25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 15 EKİM 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Kapitalizmin yeni sloganı: Bırakınız batsınlar, bırakınız çöksünler! Eşitlik İlhami Hakverdioğlu: “Almanya’da, her sekiz Almandan biri yoksulmuş. Bizde ise her sekiz Türkten yedisi yoksul biri milyarder!” Tıkır Zekai Buluç: “Ekonomi tıkırında, bize bir şey olmaz, diyen RTE’ye İsmet İnönü’nün sesleniyor: Hadi canım sende!” YağmurDeniz - RTE neymiş... “Kükreyen aslan gibi ürkek kedi!” ABDULLAH GÜL’ün Irak’a gidip temaslarda bulunacağı söyleniyor. Böylesi bir “çözüm” arayışı üzerine Bülent Esinoğlu da terörle mücadelede yeni koordinatörümüzün Mesud Barzani olacağını söylüyor: “Amerika için Kürdistan, Mesud Barzani ve Celal Talabani için Güney Kürdistan olan Irak’ın kuzeyi, PPK’nin lojistik merkezi oldu. Proje eski proje, Büyük Ortadoğu Projesi’dir. Bu proje gereğince, Amerika’nın Gül ve RTE’den beklediği nedir? Irak’ın kuzeyinde kendisinin peydahladığı oluşum ile Türkiye’nin anlaşmasıdır. Yani şimdilik ‘himaye’ diye dillendirilen, daha sonra devlet olacak Kürdistan’ın resmen tanınmasıdır. Gül ve RTE’nin ABD’ye uyum göstermesine karşı Türk Silahlı Kuvvetleri ulusal çözümlerden yana tavır koyuyor. Ordunun son günlerde içine düşürüldüğü durumdan istifade ile hükümet yandaşları ‘Terörü ordu çözemedi siyasi iktidar çözer’ diyor. Nasıl çözersiniz? Barzani ve Talabani ile anlaşarak. Hani şu Kıbrıs’ta kırk yıllık çözümsüzlük çözüm değil, deyip az daha Kıbrıs’ı elden çıkarıyorduk ya, bu da ona benziyor. Yine kendimizi başkalarına teslim ederek çözeceğiz! Varsayalım, Gül ile Barzani anlaştı. Bu anlaşmadan ne çıkar? Barzani’ye Barzani diye bakmak zaman kaybettirir. Barzani Amerika’dır. Amerika’nın da PKK’yi Türkiye’ye karşı uzun süre kullanma ihtiyacı vardır. Türkiye’nin istikrarsızlaştırılıp bölünmesi için PKK Amerika’ya gereklidir. Kurulacak Kürdistan, İsrail’in güvenliğine güç katacağından ABD için esas olan bu oluşumun Türkiye tarafından kabulüdür. Türkiye’nin milli çıkarları ise buna cepheden karşıdır. Amerika’nın taleplerini çözüm diye Türk halkına dayatmak; işte bütün sorun buradadır. Yandaş medyaya bakıyoruz, ordunun idari talepleri için ‘cinayet’ benzetmesi yapılıyor. Kimileri Türk ordusuna ‘Yunan ordusu’ muamelesi yapıyor. Batı’dan gelen talimatlar ile ordunun elini kolunu bağlamak sonra da ordu bu işi yapamıyor demek artık iç huzuru dayanılmaz şekilde bozuyor.” Yeni koordinatör! PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Testosteron Bir damadın başına, gelin adayına sorulan, “Ko- calığa kabul ediyor musun” sorusuna birkaç sani- yelik duraksamadan sonra “hayır” yanıtı vermesin- den daha büyük bir felaket gelebilir mi? Hele bir de bu yanıtı verirken parmağıyla başka bir erkeği gösterecek olursa kıyamet kopmaz mı? Moda’daki Oyun Atölyesi’nde sergilenen “Tes- tosteron” adlı oyun da işte böyle bir kıyametin sa- natsal izdüşümü. Oyun, gelin adayının “Hayır!” demesiyle bozulan nikâhın çevrede yol açtığı sarsıntıları temel alarak değişik mesleklerden (mikrobiyolog, kuş bilimci, ba- terist, gazeteci, avukat, garson ve baba) 7 erkeğin cinselliğe, kadına, doğaya “erkekçe” bakışlarını sergiliyor. İzleyici, Maço-Mitos da diyebileceğimiz bu “erkekçe” bakışın ürettiği şiddet ve ayrımcı dil- le karşı karşıya kalıyor ve gözlerinden yaşlar gele- rek gülüyor. (Bu arada erkeklerin bana daha fazla gülüyorlar gibi geldiğini, bunun da bende şiddetli bir “kendi haline gülme” paradoksu olduğuna ilişkin bir kanı uyandırdığını söylemek istiyorum.) Önceleri birbirine söven, yumruklaşan, kanlı bı- çaklı olan erkekler oyun ilerledikçe birbirlerini, da- ha da önemlisi kendilerini anlamaya/tanımaya baş- lıyorlar. Bir tür yüzleşme yani… 2002 Eylül’ünde oyun Polonya’da, Mowtonia Tiyatrosu’nda ilk kez sah- nelendiğinde eleştirmen Roman Pawlowski’nin Ga- zeta Wyborcza’da yazdığı gibi, “Biraz öncesine ka- dar kadınlar için cinayet işleyebilecek tıynette erkekler biri onlara kendisinin ‘aile fotoğrafını’ gösterdiğin- de yumuşayıveriyorlar.” Farklı ruhsal yapılarda yedi erkek konu “kadın” olunca bir anlaşma/uzlaşma zemininde buluşuyor- lar. Bu da bir erkeklik hali, anlayacağımız… Bu hal on- ların gözünden kadınların toplumdaki yerine de işa- ret ediyor. Doğal ki oyun salt erkek-kadın ilişkileriyle sı- nırlı değil, tüketim toplumunun değerleri, insan davranışları, aşk da sorgulanıyor. Kemal Aydoğan’ın başarıyla sahneye koyduğu oyunu 1965 doğumlu Polonyalı yazar Andrzej Sa- ramonowicz 2002 yılında kaleme almış, 2006 yı- lında da yine kendisinin yönetmenliğinde olarak si- nemaya uyarlanmış. Neşe Taluy Yüce’nin dilimize kazandırdığı oyunda rolleri Metin Coşkun, Fırat Ta- nış, Emre Karayel, Mert Fırat, Timur Acar, İnan Ulaş Torun ve Tuna Kırlı paylaşıyorlar. “Hangisi da- ha iyiydi” sorusuna yer bırakmayacak ölçüde yük- sek bir performans sergiliyorlar. Andrzej Saramonowicz’in mezun olduğu Sinema Yüksek Okulu’nda ünlü yönetmen Andrej Wajda’nın öğrencisi olması nedeniyle olsa gerek oyunun temposu hiç düşmüyor. Burada Kemal Aydoğan’ın ustalığını da hiç kuşkusuz vurgulamak gerekiyor. Sahne tasarımında Bengi Günay, müzikte Tol- ga Çebi, ışık tasarımında İrfan Varlı bundan önce Oyun Atölyesi’nde sahnelenen öbür oyunlardaki gi- bi başarılılar. Tanıtım afişlerine, “Oyun cinsellik öğeleri barın- dırdığından 18 yaşından küçükler için sakıncalı ola- bilir” diye bir not düşülmüş. Yaşadığımız bu sıkıntılı günlerde kendinize biraz zaman ayırmak, doyasıya gülmek isterseniz, gidin, “Testosteron”u izleyin. Benden söylemesi. Şimdi gelelim testosteronun ne olduğunu bilme- yenlere: “Testosteron”, erkeklerde testislerinde ve böbreküstü bezlerinde, kadınlarda ise yumurtalık- larında kolesterolden üretilen bir hormondur. Vücuda, sözgelimi, yaralanmalar sırasında kendisini yenile- mesi, fazla yağların yakılması gibi çeşitli yararları var- dır, fakat Maço-Mitos açıdan önemi hem erkek hem kadın bedeninde üretilen “erkek seks hormonu” ol- masından gelmektedir. Kadınlarda erkeklerden 3- 4 kat daha düşük düzeylerde olan testosteron, sperm üretimi, tüylenme, sakal çıkması, ses kalın- laşması, libido, penis büyümesi gibi erkeğe özgü olan ikincil seks karakterlerinin gelişmesinde etkili olan bir hormondur. Yazarın Notu: Daha fazla bilgi için lütfen bir üro- loğa başvurunuz! dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Dünyanõn en “güçlü” banka- larõnõ “devlet” desteğine muhtaç bõrakan “kriz” için her şey söy- leniyor ama şunun yanõtõnõ ara ki bulasõn; “Krizin temel nedeni ne?” Anlaşõlmaz bir “piyasalar” la- fõ, her yöne çekilebilecek “ürk- tü”, “sakinleşti”, “tedirgin” vb. sözlerle sürüp gidiyor. Sanõrsõnõz ki bir insanõn durmadan değişen “ruh hali”nden bahsediyorlar... Oysa bizim Kerem, şehircilik öğrencisi arkadaşlarõnõ önceki yõl Nail Çakırhan’la tanõştõrdõğõnda, çağdaş mimarlõğõmõza “yöresel- liğin” önemini anõmsatan “cum- huriyet bilgemiz” bakõn ne de- miş; “Mimarlıkta yerel değerleri kavrarken ekonomide de öz kaynaklarımıza dönmeliyiz. Çünkü kapitalizm 1929’dan be- ter bir krize girecek, kurtulmak için sömürgeciliğe daha fazla sa- rılacak...” Pazartesi Gökova kõyõsõndaki Akyaka’dan son yolculuğuna uğurladõğõmõz Nail Amca’mõzõ keşke şu “kapitalizm”, “sömür- gecilik” gibi sözcüklere “moda- sı geçmiş” diyenler de dinlese- lerdi. Belki o zaman krizin nedeni için laflarõ yuvarlamak yerine, şunu açõkça söylerlerdi; “küresel ka- pitalistler sadece kendilerini zenginleştirip dünyayı yoksul- laştırmanın krizindeler; paralı müşteri bulamamanın açmazı- nı yaşıyorlar...” Emperyalizm, küresel yoksul- laşmanõn “piyasa krizi”ni yaşõ- yor... ABD ve İngiliz hükümetle- rinin bankalarõna yardõmlarõna “sosyalist gibiler”(!) diyenlere de şu gerçeği anõmsatmak gerekiyor: “Çünkü onlar halkın değil kapitalistlerin devletleridir; bu gibi durumlar için vardırlar ve görevlerini yapmaktadırlar...” ‘Siftah’ süpermarketin Ekonomideki gerilimlerin “ger- çek sorumluları”nõ göz ardõ eden güncel söylemlerden biri de “kriz çarşı-pazarı da etkiledi...” Haber özetle şöyleydi; “ABD kaynaklı finansal krizin etkile- riyle öğlen saatlerinde bile siftah yapamayan esnaflar var...” Bakırköy çarşõsõnda bayram satõşlarõnõn bile düştüğü, “nakit” sõkõntõsõ çekildiği, “şok indirim- ler”in de işe yaramadõğõ, hatta çaycõlarõn bile daha az çay dem- ledikleri anlatõlarak deniyordu ki; “küresel kriz tezgâhtarlarda da işsizlik korkusu yaratmış...” (Milliyet-09 Ekim 2008) Oysa asõl neden şu dev “tüke- tim hangarları”nõn yaygõnlaştõ- rõlmasõ değil midir? Alõşverişin es- nafõmõzdan değil küresel serma- yenin “shopping-center”larõn- dan yapõlmasõ, hatta pazar günle- rinin de “kapitalizmin tüketici- si” olmaya ayrõlmasõ,; bunun için de tarihi çarşõlarõmõzõn bile zorla kapalõ tutulmasõ... Başka ne sonuç yaratabilirdi ki? Eğer o gazeteci kardeşlerim aynõ caddedeki azman “alışveriş merkezi”ne de girselerdi, insan- larõn kredi kartlarõyla kasalarda na- sõl kuyruk olduklarõnõ, böylece “siftah”larõn da kimlere gittiğini görürlerdi... Belki o zaman şu “süper- marketleri dizginleme” ya- sasõnõn neden 5 yõldõr bekle- tildiğini de merak eder, haberi şöyle yazarlardõ; “Halkın tüm parasını küresel sö- mürgecilere akıtmak için esnafımız gözden çıkarıldı; kültürel zenginliğimiz olan çarşı ve pazarlarımız ka- panma noktasında...” Timsah gözyaşları Hükümetin ve yandaşõ eko- nomistlerin “Bize bir şey ol- maz” demelerine “kızan” TÜSİAD ve kimi liberal iş çev- relerimiz ise adeta “timsah göz- yaşları” döküyorlar. Bu hanõmefendiler ve bey- efendiler, ülkeyi tutsak alan “üre- tim yerine rant politikası” kar- şõsõnda yõllardõr ne yaptõlar? Han- gi talan projesine karşõ çõktõlar, hangi ayrõcalõklõ imar kararõna dava açtõlar? Siz hiç “kalkınma gökdelen- le, rezidansla olmaz, şu yağ- maya bir son verin” diyen TÜ- SİAD’cõ duydunuz mu? Eğer tarõm böylesine ihmal edilmeseydi; ulusal kaynaklar ör- selenmeseydi; sanayi dõşlanma- saydõ; çarşõ-pazar sahipsiz bõra- kõlmasaydõ; siyaset ve ekonomi imar yağmasõna sevdalanmasay- dõ; vergi rekorlarõnõ bankalar, spekülatörler değil sanayiciler, üreticiler kõrabilseydi... Kim kor- kardõ ABD bankalarõnõn çökme- sinden? Artõk o göğüs kabartan fabrika açõlõşlarõ “tarih” oldu; bol nutuklu törenler her yere alõşveriş merke- zi, rant gökdeleni ve pazarlama si- teleri için... Bu soygunun adõ “yatırım” olduğu sürece, küresel kriz şöyle dursun, biz “kendi krizimiz”den kolay kurtulamayacağõz... Tavşan ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Bizim ‘Kriz’imiz Başka... Aydın Türkaydın: “RTE, Baykal’ı ademe mahkûm etmiş, yanıt vermeyecekmiş. Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar!” Sabri Kızılırmak: “Vekillerin dokunulmazlığı kaldırılmıyorsa millete dokunulmazlık verilerek eşitlik sağlanmalıdır!” HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com Yüksek Yerilim Hattı erdincutku@yahoo.com Belge üzerine belge ortaya çıkıyor. Biri AKP’nin belge-selini çeksin! THY ‘sansür talimatı’nı uyguluyor! TÜRK Hava Yolları ile Bangkok’tan İstanbul’a dönen Salih Günal, uçağa binerken hostesin dağıttığı gazetelere göz atıyor: “Araba üstündeki gazeteler Sabah, Taraf, Zaman, Yeni Şafak, Vakit ve Star’dı. Hostese ‘Öteki gazeteler yok mu’ diye sordum. Gayet ciddi ‘Hepsi bu’ dedi. ‘Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet filan yok mu’ diye üsteleyince, eğilerek alt raftan Milliyet çıkarıp uzattı. Yerime otururken iyimser olmaya çalıştım; dönüş uçağı olduğu için herhalde diğer gazeteler kalmadığından kalanları dağıtıyorlar diye düşündüm. Ancak kafama iktidar yandaşı gazetelerin her birinden en az 20-25 tane olduğu takıldı. Bu durumda iki olasılık kalıyordu. Ya yolcular aklı başında gazeteleri okuduğu için geriye yandaş gazeteler kalıyordu veya yandaş gazeteleri zorla okutmak için diğer gazeteleri ya yeteri kadar almıyor ya da olabildiğince tezgâh altında tutup direten yolculara vermek zorunda kalıyorlardı. Siz ne dersiniz?” Şunu diyebiliriz; İslamcı AKP’nin THY’si, Başbakan RTE’nin sansür talimatını uyguluyor! SESSİZ SEDASIZ (!) ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com HARBİ SEMİH POROY 15 Ekim BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Doğu Ana- dolu’da bir dağ ve bu dağda bu- lunan Türki- ye’nin en büyük krater gölü... Suudi Arabis- tan’õn plaka imi. 2/ Yunan abe- cesinde bir harf... İçyüz. 3/ Birleşmiş Mil- letler adõna yönetmek üzere kimi büyük dev- letlere verilen vekil- lik... Temel, esas. 4/ “Hile, düzen” anla- mõnda argo sözcük. 5/ Algõlanan nesnelerin temel niteliği... Çin müziğine özgü, yedi telli bir çalgõ. 6/ Uzak- lõk işareti... Baş ço- ban... Yetenek. 7/ Halk edebiyatõnda dört dizeden olu- şan şiir türü... Zeybek. 8/ Yaşanõlmõş olan süre, yaş... “Bir insan daha var çok şükür evde / --- var” (Or- han Veli). 9/ Takõmada... Üzerine ayakkabõ giyilen, kõsa konçlu, hafif ve yumuşak bir tür ayakkabõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Adõyaman ilinde, üzerinde Kommagene krallõ- ğõ dönemine ait dev anõtlar bulunan ve “ulusal park” kapsamõna alõnan dağ... Nazi partisinin hücum kõ- tasõnõ simgeleyen harfler. 2/ Derebeylik Japonya- sõ’nda en aşağõ sõnõfõ oluşturan halk... Adõl. 3/ Su- sõğõrõ... Lütfi Akad’õn bir filmi. 4/ Deniz ve hava taşõtlarõnõ yönlendirmede kullanõlan aygõt. 5/ Bir nes- nenin uzayda kapsadõğõ yer... “Biz kimseye --- tut- mayõz / Kamu âlem birdir bize” (Yunus Emre). 6/ Tantal elementinin simgesi... Kurnaz, açõkgöz... İlaç. 7/ Engel... Kabadayõ. 8/ Mezar... Alevi-Bektaşi inançlarõnõ dile getiren bir şiir türü. 9/ Asya’da bir göl... Kendinden geçmiş olan, sarhoş. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ş I R L A Ğ A N E R N İ S S İ N M A B İ N İ Ş Ş B E T İ A B A G O R A F O B İ M A R O N B U L E L A E K Ü R İ R A N A E S E N T İ R İ T K A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Pazarlarımız da “resim”lerde kalacak.. (Sevilay Emirza-Yalova) Oran
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear