25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr SAYFA CUMHURİYET 19 EKİM 2008 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B İstanbul Barosu başkan adayõ avukat Mebuse Tekay’dan yargõ bağõmsõzlõğõ ve Ergenekon davasõ değerlendirmesi Adil yargõlanma hakkõ ihlal ediliyor Mebuse Tekay Samsun Çarşambalõ bir ailenin kõzõ. Babasõ Hamdi Tekay 1950’lerde uzun zaman iktidardaki Demokrat Parti’den (DP) milletvekilliği yapmõş, 27 Mayõs 1960 darbesinin ardõndan önce Yassõadaya’ya götürülmüş, ardõndan da Anayasa’yõ ihlal suçundan Kayseri cezaevinde 4 yõl 2 ay hapse mahkûm edilmişti. Bir anlamda ailelerimiz aynõ kaderi paylaşmõştõ. Mebuse büyüdü, hukuk okudu. Yõllarca işçi sorunlarõnõn avukatlõğõnõ yaptõ. Yaklaşan İstanbul Barosu seçimlerinde Katõlõmcõ Avukatlar’õn başkan adayõ. Mebuse Tekay’la baro başkanlõğõna adaylõğõnõ koyarken neleri hedeflediğini konuşuyoruz. Türkiye’de yargõnõn içler acõsõ hali, yargõnõn elinin kolunun bağlõ oluşu gündemimizin baş konusunu oluşturuyor. - Katılımcı Avukatlar’ın İstanbul Barosu başkan adayısınız. Hedefiniz nedir? Neler yapmayı planlıyorsunuz? M.T. - Barolarõn iki işlevi var. Birisi mesleki sorunlarõn çözümüyle , öbürü de hukukun üstünlüğü ve insan haklarõ ihlalleriyle ilgili çalõşmak. İstanbul Barosu son üç yõldõr aynõ yönetime sahip. Baromuz ne meslek sorunlarõnõn ne de ülkedeki hukuksal sorunlarõn çözümüyle ilgili etkin bir çalõşma yaptõ. Pek sesini duyamadõk. Oysa İstanbul Barosu’nun tarihinde sadece üyelerinin değil bütün kurumlarõn gözünü üzerine çevirdiği, kulağõnõ açtõğõ dönemler olmuştur. Baromuzun Türkiye’nin demokratikleşmesiyle ilgili çok önemli katkõlarõ olmuştur. Şimdi de siyasetin gündeminde hukuk ve hukuksuzluk var. İstanbul Barosu’na çok önemli görevler düşüyor. Gündemin hukuk ve hukuksuzluktan oluştuğu bir dönemde baronun sessiz kalmasõnõ kabul edemiyorum. Meslek sorunlarõnõn üzerine eğilmeyi amaçlõyoruz. Çünkü avukatlõk mesleği hõzla itibar kaybediyor. Çok büyük sorunlarõmõz var. Yargõ bağõmsõzlõğõ zaten uzun yõllarõn bir sorunu.. ama yargõmõz giderek daha da bağõmlõ bir hale geliyor. Hükümetin şu anda yaptõklarõ yargõ bağõmsõzlõğõna büyük darbeler indiriyor. Üstelik hükümet, demokratikleşmeden geri adõmlar atõlmasõ hazõrlõğõ içinde. Bütün bu nedenlerle ve bu sorunlarõn üstesinden gelmek için çalõşmak amacõyla çok güçlü bir ekiple adaylõğõmõ koydum. Anayasalar toplumsal mutabakatla yapılır - Sizin bir sivil anayasa girişiminiz vardı. Bu sivil anayasa girişimi neydi? - İçerik kadar anayasanõn yapõlõş biçiminin önemli olduğu görüşünü savunan bir hareketti. Çünkü şimdiye kadar Türkiye’de bütün anayasalar toplumsal mutabakat olmadan yapõlmõştõ. Öyle ki birkaç yõl önce şimdiki anayasanõn 34 maddesi birden değiştirilmişti. Bu, demokratik bir ülkede olsa bütün toplumun tartõştõğõ bir olay haline gelebilirdi. Ama hiç kimsenin sesi çõkmadõ. Sessiz sedasõz TBMM’de değiştirilip geçti. Bizim toplum anayasaya devletin yaptõğõ, istediği zaman değiştirdiği, istediği zaman da ihlal ettiği bir çerçeve olarak bakõyor. Benim hayatõmõ ilgilendiriyor, diye düşünmüyor. Oysa anayasalar hepimizin hayatõnõ yakõndan ilgilendiren metinlerdir. Hak ve özgürlüklerimiz, bunlarõn sõnõrlarõ, devletle yurttaşõn ilişkisi, aklõnõza gelebilecek her konunun karşõlõğõ anayasada vardõr. O zaman da toplum olarak kendi hayatõmõzõn üzerinde düşünmemiz gerekir. Bu gerçeklerden yola çõkarak sivil anayasa girişimi için topluma böyle bir çağrõda bulunduk; “Anayasamı istiyorum” kampanyasõnõ başlattõk. Topluma, “Ne, nasıl bir anayasa istiyorsunuz? Birbirimizi ezmeden, ezdirmeden nasıl bir hayat kurabiliriz? Hepimiz konuşmalıyız. Taleplerimizi söylemeli, haklarımızı öğrenmeliyiz” duyurusunu yaptõk. Bu çalõşma üç yõl sürdü. Sonuçlanmadõ diyebiliriz ama Türkiye’ye sivil anayasa fikrini, kendi anayasasõnõ yapmõş bir toplum olma bilincini tartõşõlabilir hale getirdik. Küçük de olsa bunun bir katkõsõ oldu. - Biliyorsunuz, 22 Temmuz seçimlerinden hemen sonra AKP hükümeti de bir sivil anayasa yapma fikrini ortaya atmıştı. Onların sivil anayasa anlayışıyla sizinki arasında ne farklar vardı? - Çok önemli farklar var. Biz sivil anayasa derken askerin yapmadõğõ bir anayasayõ kastetmedik. Hükümet kendisi bir anayasa hazõrladõ; kendi istediği kurumlardan görüş sordu. Onlarõn içinden kendi işine yarayanlarõ aldõ; yaramayanlarõ hiçbir şekilde dikkate almadõ. Bizim anlayõşõmõzdaki sivil anayasa ise sivil toplumun tartõştõğõ, kendi mutabakatlarõyla belirlediği, haklarõnõ öğrendiği, kendi iradesini ortaya koyduğu bir süreçten sonra hazõrlanan bir metindir. Ancak o zaman mutabakatlarõnõ yansõtan bir anayasayõ toplum benimseyebilir. 34 maddesi TBMM’de değiştiği zaman da, “Bunu yapamazsınız. Benim anayasama dokunamazsınız” deme hakkõna sahiptir. Toplum ancak o zaman böyle bir anayasayõ benimser, içselleştirir. Deniz Feneri’ne İstanbul Savcılığı bakmalı - Aydınlık için bir dakika karanlık eyleminiz vardı. Bunu da okuyucularımıza hatırlatalım mı? - Susurluk kazasõyla ortaya dökülen devlet- siyaset-mafya ilişkisinden bütün yurttaşlar çok rahatsõz olmuştu. Ama şunu fark ettik: Herkes, ben tek başõma ne yapabilirim arayõşõ içindeydi. O zaman, topluma bir öneride bulunalõm, çõtasõ çok düşük bir eylem önerelim, diye düşündük. Bunu düşündüğümüzde sadece beş kişiydik. Ama milyonlarca insan bu eyleme katõldõ. Çağdaş, demokratik, kirli ilişkilerden arõnmõş, saydam, temiz bir devlet istediğini dile getirdi. Bu talep giderek yükseldi. - Demin yargının yıllardır bağımsız olmadığından söz ettik. Ergenekon diye bir dava var ortada. Türkiye’de yargının bağımsızlığından söz edilemeyeceğine göre bu dava nasıl çözülebilecek? - Bir hukukçu olarak, soruşturmanõn da sürdüğü şu aşamada cevap vermek çok mümkün değil. Ama şu kadarõnõ söyleyebiliriz: Ergenekon davasõnõn iki boyutu var. Bir tanesi Susurluk’tan bu yana izlediğimiz Türkiye’deki darbe girişimcilerinin olduğu, devletin içine yerleşmiş çetelerin bulunduğu boyutudur. Bunun temizlenmesi gerektiğine bütün kalbim ve aklõmla inanõyorum. Bu yönden Ergenekon davasõnõ önemli buluyorum. Bu davanõn mutlaka sonuçlandõrõlmasõ gerektiğini düşünüyorum. Ama bir boyutu da var ki düşündürücü. Henüz dava sonuçlanmadõğõ için bu konuda konuşmak çok doğru olmayabilir. Ama bõraktõğõ izlenim o ki AKP Hükümeti kendisine muhalif olanlarõ da, hepimizin haklõ bulacağõ birinci boyuta ekleyerek Ergenekon’u, karma, içinden çõkõlamaz bir hale getirdi. Ayrõca bir kõsõm tutukluyla ilgili iddianame hâlâ hazõrlanmadõ. Özel hayatõn gizliliğiyle ilgili telefon konuşmalarõnõn tümü dosyalara girdi. Bu çok önemli bir hak ihlalidir. Çünkü yargõ kararõyla da telefon konuşmalarõ dinlense bunlarõn sadece davayla ilgili bölümleri dosyaya konur. Ama burada bütün konuşmalar dosyaya konuyor. Bu da o insanlarla ilgili kasõtlõ yapõlmõş olduğu ihtimalini güçlendiriyor. Bütün bunlar adil yargõlanma hakkõnõn zedelendiği, temel hak ve özgürlüklerin çiğnendiği izlenimini veriyor. Onun için Ergenekon davasõna ne iyi ne de kötü diyebiliriz. Türkiye’de barolarõn iki boyutuyla da Ergenekon’u yakõndan izlemesi gerekir. - Peki, Almanya’daki bağış paralarının, onlarca milyon Avro’nun dolandırıldığını karara bağlayan Deniz Feneri davasına ne diyorsunuz? Türkiye’de dava açılabilmesi için belgelerin Almanya’dan istenmesinde bu kadar ağır davranılmasını nasıl karşıladınız? - Bu da oldukça kuşkulu. Deniz Feneri organize bir suç örgütü olduğu için doğrudan İstanbul Cumhuriyet Savcõlõğõ’nõn yetkisindedir. Bu noktaya hiç kimse önem vermiyor. Bu davada doğrudan İstanbul Cumhuriyet Savcõlõğõ’nõn harekete geçmesi gerekiyordu. Oysa Ankara’dan doğrudan Adalet Bakanlõğõ harekete geçti. Bu da epeyce düşündürücü. Niçin İstanbul Cumhuriyet Başsavcõlõğõ yetkili değil de Ankara Savcõlõğõ bu konuda harekete geçiriliyor? Yargõlama Almanya’da bitti. Bunun Türkiye bağlantõlarõnõn olduğu yargõ kararõyla saptandõ. Ama hâlâ Türkiye’de hiçbir şey yapõlmõyor. Şu ana kadar barolarõn, hukuk kurumlarõnõn çok yüksek sesle bu durumu sorgulamalarõ gerekiyordu. Güvenlik daha çok özgürlükle sağlanır - Bir de son PKK baskınları ve terör olaylarından sonra teröre karşı alınması gereken önlemler tartışılıyor. Güvenlik mi, özgürlükler ve demokrasi mi ikilemi ortaya çıktı. Sizce bu ikisi arasındaki denge nasıl kurulabilir? - Bu tartõşma özellikle 11 Eylül 2001’de New York’taki ikiz kulelere yapõlan saldõrõdan sonra bütün dünyanõn gündemine geldi. Herkes, güvenlik mi, özgürlükler mi sorusuna yanõt aramaya çalõştõ. Güvenlik ve özgürlükler yolunu birlikte bulabilenler oldu. Bence Amerika’yõ yeniden keşfetmeye gerek yok. Özgürlükler ne zaman güvenliği sağlama bahanesiyle kõsõtlansa bunun güvenliğe hiçbir yararõ olmadõğõ da görüldü. Son olarak Aktütün Karakolu baskõnõna bakalõm. Yani özgürlükler kõsõtlanmõş olsaydõ bu Aktütün Karakolu baskõnõ yapõlamamõş mõ olacaktõ? Tabii ki yapõlacaktõ. Bu tür terör hareketlerinin ne üst ne mekân aramasõyla ilgisi var. Terörle mücadele edilecekse tersine, bu özgürlükler genişletilir, haklar verilir. Güvenlik her zaman ancak daha çok özgürlükle sağlanabilir. Şu anda yapõlan değişiklikler ne terörle mücadele ne de güvenlik açõsõndan Türkiye’ye yarar getirir. Bu durum demokrasi çõtamõzõ daha da düşürecek; daha tartõşõlabilir bir ülke olacağõz. Ruhumuzu daraltan bir yere doğru gidiyoruz, diye düşünüyorum. Türkiye’de yargõ kesinlikle bağõmsõz değil - Biliyorsunuz Cumhurbaşkanı Gül de aynı durumda. Kayıp trilyon davasından dokunulmazlığı sayesinde yargılanmaktan kurtulmuştu. Şimdi Cumhurbaşkanı olduktan sonra dokunulmazlığı yok.. ama hâlâ yargılanamıyor. Ülkemizde yargı doğru dürüst işliyorsa Cumhurbaşkanı neden yargılanamıyor sizce? - Demin de söylediğim gibi Türkiye’de yargõ kesinlikle bağõmsõz değil. Hâkimler ve Savcõlar Yüksek Kurulu’nda (HSYK) Adalet Bakanõ, Bakanlõk Müsteşarõ üye. Hâkim ve savcõ adaylarõnõn belirlenmesi Adalet Bakanlõğõ’nõn yaptõğõ mülakata bağlõ. Terfileri, teftişleri Adalet Bakanlõğõ belirliyor. Bugün yargõnõn hâlâ bağõmsõz kararlar verebilmesi gerçekten çok nitelikli hâkimlere ve savcõlara sahip olmamõz nedeniyledir. Yargõnõn bağõmsõzlõğõndan söz edilemeyecek bir ülkede tabii ki istenmeyen yerlere dokunmak çok zor. Kimin istemediği de çok önemli. Öncelikle Türkiye’de yargõnõn bağõmsõzlõğõnõn sağlanmasõ hepimizi, sadece hukukçularõ, avukatlarõ değil, bütün toplumu ilgilendiren bir durum. Demokrasi için bağõmsõzlõklarõn kaldõrõlmasõ şart - Dokunulmazlıklar konusu var. CHP milletvekili Atilla Kart dokunulmazlığının kaldırılmasını istedi. İç hukuk tükenince de bunun için Avrupa İnsan Hakları (AİHM) Mahkemesi’ne başvurdu. Bu arada hükümetin, işin ucu kendilerine dokunmasın diye Kart’ın milletvekili dokunulmazlığının kalkmaması için AİHM’de inanılmaz kulis yaptığı basına yansıdı. Buna rağmen AİHM Kart’ın isteği doğrultusunda karar aldı. Her zaman tarafsız ve bağımsız yargıdan söz eden Başbakan ve hükümet üyelerinin hukuk anlayışını nasıl buluyorsunuz? - Dokunulmazlõklar Türkiye’nin çok uzun yõllardõr çözemediği sorunlardan birisi. Bu sorunun çözülmesi kesinlikle şarttõr. Susurluk davasõnda da mahkemenin bütün taleplerine, “Bu işin başındakiler TBMM’de” demesine rağmen dokunulmazlõklar kaldõrõlamamõştõ. TBMM üyeleri dokunulmazlõklarõn kaldõrõlmasõndan yana bir tavõr koyamõyorlar. Ama AKP iktidarõnõn daha da dokunulmazlõğa sarõlan bir yanõ olduğunu görüyoruz. Bu durum gerçekten de ürkütücü. Çünkü eğer yargõlanmasõ gerektiği halde sadece dokunulmazlõk nedeniyle yargõlanmayõp TBMM çatõsõ altõnda bulunmaya devam edenler üstelik milleti temsil ediyorlar. Bu hepimizin vicdanõnõ sõzlatõyor. Bu durum hukuka ağõr darbe vuran nedenlerden birisi olarak karşõmõza çõkõyor. Milletvekili dokunulmazlõklarõ sorununu mutlaka çözmeliyiz. P O R T R E MEBUSE TEKAY Samsun, Çarşamba, 1954 doğumlu. Ortaöğrenimini Samsun’da, yükseköğrenimini İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nde yaptõ. “Kadõnlar yaşamõn neresinde?”, “Üniversite Gençliği Ne istiyor?” ve “Sendikal Politikalar” konulu üç araştõrmasõ var. 32 yõldõr işçiler ve işçi sendikalarõnõn avukatlõğõnõ yapõyor. Sadece iş hukuku ve insan haklarõ davalarõna bakõyor. Sekiz ciltlik çalõşma hayatõyla ilgili bir mevzuat çalõşmasõnõn dört yazarõndan biri. “Annem gibi olmadõm” isimli bir öykü kitabõyla “Batõ doğudan başlar” isimli bir gezi kitabõ var. İki dönem Türkiye Barolar Birliği delegeliği yaptõ. Şimdi de Katõlõmcõ Avukatlar’dan İstanbul Barosu başkanlõğõna adaylõğõnõ koydu. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU 1999’dadepremzedelereevyaptõrmakiçinçalõştõk - 1999 depremlerinden sonra sizin deprem konutları yaptırma çalışmalarınız vardı. Bu çalışmalarınız uzun süre savsaklandı. Ama ağır mücadeleler sonucu bu konutları yaptırmayı başardınız. Bu nasıl olmuştu? - 17 Ağustos 1999 depreminin üçüncü günü Değirmendere’ye gitmiştim. Görüntüler feciydi. Bu bana çok dokundu. Sonunda kararõmõ verdim. Bütün işlerimi avukat arkadaşõma bõrakõp sekiz ay deprem bölgesinde çalõştõm. İhtiyaç sahibi depremzedelerle yardõm etmek isteyenler arasõnda bir koordinasyon kurulu kurduk. Türkiye’nin her yöresinden yardõm etmek isteyenler, üniversite öğrencileri, binlerce kişiyle birlikte çalõştõk. O arada yardõmcõ olmak için yurtdõşõndan gelen sivil toplum kuruluşlarõ bizimle temas kurdular. Bizim üzerimizden depremzedelere yardõmcõ olmak istediler. Ama o zaman hükümet buna izin vermedi. Bu yardõmlarõn Kõzõlay’a ya da valiliğe yapõlmasõ gerektiğini bildirdi. Bunun üzerine biz büyük bir mücadele verdik. Bu yapõlanlarõn devlete ya da Kõzõlay’a güvensizlikle ilgili olmadõğõnõ anlattõk. Sivil toplum dünyanõn her yerinde sivil toplumu güçlendirmek ister, dedik. Sonuçta sivil toplum kuruluşlarõnõn önünü bir ölçüde açtõlar. Hollanda, Japonya ve pek çok ülkeden birçok uluslararasõ destekle depremzedelere 1500 prefabrik ev yapõldõ. Kadõn depremzedeler için bir vakõf kurduk. O vakõf hâlâ faaliyette. Binlerce kadõna okuma yazma, bilgisayar kurslarõ verildi. O arada bölgede pek çok tekstil atölyesi açõldõ. Depremde ailelerini kaybettikleri için hayatta yalnõz kalan kadõnlarõn ayaklarõ üzerinde durabilmeleri için çok önemli çalõşmalar yapõldõ.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear