24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 AĞUSTOS 2007 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Söylem Densizliği ve Başbakan!.. Başbakan’ın son talihsiz söylemi, yurttaşlarda biraz da şaşkınlıktan kaynaklanan bir suskunluk yaratmıştır!.. Halbuki bunun tam tersi olmalı, suskunluk yerine bir karşı duruş ortaya konmalıdır!.. Türkiye’de özgür düşüncenin yaşatılması için uğraş veren yığınlar, bu tür söylemlerde bulunan bir başbakanın karşısına çıkmalı; tepkilerini dile getirmeli; ona “dur” demeli; ona yanlışının bedelini ödetmelidir!.. Ona bu ulustan özür diletmeli; bu ülkenin “Atatürk Türkiyesi” olduğunu ona öğretmelidir!.. sal sindirme politikasının bugün Türkiye’de ulaştığı nokta, bu ülke başbakanı tarafından, yönetimi eleştiren yurttaşlara “bir başka ülkenin yolunu göstermek” olmuştur. Tarihte herhalde böyle bir talihsizlik örneği, bir başka ülkede daha yaşanmamıştır!.. Başbakan’ın son söylemi, yurttaşlarda biraz da şaşkınlıktan kaynaklanan bir suskunluk yaratmıştır!.. Halbuki bunun tam tersi olmalı, suskunluk yerine bir karşı duruş ortaya konmalıdır!.. Türkiye’de özgür düşüncenin yaşatılması için uğraş veren yığınlar, bu tür söylemlerde bulunan bir başbakanın karşısına çıkmalı; tepkilerini dile getirmeli; ona “dur” demeli; ona yanlışının bedelini ödetmelidir!.. Ona bu ulustan özür diletmeli; bu ülkenin “Atatürk Türkiyesi” olduğunu ona öğretmelidir!.. Dünyanın hiçbir ülkesinde bir başbakana yakışmayacak nitelikte olan bu sözler karşısında, yurttaşlar seslerini yükseltmeli; “Ey başbakan; sen istediğin yaşamı sürdürebileceğin bir ülkeye gidebilirsin!.. Burası benim ülkem!..” demelidir!.. PENCERE Yarı Çıldırmış Gibiyiz... Yalçın Doğan yazıyor: “Teknenin her tarafı branda ile sarılı. Sargı beziyle kaplanmış gibi. Dalgalarda çalkalanan şamandıra gibi. Tekne kapalı...” (21 Ağustos 2007, Hürriyet) Yalçın Bodrum’da deniz kenarında güneşlenirken içindeki kadınların ve küçük kızların tümünün tesettürlü olduğu tesettürlü tekneyi görüyor ve yazısında diyor ki: “Tesettürler Türkiye!..” ? Toplumca yarı çıldırmış gibiyiz... Yalnız biz mi?.. İran’da, Tahran’da, sokaklarda tesettürlü kadın peşinde daha da tesettür isteyenlerin baskısından geçilmiyor... Afganistan’da kadının tesettürü inanılmaz bir kapalılıkta ve çılgınlıkta... Kadın İslam coğrafyasında çuvala sokuluyor, çuvalın da ağzı düğümleniyor... Türkiye’de tesettür salgın... Kadın günah.. Kadının saçının telinin görünmesi günah.. Kadın erkek ile eşit değil.. Kadın insan değil.. İnsan olsaydı, erkekle eşitleşir, çuvala sokulmaz, tesettüre mahkum edilmez, saçlarını güneş ışınlarına açmak, rüzgâra savurmak özgürlüğüne kavuşurdu... ? Çankaya’ya çıkacak ve Cumhurbaşkanı olacak Gül’ün eşi Hayrünnisa Hanım tesettürlü... Abdullah ile Hayrünnisa eşit değiller.. Hayrünnisa’ya tesettür uygulanıyor... Abdullah 30 yaşındayken 15 yaşındaki Hayrünnisa ile evlenmiş... Olur mu?.. 15 yaş çocuk yaşı... Kişi 18 yaşında reşit olur... Hukuk böyle der, kanunlar böyle söyler ve yazar... 15 yaşındaki çocukla evlenip eşini tesettüre mahkum eden Abdullah Gül, şimdi Çankaya’ya çıkıp anayasasında laiklik ve yurttaşlar arasında eşitlik temel ilkesini benimsemiş Türkiye’ye Cumhurbaşkanı olacak... Kadını erkekten farklı, aşağı, günah gibi gören kişi, Türkiye Cumhuriyeti’nin Devlet Başkanı olacak... Yurttaşlara örnek olacak... Olur mu?.. Olursa o biçim bir Türkiye’de demokrasi olur mu?.. ? 15 yaşında çocukla evlenip çocuğu tesettüre mahkum eden Abdullah üstelik dosyalı... Şaibeli... Zanlı... Üstelik “bin türlü teseyyüp” bulunuyor hanesinde... Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumlarına ve insanlarına kendisini bağışlatmak ve beğendirmek için konuşuyor... Diyor ki: “ Rol yapmıyorum...” Ne malum?.. Tarih ilk kez toplumda güven sağlamak için “Rol yapmıyorum” diyen bir Cumhurbaşkanı adayını Türkiye’de defterine yazdı... Türkiye zaten büyük bir tiyatroya dönüştü... Şimdi başrole kim çıkıyor?.. ABDullah!.. Ben Nereye Gideyim? Ben, nereye gideyim? AKP Başbakanı Tayyip Bey, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü beğenmeyenler yurtdışına gitsinler” demedi mi? Bir düşündüm, kalkıp Amerika’ya ya da en iyisi Paris’e falan mı gitsem, orda bir köşe bulsam, ömrümün son günlerini orda geçirsem diye!.. Yaş sekseni aşmışsa, türlü rahatsızlıklarla savaşmaktaysan, altmış yıldır yazarak, konuşarak ülkende güzel bir aydınlığın yerleşmesi için yıllarını tüketmişsen zor oluyor, ordan oraya bile kalkıp gitmek... ??? Ben burda doğdum, burda büyüdüm, burda oy verdim, burda yöneticileri seçtim ya da seçmedim, beğendim ya da beğenmedim. Menderes’ler, Özal’lar, Demirel’ler, Erbakan’lar, Evren’ler geçti, kimse bana “Haydi kalk git yurtdışına bizi beğenmiyorsan” demedi. Kızsalar da, davalar açsalar da, hatta kısalı uzunlu hapislikler yaşatsalar da beni ya da bizleri, yani ülkenin başına şu bu yoldan geçmişleri beğenmeyenleri, yurtdışına kovmaya kalkışmadı!.. ??? Karşıdevrimci sözleriyle, eylemleriyle tanınan, adalet önünde hesap vermeye çağrılan, dosyası hâlâ TBMM komisyonlarında duran, birkaç yıl önce söyledikleri her gün gazetelerde yayımlanan bir politikacı cumhurbaşkanı olacak, ben de onu Atatürk’ün yerinde göreceğim, sonra da onu zorla, baskıyla benimseyeceğim.. Olur şey mi? Ama Tayyip Bey daha ilk adımda, Meclis’te Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürerken kalkıp “Gül’ü beğenmeyenler yurtdışına çıksın” diyerek kafasındaki düşünceleri, yıllar öncesinden bu yana “günü saati gelir” diye sakladıklarını bir bir ortaya döktü işte... Bilirim, kimi zaman ülkesinden kendi isteğiyle ya da başına bir şeyler gelecek korkusuyla kaçanlar vardır. Aylar, yıllar boyu yabancı ülkelerde saklananlar, sığınanlar, türlü yoldan çıkar sağlayanlar... Bugün de, Fethullah Bey gibileri, ABD’de bolluk içinde yaşıyorlar. Ülkeye gelseler yasalar yakalarına yapışır diye mi?.. ??? Ben, bir yere gidemem. Ama günümüz iktidar sahiplerinin başlarına böyle bir “kovulmak” gelirse yapacakları bellidir; gidecekleri yerler, İran mı, Suudiler ülkesi mi, ya da Amerika mı?.. O. Doğu SİLÂHÇIOĞLU u ülkede hukukun ilkeleri zorlanarak ve de tartışmalı yöntemler yaratılarak oluşturulan bir siyasal ortamda, bir kısım siyasilerin kişisel ihtirasından ve de gaflet uykusundan yararlanarak ikinci kez Başbakanlık koltuğunu ele geçirebilme olanağı elde eden bir kişi, bugüne kadarki eylem ve söylemleriyle, Türkiye’de nasıl bir yönetim anlayışını geçerli kılmak istediğini ve bu ülkenin yurttaşlarını ne gözle gördüğünü defalarca ortaya koydu!.. Yakın dönemde Cumhuriyet’in tüm değerlerinin, “Atatürk İlke ve Devrimleri”nin giderek daha yoğun bir şekilde saldırıya uğradığını görme bahtsızlığını yaşayan Türk halkı, gelinen bu noktadan sonra şimdi de kendi başbakanının ağzından, tehdit dolu, yakışıksız, içeriksiz ve de densizlik örneği sayılabilecek nitelikte yeni bir söylemle karşı karşıya kaldı!.. Geçmişte yaptıkları ve söyledikleri bu ulus tarafından unutulmayan, ama hâlâ edep ve adaptan bahsedebilen Başbakan; bu kez Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili olarak eleştiriler ortaya koyan düşünce sahiplerini karşısına aldı!.. Bu konuda “Cumhuriyet Değerleri”ni hedef alacak ve onları reddedecek kadar ısrarlı davrandı!.. Eleştiri sahiplerine yönelik; “İstediğin cumhurbaşkanını seçeceğin ülkeye git!..” şeklinde bir ifade kullanarak tüm toplumda şaşkınlık yarattı!.. Başbakan; çağdaş demokrasi ve özgürlük anlayışında yeri olmayan ve de özgür düşünceyle bağdaşmayan, yalnızca demokrasi dışı yönetimlerde örneğine rast B lanabilecek bağnaz bir anlayışla, kendi ülkesinde kendi yurttaşlarına meydan okudu!.. Ve nihayet işi tehdit savurmaya kadar götürdü!.. Bugünün kimi siyasileri, Türkiye Cumhuriyeti’ni haritada yeri bilinmeyen; adı doğru dürüst söylenemeyen; kabile şeflerinin başkan ya da başbakan olabildiği ülkeler gibi görebilirler!.. Aynı kişiler, Ortadoğu’da ABD ve AB’nin çıkarlarını korumak için görevlendirilecek bir Türkiye’nin kendi siyasal emelleri açısından daha da uygun olacağını değerlendirebilirler!.. Ve o nedenle Türkiye’nin böyle bir konum kazanmasını isteyebilirler!.. Türkiye’ye verilmek istenen bu yeni şekil ve bu ülkeye kazandırılmak istenen bu yeni konum; bu kişilerin ya da onlar tarafından temsil edilen siyasal ideolojinin amaçları açısından da yararlı olabilir!.. Hatta genel ve yerel seçimler, anayasa değişiklikleri, cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi siyasal gerçekler bu yeni konuma geçiş sürecinde birer adım olarak görülebilir!.. Ne var ki Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerini savunmaya kararlı kişi, kurum ve kuruluşlar, 2002’den bu yana bu gerçeklerin farkındadır!.. Bu kesim ülkede sergilenen kirli oyunları ve sarfedilen örtülü gayretleri görmektedir!.. Son seçimlerde alınmış olan sonuca rağmen yine de yılgınlığa düşmemiştir!.. Hâlâ direnç göstermeye devam ediyor!.. Ulusun ve ülkenin geleceğini iç ve dış kaynaklı yıkıcı güçlere teslim etmemekte kararlı görünüyor!.. Başlangıç döneminde kişileri hedef alan, daha sonra da kurumlara yönelen AKP’nin siya Yaşam ve gerçek Rastlantıların oluşturduğu bir yolda ilerlerken, nereden gelip nereye gittiğini bilmeyen insanların yaşam içinde kendi bulundukları noktayı değerlendirebilmeleri çok güçtür!.. Ama bu gerçek hiçbir zaman, o noktada bulunan kişiler açısından kişiler ve toplum karşısında saygısız davranabilmenin bir gerekçesi olamaz!.. Bunu yapanlar için; bu tür davranışta bulunanlar için güzel Türkçemizde çok anlamlı sözler söylenir!.. Ne var ki bunun örneklerinden birinin bu satırlar arasında yer alması, okuyucuya karşı duyulan saygı açısından mümkün değildir!.. Ancak farklı bir şekilde ifade edilebilir!.. Ara sıra birilerine kim olduğunu hatırlatmak gerekir!.. G eçirdiğimiz amansız seçim öğretti ki, tehlike Tehlike Yokmuş Öner YAĞCI rindeki milyonlarca insanın kaygısının ve çırpınışının ne kadar boşuna olduğunu bir kez daha anladık. Sözü uzatmak gereksiz, İlhan Selçuk adını koydu: “Sandıktan BOP çıktı.’’ BOP’tan güzel ne var? Telaşa, kaygıya, korkuya gerek yok. Korku bilinmezden gelir çünkü. Bilinenden korkulur mu hiç? Yıllar önce tehlikenin ilk büyük adımları atılmaya başladığı zaman yaşayan en büyük şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca, İkili Anlaşma Anıtı şiirinin sonunda “...ergeç burada,/ Boğulacaksın, burada, bu çukurda” demişti. Yüzyıllardır bildiğimiz gerçekliği nasıl unuturuz? Örneğin Nâzım Hikmet öğretmişti darağacına giden Şeyh Bedreddin’den: “Bedreddin gülümsedi./ Aydınlandı içi gözlerinin,/ dedi: Mademki bu kere mağlubuz/ netsek, neylesek zaid (boşuna)./ Gayri uzatman sözü./ Mademki fetva bize aid/ verin ki başak bağrına mührümüzü.” Sonra Serez Çarşısı’nda asmışlar Bedreddin’i. Serez Çarşısı’nın yerine Türkiye koyarsak şöyle devam etmiş Nâzım Hikmet: “Yağmur çiseliyor./ Türkiye dilsiz,/ Türkiye kör./ Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü/ Ve Türkiye kapatmış elleriyle yüzünü...” Dağlarca, Cumhuriyet’te bir yıl önce yayımlanan (30 Temmuz 2006) Dışardan Gazel şirinde TÜRK KALP VAKFI Ü ‘Yaşamınızı Şansa Bırakmayın Kalbinizi Koruyun’ 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL Tel: 0212.212 07 07 Pbx http://www.tkv.org.tr yok! Olmayan bir şeyi nasıl görmüşüz? Çığlığa gerek yok, kaygıya da gerek yok. Her şey güllük gülistan yurdumuzda. Asayiş berkemal. Çanlar kimse için çalmıyor. Boşuna telaş etmişiz. Cumhuriyet gazetesinin “Tehlikenin farkında mısınız’’ uyarısı boşunaymış. Kanaltürk’ün, ADD ve CUMOK gibi onlarca örgütün, Cumhuriyet mitingle şöyle diyordu: “Siz Ali Bey, Veli Beyefendi busunuz,/ Gelecekler önünde suçlusunuz.../ Ön karanlık, art karanlık,/ Sağ karanlık, sol karanlık.../ Ne olmuşuz, ne yapmışlar bize,/ Nasıl bağlanmış, elimiz, kolumuz./ Böyle giderse biline hep,/ Mustafa Kemal’le bile yokuz./ De, yüreğin nice yanarsa yansın,/ Efendilerin yüreği buz.” Yenilgi öğretmen olmalı. Örneğin Nazi döneminden sonra Heinrich Böll’ün kendi toplumuna sorduğu “Ademoğlu Neredeydin?” sorusunu soralım kendimize. Bir de BOP’un ve işbirlikçilerinin dediklerini ve yaptıklarını dikkatle dinleyelim, anlayalım, bilincimize ve belleğimize vuralım. Bir de BOP medyasının görsel, işitsel ve yazılı programlarındaki sinsi ve açık önermelerin tersini yapalım, yeter. CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear