26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 AĞUSTOS 2007 PAZAR 4 HABERLER 2007’ye kadar Köşk’e verilen ödenekten 40 milyon YTL tasarruf ettirdi ve bu parayı Maliye’ye iade etti DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Aktör ve Ölümsüzlük Sevgili, Ünlü Fransız oyuncu Michel Serrault’nun ölüm haberi, sinemanın iki devi Ingmar Bergman ve Michelangelo Antonioni ile aynı zamana rastladığından basınımızda, kimi gazetelerde ancak küçük bir resim altı olarak yer aldı. Oysa bütün ömrü boyunca inanmış bir Hıristiyan olarak kalmış, çocukluğunda kilise korosunda görevliyken, iki tutkusu, insanları güldürüpeğlendirmekle, kendini Tanrı’ya ve inancına vakfetmek arasında kararsız kalıp, oyunculuk mesleğini, kilisesinin papazının etkisiyle seçmiş olan Michel Serrault, Fransız sinemasının, en fazla ödül olan oyuncusu unvanına sahip. Elli yıllık sanat yaşamı boyunca, tam beş kez Fransız Sineması’nın Oscar’ı olarak kabul edilebilecek olan Cesar’a aday gösterilip, 1979 Çılgınlar Kulübü, 1982 Gözaltı, 1996 Nelly ve Bay Arnaud filmlerindeki rolleriyle, bu ödülü üç kez kazanmıştır. Mesleğine önce kabarede başlayan, Fransızların ünlü “bulvar komedileri” ile ün kazanan Serrault için, diyalog yazarı Michel Audiard “O dünyanın en büyük oyuncusudur” diyordu. İnce yorum isteyen güç ve çok değişik karakterleri büyük başarıyla canlandıran Serrault, Fransız sinemasının bütün büyük rejisör ve oyuncularıyla birlikte çalışmış, buradaki başarılı kompozisyonlarının yanı sıra, ilk kez tiyatroda canlandırdığı “La Cage aux Folles” (Çılgınlar Kulübü) ndeki travesti Zizi Napoli rolüyle uluslararası üne kavuşmuş, 1979 yılında bu yorumu ile hem ilk Cesar’ını almış, hem de bu filmi ile yabancı oyuncu dalında, Amerikan Altın Küre Ödülü’nü kazanmıştı. Bu filmi ilk kez, Manhattan’da bir sinemada izleyişimi hiç unutmuyorum. Yanımızda bir eşcinsel çift oturuyordu ve bizim güldüğümüz yerlerde gülmeyip, tebessüm dahi etmediğimiz bölümlerde kahkahadan kırılıyorlardı. ??? Michel Serrault Honfleur St. Catherine kilisesi mezarlığına doğru son yolculuğuna çıktığında, hayranları arasında onu ölümsüz olarak niteleyenler olmuştur. Kendisi de ruhun ölümsüzlüğüne inanan Serrault ya da onunla aynı günlerde yitirdiğimiz diğer iki sinema devi, acaba ölümsüzlüğe ulaştılar mı? Kuşkusuz, sinemacılar, yazarlar dışındaki tiyatroculara oranla kalıcılık açısından çok daha şanslıdırlar. Çünkü tiyatro oyuncusunun sanatı kaydedilmiş değildir, her şey yaratıldığı sahnenin üstünde geçer gider, perde inince de bir daha geri dönmemek üzere biter. Hayranı olduğum Müşfik Kenter’i, John Osborne’un “Öfke”sindeki rolünde bir kez daha izlemek için neler vermezdim. Ama uçup gitmiştir, hiçbir yerde kaydı olmayan o performans. Bu yüzdendir ki tiyatro sanatçısı, ancak kendisini izleyen kuşaklar yaşadığı sürece anımsanır. Sonraki kuşaklar Sarah Bernard örneğinde olduğu gibi, adlarını duymuş olsalar bile, sanatlarının gerçek niteliği hakkında gerçek bir fikir sahibi olamazlar. Ama sinema sanatçıları öyle değillerdir, onların yapıtları kaydedilmiş oldukları için zamana karşı direnebilirler. ??? Bu durum onları veya romancılar, besteciler, ressamlar, heykeltıraşları ölümsüz kılar mı acaba? Ölümsüzlüğü artık yok olan Mozart için ne anlam ifade eder? Yapıtların ölümsüzlüğü, yaratıcıları da ölümsüz kılar mı? Yaşamının sonuna gelmiş bir insan, adının ve yapıtlarının ölümsüzlüğünde, ölümüne karşı bir teselli bulabilir mi? Bu durumda olan birine, yaşadığı kadar yaşamak ile ölümsüzlük arasında bir tercih sunulsa acaba hangisini seçerdi dersiniz? Kavramsal olarak, her kavramın tersi de var olduğuna göre ölümsüzlüğün de var olması gerekir. Dinler, öncesizlik ve sonrasızlık niteliğinin Tanrı’ya ait olduğunu belirtirler. Ama bilgilerinin sınırlılığının farkında olan gerçek bilim adamları, aksini de olduğu gibi, bu olguyu da kanıtlayamamanın çaresizliği içindedirler. Varsayalım ki, büyük insanlar da ölümsüzlük vasfına erişiyorlar. Acaba bu ölümsüzlük ne kadar sürüyor? Öyle ya, ölümünün hemen ardından ölümsüz ilan edilip sonra zaman içinde unutulmuş ne kadar çok insan var? Onların unutulmalarıyla eş anlamlı olan ölümleri, ölümlülerininkinden daha acı değil mi? Çünkü normal bir fani, ölümü kaçınılmaz olarak görüp boyun eğmek zorunda. Ama ölümsüzlüğü yakalamış olanın böyle bir tesellisi de olamaz ki? Bütün bunlar, insanlar için “ölümsüz” yerine “iz bırakmış olan” demenin daha doğru olduğunu düşündürüyor. Örnek Cumhurbaşkanı Sezer ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 2007’ye kadar Çankaya Köşkü’ne verilen ödenekten 40 milyon YTL tasarruf ettirdi ve bu parayı Maliye’ye iade etti. Bu yıl ki rakamlar da eklendiğinde tasarruf miktarının 46 milyon YTL ’yi aşması bekleniyor. NTV’nin haberine göre, Sezer göreve geldiğinde ilk olarak personeli azalttı. 40 civarındaki başdanışmandan sadece 4’ünün kalmasını istedi. Garson, aşçı, temizlikçi, büro görevlisi gibi personel sayısını minimuma indirdi. Köşk’teki telefon konuşmalarını kısıtladı, özel konuşmaların bedelini konuşan personelden aldırttı. Köşk’te mesai düzeni başlattı. Sa ? Göreve başladığı andan itibaren kamu kaynaklarını kullanmaktaki özeniyle dikkat çeken Cumhurbaşkanı Sezer, karşılama ve uğurlama törenlerini minimuma indirdi, resmi yemekler dışında Köşk’te hiç davet vermedi, makam aracına sivil plaka taktırarak alışverişe gitti, kasada cebinden çıkardığı parayla ödeme yaparak dikkat çekti. Sezer, görevi sırasında evlenen oğlunun Köşk’te aile içinde yapılan mütevazı düğününün masraflarını da kendi cebinden ödedi. at 17.00’de mesai bitince tüm memurlar evine gitti. Süleyman Demirel döneminde şehiriçinde Cumhurbaşkanlığı kortejine eşlik eden ambulansı geri gönderdi. Köşk’ün koruma müdürlüğüne tahsis edilen 14 aracı iade etti; bir eskort ve koruma aracı dışında güvenlik önlemi istemediğini söyledi. Trafikte kendisine güvenlik nedeniyle tanınan “geçiş üstünlüğü” hakkını hiç kullanmadı, her kırmızı ışıkta diğer araçlarla birlikte, yeşil ışığın yanmasını bekledi. Turgut Özal döneminde Cumhurbaşkanlığı kullanımına tahsis edilen Okluk Koyu’ndaki yazlık köşke hiç gitmedi. Yaz dönemi çalışmalarını kısa süreli olarak Atatürk döneminden kalma İstanbul’daki Huber Köşkü’nde sürdürdüğü sayılmazsa, görev süresince hiç tatile çıkmadı. Makam aracına sivil plaka taktırarak alışverişe gitti, kasada cebinden çıkardığı parayla ödeme yaparak dikkat çekti. Görevi sırasında evlenen oğlunun Köşk’te aile içinde yapılan mütevazı düğününün masraflarını, o sırada yanan elektriğe kadar kendi cebinden ödedi. Düşerek bileğini kıran eşini sivil araçla acil servise götürdü. Röntgen çekilirken kuyruğa girip, sırasını bekledi. Yurtiçi gezilerini minimumda tuttu, memleketi Afyon’a depremden sonra “geçmiş olsun” ziyareti için ve burada yaşayan annesinin ölümü üzerine cenaze töreni için gitti. Cenazeye giderken, aracına sivil plaka takılmasını istedi. Karşılama ve uğurlama törenlerini minimuma indirdi, resmi yemekler dışında Köşk’te hiç davet vermedi; eski cumhurbaşkanlarının iftar yemeği davetini hiç uygulamadı. Resmi davetlerde konuklara yerli marka şarap ikram ettirdi. Ortalama 6.5 milyon YTL civarındaki yıllık tasarruf rakamı 2007’de aynen gerçekleşirse Sezer döneminde 7 yıllık toplam tasarruf 46 milyon YTL’yi geçecek. Köşk’ün son 3 yıllık ortalama bütçe ödeneğinin 30 milyon YTL düzeyinde olduğu düşünüldüğünde; Sezer 7 yılı geçen görev süresinde neredeyse top lam 1.5 yıllık ödeneğini Maliye’ye iade etmiş oldu. Cumhurbaşkanlığı sitesinde, Sezer’in 2007 yılında yaptığı “nakdi yardım” tablosu da bulunuyor. Buna göre, Sezer bu yıl Türkiye Güçsüzler ve Kimsesizlere Yardım Vakfı’na 30 bin YTL, Kadıköy Sağlık Eğitim Merkezi Vakfı’na 20 bin YTL olmak üzere toplam 50 bin YTL yardım yaptı. DTP’YE TEPKİ GÖSTERDİ DİYARBAKIR’DA SALDIRI Öcalan’a hücre cezası MEHMET FARAÇ asirmen?cumhuriyet.com.tr POLİSE SUÇLAMA Avukattan dayak iddiası İstanbul Haber Servisi Avukat Muammer Öz, 29 Temmuz’da Kadıköy’de polis tarafından dövüldüğünü, gözaltına alınıp işkence edildiğini öne sürdü. Öz, dün İnsan Hakları Derneği’nde yaptığı açıklamada, ağabey ve yengesiyle birlikte 29 Temmuz günü saat 13.30 civarında Moda sahilinde parkta oturduklarını ifade ederek gelişmeleri, “Bir polis yanımıza geldi. Ağabeyime ‘Seni birine benzetiyorum’ dedi. Biz de ‘Kime benzettiniz’ dedik. O da tekrar ederek ‘Seni birine benzetiyorum, çıkar kimliğini’ dedi” diye anlattı. Memura karşı gelmediğini ifade eden Öz şunları söyledi: “Tatsızlık çıkmasın diye kimliğimi göstererek ‘Ben avukatım, böyle kimlik sorulmaz’ dedim. Polis beni taklamaya başladı. Diğer polis memurları da ‘demek avukatsın’ diyerek yumruklamaya başladı. Bir polis yüzüme biber gazı sıktı. Arabasından bir sopa getirerek vurmaya başladı. Bu arada 3 polis arabası ve bir iki yunus birlikleri geldi. Beni ve yakınlarımı farklı araçlara aldılar. Aracı bir yerde durdurarak beni tekrar yumruklamaya başladılar. Sırf bize işkence olsun diye gece yarısına kadar karakolda acılar içerisinde tuttular.” Avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde PKK’yi yönlendirmekle suçlanan Abdullah Öcalan, beşinci kez hücre cezasına çarptırılmasına isyan ediyor. Bağımsızları kendi sırtından milletvekili olmakla suçlayan Öcalan, DTP’nin politika geliştiremediğinden yakınıyor ve onları, “Politika ciddi bir iştir, yapamıyorlarsa bırakıp gitsinler” diye uyarıyor. Öcalan, 6 yılı aşkın süredir avukatlarıyla haftalık görüşmeler yapıyor. PKK’nin stratejileriyle ilgili yaptığı değerlendirmeler ise kamuoyunun tepkisini çekiyor. İmralı’daki yetkililer de kamuoyundan gelen bu tepkiler üzerine Öcalan’a hücre cezaları veriyor. Öcalan, 27 Aralık 2005, 18 Ağustos 2006, 25 Nisan 2007 tarihlerinde hücre cezalarına çarptırılıyor. Aralık 2006’da verilen ceza ise uygulanmıyor. Öcalan son olarak geçen hafta “silahlı örgüte talimat verdiği” gerekçesiyle aynı cezaya çarptırılıyor. Ancak Öcalan dört gün önce avukatlarıyla yaptığı görüşmede bu cezaya şöyle isyan ediyor: “Devleti tehdit ederek seçimlerden sonra savaşın derinleştirilmesini istediğimi iddia ediyorlar. Bu karara itiraz ettim. Beni şiddet yanlısı, ayrılıkçı olarak gösteriyorlar. Sekiz buçuk yıldır burada olan birisi nasıl talimat verebilir?” Öcalan DTP’lileri politika üretememek ve “kendi adını kullanarak” milletvekili olmakla suçlarken şöyle diyor: “Benim adım etrafında gidip gelip 20 milletvekili çıkardılar. Benim ismimi kullanmasalardı bu sonucu alamayacaklardı. DTP bundan sonra iyi çalışmazsa elindekini kaybeder. Çok iyi örgütlenme yapılabilirse en az 100 milletvekili elde edilebilir. Belirttiğim çerçevede çalışılmasına rağmen bir şey elde edilmezse o zaman gelip yakama yapışsınlar. AKP ise Kürtleri mikro kredi ile kazanmaya çalışıyor. AKP’ye gereken karşılık verilmeli!” Öcalan hücre cezasının kızgınlığıyla, PKK’nin üzerine daha fazla gidilmesi halinde direniş başlayacağı tehdidini de yineliyor: “Herkesin kendisini koruma hakkı var. PKK’de üç savunma anlayışı var. Pasif, aktif, topyekun aktif savunma. Üzerlerine daha fazla giderlerse topyekun direniş başlar.. Bunun ne anlama geldiğini devlet iyi biliyor. PKK kadroları artık gençlerden oluşuyor. Bu gençlerden bazıları yarın beni dinlemeyebilirler. O zaman bu durum Türkiye için çok daha tehlikeli olur!” Yine mayın tuzağı: 3 asker şehit Yurt Haberleri Servisi Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde uzaktan kumandalı mayının patlaması sonucunda 3 asker şehit oldu, 1 asker yaralandı. Olayın ardından bölgeye çok sayıda birlik gönderildi. Geçen ay terör örgütünün saldırılarında 26 asker şehit olmuştu. Dicle’deki saldırıyla birlikte ağustos ayının ilk haftasında şehit sayısı 7 oldu. Güvenlik güçlerine yönelik saldırılarını artıran terör örgütü yine can aldı. Dicle ilçesinin Balaban köyü yakınlarında dün akşam saatlerinde terör örgütüne yönelik operasyonlar sırasında yola döşenen uzaktan kumandalı mayın, askeri bir görev timinin geçişi sırasında patlatıldı. Patlamada astsubalar Abdullah Şaştım ve Mehmet Özdemir ile er Ayhan Güngör şehit düştü. Timde bulunan 1 uzman çavuş da yaralandı. Yaralı askerin Diyarbakır Asker Hastanesi’nde tedavi altına alındığı bildirildi. Şişhane’deki CHP İstanbul İl Başkanlığı önünde bir basın açıklaması yapan CHP’li muhalifler sol değerlere sahip çıkmamakla eleştirdikleri Deniz Baykal’ı istifaya davet etti. CHP’li muhaliflerden eylem İstanbul Haber Servisi 22 Temmuz Genel seçimlerinde istediği başarıyı yakalayamayan CHP’de muhaliflerin, Genel Başkan Deniz Baykal’a tepkisi sürüyor. CHP’li muhalif bir grup, dün Şişhane’deki CHP İstanbul İl Başkanlığı önünde bir basın açıklaması yaparak Baykal’ı istifaya davet etti. Grup adına basın açıklaması yapan CHP üyesi ve YTP İstanbul Eski İl Başkanı Mehmet Ali Oğuş, CHP’nin lider kadrolarının politika üretemediğini ve CHP’nin sol değerlere sahip çıkmayan bir zümre partisi haline geldiğini belirterek Baykal’ı istifaya davet etti. Oğuş açıklamasını şu ifadelerle sürdürdü: “Sol değerlere sahip çıkmayan, zümre partisi olmaya kalkışan bir CHP istemiyoruz. Halkı değil kendini eleştiren, hatalarından ders çıkaran, umut tüketen değil, ümit veren bir CHP istiyoruz. Mevcut genel başkan derhal istifa etmelidir.” Protesto gösterisinde sık sık “Baykal istifa”, “Çantacı Sevigen”, “Rüşvetçi Sevigen”, “İnadına CHP inadına sol”, “CHP halkındır halkın kalacak” sloganları atıldı. İki çatışmada 5 asker yaralandı Van’ın Çaldıran ilçesi Uzunyol köyü yakınlarında devriye görevi yapan güvenlik güçleriyle bir grup PKK’li terörist arasında sıcak temas oluştu. Açılan ilk ateş sırasında Hasan Ekinci adlı er yaralandı. Gümüşhane’nin Şiran ilçesi kırsalında güvenlik güçleriyle teröristler arasında çıkan çatışmada, 4 asker yaralandı. Arazi aramasından dönen güvenlik güçleri, Şiran ilçesi Mertekli ve Karaşeyh köyleri arasındaki alanda, PKK’li teröristler tarafından pusuya düşürüldü. Teröristlerin açtığı ateş sonucu 1’i ağır 4 asker yaralandı. Teröristlerin, havanın karanlık olmasından da yararlanarak kaçtıkları bildirildi. Van’ın Başkale ilçesinde kaçırılan ve aralarında çocukların da bulunduğu 8 yurttaşı kurtarmak için bölgede operasyonlar sürüyor. İran sınırı yakınında bulunan Geçitvermez köyüne, üç gün önce gelen ve bir süre propaganda yapan terörist grubunun 25 kişiden oluştuğu bildirildi. Van Valisi Özdemir Çakacak, olayı doğruladı, ancak ailelerden herhangi bir şikâyetin gelmediğini söyledi. Referandum hazırlıkları sürüyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK), cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini de öngören anayasa değişikliği paketinin oylanacağı referandumda oy kullanılacak gümrük kapılarını belirleyen kararı, oy verme işlemine ilişkin esaslarla, basınyayın kuruluşlarının uyacağı yayın ilkelerine ilişkin kararı, Resmi Gazete’de yayımlandı. Buna göre, referandumda oy kullanılacak gümrük kapıları Kapıkule ve İpsala karayolu gümrük kapıları; Antalya, İzmirAdnan Menderes, AnkaraEsenboğa, İstanbulAtatürk ve Sabiha Gökçen, KayseriErkilet ve AdanaŞakirpaşa havalimanları olarak belirlendi. Ayrıca YSK kararına göre gümrük kapılarında oy verme işlemi 11 Eylül 2007 Salı günü başlayacak, 21 Ekim 2007 Pazar günü sona erecek. Oy verme işleminde, filigranlı sarı renkteki zarflar ile beyaz renk üzerine “Evet”, kahverengi renk üzerine “Hayır” ibareleri bulunan birleşik oy pusulaları ile “Evet” veya “Tercih” mührü kullanılacak. Bu gümrük kapılarında 11 Eylül’den itibaren tatil günleri de dahil 24 saat oy kullanılabilecek. Oy verme isteminde bulunacaklar, pasaportlarını sandık kurulu başkanına gösterecek. Pasaporttan başka bir belgeyle oy kullanılamayacak. Geçmişteki adıyla Prens Adaları’nda (Kınalı, Burgaz, Heybeli ve Büyükada) yaşayan (tabii çoğunluğu yaz aylarında) Adalı gazeteciler her yaz geleneksel hale getirdikleri buluşmayı yine Büyükada’da gerçekleştirdiler. Buluşma yerimiz sahildeki Lido Lokantası’ydı. Kadehlerimizi geçen yıl yitirdiğimiz üç Adalı arkadaşımızın (Hrant Dink, Nilüfer Tanyolaç, Akgün Tekin) anısına kaldırdık. Bu yazki buluşmamızın katılımcılar açısından hem eksiği vardı, hem de fazlası… Buluşmaya ilk gelenler Aysel ve Altan Öymen’di. Necmi Tanyolaç kızı Nedret’le gelmişti. Şehirden kalkıp bu toplantıya yetişen Sezer Duru ise Adalıların bu yılki geleneksel cumhurbaşkanı adayı olmanın mutluluğunu yaşadı. Geçen yıl adayımız Altan Öymen’di. Bu kez bir kadın aday lehine adaylıktan feragat ettiğini açıkladı. Sezer Duru da böyle bir teklifi hemen üstlendi ve adaylığı hiç 3. Adalı Gazeteciler Buluşması... tereddüt etmeden benimsedi. Kimler vardı bu buluşmada: Orhan Ayhan ve Onur Belge, Kınalıada’dan gelmişlerdi. Burgaz’dan gelenler arasında Jale Özgentürk, Ali Bayramoğlu ve Arzu Başaran vardı. Niyazi Dalyancı bel ağrısından, Mete Akyol son anda konukları nedeniyle, Elif Şafak ise eşi Eyüp Can’ın askerde olması nedeniyle, Rıdvan ve Hülya Akar İstanbul dışına gittiklerinden, Etyen Mahcupyan Agos’u baskıya verme hazırlıklarıyla uğraştığından gelemeyenler arasındaydı. Gelemeyenlerden birisi de Mıgırdıç Margosyan’dı. Yeni milletvekili seçilen Ahmet Tan bir TV programına katılmaya gitmişti. Aylin Tan ve Ulya Tan oradaydılar. Bu yaz Adalı olan MeteSevgi Çubukçu henüz altı aylık ikizlerini uyuttuktan sonra; “Zoraki Koca” dizisiyle pazartesi gecelerinin reyting birincisi ekibin yapımcıları Ayda ve Levent Çelik ise son deniz otobüsüyle yetiştiler. Şalom Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Tilda Levi gelememişti ama eşi Selim Bey her zamanki gibi düzenli katılanlar içinde yerini almıştı. ??? Adalar Belediye Başkanı Coşkun Özden, Adalı bir balıkçı ailesinin mensubu olarak masamıza lakerdalarıyla geldi. Adalar’daki sorunlar nedeniyle kendisine yöneltilecek eleştirileri sempatik bir hava içinde hafifletmeyi başardı. Adalar Belediye Başkanlığı basın danışmanı Hatice Karakaş gazeteci dostlarıyla birlikte olmanın, bazılarıyla yeni tanışmanın mutluluğunu yaşıyordu. Lido’nun baş aşçısı Abidin Usta ve ekibi geçen yıl olduğu gibi bu yıl da yemekleriyle ve konuklarına gösterdikleri ilgiyle herkesin gönlünü kazandı. NadireTayfun Mater, İpek Çalışlar, Fatmagül Berktay, Sadun Sönmez, ŞahikaEsat Tekand, Viki Çiprut, Nuriye Akman, SevalHalim Bulutoğlu, LaleTeoman Göral, Defne Asal Er, Alev Er, Ahmet Polat, Figen Akşit, Korhan Atay’la birlikte gecenin geç saatlerine kadar Adalar’ın güzelliklerini, Adalar’da yaşamanın keyfini konuştuk. Tabii her zamanki gibi Adalar’ın sorunları da dile getirildi. Adalar Belediye Başkanı Coşkun Özden’e kısa süreli katılımı sırasında söylenenlerden birisi Adalar’da artan kamyon trafiğiydi. Özellikle sayıları çoğalan süpermarketlere eşya taşıyan TIR’ların çarşıda yarattığı görüntü ve karmaşa dile getirildi. Başkan Özden, Büyükada’daki dükkânlara eşya taşıyan araçların geceyarısından sonra saat 02.0007.00 arasında yük indirmeleri önerisini olumlu bulduğunu söyledi ve bunu karar altına alacakları sözünü verdi. Gazeteciler de kendisine bu konuyu takip edeceklerini ifade ettiler. ??? Gecenin sonlarına doğru bir grup, Belediye Kahvesi diye anılan kahvede sohbeti sürdürdü. Geceyarısı gök gürültüleriyle yağmurun gelmesi herkesi sevindirdi. Sular seller içindeki ada görüntüsünü özlediğimizi anladık. Adanın yenilerinden, Adalar’daki ilk yazının önemli bir bölümünü seçim yayınları nedeniyle Güneydoğu’da geçiren Mete Çubukçu, fırtınayla sahile vuran dalgaları keyifle seyrederken, adada ilk kez serin bir havayla karşılaşmanın mutluluğunu yaşıyordu. Serin ve fırtınalı bir yaz akşamındaki buluşma, sıcak duyguların dile getirilmesiyle son buldu… CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear