25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 OCAK 2008 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Türban Tartışmaları... Anayasa Mahkemesi ve AİHM’nin kararları ortadayken türbanın serbest bırakılabilmesi için anayasaya hüküm konması anayasanın değiştirilmesi teklif edilemeyen maddeleri ve İnsan Haklan Avrupa Sözleşmesi’yle açıkça çelişecektir. PENCERE tıran imler okullardan kaldırılmıştır. İspanya’da faşist Franko dönemini andıran simge ve işaretler bizzat yasa çıkarılarak yasaklanmıştır. Buna son örnekse Başbakan’ın bu açıklamasından tam bir gün sonra İtalya’da yaşanan olaydır. Papa 16. Benediktus, Roma La Sapienza Üniversitesi’nde akademik yılın açılış için yapılacak törene, protestolar nedeniyle katılamamıştır. Öğretim üyesi ve öğrencilerin protestolarının temelinde yatan nedene bakıldığında, yine aynı dini simgeyle karşılaşıyoruz. Papa’nın dini temsil ettiğini belirten öğrenciler, La Sapienza Üniversitesi’nin laik bir üniversite olduğunu, bu nedenle dinin yaşayan simgesi olan Papa’nın ziyaretinin laiklik ilkesine zarar vereceği endişesinden dolayı bu ziyarete izin vermeyeceklerini belirtmişler ve Papa’yı kararından vazgeçirmişlerdir. Türbanın kamusal alanda yasaklanmasına karar veren Anayasa Mahkemesi, türbanı serbest bırakan düzenlemelerin anayasanın laiklik ilkesini düzenleyen 2, yasa önünde eşitlik ilkesini düzenleyen 10. ve nihayet din özgürlüğünün sınırlarını hüküm altına alan 24. maddesine aykırı olduğuna karar vermiştir. Hukuk ve İzan AVRUPA KONSEYİ’nin, yani Türkiye’nin üye olmadığı Avrupa Birliği’nin değil de yarım yüzyılı aşkın süredir üyesi olduğu Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Hukuk İşleri Alt Komisyonu İnsan Hakları Mahkemesi’nde Rıza Türmen’den boşalan yargıçlık koltuğuna AKP iktidarının yeni önerdiği üç aday arasından ikinci sıradaki Profesör Işın Karakaş’ın seçilmesini önermiş. Haber ilginçtir. Çünkü, alt komisyon genellikle söz konusu devletçe önerilen listenin en başında bulunan adayı tercih eder ve o seçilir. Bu defe o kişi, Brüksel Üniversitesi’nden Profesör Ruşen Ergeç’ti. Yani oradayken Belçika’nın çeşitli mercilerine zaman zaman danışmanlık eden ve Annan Planı görüşmeleri sırasında Denktaş’a değil de, karşısındaki AKP iktidarınca görevlendirilmiş bazı teknik heyet mensuplarına danışmanlık etsin yine Ankara’ca getirilen kişi. Profesör Işın ise, Türkiye’nin en saygın yükseköğretim kurumlarından olan Galatasaray Üniversitesi’nde Devletler Hukuku Anabilim dalı Başkanı. Strasbourg meclisindeki hukukçuların böyle bir tercih yapmış olmaları, içlerindeki hakça davranış duyguları lehine kaydedilmesi gereken bir tutum sayılmalıdır. Ama tercih aynı zamanda Ankara’ya egemen olan zihniyete karşı verilmiş anlamlı bir işaret değil midir? vrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki görevi sona eren Türmen dün, Cumhuriyet’ten İlhan Taşcı’ya verdiği demeçte “Yasa değişikliğiyle AİHM kararı üstüne çıkılamaz” demişti. Değerli hukukçu aynı demecinde “Mahkeme türban yasağını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yönünden irdeledi ve yasağı sözleşmeye uygun buldu” diye de eklemişti. Ama arkasından “Türkiye yasağı kaldırabilir” dediği ve hele “Türbanın serbest bırakılmasından sonra bir başka dava açılabilir mi” sorusuna verdiği yanıtta “AİHM mağduriyet davalarına bakıyor, ‘popülist bir şekilde ben yasağı kaldıran yasayı beğenmiyorum’ diye dava açamaz” diye konuştuğu ve mağdurluğun iyi ispatlanması gerektiğini söylemeyi ihmal etmediği için “türbancı” cepheden kimileri pek umutlanmış olabilir. “Anayasaya bu yasağı kaldıran bir şeyler koyduk mu sorun çözümlenmiş olur” diye düşünenler çok olacaktır. Vurgulamak gerekir ki, bu boş bir umuttur. Daha doğrusu, “laiklik” anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez” ilkelerinden biri sayıldığı sürece, Başbakan’ın “Türban siyasal simge de olsa yasaklanamaz” lafından sonra türban yasağını Avrupa Sözleşmesi’nin temel ilkelerinden olan “kamu düzeni” açısından savunmak işten değildir. Aksini savunmanın, Türkiye Cumhuriyeti’nin, devlet olarak kendini inkâr etmesini istemekten başka bir anlamı olamaz. Çünkü, baş örtüp örtememe çekişmesi yüzünden kamu düzenini tehlikeye atan bir devlet, “devlet” sayılmaz ve yalnız AİHM değil, cihanın doğru dürüst hiçbir hukukçusu buna yeşil ışık yakacak kadar izansız olamaz. İktidar Partisi Zanlı... ‘Kuvvetler ayrılığı’ demokrasinin ‘olmazsa olmaz’ kurallarındandır... Demokraside kaç kuvvet var?.. Rakamla 3... Yasama.. Yürütme.. Yargı.. ? Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya AKP’ye yönelik bir açıklama yaptı... AKP bu yüzden tepkili... Yalnız AKP mi tepkili?.. DTP de tepkili... Neden?.. Çünkü bu iki partimiz iki kırmızı çizgimizi çiğniyor mu, çiğnemiyor mu soruları yargıyı fena halde ilgilendirmeye başladı... İki kırmızı çizgi nedir?.. Dincilik.. Ve bölücülük.. DTP’nin üstünde bölücülük, AKP’nin üstünde dincilik gölgesi gün geçtikçe koyulaşıyor... Yargı bu gerçeği görmezlikten gelebilir mi?.. Gelemez... ? Yargı gücünde devlet görevlisi bir savcı ille de görevini yapmak zorundadır... Nedir görevi?.. Hırsıza, yolsuzluk yapana, rüşvet alana, adam yaralayana ya da öldürene savcı dava açar... Savcı, Cüneyt Koryürek’e çarpıp yazarımızı öldüren otomobil sürücüsüne hele dava açmasın.. Görür gününü... Savcı, kırmızı çizgiyi çiğneyip bölücülük ya da dincilik yapan siyasal partiye dava açmasın.. Görür gününü... Savcı yürürlükteki yasalara göre davranmakla yükümlüdür... Bir savcı, suç işlediği varsayılan kişinin ya da kurumun zengin mi yoksul mu, güçlü mü güçsüz mü, şişman mı zayıf mı, muhalefette mi iktidarda mı olduğuna bakarak karar veremez... Başsavcı, dava açması gerekiyorsa, dava açacaktır... ? Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın açıklaması ve uyarısı üzerine küplere binen Başbakan RTE yasamanın ve yürütmenin üstünlüğünden söz açtı, mangalda kül bırakmadı... Başsavcının Meclis’le, hükümetle işi gücü yok... Başsavcı ne yasamayı ele alıyor.. Ne de yürütmeyi... Deyiş yerindeyse sanık ya da zanlı, bir partidir... DTP, CHP, MHP gibi bir parti... AKP’nin iktidarda olması, hükümetini kurması, yürütme organını oluşturması hukuka ve yasalara göre hiçbir şey değiştirmez... ? Cumhurbaşkanımız dosyalı zanlı.. Başbakanımız dosyalı zanlı.. Bir de iktidar partimiz zanlı oldu mu, gel keyfim gel... O zaman türbanlık ve kurbanlık Türkiye’nin yeme de yanında yat... Av. Kazım KOLCUOĞLU İstanbul Barosu Başkanı aşbakan Tayyip Erdoğan’ın İspanya’da gerçekleştirdiği basın toplantısında türbana yönelik olarak beyan ettiği, “Simgelere, sembollere, özgürlüklere yasak getirebilir misiniz?” şeklindeki sözleri hukuku doğrudan ilgilendirdiği için bu açıklamanın yapılması zorunluluğu doğmuştur. Öncelikle belirtmeliyiz ki, hukukta bu konuda birçok mahkeme kararı yayımlanmıştır. Türbanın siyasi simge olduğu ve de simgelerin kamusal alanda kullanımını yasaklayan mahkeme kararları bir arada düşünüldüğünde, hukukumuzda bir türban mevzuatı oluştuğunu söylemek olasıdır. Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve de son olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilen türban kararlarının gerekçelerinde altı çizilen en önemli konu, bir siyasi (dini değil) simge olan türbanın başta üniversiteler olmak üzere hiçbir kamusal alana girmeyeceği ve laiklik adına girmemesi gerektiğidir. Bilindiği üzere anayasamızın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddesi olan 2. maddesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik niteliğini, 24. maddesi ise dini özgürlüğün sınırlarını düzenlemektedir. AİHM’nin de türban kararlarında sıklıkla vurgu yaptığı Anayasa Mahkemesi kararı da türbanın hukuk karşısındaki konumunu açık biçimde ortaya koymaktadır. Buna göre Anayasa Mahkemesi’nin 1998 tarihli Refah Partisi davası ve 2001 tarihli Fazilet Partisi davalarındaki kararlarında, söz konusu partilerin liderlerinin kamu sektöründe ve/veya okullarda türban giyilmesine ilişkin ifadelerinin şeriat temelinde bir rejim oluşturma niyetini ortaya koyduğu şeklinde değerlendirmiştir. Yine Leyla Şahin/Türkiye kararında AİHM, üniversitelerde dini simgelerin giyilmesine ge B A tirilen yasaklamanın temelini oluşturan düşünce laiklik ilkesidir. Çoğulculuk değerlerinin, diğerlerinin haklarına saygının ve özellikle yasa önünde kadın ve erkeğin eşit olduğunun öğretildiği ve hayata geçirildiği bir çerçevede görülmekte olan dava da dahil olmak üzere, kız öğrencilerin üniversitede bulundukları sırada başlarını türbanla örtmelerine ve dini semboller kullanmalarına konuyla ilgili yetkililerce onay verilecek olması halinde, bu onayın laiklik değerlerine aykırı olarak değerlendirilmesi anlaşılabilir bir durumdur, diyerek, türban yasağının, İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü düzenleyen 9. maddesine aykırılık oluşturmadığına hükmetmiştir. Aynı kararda başvurunun özel hayatı düzenleyen 10. madde ile ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. maddesiyle ilişkilendirilemeyeceğini hüküm altına almıştır. AİHM’nin de kararlarında sıklıkla vurgu yaptığı Anayasa Mahkemesi kararında da “Türban takmak, önemsiz ve masum bir uygulama olmanın dışında, Cumhuriyetin temel ilkelerine ve kadınların özgürlüklerine aykırı bir simge olma yolunda ilerleyen bir süreçtir” ifadesi yer alır. Başbakan’ın bu son demeciyle türban, süreç olmaktan çıkmış; Cumhuriyet’e ve çağdaş yaşamı benimsemiş kadınların özgürlüklerine karşıt bir olguya dönüşmüştür. Zorla kabul ettirilemez Yüksek mahkeme kararında laiklik adına yaşamsal tespitler yer alır. Buna göre anayasal bir kazanım olan laiklik; yasa önünde eşitlik ve din özgürlüğünün bir garantörü olarak rol oynamış ve demokrasi için esaslı bir koşul olmuştur. Laiklik ayrıca, devletin, bir din ya da inancı tercih ettiğini göstermesini engellemiştir. Son olarak, laik bir devlet, yasama işlevini yerine getirirken, dini bir inanca dayanamaz. Herhangi bir dine özgü kıyafeti giymenin bir hak olarak görülemeyeceği; ibadet, din ve vicdan özgürlüğünün öncelikle, bir dine uymak ya da uymamak bağlamında karar verme özgürlüğünü garanti altına alır. Mahkemeye göre, herkes, bir kadın ya da erkek, toplumun gelenekleri, dini ve sosyal değerleri açısından dilediği gibi giyinme konusunda özgür bırakılır. Ancak, bir dinin dayanak gösterildiği özel bir kılık kıyafet yasasının, bireylere zorla kabul ettirilmesi, söz konusu dini inanç, çağdaş toplumla bağdaşmayan değerler grubu olarak sunulup ve algılanır. Nüfusun çoğunluğunun Müslüman olduğu Türkiye’de, türban giymenin zorunlu bir dini ödev gibi sunulması dini gerekleri yerine getiren Müslümanlar, getirmeyen Müslümanlar ve inanmayanlar arasında kılık kıyafet yüzünden ayrımcılıkla sonuçlanabileceği, türban takmayı reddedenlerin hiç kuşkusuz din karşıtı veya dinsiz olarak değerlendirebileceği de kararda belirtilmiştir. Devlet eğitiminin tarafsızlığı ilkesiyle uyumlu olmayan türbanın, farklı dini inanç ve itikat sahibi öğrenciler arasında çatışmaların doğmasına neden olabileceğine de dikkat çekilmiştir. Avrupa’da yasak Sayın Başbakan’ın “Böyle bir yasak dünyanın neresinde var?” biçimindeki sözleri de o anki heyecanla söylenmemişse bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Çünkü herkesçe bilindiği gibi Avrupa’nın birçok ülkesinde birçok siyasi simge yasaktır. Buna türban da dahildir. Örneğin Fransa ile Almanya’da okullara türbanla girmek yasaklanmıştır. Fransa’da dini simgeler ya da dini çağrış mumtazsoysal@gmail.com ilhans@cumhuriyet.com.tr Üniversite sonrası Bu durumda hükümetçe hazırlanan Anayasa taslağında türbanın önünün açılması ve üniversitelerde serbest bırakılması tartışmalarına da değinmek istiyoruz. Kamuoyuna yansıdığı biçimiyle türbanın üniversitelerde serbest bırakılması için anayasaya konması düşünülen “Ahlak kurallarına ve ceza kurallarına aykırı olmamak koşuluyla, üniversitelerde giyim kuşam serbesttir” hükmü de türbanın hukuken önünü açmaya yetmeyecektir. Anayasa Mahkemesi ve AİHM’nin kararları ortadayken türbanın serbest bırakılabilmesi için anayasaya hüküm konması anayasanın değiştirilmesi teklif edilemeyen maddeleri ve İnsan Haklan Avrupa sözleşmesiyle açıkça çelişecektir. Kaldı ki türbanla okuyan bir öğrencinin eğitimden sonra mesleğini yerine getirirken de türban takmak isteyeceği, bu konuda da dayatmada bulunacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Bu nedenle eğitimin türbansız sürdürülmesi laiklik açısından bir zorunluluktur. Siyasi iktidarın aldığı oya güvenerek çoğunlukçu siyaset yöntemiyle “ben yaptım oldu” anlayışından, bir an önce vazgeçmesi tüm toplum kesimlerinin yararınadır. Medeniyetler zirvesine katılan Sayın Başbakan’ın, uygarlığın ve demokrasinin ölçütü olan laiklik ilkesini en fazla korumakla görevli olan kişi konumunda olduğu da unutulmamalıdır. CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear