Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 17 KASIM 2008 PAZARTESİ
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Yaşam Tarzları
GEÇEN HAFTA İsviçre Konfederasyonu ile
diplomatik ilişkiler kurulmasının 80. yıldönümü
dolayısıyla çeşitli etkinlikler yaşandı Ankara’da.
Konfederasyonun devlet başkanı başkenttey-
di; kutlama törenlerinden sonra bir de akade-
mik toplantı yapıldı. Ankara Üniversitesi Avru-
pa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Mer-
kezi’nin konferans salonundaki o toplantıda bu
ilişkilerin en ilginç sayfasını oluşturan hukuk ko-
nuları ele alındı. Lausanne ve Montreux bir ya-
na, böyle bir konunun başında elbet bir İsviç-
re Kantonu’ndan alıp zamanla kendimize uyar-
ladığımız Medeni Kanun gelir.
Kemalist Devrim’in en önemli adımlarından bi-
ri olarak.
Konuşmacılardan biri olan Profesör Sina
Akşin, bir bakıma şimdiye kadar kimsenin
açıkça adlandıramadığı bir şey söyledi: Mede-
ni Kanun, o tarihten önce “İslamcı” sayılabile-
cek bir yaşam tarzına laik bir boyut eklediği için,
Batılıların deyimleriyle aslında bir çeşit “reform”
ya da “reformasyon” girişimi demekti.
Profesör Akşin’le birlikte böyle düşününce,
son yılların laiklik karşıtı akımlarında yaşam
tarzının değiştirilmesini de aşıp başka alanlara
kolayca sıçrayabilecek bir gericilik tehlikesini
sezmeden duramıyor insan.
Avrupa’da 14. yüzyılda başlayıp Luther ya da
Calvin gibi öncülerin adlarıyla anılan çeşitli Pro-
testanlık akımları ortaçağ sonrasının Avrupa-
sı’na nasıl yeni bir yaşam tarzı getirmekle kal-
mamış, ekonomiden kurumlar ve devletler ara-
sı ilişkilere kadar birçok alanda da genellikle ile-
rici sayılabilecek köklü değişikliklere yol açmıştı.
Medeni Kanun da Türk toplumunun bireysel
ilişkilerini ve yaşam tarzını değiştirmekten öte-
ye başka alanlarda da köklü değişikliklerin ka-
pısını açmış değil midir?
Ozaman, aynı düşünceyi tersine çevirince
şöyle bir endişe söz konusu olabiliyor: Aca-
ba Türkiye’deki laiklik karşıtı akımlar, yaşam tar-
zını ters yönde etkilemenin ötesinde, ülkenin
ekonomi yapısını ve uluslararası politikasını da
etkileyip Cumhuriyet Türkiyesi’ni içte ve dışta
Osmanlı’nın ekonomik ve politik yanlışlarına da
sürükleyebilir mi?
Pek laik dönemi sayılamayacak olan Özal yıl-
larından beri bu alanlarda yaşananlar, ilk bakışta
bir yenilik ve çağdaşlık izlenimi vermiş olsa da
ortadaki sonuç böyle bir endişeyi haklı göste-
recek kadar kötü. Az gittik uz gittik, dere tepe
düz gittik, daha iyi bir Türkiye’ye gelebildik mi
acaba?
A
nayasanõn 10 ve 42. maddele-
rinde yapõlan değişiklik dolayõ-
sõyla Anayasa Mahkemesi’nin
(AYM) verdiği iptal kararõnõn
Resmi Gazete’de yayõmlanma-
sõndan sonra, mahkemeye yönelik saldõrõlar
sürüp gidiyor. Burada iki sorunu birbirinden
ayõrmak gerekir:
1) Anayasanõn 10. ve 42. maddelerinde ya-
põlan değişiklik, maddelere ilişkin gerekçe-
lerden ve buna uygun uygulamalardan ba-
ğõmsõz olarak, objektif anlamlarõyla anaya-
sanõn ilk üç maddesindeki kurallara aykõrõ mõ-
dõr? Bu anlamda bir aykõrõlõk göremediğimi
daha önce de yazdõm (Cumhuriyet, 07. 03.
2008). AYM Başkanõ Sayõn Kılıç da karşõ oy
yazõsõnda “yapılan değişikliklerin uygula-
maya geçirilebilmesi için yasal bir düzen-
lemeye ihtiyaç gösterdiğini, eski metne gö-
re yeni bir hukuksal sonuç doğurmaya el-
verişli olmadığını ve madde gerekçelerinin
bağlayıcılık taşımadığını” belirtmek suretiyle
aynõ görüşü paylaşõyor. Anayasa değişikliği-
ni gerçekleştiren siyasal iktidar, bu görüşü be-
nimsemiş ve uygulamayõ buna göre yönlen-
dirmiş olsaydõ, AYM, büyük bir olasõlõkla ip-
tal kararõ vermez, yapõlan değişikliğin ken-
diliğinden yeni bir hukuksal sonuç yaratma-
dõğõnõ belirterek davayõ yorumlu ret kararõy-
la sonuçlandõrõrdõ. O zaman anayasanõn de-
ğişmez ilke ve kurallarõyla ilgili bir sorun gün-
deme gelmez, olasõ sorunlar, çõkarõlacak ya-
sanõn laiklik ilkesine ya da hukuk devleti il-
kesine uygunluğunun denetimiyle sõnõrlõ ka-
lõrdõ. AYM’nin iptal kararõna yol açan olgu-
lar, siyasal iktidarõn gerek yasama süreci
içinde ve gerekse yasa çõktõktan sonra türba-
nõn herhangi bir sõnõrlayõcõ yasal düzenleme-
ye tabi olmaksõzõn serbest kaldõğõ yönündeki
dayatmalarõndan kaynaklanmaktadõr. Özellikle
YÖK Başkanõ, türbanõn serbest kaldõğõ yö-
nünde aktif bir rol üstlenmiş ve rektörlere bu
yönde talimat göndermiştir. Bu gelişmeler, ya-
põlan değişikliğin gerekçedeki anlamõyla uy-
gulamaya girdiğini ve yürütmenin bu anlamõ
benimsediğini açõkça göstermiştir. AYM bu-
nu görmezlikten gelemez. Mahkemeyi gene-
tik yorum yapmaya zorlayan siyasal iktidar-
dõr. Kaldõ ki AKP, kapatma davasõnda mah-
kemeye sunduğu savunmada aynen şunlarõ
söylemektedir: ““Anayasa değişiklikleri-
nin iptal edilmiş olması, bu davanın en
önemli dayanağını da ortadan kaldırmış bu-
lunmaktadır. … Anayasa Mahkemesi’nin
iptal kararından sonra partimizin laikliğe
aykırı eylemlerin odağı olduğu iddiası
çökmüştür.”
Görülüyor ki AYM’nin anayasa değişik-
liklerini denetlemekle yetkisini aştõğõnõ, ulu-
sal iradeyi hiçe saydõğõnõ ileri sürenler, iş sa-
vunmaya geldiğinde, mahkemenin verdiği ip-
tal kararı ile temize çıkmaya çalõşmaktadõr.
Bu hazin paradokstan tüm siyasal aktörlerin
ibret almasõ gerekir. Hukuk devleti ve onun en
güçlü koruyucusu olan AYM, herkese la-
zõmdõr. Onun yetkilerini kuşa çevirmek ve onu
siyasallaştõrmak, kendi bindiği dalõ kesmek-
ten başka bir anlam taşõmaz.
2) Laiklik ilkesinin ihlal edildiği sonucuna
ulaşõldõktan sonra, bunun nasõl denetlenece-
ği ayrõ bir sorundur. Anayasanõn değiştirile-
meyen maddeleri türev kurucu iktidarõn yet-
ki alanõ dõşõndadõr. Bu alanda yapõlacak bir de-
ğişiklik, biçim sõnõrlamasõna değil, anayasa ku-
rallarõnõn tüm devlet organlarõnõ bağladõğõnõ
belirten 11. madde ile bağlantõlõ olarak de-
ğişmez kurallarõ düzenleyen 4. maddenin
emredici kuralõna tabidir. AYM, anayasanõn
üstünlüğünü sağlayan yargõ organõ olarak bu
kurallara uygun bir biçimde görevini yerine
getirmek zorundadõr. İşte mahkemenin buna
ilişkin gerekçesi:
“ … Anayasayı değiştirme yetkisinin, hu-
kuksal geçerlilik ve etkinlik kazanabilme-
si için anayasanın 4. maddesinde teklif edi-
lemez olarak belirlenen hükümlere ilişkin
olmaması, … gerekir. … Zira kurulu ikti-
dar olan yasama organının işlem ve ey-
lemlerinin geçerliliği, asli kurucu iktidarın
öngördüğü anayasal sınırlar içinde kalması
koşuluna bağlıdır.
…. 4. madde ise ilk üç maddenin güven-
cesi olma niteliği itibariyle doğal olarak de-
ğiştirilmezlik özelliğine sahiptir. ….
Anayasanın ilk üç maddesinde değişiklik
öngören veya anayasanın sair maddelerinde
yapılan değişikliklerle doğrudan doğruya
veya dolaylı olarak aynı sonucu doğuran
herhangi bir yasama tasarrufunun da hu-
kuksal geçerlilik kazanması mümkün …
(değildir)”
Şimdi söyler misiniz, anayasanõn 4. mad-
desine aykõrõlõğõ saptanmõş bir anayasa deği-
şikliği söz konusu olduğunda hangi organ yet-
kisini aşmõş olur? Bunu gerçekleştiren yasa-
ma organõ mõ? Yoksa bunu denetleyen Ana-
yasa Mahkemesi mi? Çoğulcu demokrasi,
anayasa ile sõnõrlõ bir siyasal iktidarõn varlõğõnõ
gerektirir. Ama demokrasiden çoğunluğun
egemenliğini anlayanlar için bunu kavra-
mak son derece zordur. Türkiye demokrasi-
sinin temel sorunu da budur.
Şimdi AYM Başkanõ, korumakla ve uygu-
lamakla yükümlü olduğu değişmez nitelikte-
ki Cumhuriyet ilkelerinin bu niteliğini mah-
kemenin kuruluş yõldönümü sempozyumun-
da tartõşmaya açmak istiyormuş. Tabii böyle
bir istem, onun vatandaş olarak hakkõdõr. An-
cak Sayõn Kõlõç bu dileğini mahkemenin gö-
rüşünü almaksõzõn, başkan konumuyla açõk-
ladõğõ zaman, rejim açõsõndan büyük sakõncalar
ortaya çõkõyor. Bir kere Sayõn Kõlõç anayasa-
nõn değişmez hükümleri konusundaki görü-
şünü karara yazdõğõ karşõ oy yazõsõnda ayrõn-
tõlõ olarak açõklamõştõr. Bu yazõda, anayasa ku-
ralõna dayanmayan ya da en azõndan böyle bir
kuralla desteklenmemiş olan ideolojik bir
yaklaşõm egemendir. Konu laiklik olmayõp ör-
neğin demokratik devlet ilkesi olsaydõ, Sayõn
Kõlõç mahkemenin yetkisizliği görüşünü mü
savunacaktõ? Üstelik bu yaklaşõm, anayasanõn
10. ve 42. maddelerinde yapõlan değişikliğin,
objektif anlamlarõyla laiklik ilkesini ihlal et-
mediği yönündeki doğru görüşü de gölgele-
mektedir. Çünkü anayasa değişikliklerinin de-
netimine ilişkin yetki sorunu, ancak değişmez
ilkeler ihlal edilmişse gündeme gelir. İhlal yok-
sa yedi sayfalõk bir karşõ oy yazõsõnõn ilk beş
sayfasõnõ yetki sorununa ayõrmak anlamsõz ve
gereksizdir. Ama bütün bunlardan bağõmsõz
olarak mahkeme çoğunluğunun aldõğõ bir
karara karşõ görüş belirtmek her üyenin hak-
kõdõr. Ancak bir yargõç ya da mahkeme baş-
kanõ, bu sõfatõnõ kullanarak yargõ süreci için-
de sağlayamadõğõ ve dokuz oya karşõ iki oy-
la azõnlõkta kaldõğõ bir görüşe, siyasal süreç
içinde destek arama girişiminde bulunursa, bu-
nun adõ hukuk değil, ideolojidir. Karşõ oy ya-
zõsõndaki görüşleri, bir anayasa değişikliği ile
gerçekleştirme girişimine öncülük etmek,
AYM’nin bağõmsõzlõğõna gölge düşürür.
AYM, anayasanõn üstünlüğünü yaşama ge-
çirmenin güvencesidir. Bu üstünlük, anayasada
temel hak ve özgürlüklerin güvence altõna alõn-
masõ ile özel bir önem ve anlam kazanõr. An-
cak, insan haklarõna dayalõ, ulusal, laik, de-
mokratik sosyal hukuk devleti ilkeleri, ülke ve
ulus bütünlüğü ilkesiyle birlikte kişinin temel
hak ve özgürlüklerini korumanõn altyapõsõnõ
oluşturur. Bunlarõn değişmezliği temel hak ve
özgürlükler için de ek bir güvencedir.
Unutmamak gerekir ki bu ilkelerin belirle-
diği demokratik rejim, AKP’yi iki kez tek ba-
şõna iktidara getirmiş, daha da önemlisi, an-
tilaik eylemlerin odağõ durumuna geldiği be-
lirlendiği halde, adõ geçen partinin iktidarda
kalmasõnõ engellememiştir.
Özellikle AKP, bu rejimin değerini iyi bil-
melidir. Rejimi, daha fazla zorlamaya, yeni
anayasa değişiklikleriyle laiklik ilkesinin ya
da hukuk devleti ilkesinin içini boşaltmaya yö-
nelik girişimler, sivil darbe olarak nitelen-
mekten kurtulamaz.
AYM ve Anayasanõn Değişmez Kurallarõ
Prof. Dr. Fazıl SAĞLAM
B
enim kuşağõmõn
çocukluğundan bu
yana duyduğu, ki-
mi kez alçak, kimi kez
yüksek sesle söylenen
“Atatürk tabu değildir,
Atatürk’ü tabulaştırma-
yalım…” türünden tüm-
celer, 12 Eylül’den sonra
kurulan ilk Özal hüküme-
tinden bugüne daha sõk yi-
nelenir oldu. Çoklarõ bu
yargõya dört elle sarõldõ; gö-
rünüşte “iyi niyet, ger-
çekçilik” sergileniyordu.
Nedir “tabu” dediğimiz
şey? En yaygõn anlamla-
rõnda yasakçõ dinsel inanõş
egemendir; bir de “uğur-
suz” anlamõ vardõr ki, el-
bette Atatürk’ü “tabulaş-
tõrmak” istemeyenler, bu
anlamõ da bilir ve asla söz-
cüğün bu anlamõna gön-
derme yapmak istemez-
ler. Biz de iyi niyetli bir ba-
kõşla böyle düşünmek is-
teriz.
Geçmiş zamanda Cum-
huriyetimizin en tepe nok-
tasõndaki bir siyasetçi,
“Atatürk’ü sevmek iba-
dettir” diyerek “tabulaş-
tırma” eyleminin temeli-
ni atmõştõ. Atatürk sevgi-
siyle “ibadet”i bağdaştõr-
mak başka nasõl açõklana-
bilir? Ancak bu eylemin ar-
kasõ geldi; “en demokrat”
olanlarõmõz, Atatürk’ü tar-
tõşma konusu yapmayõ “en
demokratik hak” saydõk-
larõ için, Atatürk’ün yap-
tõklarõndan çok, yaşadõk-
larõna yönelmeye başladõ-
lar. Atatürk’ün yaptõklarõ
eğitimin özünden hõzla ve
ustaca tasarlanmõş eylem-
lerle silinirken, yine “pek
demokrat”lar, Atatürk’ün
yaptõklarõnõ silmeye çalõ-
şanlarõ ve politikalarõnõ de-
ğil, Atatürk’ün özel yaşa-
mõnda “yanlış, yanılgı,
ayıp…” sorgulamaya gi-
riştiler. Çünkü “insan”
Atatürk’ü anlatmak gibi
“pek çağdaş, pek demo-
krat” bir tavõr sergileyerek
“Atatürk’ü tabulaştır-
mıyorlar”dõ. Artõk atõş
serbestti; “insan Ata-
türk”ün, “insan yanı” an-
latõlmalõydõ.
Topraklarõ paylaşõlan,
ordularõ dağõtõlan, yoksul-
luk ve yoksunluk içinde bõ-
rakõlan, kara sakallõlarõn
kandõrdõğõ, yalnõz vergisi-
ni almak ve savaşmasõ için
aranan bir halkõ, emperya-
lizme karşõ ayağa kaldõran
hangi Atatürk’tü? “İnsan
Atatürk” değil miydi? Bi-
rilerinin öncülleri Anka-
ra’dan kaçma planlarõ ya-
parken, Anadolu’nun bağ-
rõna basan emperyalizmi,
Polatlõ’nõn Dua Tepe-
si’nden gündüz õşõğõnda
gece karanlõğõnda gözetle-
yip “geldikleri gibi gön-
deren” hangi Atatürk’tü?
Savaş bütün ağõrlõğõyla sü-
rerken bile kitap okuyan,
sonuçta Osmanlõ’nõn eği-
timiyle yetişen ama bu-
nunla yetinmeyip kendini
donanõmlõ kõlmak için ola-
naksõzõ olanaklõ kõlan han-
gi Atatürk’tü; “insan Ata-
türk”ü tatile çõkaran biri
miydi? Verdiği bütün ka-
rarlarõn tam yerinde oldu-
ğunu görüp şaşõranlarõ ya
da bile isteye kabullenme-
yenleri küçümsemeyen,
kazanmaya çalõşan hangi
Atatürk’tü? Avrupa’da eli
kanlõ diktatörlerin, halk
sõrtõndan lüks içinde yaşa-
yan krallõklarõn egemen
olduğu bir dönemde, “halk
egemenliği” kurma çaba-
larõ içindeki insan kimdi?
Halkõna, 19 Mayõs 1919’da
başlayan direnişten sonra
1927 Ekimi’ne uzanan za-
man diliminde yapõlanlarõn
hesabõnõ veren hangi Ata-
türk’tü? Türk ulusu, bir
daha kendisine hesap veren
bir önder tanõdõ mõ?
Ülkemiz öyle bir köprü-
den geçiyor ki, bütün maz-
lum uluslara bile örnek ol-
muş bir önderi, “insan”
yanõyla tanõtõyoruz; “o ta-
bu değil anlayışıyla ve
yaptıklarıyla değil, ya-
şadıklarıyla yargılama”
yoluna çanak tutan düşün-
ce ve eylemlerde iyi niyet
aramalõ mõyõz? Bildiğimiz
nedenlerle onu tabulaştõ-
ranlar, bildiğimiz neden-
lerle tabu olmaktan çõkar-
maya mõ çalõşõyorlar?
İnsan Atatürk içki içti-
ğini mi saklamõş, özel ya-
şamõnõ mõ? Sofrasõna otu-
ranlarõ tanõdõk biz; Türk
devriminin her aşamasõ, o
sofralarda tartõşõlmõş ve
biçimlenmiştir. Yalnõzdõr,
hepimiz kadar.
İyi niyetle “insan Ata-
türk’ü” insan gibi sev-
meniz, akõl ve bilimden
başka doğru tanõmadan
onun yolunda yürümeniz
bile günümüzde yalnõzlaş-
manõz için tek nedendir.
Atatürk’e eleştiriyi saldõrõ
boyutuna vardõranlar ya?
Asõl yalnõz olan onlardõr;
ama subaşlarõ “şimdilik”
“en demokrat”lara ayrõl-
dõğõndan, bunun ayrõmõn-
da değiller. Mustafa Kemal
öyle bir önderdi ki,
1920’lerden bugünü görm-
üştü; 1927 Ekimi’nde ko-
nuşan işte o “insan Ata-
türk”tü:
“Baylar, bizim yüzü-
müz her zaman ak ve te-
mizdi, her zaman da ak
ve temiz kalacaktır. Yü-
zü çirkin ve gönlü çir-
kinliklerle dolu olanlar,
bizim yurtseverce, in-
sanca ve namusluca dav-
ranışlarımızı, bayağı ve
çirkin tutkuları yüzün-
den, çirkin göstermeye
kalkışanlardır.”
“Siyasa alanında bir-
çok oyun görülüyor.
Ama kutsal bir ülkünün
belirtisi olan Cumhuriyet
yönetimine karşı, çağ-
daşlaşmaya karşı, bili-
sizlik, bağnazlık ve her
türlü düşmanlık ayağa
kalktığı zaman, özellikle
ilerici ve cumhuriyetçi
olanların yeri, gerçek ile-
rici ve cumhuriyetçi olan-
ların yanıdır, yoksa ge-
ricilerin umut ve çalışma
kaynağı olan yer değil.”
Artõk herkesin yeri bel-
li. Yerini bilmeyenlere, yi-
ne Mustafa Kemal yerini
gösteriyor.
Ne mutlu yerini bilen-
lere!
Öyle Bir Önderdi ki...
Sevgi ÖZEL
AKP bu rejimin değerini iyi bilmelidir. Rejimi daha fazla zorlamaya, yeni
anayasa değişiklikleriyle laiklik ilkesinin ya da hukuk devleti ilkesinin
içini boşaltmaya yönelik girişimler, sivil darbe olarak nitelenmekten
kurtulamaz.
CUMHURİYET’TEN
OKURLARA
İBRAHİM YILDIZ
Mustafa Kemal Belgeseli...
“İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik,
geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu
‘ben’ kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, biz-
dir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni
hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaş-
çı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil edi-
yorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çek-
tikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal siz-
siniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve ba-
şarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!”
Çoğumuz böyle yetiştik... Ulusça bilincimiz, he-
nüz onun yüreği ve anılarıyla yüklüydü, bir bü-
tündü... Neler anımsamadık ki... Daima... O, ulu-
suyla, ülkesiyle ilk ve tek kalesiydi Cumhuriyet’in...
Belki de son kalesi...
Osmanlı’nın son dönem yaşadığı neredeyse tüm
cephelerde yer aldı Mustafa Kemal... Suriye’den
Trablusgarp’a, oradan Balkanlar’a, Çanakka-
le’ye; Doğu Cephesi’ne, Ortadoğu’ya, Filistin’e...
Savaşlarla yoğruldu adeta...
Özellikle Çanakkale’de, Mehmetçiği ile birlikte,
tüm bir savaşın ve elbette gelecekteki dünyanın
kaderini değiştirirken, milletinin yüreğinde “Ana-
fartalar Kahramanı” olarak yer edecekti Mustafa
Kemal... Ama nelerin olup bittiğinin, daha nelerin
olabileceğinin, belki habercisi ama henüz belir-
leyicisi değildi bu yaşananlar...
Bundan sonrası daha güçtü elbette... 1919’da
Anadolu topraklarına ayak basarak başlattığı
Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı, kolay kazanılmış
bir başarı değildi...
Savaşın kazanılmasından hemen sonra, eşsiz
bir devrim rüzgârı esecekti Mustafa Kemal dü-
şüncesinde...
Bunlardan bir bölümü politik devrimlerdi. Amaç,
varlığını çoktan yitirmiş olan Osmanlı teokratik yö-
netim biçimini, kendine özgü kurumlarını ve uy-
gulamalarını bütünüyle ortadan kaldırarak laik, de-
mokratik bir ulusalcı yapı kurmaktı.
600 yıllık köhnemiş bir imparatorluğun külle-
rinden, adeta bir zümrüdü anka kuşu gibi doğu-
veren, genç ve diri bir ülke vardı karşılarında. Eş-
siz bir komutan, çağdaş düşünceli bir politikacı
ve yönetici, Mustafa Kemal vardı... 24 Mart 1923
günü yayımlanan ünlü Time dergisinin kapağın-
da, ülkesinden söküp attığı emperyalistlere gü-
lümseyen oydu...
Bu kadarla kalmayacak, 29 Ekim 1923 günü, ne-
redeyse gençliğinden beri Mustafa Kemal’in düş
ve düşüncelerini süsleyen devrimlerin en büyü-
ğü ve kalıcısı Cumhuriyet ilan edilecekti. Kurtu-
luş Savaşı, Türk ulusunun ölümüne mücadelesi,
bağımsızlıkla, özgürlükle kucaklaşmış olan ülke,
Türkiye, işte o gün, ulusalcı, demokratik ve laik bir
yönetim biçimiyle taçlanmıştı...
Yukarıda okuduğunuz satırlar 10 Kasım günü
okurlarımıza verdiğimiz “11 Kasım...” belgeseli-
nin metninden aktarılmıştır.
Mustafa filminin gösterime girmesiyle yoğun-
laşan tartışmalara herkes kendi penceresinden
bakmayı sürdürüyor.
Dün birçok haber sitesinde “Köşk’ten yeni
Atatürk videosu, bu görüntüleri hiç görmedi-
niz...” şeklinde verilen haberler üzerine bir açık-
lama yapmak hem de verdiğimiz belgeseli anım-
satmak zorunda kaldık.
Sözü edilen film 1930’lu yılların sonlarında çe-
kilen 7 dakika 18 saniyelik görüntülerden oluşu-
yordu. Görüntüler Celal Bayar’ın Türkiye İş Ban-
kası’na yaptırdığı “Atatürk Sevgisi” adlı filmden alın-
mıştı. Filmde Gazi Mustafa Kemal’in, dönemin
ABD Büyükelçisi Joseph C.Grew ile Orman
Çiftliği’ni ziyareti konu alınmıştı. Çiftlik müdürü Tah-
sin Coşkan’ın verdiği bilgiler, ithal inekler, koyun
sürüleri, traktör gezisi ve yapılan konuşmalar ol-
dukça ilgi çekiciydi. İlk kez ortaya çıktı denilen bu
görüntüleri, Cumhuriyet okurları bundan bir yıl ön-
ceki ve bu 10 Kasım’da verdiğimiz CD’lerde iz-
lemişlerdi..
Zorunlu tasarruf önlemleri
Dünyanın yaşadığı ekonomik krizden ülkemiz de
ciddi biçimde etkilendi. Doların hızla yükselişi, ga-
zete olarak bazı önlemleri almamızı zorunlu kıldı.
Bilindiği gibi, kâğıt ve matbaa gibi giderlerimiz
dövize endeksli. Hafta içinde gazetemizi 20’den
18 sayfaya indirmek zorunda kaldık. Çarşamba
günleri verdiğimiz Gezi ekini ise bundan böyle ay-
da bir yayımlamak için çaba gösteriyoruz. Turizm
sezonunun başlamasıyla birlikte yine haftalık
olarak yayımlamayı sürdüreceğiz. Hafta sonları ise
20 sayfa olan gazetemizin fiyatı, cumartesi ve pa-
zar günleri 1 YTL olarak belirlendi.
Bu sıkıntılı günleri okurlarımız ve çalışanlarımızla
birlikte aşacağımız inancındayız.
İyi haftalar...
Muayene, teşhis, tedavi
TÜRK KALP VAKFI
19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL
Tel: (212) 212 07 07 (pbx)
http://www.tkv.org.tr
mumtazsoysal@gmail.com