14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 6 TEMMUZ 2007 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ARADA BİR FATMA ESİN Mustafa Kemal’i Anlayamamak... Prof. Dr. İsa EŞME on yıllarda “Atatürkçü Düşünce Sistemi” karşıtlarından yükselen seslerin giderek arttığını görüyoruz. “Atatürkçülük” ya da “Atatürk ilke ve devrimleri” denilince böylelerinin yüzleri ekşir, öfkelenirler! Görüşlerini açıklamaları için bunlara bazı gazetelerde her zaman yer ayrılır. Bir bölümü zaten bu tür gazetelerde köşe yazarı, önemli bir bölümü de TV kanallarının vazgeçilmez konuşmacılarıdırlar. Temeli, akıl PENCERE ‘Yabancı Tek Partiye Oynuyor...’ Seçime şunun şurasında 16 gün kaldı... Bu seçim başka seçim!.. Nasıl başka?.. ? Hürriyet’in 4 Temmuz günlü birinci sayfasında çarpıcı bir başlık vardı: “Dolar yerlerde.. Borsa tarihi rekora koştu...” Ertesi gün 5 Temmuz’da yine Hürriyet’in birinci sayfasından anlamlı bir başlık daha: “Yabancılar borsayı coşturdu.” Ne olmuş?.. Alt başlık açıklıyor: “Yaptırdıkları özel anketlerde ‘AKP yine tek başına iktidara gelir’ sonuçları çıktığı öne sürülen yabancı yatırımcılar, İMKB’yi (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) hareketlendirdi.” Aferin yabancılara!.. ? Ama bitmedi, olayın devamı da var... Gazetenin 9’uncu sayfasını açıyoruz, yine kocaman bir başlık: “Yabancı tek partiye oynuyor...” Eh, ‘yabancı’ oynar mı oynar.. Türkiye ile oynar.. Seçimle oynar.. Nasıl oynar?.. ? Soru: Borsa kimin elinde?.. Gazetenin haberinde bu sorunun yanıtı da var: Yabancının!.. Verilen bilgiye göre, “Borsada yabancının hissesi yüzde 73!..” Daha ne olsun?.. Ülkenin borsası yabancının elinde olursa, bu yabancı da “tek başına AKP iktidarına oynarsa” ne güzel bir demokrasi olur, değil mi?.. ? Seçime neredeyse iki hafta kalmışken, gazeteler papaz uçurmaya başladılar: Ekonomi başını almış gidiyormuş... Müjdeler olsun!.. Ama bu arada bizim Cumhuriyet’in de birinci sayfasında bir haber başlığı vardı: “Ekonomide pembe tablo oyunu!..” Ayrıntıya girmeye gerek yok; oyun içinde bir güzel oyun oynanıyor... Evet, bu seçim başka seçim!.. ? Birkaç gün önce bu köşede AKP’nin kazanmasını ve tek başına iktidar olmasını kimlerin istediğini yazmıştım: Kıbrıs Rumları.. Fethullah Gülen.. PKK teröristleri.. Celal Talabani.. Mesud Barzani.. ABD... Bu listeye ek: Borsa (İMKB).. Peki, borsa kimin nesi, kimin fesi?.. Yabancının!.. Üstelik gazete haberi bu, sır değil, gizli değil, ‘yabancı’ AKP’ye oynadığından ‘borsa’yı coşturuyor... Evet, bu seçim başka seçim!.. Şunun şurasında 16 gün kaldı, iki hafta iki gün sonra saçımız ak mı kara mı göreceğiz!.. Ne Baba Ama! Tesettürlü genç kızların; örtünme özgürlüğü isteriz, türbanlarımıza uzanan eller kırılsın diye sloganlar atarak üniversite kapılarında oturma eylemleri yaptığı yıllardı. O yıllarda muhalefet partisinde milletvekili olan Sayın Abdullah Gül, yanına türbanlı eşini alarak üniversite kayıt bürosuna gitmiş, eşinin Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne kaydının yapılmasını istemişti. Hiç kuşkusuz o büroya giderken, yönetmelik gereği eşinin açık başlı vesikalık fotoğrafının isteneceğini ve üniversiteye türbanla giremeyeceğini biliyordu. Ama önemli değildi bu. Çünkü amaç zaten gösteri yapmaktı! Gazetecilerin bu olayı görüntülemesi ve yazması sağlanarak, topluma o dönem iktidarının ve YÖK’ün örtünme özgürlüğünü engellediği mesajı verilerek ve türban eylemi yapan genç kızlara destek verilerek siyasal rant sağlanmak istenmişti. Ondan sonra olanlar biliniyor: AİHM’ye başvurulmuş, başarısız olunacağı anlaşılınca başvuru geri çekilmişti. Kısaca, başaktörü eşi olan hile ve kandırma dolu bir oyun sahnelenmişti. Aynı amaçla benzer bir oyun kızının diploma töreninde sahnelendi. Kızı, dört yıllık öğrenimini peruk takarak tamamlamış. Ama nedense, son gün, diploma alacağı gün yani, tesettüre bürünüp türbanını takmış ve diplomasını protokol sırasındaki babasının elinden almış! Böylece yönetmelikler ve kurallar pervasızca çiğnenmiş. Gazetelerde boy boy fotoğraflar yayımlandı. Bütün bunlar programlanırken ve uygulanırken Bilkent Üniversitesi’nden bir uyarı ve tepki gelmemesi şaşırtıcı, çok şaşırtıcı... ??? Sonradan YÖK’ün bu uygulama nedeni ile Bilkent Üniversitesi’ne soruşturma açacağının duyulması ile sitemler ve tenkitler başladı. Sayın Gül’e göre bu, bir genç kızın en mutlu gününe gölge düşürmekmiş ve büyük haksızlıkmış. Oysa o genç kızın mutluluğuna düşen gölge o özel günde arkadaşları ile aynı seremoniyi paylaşmamış olmasıdır. Dört yıl boyunca aynı mekânı, aynı sıraları, aynı atmosferi paylaşmış olmasına karşın, son ve en önemli günde birden onlardan ayrılmak zorunda kalmış. Hiç kuşkusuz o da, diğer arkadaşları gibi diplomasını kürsüde almak isterdi; ister bir öğretim üyesinin, ister babasının elinden... Anlaşılıyor ki babasının seçim primi yapması uğruna özveride bulunmak zorunda kalmış. Fakat anlaşılıyor ki bu özveriye değmiş! Zira, gazete haberlerine bakılırsa, bu olay Sayın Gül’e iki puanlık bir siyasi rant sağlamış. Kanımca Sayın Gül bu oyunu sahnelemeye karar verdiğinde beklentisi çok daha yüksekti. Diploma takdimi öncesi veya anında bir tepki beklemiş olmalıdır. Çünkü o zaman çok daha yüksek bir kazanca erişecekti. Bu nedenle, Sayın Gül’ün, “Bir genç kızın en mutlu gününe gölge düşürüldü” derken üzgün bir ifade sergilemesinin asıl nedeni bu olmalı. “Ah” diye geçiriyordur içinden. “Bu tepkiyi daha önce gösterseydiniz de iyice sömürseydim bunu; belki Cumhurbaşkanlığını bile garantiye alırdım!” Bir siyasinin eşini, kızını siyasi çıkarları uğruna, toplumu kandırmaya yönelik böylesi hileli olaylara ortak etmesi ne acı... Toplum için olmasa bile eşi ve kızı için ne acı... S ve bilime dayanan, “Atatürkçü düşünce sistemi” ve “ulusal birlik” gibi söylemler onlar için dogmadır. İçlerinde, “Kemalist ideolojinin yöntemlerinin, kuruluş felsefesi olarak karşı olduğu dinsel referanslı sistemler ile inanılmaz bir benzeşme gösterdiğini, Cumhuriyetin, 1923’ten günümüze, hurafe olarak değerlendirdiği ve karşı çıktığı değerler sisteminin karşısına yeni hurafelerle çıktığını” söyleyebilenler vardır. Pe ki onların asıl hedefi nedir? Atatürkçü düşünce sistemi karşıtlarının dış uzantılarından olan, Le Monde gazetesi yazarı Marie Jégo, onların henüz dillendiremedikleri asıl hedeflerini, Türkiye’nin ulusal bütünlüğüne dil uzattığı 15 Ekim 2004 tarihli başyazısında, şu cümleleriyle ifade etmişti: “Kemalist dogmanın, özellikle de ulusal birlik dogmasının tozunu almanın artık vakti gelmedi mi?” Mustafa Kemal’in başlattığı Anadolu aydınlanmasını kavrayamayan bu kişiler, toplumu geriye ve çatışma ortamına götüren gelişmeler karşısında duyarsız kalırlar. Kendisine yöneltilen dayanaksız suçlamalar nedeniyle aydınlanmacı kişiliği ile tanınan bir rektörün tutuklanmasına, çalışma arkadaşının intiharına yol açan gelişmeler, Danıştay saldırısı, bazı siyasilerin, aydınlanma temelleri ve bilim yuvaları olan üniversitelere yönelttikleri dayanaksız suçlamalar onları pek ilgilendirmez. AİHM’nin, türbanla ilgili kararı üzerine “ulemaya sorun” denilmesi, “Dindar cumhurbaşkanı istiyoruz” gibi söylemleri duymazlıktan gelirler. Onların tüm sorunu, Atatürkçü düşünce sistemidir. “Benim manevi mirasım bilim ve akıldır” diyen Mustafa Kemal Atatürk ve onun devrimlerine neden saldırırlar? Bunu anlamak zordur. Atatürk olmasaydı Onlara sormak gerekir. Mustafa Kemal olmasaydı bugün Türkiye’nin dünya coğrafyasında alacağı konum ne olurdu? Cumhuriyetin kuruluşu başlı başına bir Atatürk Devrimi’dir. Bu devrim yapılmayıp, kurtarılan Anadolu toprakları yeniden saltanat yönetimine mi yoksa emperyalist güçlere mi bırakılmalıydı? Öğretim Birliği Yasası olmasaydı ülkemizde ulusal birliktelik ve laik eğitim sağlanabilir miydi? Yazı Devrimi olmasaydı bugün okuryazarlık oranı ne olurdu? Çağdaş hukuk düzenine geçilmeseydi, kadınlara çağdaş haklar verilmeseydi bugün kadınlarımız “birey” olabilir miydi? Laiklik olmasaydı demokrasi olur muydu?Atatürkçü düşünce karşıtları, dünya üniversitelerinin bilimsel yayın performanslarını ölçen ISI (Institute for Scientific Information) raporlarındaki istatistikleri biliyor olmalılar. ISI 2006 verilerine baktıklarında şunu göreceklerdir: Bir yılda üretilen makale sayısı bakımından, Türkiye dünyanın 19. ülkesi. 1.5 milyar nüfuslu Müslüman coğrafyasında nüfus oranımız sadece yüzde 5 olmasına karşın bu ülkelerde üretilen bilimsel yayın sayısının yarıdan fazlası, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu, laik Türkiye Cumhuriyeti’ne ait. Mayıs 2007’de yayımlanan Türk yükseköğretiminin performansını gösteren Bologna Değerlendirme Raporu’na göre, Türkiye, 5 üzerinden 4.17 (Çok iyi performans) ortalama notu ile 48 ülke arasında Almanya ile birlikte 9. sırada. Bu fark nereden kaynaklanmaktadır? AÇI MÜMTAZ SOYSAL Yazarımız yıllık izninin bir bölümünü kullanacağından yazılarına ara vermiştir. Hangi partiye oy vermeli?.. Doç. Dr. HÜNER TUNCER 22 Temmuz’a değin, ülkemiz halkı arasında en sıkça sorulan ve yanıt aranan soru, “Hangi partiye oy vermeli?” sorusu olacak. Bu, yanıtlanması çok güç bir soru! Son 5 yıldır ülkemizi yönetmekte olan AKP hükümetinin, neler yaptıklarını ve daha doğrusu neleri yapamadıklarını hepimiz gördük. AKP’den önceki hükümetlerin de, ülkemizin yararına işler yaptıklarını, ülkemizi Atatürk ilkeleri çerçevesinde yönettiklerini ve ülkemizin dış dünyada itibarını artırıcı etkinleri gerçekleştirdiklerini söyleyebilir miyiz?.. Benim bu soruya yanıtım, ne yazık ki, “hayır” oluyor! Seçimlere girecek olan farklı siyasal partilerin programlarına göz atıyorum; üzülerek söylemeliyim ki, bir Atatürkçü aydın olarak, beni tam anlamıyla tatmin edebilecek olan hiçbir parti programını göremiyorum. Peki, bu parti programlarında neleri görmek isterdim? Türkiye Cumhuriyeti’ni her alanda tam bağımsız yapmayı hedefleyen bir programı öncelikle görmek isterdim, hiç kuşkusuz. Dış politika, ekonomi, maliye, kültür alanlarında tam bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti! AB ile ilişkilerde, AB’nin ‘koruyucu güç’, ülkemin de bağımsızlığının bir kısmından vazgeçmek zorunda bırakılan bir devlet konumunda olmasını öngörmeyen bir programı görmek isterdim. ABD ile ilişkilerde, ABD’nin öngördüğü “ılımlı İslam” modelini kesinlikle reddeden ve onun yerine, “laik Atatürkçü” modeli benimsediğini hiçbir devletten çekinmeden, göğsünü gere gere söyleyen bir partinin programını görmek isterdim. AB ve ABD ile ilişkilere kıyasla, bölge ülkeleriyle daha yakın ve dostane ilişkileri kurmayı hedefleyen bir parti programını görmek isterdim. Aktif bir dış politikayı izlemeyi hedefleyen bir parti programını görmek isterdim. Siyasal programını, ‘Atatürkçü düşünce’ çerçevesinde oluşturmuş olan bir partinin iktidara gelmesini isterdim! Türkiye’de, çok uzun bir süredir, Atatürkçülüğü yürekten benimsememiş olan ve ‘Gardrop Atatürkçülüğü’nü ağızlarına pelesenk etmiş olan siyasal partiler, hükümet olmuşlar ve ülkemizi Atatürkçülük çizgisinden giderek uzaklaştırarak, uluslararası toplulukta Türkiyemizin itibarını düşürtücü bir rol oynamışlardır. Ümidimiz, mitinglerde canlanan ‘Atatürkçülük ruhu’nun seçimlere de yansıması ve ülkemizi yönetmeye lâyık bir siyasal partinin iktidara getirilmesidir. Dış güçlerin ülkemizin iç işlerine karışmasını ve ülkemizi, 19. yüzyılın ikinci yarısında yaptıkları gibi, “Avrupa’nın hasta adam”ı olarak nitelendirmesini istemiyorsak, ülkemizin kaderini belirleyecek olan 22 Temmuz seçimlerinde, ‘Atatürkçü düşünce’yi yürekten benimsemiş olan ve hiçbir dış baskıya boyun eğmeksizin, bu düşünceyi uygulamaya geçirebilme gücüne ve cesaretine sahip olan siyasal partiyi ya da partileri iktidara taşımalıyız! Biraz ciddiyet Tüm bu soruların yanıtları elbette çok açık. Soruları yanıtlamakta, Mustafa Kemal’i ve onun ilke ve devrimlerinin önemini anlamakta zorluk çekenlere, aydınlanmayı, “Ata’nın Damal Dağı’na yansıyan siluetine benzetme” ciddiyetsizliği gösterenlere, bir Ortadoğu gezisi önermek gerekir. Niçin mi? Halen milletvekili olan eski bakanlarımızdan biri geçen yıl hac ibadeti için Arabistan’a gider. Bu ülkedeki yaşam biçimini ve yaşadığı düzensizlikleri görünce, hac dönüşünde defterine şu üç cümleyi not eder (Y. Donat, Sabah, 22 Ocak 2006) “1 Büyük Atatürk… Senin büyüklüğünü bir kez daha gördüm. 2 Demokrasiden iyi bir rejim yok, 3 Laiklik o kadar önemli bir şey ki.” CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear