26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9 TEMMUZ 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Maliye kontrolörleri 171 değişik suiistimal olayı saptadı. Verilmeyen hizmetlerin parası devletten alınıyor 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Sağlıkta soyguna devam ANKARA (AA) Maliye Bakanlığı Muhasebat kontrolörlerinin incelemeleri, sağlık sektöründe çok sayıda suiistimal olayı yaşandığını ve bu şekilde devletten yüksek tutarlarda fazladan para alındığını ya da istendiğini ortaya koydu. Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, 171 değişik suiistimal olayı saptanırken ilk sırayı “verilmeyen sağlık hizmetlerinin faturalandırılarak devletin zarara uğratılması’’ aldı. 2006 yılında sağlık sektöründe ortaya çıkarılan suiistimal olaylarının bir bölümü şöyle: ? Sadece 1 hastanın 213.16 YTL tutarındaki tedavi gideri 1.966.47 YTL fazlası ile devlete 2 bin 179.63 YTL olarak fatura edildi. ? Hasta yatış gününden fazla yatak ücreti fatura ediliyor. ? Sevk kâğıdında memurun kadro İdeolojinin Önemi Bilindiği gibi ideoloji, bir siyasal öğretiyi oluşturan düşüncelerin bütünüdür. Kökleri, eski Yunan’ın “idea=düşünülen biçim” ve “logos=söz” sözcüklerine giden ideoloji, niteliği gereği, yüzyıllar boyunca sürekli olarak tartışma konusudur. Çünkü, her ideoloji, düşünce özgürlüğünün gelişimine koşut olarak, kendi karşıtlarının oluşmasına yol açar. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, “sağ ve sol” ayırım anlamında “ideolojilerin sonunun geldiği” bir “kesin doğru” gibi algılanır oldu. Gerçekte, ideolojilerin sonunun geldiği görüşü, “sosyalist ideolojinin kalmadığı” anlamında kullanılmak isteniyordu. Bu görüşü öne sürenlerin kapitalist ideoloji ve onun alt türleri ile herhangi bir sorunları yoktu; tersine bunlar kapitalist dünya görüşünün tüm yönleriyle yerkürenin her tarafındaki beyinlere tam olarak ve tartışmasız bir biçimde yerleşmesini sağlamak istiyorlardı. İdeolojilerin sonunun geldiği görüşü en başta sol siyasi partileri uygun deyimiyle vurdu; sendikaları zayıflattı; devletin sosyal işlevlerinin sınırlandırılmasına neden oldu; emeğin, ister beyin ister kol emeği olsun, kapitalizm karşısında düşüncesizleşmesine, örgütsüzleşmesine ve doğal olarak daha fazla sömürülmesine yol açtı. ??? Bunlar çok özetle genel sonuçlar. Ancak, bir de özel durumlar var. Kapitalist gelişme sürecinin daha ilk ya da orta basamaklarında olan ve demokratikleşemeyen ülkelerde sol ideolojinin sonunun geldiği görüşünün, kimi kez zorla ve baskıyla egemen kılınması çok daha büyük “ek” olumsuzluklar, yıkımlar yaratıyor. Bu ülkelerde kurumların ve örgütlerin dayanıksızlığı, emeğin ezilmesini çok aşırı boyutlara taşıyor. Türkiye’de sol ideolojinin, örgütlerinin yok sayılacak kadar zayıf olmasının da bir sonucu olarak, iyice dağınık kalması, ayrı olumsuzluklar yaratıyor. Seçimlere giderken iyice egemen görüşe dönüşen siyasi partilerin ideolojisizleştirilmesi süreci, siyaseti de bir başka kanala aktarıyor. Kapitalist ideoloji kendini sağlama almaya çalışıyor. Ancak, güçlü bir ortağı var; İslamcı ideoloji. Türkiye, kapitalist ideoloji ile İslamcı ideolojinin serbestçe ve de dizginsiz at koşturduğu bir alana dönüşmüş bulunuyor. “İdeolojiler öldü” diyenlerin gözleri önünde ya da alkışları arasında, bu iki ideoloji, sömürü düzeninin ağırlaşarak sürmesini sağlıyor. Bu ikiliyi dengelemesi ve dizginlemesi gereken, son yılların diğer ülkelerdeki gelişmelerinin bir kez daha kanıtladığı gibi sol ideolojidir. Bu konuda, yalnızca, solun, eşitlik, özgürlük, sosyal adalet ve barış gibi evrensel değerlerini, yerli üretimi güçlendirecek bir sermaye birikimi politikasıyla birleştirecek, sosyal hakları geliştirecek “örgütlü” gücü etkin olabilir. ??? İslamcılık atının nerede duracağının bilinmezliği ve gelecekte kendi iç kavgaları olabileceğinden doğan kaygılar, soru işaretlerini çoğaltıyor. Ancak, kapitalist ideolojinin önde gelenlerinin derdi çok daha büyük olmalı. Çünkü, azgelişmiş yapılarda, sermaye, kendini koruyup yeniden üretemiyor. Tersine, bütün benliğiyle, ruhu ve bedeniyle, küresel sermayeye teslim olmuş bulunuyor. Kendini üretemeyen sermayenin sözcüsü olmak, özellikle uzun dönemde, hiç de kolay değildir. İslamcı ideolojinin önü oy sandığında kesilerek kapitalist ideoloji ile “uyumlu birlikteliği” sağlanabilir mi? Küresel sermayenin tek istediği bu birlikteliğin seçimleri kazanmasıdır. Ne siyasal yapının demokratikleşmesi ve emeğin haklarının genişletilmesi ne de yerli üretim olanaklarının genişlemesi onun umurundadır. Türkiye bu açmazdan, kaçınılmaz olarak, sol ideolojiyi sahiplenerek ve güçlendirerek kurtulacaktır. yakupkepenek06@hotmail.com ? Maliye Bakanlığı kontrolörlerinin belirlemelerine göre, sadece bir hastanın 213 YTL ’lik tedavi gideri 10 misli şişirilerek devlete 2 bin 179 YTL olarak fatura edildi. derecesi yazılı olmadığı halde, hasta ortopedi kliniğinde 5 gün 1. sınıf banyolu tek yataklı odada yatırıldı gösterilerek birinci sınıf oda farkı alındı. ? Bazı faturalarda paket fiyat uygulamasına dahil işlemler de ayrıca faturalandırılıyor. ? Tanıya dayalı paket fiyat uygulaması yapılan hemodiyaliz hastalarında, mutat laboratuvar işlemleri ile yatak ücretleri faturalandırılarak yersiz tahakkuk yapılıyor. ? İlaçlarda, ithalatçı ve eczacı indirimleri uygulanmadığı gibi mevcut fiyat üzerinde bir fiyatla fatura ediliyor. ? Yatarak tedavilerde kullanılan ve hastane eczanelerinden temin edilen ilaçlar da indirim uygulanmadan fatura ediliyor. ? Faturalarda yer alan ilaç fiyatları, reçete tarihinde geçerli olan fiyatlardan fazla oluyor. ? Yoğun bakım hizmetinin fatura edildiği durumlarda, fatura edilmemesi gereken bazı hizmetler de yoğun bakım hizmeti ile birlikte ayrıca fatura ediliyor. ? Yeni doğan bebeklerin vücut temizliği doğum faturasında bulunmasına rağmen göbek bakımı için ayrıca küçük pansuman adı altında fatura düzenleniyor. ? Yoğun bakımda yatan hastalara, fazladan moniterizasyon, oksijen inhalasyon ve nebulazatör ile ilaç işlemleri fatura ediliyor. ? Yatan hasta faturalarında işlemler fazla fiyatlandırılıyor. ? Diyaliz tedavisi gören hastalara, hemodiyaliz tedavisinden ayrı olarak kullanılan malzeme ve ilaçlar tahakkuk ettirilerek devletten fazla tahsilat yapılıyor. ? Yoğun bakımda ücretlendirildiği halde, moniterizasyon ve oksijen tedavisi ücreti ayrıca tahakkuk ettiriliyor. ?Yoğun bakım ücretleri fazla tahakkuk ettiriliyor. ? Fototerapi tetkiklerinde 4 saatlik seans ücreti, saat başına alındı gösterilerek 3 misli fazla ücret tahakkuk ettiriliyor. ? Aynı gün doğum için yatan ve çıkan hastanın bebek doğduktan sonra 2’den fazla yapılmayan otoakustik emisyon tetkiki (işitmetarama testi) 21 kez yapıldı gösterilerek bu şekilde fiyatlandırıldı. ? Ortopedi ameliyatlarında paket fiyata dahil olan sarf malzemeleri ayrıca fatura ediliyor. ? Aynı hastaya aynı gün içinde hem gündüz hem de normal yatak ücreti tahakkuk ettiriliyor. ? Hastaya adet olarak verilen ilaçlar, faturalara kutu olarak yansıtılıyor. ? Resmi sağlık kurumları fiyat tarifesinde, “icap nöbetinde muayene’’ adı altında bir muayene işlemi olmamasına karşın bir devlet hastanesi, düzenlediği faturalarda bu isim altında her işlem için 14.5 YTL tahakkuk ettirdi ve devlete 25.2 bin YTL fatura çıkardı. Şıklıkta Paris, ayakkabıda Türkiye Ekonomi Servisi GFK Türkiye’nin yaptığı araştırmaya göre en şık giyinen insanların Paris’te yaşadığını belirledi. Paris’i Milano ve Londra izliyor. Türkiye, Rusya ve Romanya’da ayakkabı modasına daha çok önem veriliyor. 19 ülkede gerçekleştirilen moda araştırmasına göre, katılımcıların yüzde 35’i modaya uygun giyinmenin önemli olduğunu belirtirken yüzde 62’lik kesim modaya uygun giyinmeyi “önemsiz’’ buldu. Modaya uygun giyinmenin önemli olduğunu düşünenlerin oranı 1529 yaş arasında yüzde 52 çıkarken bunun büyük bir kısmını ise kadınlar oluşturdu. Modaya en uygun olması gereken giyim ve aksesuvarların başında ayakkabı, moda konusunda ilham alınan kaynaklarının başındaysa TV , mağazalar, arkadaş çevresi, moda dergileri geliyor. Romanya ve Avusturya modaya uygun giyinmenin çok önemli olduğunu düşünen ülkeler arasında yer alırken Fransa ve ABD’de modaya uygun giyinmek önemsiz olarak görüldü. Rusya ve Romanya’da ise takım elbiseye önem verilirken ABD ve İngiltere’de kot pantolonu moda açısından önem taşıyor. İsveç ve Rusya gibi ülkelerde ceket ve kaban modasına önem verenlerin oranı artarken “el çantası modaya uygun olmalı’’ diyenlerin oranı İngilizler, Ruslar ve Türkler arasında yüksek düzeyde bulunuyor. T E K S T İ L İ N R O TA S I İ N G İ LT E R E Ekonomi Servisi İngiltere 460 milyar dolarlık perakende pazarıyla, Türkiye için büyük potansiyel oluşturuyor. İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri (İTKİB) tarafından hazırlanan İngiltere raporunda, Türkiye’nin 2.6 milyar dolarlık tekstil ve hazır giyim ihracatı gerçekleştirdiği kaydedilerek “İngiltere, tekstil ve hazır giyimde net ithalatçı. ABD ve Almanya’dan sonra dünyanın en büyük perakende pazarı olan bu ülkede katedecek çok yolumuz var” denildi. İTKİB Genel Sekreteri Akif Yurtcan, tekstil ve konfeksiyonda çok özel nitelikli ürünler hariç İngiltere’nin üretim yapmadığını ve ihtiyaçlarını ithalat yoluyla temin ettiğini belirtti. Türkiye İngiltere’nin en çok ithalat yaptığı ülkelerin içinde ilk 10’a giremediğine işaret eden Yurtcan, “6.8 milyar doların biraz üzerinde bir ithalatla İngiltere’nin en büyük tedarikçileri sıralamasında 17. durumdayız. Bu 6.8 milyar dolar ihracatın içinde tekstil ve hazır giyimin payı ise 2.6 milyar dolar. Rakamlar, bu pazarda daha kat edecek çok yolumuz olduğunu gösteriyor” dedi. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA On yıl önce geçen pazartesi, Tayland’ın parası, hemen ardından da ekonomisi spekülatörlerin saldırıları karşısında çöktü; kriz hızla Asya krizine, oradan da küresel bir mali krize dönüştü. Bugün, benzer bir kriz yaşanabilir mi? Asya ülkeleri krizden ne gibi dersler çıkardılar? Bu sorulara sanırım şöyle cevaplar verilebilir: Böyle bir kriz tekrarlanmaz, ama bir başka tür kriz olasılığı artıyor. Asya ülkelerinin krizden çıkardıkları dersler, krizin tekrarlanmasını engellemek için alınan tedbirler, başka bir tür kriz için zemin oluşturmuşa benziyor. erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com kredi türevleri, Asya krizindekine benzer bir şeffaflık yokluğu, mali sistemi tehdit eden bir risk değerlendirme zorluğu yaratmıştı. Özetle, Asya krizinden kaçarken uygulamaya konan önlemler, bu zeminde oluşan mali ortam, bu kez Batı’dan gelecek bir başka çapı potansiyel olarak çok daha büyük bir kriz için zemin hazırlamıştı. Tarihte, merkez ülkelerde kriz eğilimleri bu noktalara gelmeye başlayınca, “mali oligarşi” ekonomik tedbirlerle yetinmeyip devleti siyasi, hatta askeri tedbirler almaya da zorlamaya başlar. Bu tedbirler, “enerji güvenliğine” ek, konumuzla ilgili olarak iki alanda yoğunlaşmamış gibi görünüyor: ABD ve Avrupa şirketlerini, uluslararası mal rekabetinden (serbest ticaret) ve özellikle yükselen güçlerin şirketlerinin satın alma işlemlerinden (sermayenin serbest dolaşımı) korumak. İkincisi bağlamında, Avrupa’da ve Amerika’da hükümetler stratejik alanlarda kendi şirketlerini korumaya, ekonomik ulusalcılıktan söz etmeye başladılar. Avrupa’da AlmanyaFransa ittifakı, anayasa belgesinden serbest ticaret ilkesini çıkardı. ABD’de her iki partiden dört senatör, geçen hafta, ABD üreticilerini, haksız derecede ucuz ithalattan korumak için, dövizlerini aşırı düşük tutulan ülkeleri (aslında Çin’i) cezalandırmayı amaçlayan bir yasa tasarısı hazırladılar. Hazine Bakanlığı’nın saptayacağı ülkelere, Dünya Ticaret Örgütü ve IMF yoluyla baskı yapılacak, sonuç alınamazsa, federal hükümet bu ülkelerden mal almayı durduracak, yüzde 27’ye varan korumacılık uygulanacak. Financial Times, Demokrat Parti başkan adayları Clinton ve Obama’nın bu yasa tasarısını desteklediklerini bildiriyordu. Peki, Asya hükümetleri krizden sonra tedbir alırken Türkiye’de krizden sonra iktidara gelen AKP ne yaptı? Hâlâ IMF ile dış açık, dış borçlar, sıcak para girişi artmaya devam ediyor, olağanüstü yüksek reel faiz ve değerli TL ile ayakta kalmaya çalışılıyor. Sizce bu durum daha ne kadar sürdürülebilir? 10 Yıl Sonra Asya Krizi lerinin seçkinleri, genelde egemen sınıfları “bir daha asla” kararlılığıyla kimi dersler çıkardılar: Dış ticaret fazla verecek, döviz rezervleri yüksek tutulacak, IMF borçları öncelikle ödenerek ekonomik programın bağımsızlığı sağlanacaktı. Bu ülkeler, büyük devalüasyonlarla gelen ihracat artışını korumak amacıyla, dış ticaret fazlasıyla oluşan döviz rezervlerinin bir kısmını, paralarının ABD’nin doları karşısında değerlenmesini engellemeye yönelik döviz operasyonlafonların bölgeden karşılanmasının olanağını yarattı. IMF/ABD’nin bu bölgede krizi yönetme kapasitesine önemli bir engel oluşturdu. Bu rezervler şimdi, Asya ülkelerinin uluslararası şirketlerinin, dünya pazarında ve gelişmiş ülkelerde şirket satın alma, varlık edinme operasyonlarını finanse etmekte de kullanılıyordu. Böylece Asya krizi, uluslararası dengeleri etkilemiş, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin yükselmesini, dünyanın ekonomik merkezinin doğuya kaymasını da hızlandırmıştı. rinde tüketimi canlı tutmaya yönelirse dolara talep düşecek, ABD ucuz, hatta dolarla borçlanma olanağını, lokomotif konumunu kaybedecek, ortaya başka bir dünya çıkacaktı... Nitekim, 2000 başlarken, borsa köpükleri söndükten, 11 Eylül olduktan sonra benzer bir senaryo oluşmaya başladı. O zaman ABD, BOP’u devreye sokarken Batı’nın merkez bankaları müdahale ederek tarihin en büyük parasal genişleme operasyonuna giriştiler. Bu genişleme üzerine mali piya Asya krizinden çıkan dersler Aslında Asya krizi, dünyaya neoliberalizmin gözlükleriyle bakmayanlar için bir sürpriz olmamıştı. Bu ülkeler bir serbestleşme, dışa açılma sürecine girmişler, çapası dolara takılı bir sabit kur sistemi uyguluyorlardı; kısa dönemli sermaye girişi (sıcak para) hızla artıyordu. Bu sırada dış ticaret açıkları, dış borçlanma hızla büyüyordu. “Ahbap çavuş” kapitalizmi (şeffaflık yokluğu) risk değerlendirmesini neredeyse olanaksız kılmıştı. Bu “Asya mucizesinin” daha fazla sürmesi olanaksızdı. Tayland Merkez Bankası spekülatif atağa bir süre direndikten sonra döviz rezervleri bitince dolara olan çapasını kopardı, Tayland parası serbest düşüşe geçti. Spekülatörler, diğer Asya ülkelerinin dövizlerine de saldırdılar. Bir tek Malezya, sermaye kontrolleriyle kendini korumayı becerebildi. IMF’den bağımsız olan Çin tümüyle krizin dışındaydı. Krizin, büyük devalüasyon, hiperenflasyon, ani daralma gibi etkileri, Malezya’da çok daha hafif ve krizin ertesindeki toparlanma çok daha hızlı yaşandı. Kriz boyunca, IMF reçeteleri krizi daha da derinleştirdi, büyük devalüasyonlarla, ülkelerin varlıklarının yok pahasına yabacı sermayenin eline geçirilmesine yardımcı oldu, siyasi krizlere yol açtı. Bu zemin üzerinde Asya ülke rında kullanmaya başladılar. Böylece paraları fiilen dolara bağlanıyor, Bretton WoodsII diye adlandırılacak olan “denklem” oluşuyordu. İkincisi, bu ülkeler bir kriz anında yeniden IMF’ye muhtaç olmayacak düzeyde rezerv biriktirmeye başladılar, oluşan rezervleri ABD kâğıtlarına yönelttiler, giderek ABD hazine kâğıtlarında yoğunlaştılar. Çin’in de bu sürece katılmasıyla bölgede 34 trilyon dolar civarında devasa döviz rezervleri oluştu. Bölge ülkeler, IMF borçlarını erkenden ödediler, IMF’den kurtuldular. Bölgede, özellikle Çin’in kasalarında oluşan büyük döviz rezervleri, bir mali kriz anında, “kurtarma işlemleri” için gerekecek Yağmurdan kaçarken doluya mı? Bu ortamda, ABD dünya ekonomisinden günde yaklaşık 23 milyar dolar borçlanarak hem dünya ekonomisinde lokomotif konumunu koruyacak biçimde ithalatını hem de ekonomik büyümesini destekleyecek biçimde tüketici harcamalarını finanse etme olanağına kavuşmuştu. Ama bu sırada, ABD dış ticaret açığı, dış borçları büyüyecek, bir durgunlukta, ABD ithalatı yavaşlamaya başladığında dünya ekonomisi genel bir depresyon tehlikesiyle karşıya karşıya gelecekti. Eğer o zaman bu rezervler, Asya ülkele salar yeniden şaha kalktı: Türev ve kredi piyasaları inanılmaz bir hızla şişmeye başlarken gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye hareketleri yeniden hızlanarak Asya krizi öncesi düzeyleri yeniden yakaladı. Şimdi, ABD’de bu mali genişleme üzerinde oluşan konut piyasası köpüğü, mali piyasaları tehdit ederek sönmeye, ABD ekonomi hızla yavaşlamaya, petrol ve diğer emtia piyasalarından gelen basınçla enflasyon yeniden başını kaldırmaya başladı. Dünyada dolar düşüyor, ama ABD ihracatı, sanayi sektörünün içi büyük ölçüde boşaldığından açığı kapatacak düzeyde artamıyordu. Bu kez, ihtiyat fonları, özel varlık şirketleri, CUMHURİYET 13 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear