25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 19 KASIM 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 G-20 zirvesinde 500 dolarlık şarap içilmiş... Kriz ayık kafayla çekilmez! Müezzin Nami Tepe: “Ertuğrul Günay’a, şerefede dönerek ezan okumak yakışır hani!” Oynak Ahmet Çuhacı: “Medya-tik olmuş. Kaşı gözü oynuyor!” YağmurDeniz - Kara çarşaflılar CHP’ye girmiş... “Deniz biterken kara göründü!” ANKARA’DAKİ dostumuz Mustafa Yıldırım, “büyük film”in artık umursamazlarca da görülür olduğunu söylüyor: “Büyük film; Türkiye’den bir mozaik Anadolu devleti çıkarmaktır. Mozaik devlet, ırk temeline dayalı temsilcilerce yönetilecek; devlet başkanının yanı başında her türlü mezhep, tarikat, kilise, sinagog gibi temsilcilerinden oluşan bir din konseyi bulunacaktır. Büyük filmcilerle yerli filmcilerin birinci ödevi; dışarıdan dayatılan darbelere karşın, birbirleriyle kaynaşanların aralarını açmak, farklılıkları derinleştirmek ve bölünmeyi özgürlük, zenginlik diye yutturmaktır. Fakat insanlığın tarihsel gelişimine aykırıdır böylesine ayrışmak ve soyguncuların, eşkıyaların planları bir isyanla yerle bir olur. Bu yüzdendir, 1918’de başlayan direniş tarihini çarpıtma filmleri. Bu yüzdendir halk önderini aşağılamak. Bu yüzdendir; ‘sanatçı, usta yönetmen, az biliyormuş, takılmış, kişisel yorum yapmış, düzeltmek gerekir’ gibi yaklaşımlar. Bu yüzdendir bir ayağı Londra’da, öteki Washington’da olan yapımcıları eleştirir gibi yaparak halkın gazabından kurtarmak. Filmin telifçisi olan Hollywood şirketinin beklediği denli göz boyama ustalığı da yoktur filmde ama yine de kargaşa yaratmaya yeterlidir. Yönetmenin belki de kendisinde, ‘sıkışıp kalan bir gencin melankolik ruh hali gizli’dir. Londra kurs gecelerinde, büyük korkular yaşadığındandır belki de minik çocuk bedenini çakallara yedirme sahnesini üretmesi ve o sahneyi çocuk izleyicilere sunması. Ne denli ‘tashih’ gerektiren sıradan bir film denilirse denilsin; o büyük filmin bir parçası olduğu gerçeği unutturulamaz. Film iskeletinin neresini ‘tashih’ ederseniz edin, başkalarının eserlerini izinsiz kullanmaktan hüküm giymiş ‘usta yönetmen’i ve filmin galasını şereflendiren paşaları kurtaramazsınız. Öyle olaylar olur ki ya siyahı ya da beyazı seçmek zorunda kalırsınız ve artık gri olamazsınız. Bir yandan ‘Atatürkçüyüm’ demek, bir yandan da seçkinler kulüplerinden çıkmamak; sonra da büyük filmi görmezden gelmek ve yerli küçük filmcileri şefkatle ‘tashih’ etmek. Tarihte gri adamların karanlığı aydınlattığına rastlanmamıştır, gelecekte de rastlanmayacaktır!” Gri adamlar PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Âlemi Kör, Milleti Sersem Sanmak Türkiye’de 50 bin kişinin telefonunun birileri ta- rafından düzenli olarak dinlendiği söyleniyor. Te- lefonları dinlenenler şöyle böyle insanlar değil, öy- le olsalar düşünüp konuştukları niçin merak edil- sin ki? Onlar önemli kişiler, aralarında politikacı- lar, bilim adamları, gazeteciler, bankacılar, ne bi- leyim, yargıçlar, askerler var. Dinleyenler, dinle- nenlerden edindikleri bilgileri herhalde rapor ha- linde başka birilerine sunuyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi Adana Milletvekili Taci- ser Seyhan’a göre teknolojik gelişmeler kişiler ara- sındaki iletişime “pasif müdahale” olanaklarını ol- dukça genişletmiş, olay artık “telekulak” ile sınırlı de- ğil, bir süredir “telegöz” operasyonlarından da söz ediliyor. O “birileri” ellerindeki olanaklarla diledikle- ri kişilerin bilgisayarlarına, internet ağına bağlanabi- len cep telefonlarına gönderilen elektronik postala- rını okuyabiliyorlar. Bu teknolojik olanak doğal ki dinleyenlerin işini çok kolaylaştırıyor; dinle, çöz, yaz gibi yoğun emek gerektiren çabalardan kurtuluyor- lar. Bir tuşa basmakla önemli görülen elektronik pos- ta merkezdeki ana bilgisayarda depolanıyor ve iste- nildiğinde kâğıda yansıtılabiliyor. Burada amacım, kişilerin anayasa ve yasalarca güvence altına alın- mış iletişim özgürlüklerine yapılan bu türden müda- haleleri eleştirmek değildir, çünkü artık iyice biliyo- ruz ki yetkililer her zaman olduğu gibi buna da mut- laka yasal bir kulp bulup takacaklardır. Ama ma- demki yapılıyor, bari doğru dürüst bir işe yarasın. Yaşadığımız ekonomik kriz başta Başbakan olmak üzere aralarında ekonomi ve dış ticaretten sorumlu devlet bakanlarının, sanayi ve ticaret bakanının, ma- liye bakanının bulunduğu sorumlu kadronun dün- yada olup bitenlerden pek haberleri olmadığını or- taya koydu. ABD, Japonya, Almanya gibi dünya eko- nomi devlerinin küresel kriz nedeniyle gelecek tela- şına düştükleri bir ortamda “bizimkiler” kendi inanç- larına pek uygun düşen kaderci bir yaklaşımla “Bi- ze bir şey olmaz! Kriz bizi teğet geçer!” diye düşün- mek, bu doğrultuda da davranmak gafletine düştü- ler. Biraz gözlerini, kulaklarını açabilseler, gümbür- deyerek gelen kriz karşısında devekuşları gibi kafa- larını kuma gömmeyip gerekli önlemleri alsalar Tür- kiye bu badireyi daha az bir hasarla atlatabilirdi. 18 Kasım 2008, Salı, saat 12.13. İMKB puan yi- tiriyor: 23.165; dolar yükselişte: 1.6605; Avro yük- selişte: 2.0940. İMKB’de işlem gören kâğıtların yüzde 70’ini kontrol eden yabancılar hisseleri el- den çıkartıp dövize yöneliyorlar. Dolarları, Avrola- rı ceplerine koyup Türkiye’yi terk ediyorlar. Türki- ye döviz darboğazına giriyor. Başbakan dış borç arayışında; bakmayın siz “Ümüğümüzü sıktırma- yız” dediğine, ekonomimizin ümüğü eninde so- nunda IMF’ye teslim edilecek. Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) istatistikleri eylül sonu itibarıyla işsiz sayısında 144 bin 933 kişilik bir artış olduğunu gösteriyor. Tüketimdeki durağanlaşmaya bağlı olarak ekim ayından itibaren hızlanan istihdam daralmasının önümüzdeki aylarda işsizliğin boyut- larını nasıl derinleştireceğini varın, siz hesap edin. Dış finansman bulunmadığında yatırımların duracağını, ihracatta karşılaşılacak gerilemenin reel sektörü, do- layısıyla işsizliği ne ölçüde etkileyeceğini artık so- kaklardaki çocuklar bile düşünebiliyor. İktidardakiler ya körleşip sağırlaştıklarından dün- yayı göremiyor, konuşulanları duyamıyorlar ya da bilgi donanımları sorunları algılamada yetersiz kalı- yor. Oysa ellerinde “telekulak”, “telegöz” gibi ola- naklar var; “Gazete başyazarları dostlarıyla acaba ne konuşuyor?” bunu merak edeceklerine dinlenen ki- şiler arasında ekonomist, bankacı, bilim adamı gibi uzmanlar bulunuyor. Onların ne konuştuklarını me- rak etsinler, en azından işlerine yarar bir şeyler öğ- renirler. Belki o zaman “ekonomi” denen şeyin “da- rıcılık”, “gemicikçilik” gibi günlük ticaretten ibaret ol- madığını öğrenirler. Belki de her şeyi biliyorlar ama bilmezden ge- lerek toplumu aldatıyorlar. O zaman bunlara “Siz âlemi kör, milleti sersem mi sanırsınız?” diye sor- mak gerekiyor. Bir de sandıkları gibi olmadığımı- zı göstermek tabii. Yerel seçimlere doğru “aday adayları” belli olmaya başladõ. Yani partiler, seçime “kim”inle gi- receklerine karar vermek üzereler... İster ön seçimle, ister genel baş- kan kararõyla belirlensin, seçime gi- rilecek aday, hem partiyi hem de “yerel yönetimlere bakış”õnõ tem- sil edecek. Peki, “tercih” neye göre yapõ- lacak? Elbette “seçilebilir” ve seçi- lince de “başarabilir” aday aday- larõ daha şanslõ olmalõ; ama acaba öyle mi? Kimi çok istekli “partili”ler için, hele seçim “bütçesi” de ka- barõksa, seçilebilir ve başarabilir ol- masalar bile “artık hak etti” de- necek. Sadece adaylõğõ hedefleyen bir “parti emektarlığı”, yine be- lirleyici olabilecek... Kimisi de öncelikle seçimi “mutlaka kazanma”nõn adayõ olacak. Sadece “ünlü” olmasõ, örneğin “deneyimsiz”liğinden, hatta olasõ “beceriksiz”liğinden daha değerli görülebilecek. Gerçekten yararlõ ve örnek bir yerel yöneticilik yapabilecek, bil- gili, birikimli aday adaylarõnõn ise eğer “partiden gelmiyor”larsa, “bütçe”leri elverişli değilse ve halkõ etkileyebilecek şöhretleri de yoksa işleri zor… Ulusal sorumluluk Bütün bunlarõ, mimar Osman Güdü’nün CHP’den Kartal Bele- diye Başkanlõğõ için “aday adayı” olduğunu öğrenince düşündüm. Bölgedeki Mimarlar Odasõ tem- silciliğini de yürüten Osman’õn, imar yolsuzluklarõna ve kentsel ta- lana karşõ mücadelesi “Acaba partisince de önemsenir mi?” so- rusuna yanõt ararken aklõma geldi; Partilerin artõk Osman Güdü gibi “kent sevdalıları”na, onlar düşünmeseler bile adaylõk “teklif” etmeleri gerekmiyor mu? Ülkeyi kasõp kavuran şu imar düzenbazlõklarõna karşõ açõkça ta- võr alanlarõ yerel yönetimlere ka- zandõrmak, her parti için artõk “ulusal bir görev” haline gelme- di mi? Bu nedenle ‘Osman Güdü’ler’ hangi partiden aday olurlarsa ol- sunlar, teşekkür edilerek kucak- lanmalarõ gerekiyor. Kartal’da da CHP’nin bu şansõ mutlaka değer- lendirmesi tarihsel bir sorumluluk... Osman’õn adaylõğõnõ duyunca, köşe yazarõ olduğu “Sonsöz” ga- zetesinin internet sayfasõna baktõm. Tam da tahmin ettiğim gibi, yöre- nin “gerçek” sivil toplum kuru- luşlarõ olan “halk dernekleri” de destekliyorlar. Örneğin, TOKİ’nin “kentsel sürgün”e dönüşen sözde “dönü- şüm projeleri”(!)ne haklõ dire- nişlerinden tanõdõğõm Hürriyet Mahallesi Koruma Derneği Baş- kanõ Niyazi Şahin diyor ki: “Gü- dü, Kartal’ın sorunlarını tanı- yan, aydın yurttaşlığı içine sin- dirmiş bir kişi; güveniyoruz...” Kentlilerin yaşadõklarõ semte sahip çõkmalarõnõ başarõyla sim- geleyen eski Dragos Koruma Der- neği Başkanõ Ayla Gogen de ba- kõn ne diyor: “Kartal için daha uygun bir aday düşünülemez...” Emekli Öğretmenler Derneği Şube Başkanõ Türkay Korkmaz ise şunu söylemiş: “Güdü’nün bi- rikimleriyle birlikte insanı ve emeği önde tutan kişiliği, Kar- tallılara çok şey kazandıracak.” Nitekim Osman Güdü de Son- söz’deki “Mimar Gözüyle” kö- şesinde bakõn neler yazmõş: “Rant uğruna toplumun ve ge- lecek kuşakların sağlıklı yaşam hakları yok ediliyor. Çevre ve kültür değerlerini koruyan bir imar düzeni için mücadele et- mek, çağdaş kentliliğin ön koşulu haline gelmiştir. Yaşam alanla- rımızın pazarlanmasına izin ver- meyeceğiz...” Kentlerin ve toplumun esenliği için yerel yönetimlerde, işte bu gö- rüşlerin etkin olmasõnõ sağlamak, tüm partilerin hedefi olmalõ. Ana- yasadaki deyişle, sağlõklõ ve den- geli bir kentte yaşama hakkõ, sağ- cõsõyla solcusuyla herkesin özlemi değil midir? Anadolu’daki kimi belediye- lerde, kentlerini rantçõlara teslim et- meyen belediye başkanlarõ ve çõ- kara dönük imar planõ değişiklik- leri yapmayan yerel meclis üyele- ri var… Onlarõn göreve devam et- meleri de partilerinin öncelikli ka- rarõ olmalõ. Sözün kõsasõ bu yerel seçim, ar- tõk geleceğimizi karartan imar ta- lancõlõğõna karşõ ulusal bir sefer- berliğe dönüşmeli. Bunun için de ‘Osman Güdü’ler’ her yerde ve her partide çoğalmalõ... Masa ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Kartal’da “Mimar Gözüyle”... İlhami Hakverdioğlu: “Deniz Baykal, Lozan masasını istiyormuş. Kara çarşafla örtmek için mi?” İngilizce M. Ali Kılınç: “İngilizcede ‘Kimseyle kavga etme, dik dur’ nasıl söylenir!” Hamza Saykan: “Yerel seçim için slogan: Doymak yok; yola, yola devam!” HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com Yüksek Yerilim Hattı erdincutku@yahoo.com Başbakanlık bazı gazetecilere akreditasyon yapmamış. İşte AKP partizanlığı: Ak-reditasyon! Harun Çelik kendi kendini yazar BEN şahsen kendim olarak, konusu kendim olan ve içeriği kendimin atamasını konu alan resmi bir yazıyı yine kendim olarak yazar ve altına da kendi imzamı atarak devletin resmi birimindeki ilgili yere gönderirsem ne olur? Sağlık Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Harun Çelik Personel Genel Müdürlüğü’ne yazmış: “Konu: Harun Çelik. İlgi yazınız gereği Harun Çelik’e Müşavirliğimize Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri olarak açıktan tayin edildiği 16/06/2008 tarihinde tebliğ edilmiş ve Harun Çelik aynı tarihte mesai başlangıcında Müşavirliğimizdeki görevine başlamıştır. Bilgilerini ve gereğini arz ederim. Harun Çelik Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri.” Kim bu açıktan atanan müşavir diye sorarsanız; ABD’de oturan malum vaizin Zaman gazetesine Pakistan’da muhabirlik yapmış biri. Devlete hizmet aşkıyla yandığı için Sağlık Bakanlığı’nda işe alınmış. Hızını alamamış kendisi için kendince yazı yazmış! SESSİZ SEDASIZ (!) ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com HARBİ SEMİH POROY 19 Kasım Yolmaca Yüz yıl önce Kartal kıyıları... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kõzõlõrmak üzerinde kuru- lu bir baraj ve hidroelektrik santralõ. 2/ Ze- kâ geriliğinin ileri bir şekli... Renk renk par- lak tüyleri olan, iri göv- deli bir papa- ğan. 3/ Pirinç, şeker ve suyla yapõ- lan bir tatlõ... Zihin. 4/ Bir müzik parça- sõnõn dinleyicilerin isteği üzerine bir kez daha çalõnmasõ. 5/ Bir şeyin bitim nok- tasõ... Akdeniz’de, İspanya’ya bağlõ tu- ristik takõmada. 6/ Bir büyük yetke sa- hibini perde arkasõndan yöneten kimse. 7/ İkaz... Slavlarõn batõ kolundan olan bir ulus. 8/ Üzüm su- yu... Gizli yer, köşe bucak. 9/ Radyum elemen- tinin simgesi... Barbunyaya benzer bir balõk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Orta Asya’da büyük bir dağ sistemi. 2/ Kaz Da- ğõ’nõn antik dönemlerdeki adõ... Üzerinde gür ot biten düz yer. 3/ Bir ilimiz... Güney Amerika’da yaşayan ve “Patagonya tavşanı” da denilen hay- van. 4/ Tavuğun istenilen yere yumurtlamasõnõ sağlamak için kullanõlan beyaz taş... Demir çu- buk. 5/ Artvin yöresine özgü bir halk oyunu. 6/ Güney Amerika’da bir ülke... Bir cetvel türü. 7/ Bir nota... İzmir’in bir ilçesi. 8/ Karakter... Her- kesin gözü önünde yapõlan. 9/ Su geçirmez ku- maştan yapõlmõş bir çeşit spor ceket. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M U R A S S A U Ü M İ T A T O M S İ N E L İ Z A T A T U L A O R A K C A C I K Ğ T A A R E S N U R A K O R İ İ L E N Ç K İ T A N D I Ç T E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear