOKLAR C an’õ tanõrõm... Uzun yõllara dayanan bir sevgi vardõr aramõzda –sanõrõm karşõ- lõklõ. Bilirim ki Can’õn içinde kötülük yoktur. Şairin dediği gibi, “vallahi yoktur”… Mesele, sinema dilini bilmemesinden kaynak- lanmaktadõr. Sinemanõn öyle bir dili vardõr ki ken- dine özgü, “şeytan, ayrıntısında gizlidir” o di- lin. Bilebilseydi Can, şeytanõn gizlendiği sine- matografik ayrõntõlarõ, adõm kadar eminim ki düş- mezdi safiyetin tuzaklarõna, “Mustafa”da düş- tüğü gibi. Ne sevgi dağlarõnõn doruklarõndaki pa- muklu tahtõndan olurdu, ne de ülkenin gündemi saçma sapan savunmalara karşõ, saçma sapan sa- vunmalarla işgal edilirdi. “Mustafa” vizyona girdiği andan itibaren, ge- rek seyircilerin, gerekse yazar çizerlerin kopar- dõğõ fõrtõna çerçevesinde sadece belgesel içeri- ğiyle değerlendirilmiş, eleştirilmiştir. Bir başka deyişle, değerlendirme “yarım” yapõlmõştõr. Çünkü sinematografik estetik, bir filmin izleyende bõraktõğõ “tortu”nun esas belirleyicisidir. Can Dündar’õn “Mustafa” adlõ belgesel filmi de her biyografik belgeselde olduğu gibi, iki ana baş- lõkla analitik mercek altõna alõnmalõdõr. (I) Sinematografik Estetik (II) Belgesel İçerik (I) Sinematografik Estetik: “Tortu” bir filmin seyircide bõrak- tõğõ duygularõn toplamõdõr. Salondan çõk- tõğõmõz anda hafõza süzgecimizin de- liklerinden geçip giden ses ve görün- tü parçacõklarõndan arta kalanlarõn toplamõdõr. Aynõ senaryodan iki ayrõ yönetmen tarafõndan çekilen filmler, aynõ izleyici grubuna gösterilse, bõ- raktõklarõ tortular farklõ olacaktõr. Yani, konu ve seyircinin değişmediği durumda, tortunun belirleyicisi yö- netmenin sinematografisidir. Peki, nedir sine- matografi? Sinematografi, bir filmin dilidir, dilbilgisidir ve yönetmenin kamerayõ, õşõğõ, me- kânõ, dekoru, oyuncuyu, ses efektlerini, müziği, kurguyu işleme biçimiyle belirginleşir. Kame- rayõ örneğin, hareketli ya da durağan kullanmak bile aynõ konuda iki ayrõ film dili oluşturur. Ya da filmin hâkim renginin kõrmõzõ ya da mavi ol- masõ, iki ayrõ sinematografi demektir. Farklõ tor- tular bõrakõr izleyende. Aynõ filme kilise müzi- ği koyarsanõz başka, türkü koyarsanõz bir başka tortuyla çõkmasõna neden olursunuz seyircinin sa- londan. İşte “Mustafa” ile ilgili kopan vavey- la, tam da buradan, yönetmeninin sinematogra- fik seçimlerinden kaynaklanmaktadõr. Şimdi bu çerçevede, “Mustafa”nõn sinematografik değerlendirmesini yapalõm. 1. Kamera Kullanõmõ: Yönet- men, sinematografik anlatõmõn en belirleyici parametresi olan ka- mera kullanõmõnõ, Atatürk’ü can- landõracak oyuncunun yüzünü görmemek üzerine kurmuştur. Ka- merayõ, ya Atatürk’ün “amors”una ya da onun “bakış açısı”na yerleş- tirmiştir. “Amors”, kameraya arkasõ dönük duran oyuncunun ensesinden bir parçayõ çerçevenin içine ve ön pla- na alarak omzunun üzerinden yapõ- lan çekimlerdir. “Bakış açısı” adõnõ verdiğimiz kamera pozisyonunda ise kamera, oyuncunun gö- zü gibi yerleştirilir. Bu kamera pozisyonuna “öz- nel kamera” da denmektedir. Karanlõk bir odada iki saat boyunca “amors” ve “öznel” ka- mera pozisyonlarõnõn seçimi nedeniyle hakkõn- da pek çok şey söylenen bir kişinin yüzünü gör- meden izlenen filmlerin seyircide bõraktõğõ duy- gu tortusu, tek kelimeyle özetlenebilir: “Hu- zursuzluk”... Bu nedenle amors ve öznel kamera pozisyonlarõ, gerilim ve korku sinemasõ türleri- nin asal olarak seçtiği kamera pozisyonlarõdõr. “Mustafa”da yönetmenin kamera kullanõm se- çimi, seyircide huzursuzluk ve gerilim duygu- larõ yaratan bir üsluptan yana olmuştur. Yönetmenin kamera kullanõm seçimi seyircide huzursuzluk ve gerilim yaratan bir üsluptan yana olmuş S eyirci, empati kurduğu film kahrama- nõnõn olaylar ya da söylemler karşõ- sõndaki tepkilerini, yüzünde görerek ra- hatlamak ister. Oysa gerilim duygusu isteyen filmler, seyircinin rahatlamasõnõ istemez. Ka- rakter, örneğin karanlõk bir koridorda yürür an- cak kamera onun gözüdür. Bu çekimi perdede izleyen seyirci, sahne boyunca, yüzünü bir gör- se rahatlayacaktõr ama yönetmen, onu gergin tutmak istiyorsa mümkün olduğunca göstermez o yüzü seyirciye. Çünkü o koridorda yürüyen “kötü adam” dahi olsa, yüzü “insandır”. Göz- leri vardõr ve gözler ruhun aynasõdõr. Hele “in- san”õ anlatmak için yola çõktõğõnõ iddia eden bir filmde, kahramanõn gözlerini, yani insani duygularõnõ göstermeniz şarttõr. “Mustafa” fil- minde ise yönetmen, Atatürk’ün “arkasından” konuşmuştur. Sonuç olarak filmden çõkan se- yirciler, gerilim filmlerinin tüm sinematogra- fik elemanlarõyla bombalandõktan sonra, içle- rinde kabaran huzursuzluk, rahatsõzlõk ve ger- ginlikle terk ettiler sinema salonlarõnõ ve fakat bu duygu tortularõnõn, “sinematografik” kay- nağõnõ bilmedikleri için, filme dair oluşmuş olan “negatif” enerjilerini, filmin içindeki kimi al- tõ çizilen mesellere tahvil ettiler. Kimi “Ata- türk’ün boyunu kısa göstermişler” dedi, kimi “Korkak göstermişler”, kimi “O kadar rakı içmiyordu, şu kadar içerdi” dedi, kimiyse “Bu dönemde zamanı mıydı?..” Aslõnda pek çoğu çocukça olan bu tepkiler, yönetmen ta- rafõndan ustalõkla manipüle edildi ve “kulla- nıldı”. Bu belgesel içerik mesellerini bir son- raki yazõda tartõşacağõz. Şimdi “Mustafacan”õn sinematografik değerlendirmesine dönelim. 2. Controlling Idea: …Beni hatõrlayõnõz… Güzel, çok güzel bir seçim. Hayatõnõ bir ulu- sun özgürlük ve refahõna adamõş bir kahrama- nõn biyografisini anlatmak için çok güzel bir controlling idea (henüz controlling idea yeri- ne Türkçe doyurucu bir terim bulamadõm, ça- lõşõyorum, yardõmlara müteşekkir olurum… Şu manayõ ifade etmek için kullanõlan bir terim- dir controlling idea: Filmin, ana fikir kavramõnõn tanõmlamaya yetmediği çekirdeği, DNA’sõ, zer- resi; film bir bütünse, o bütünün tüm özellik- lerini taşõyan en küçük bölünemez birimi, ato- mu, enelhakõ)... Espri dozu yüksek lekeler ÖZGE KESKİN C emil Cahit Yavuz’un ‘Leke Oyunları’ adlõ ser- best grafik sergisi pazar- tesi günü Adasanat’ta açõldõ. Çeşitli mizah dergilerinde ça- lõşan Yavuz’un ‘Hayvan’ der- gisinde uzun süre yayõmlanan ‘Dingbat’ başlõklõ köşesin- den esinlenerek hazõrladõğõ sergide ‘açık-koyu-espri-söz’ bütünlüğünden oluşan, tek renk serbest grafik çalõşmalarõ yer alõyor. Her biri içinde farklõ bir ileti ve es- pri barõndõran; absürd görsel leke- lerden oluşan çalõşmalar ‘illüstras- yon font’ tasarõmlarõyla ortaya çõk- mõş. Bir kõsmõ siyah zemin üzerinde beyaz, bir kõsmõ da beyaz zemin üzerinde siyah çalõşõlmõş tasarõmlar önce çini mürekkebiyle kâğõtlara çi- zilip daha sonra bilgisayara aktarõla- rak yeniden oluşturulmuş. Çalõşma- larõnõ espri dozu artõrõlmõş, görünce anlaşõlõr, içine söz yerleştirilmiş le- keler olarak tanõmlayan Cemil Ca- hit Yavuz, “Tek bir çizgi ile hal- letsem daha iyi olacak, çünkü ta- sarlarken yola çıktığım nokta herkesin her an bu tasarımları kullanabilmesiydi” diyor. Fakat “Basit gibi gözükseler de üze- rinde çok kafa yorulan işler” di- ye de ekliyor. Sergi, meraklõlarõ için 30 Kasõm’a kadar açõk kala- cak. (0 212 245 56 23) Huzursuzluk, rahatsõzlõk ve gerginlik... YAVUZ’UN SERGİSİ 30 KASIM’A KADAR AÇIK Arama Tiyatrosu’ndan vicdan taramasõ Kültür Servisi - Bilgesu Erenus’un 17 yõl önce Sovyet Bloku’nun çöker- tildiği yõllarda kaleme aldõğõ ve Erenus’un sözleriyle “geçmişin izini taşõyarak şimdiye tanõklõk eden” ‘Acõlar Şenliği’ adlõ oyun her hafta cumartesi günü saat 20.30’da Arama Tiyatrosu sah- nesinde oynanõyor. Yönetmenliğini Özkan Schulze, müziklerini Ali Erenus, õşõk tasarõmõnõ Ulaş Yat- kõn’õn yaptõğõ oyunda, İnan Am- barkütük, Özlem Aktaş, Emsal Yeşilbingöl ve Murat Eren Toy- demir rol alõyor. (www.aramatiyatrosu.com) ‘2010’ projeleri tanıtıldı Fahir Atakoğlu Tunalõ D&R’da ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Sanat yaşamõnda 25 yõlõ geride bõrakan dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fahir Atakoğlu, yeni albümü “İz”in tanõtõmõ amacõyla bugün saat 19.00’da, Tunalõ D&R’da düzenlenecek imza gününde başkentlilerle buluşacak. Çalõşmalarõyla yurtdõşõnda da Türkiye’yi temsil eden sanatçõ Atakoğlu, yeni albümünün imza gününde ayrõca sevenleriyle sohbet edecek ve albümdeki eserlerin öykülerini paylaşacak. Atakoğlu’nun, geçmişte bestelediği yapõtlarõn yeni kayõtlarõnõn yer aldõğõ “İz” albümündeki parçalar Sezen Aksu, Tarkan, Nilüfer, Sertab Erener ve Levent Yüksel tarafõndan yeni düzenlemeleriyle yeniden yorumlandõ. Atakoğlu, 12. Uluslararasõ Ankara Caz Festivali kapsamõnda da perşembe günü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Kültür ve Kongre Merkezi’nde bir konser verecek. Konserde sanatçõya dünyanõn en iyi davulcusu olarak kabul edilen Horacio El Negro Hernandez ve efsanevi Amerikalõ basçõ Matthew Garrison eşlik edecek. ‘Güldünya’ için söylediler Kültür Servisi - Türkiye’nin 13 ünlü kadõn şarkõcõsõ, seslerini ‘Güldünya Şarkõlarõ’ adlõ albüm için birleştirdi. Dün ‘Dünya Kadõna Yönelik Şiddete Son’ gününde DMC tarafõndan piyasaya çõkarõlan albümde Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Nazan Öncel, Emel Müftüoğlu, Aynur, Zuhal Olcay, Aylin Aslõm, Nilüfer, Şebnem Ferah, Şevval Sam, Rojin, Ayten Alpman ve Funda Arar, her biri farklõ bir kadõn duyarlõlõğõnõ anlatan, üçü yeni 14 şarkõ söyledi. Albümün sürprizi ise 80’li yõllarõn ortalarõndan itibaren kadõn mücadelesinin marşõ haline gelen ‘Kadõnlar Vardõr’ adlõ marşõn, albüme katkõda bulunan sanatçõlarõn bir kõsmõ tarafõndan koro halinde söylenmesi. Bu albüm, bir yõl önce İstanbul Valiliği’nin desteğiyle kurulan Aile İçi Şiddet Acil Yardõm Hattõ’nõn daha çok kadõna ulaşabilmesi için yapõldõ ve albümün tüm geliri bu hatta aktarõlacak. Tanık değil, içinde olun Kültür Servisi - Michael Snow, David Altmejd, Raphaëlle de Groot, Jérôme Fortin, Isabelle Hayeur, Mark Lewis, Jocelyn Robert, Rober Racine ve Glenn Gould’un metamorfoz kavramõnõ irdelediği karma sergi “Metamorfoz” (Değişim) Akbank Sanat’ta sürüyor. Küratör Louise Déry, işlerin seçilirken iki farklõ değişim tanõmlamasõ üzerinden gidildiğini belirterek sergide sanatçõlarõn dünyanõn tantanasõnõn tanõğõ değil, içinde olduklarõnõ söylüyor: Sergi 20 Aralõk’a dek görülebilir. (0 212 252 35 00) SÜRECEK ‘Mustafacan’ hakkõnda her şey...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear