26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 15 TEMMUZ 2007 PAZAR 18 Hortum Yavuz Oymak: “Şu işe bakar mısınız: Hortumla araba yıkamak yasak ama cep doldurmak serbest!” Ya ğ m u r E k i m İş dünyası sıkıntılıymış... “AKP’den yardım paketi alsınlar!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Ağar: “PKK’nin hedefindeki tek lider benim.” Dileriz, düz ovada vurmazlar! Nakşi Mehmet Antar: “Barzani Nakşibendilerin Halidiler kolundanmış. Nakşi Nakşiyi ısırmıyor demek ki.” HEM kitap okumamakta üstümüze yoktur hem de kitap okuyamamanın bin türlü gerekçesini yaratmakta! İşte yaz tatili, işte birkaç kitap! Tuncay Mollaveisoğlu, “Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda”da (Cumhuriyet Kitapları), RTE’nin dilinden düşürmediği şarkının gerçek namesini belgelerle açıklıyor; Hikmetyar’dan Soros’a uzanan yumağın düğümünü çözüyor. Mutlaka okunmalı. Ali Ekber Yıldırım, “Ananı da Al Git”te (Güncel Yayıncılık), RTE’nin öfkesini anlamamızı ve RTE’yi daha yakından tanımamızı sağlıyor. Anıl Çeçen, “Türkiye Cumhuriyeti Ulus Devleti”nde (Fark Yayınları), işbirlikçilerin toplumda yaratmaya çalıştığı kafa karışıklığına gereken yanıtları veriyor. Ercan Çitlioğlu, “Gölgedeki Sessiz Tanıklar”da (Doğan Kitap), Türkiye’deki bazı casusluk olaylarını, bunları çözen ve kamuoyunun adlarını hiç bilmediği gerçek kahramanların tanıklığı ile yansıtıyor. Nail Ekici, Derman Bayladı, Mahmut Alptekin, “Cumhuriyete Kan Verenler’de (Bulut Yayınları), Kurtuluş Savaşımızın “meçhul askerler”i yaşanmış öykülerle tanıtıyor. İbrahim Sadi Öztürk, “Sevr”de (Fark Yayınları), anlaşmanın tam metnini günümüz Türkçe’si ile okurun bilgisine sunuyor. Erbil Tuşalp, “Kuklaturka”da (Say Yayınları), siyaset sahnesindeki kuklaları kimlerin hangi amaçla yönettiğini yaşadığımız gerçek olayları yorumlayarak anlatıyor. Vladimir Jabotinsky, “Türkiye ve Savaş”ta Okumalar (Gerekli Kitap), Zehra Tapunç’un çevirisiyle 20. yüzyılın başında Türkler üzerine oynanan emperyalist oyunları belgelerken sanki günümüz Türkiye’sine ışık tutuyor. Refik Erduran, “Jetonlar Düştükçe”de (Cumhuriyet Kitapları), yaşam içinde ıskaladığımız küçük gerçeklerden yola çıkarak okuru düşünmeye çağırıyor. Yalçın Pekşen, “Ferrari’sini Satan Hergele”de (Say Yayınları), kısa öyküleriyle okuru mizah dünyasına keyifli bir yolculuğa çıkartıyor. Yalın İstenç Kökütürk, “Öncü Türkler”de (Toplumsal Çözüm Yayınları), Sultanahmet’ten Tandoğan’a yaşadığımız ulusal uyanışların analizini yapıyor. Muzaffer Ayhan Kara, “Koalisyon”da (Cumhuriyet Kitapları), Türk siyasetindeki iktidar ortaklığı kültürünü geniş bir çerçevede ele alıyor. Sorular Önümde bir liste var; hangi sanayi kuruluşlarımız, limanlarımız, bankalarımız, sigorta kuruluşlarımız, markalarımız son yıllarda yabancıların eline geçmiş? Petkim, Türk Telekom, Telsim, İETT Garaj arazisi, Avea, Turkcell’in yarısı, Beymen’in yarısı, Eczacıbaşı İlaç, İzocam, Demirdöküm, TGRT, Döktaş, Süper FM; Kuşadası Limanı, İzmir Limanı; Adabank, Finansbank, Oyakbank, Denizbank, Türkiye Finans, TEB, CBank, MNG Bank, Alternatif Bank, Dışbank, Şekerbank yüzde 33.98’i, Yapı Kredi’nin yarısı, Garanti Bankası’nın yarısı, Tekfenbank; Başak Sigorta; Yeni, Kulüp ve Tekirdağ rakılarıyla tüm TEKEL içkileri, Hacı Şakir Sabunları, Fruko, Yedigün, Tamek Meyve Suları, Olips, Tofita ve Jelibon ve öbür ürünleriyle Kent Şekerleme ve daha başkaları… Özelleştirmeler de, yabancılara ‘mal’ satışları da sürüyor. Yerli özel girişimcilerin eline geçen kamu kuruluşlarının ne zaman yabancılara devredilecekleri ise ayrı bir merak konusudur. Düşünüyorum: Fransızlar ‘Danone’nin, Almanlar ‘Mannesmann’ın, ‘Volkswagen’in, Yunanlar ‘Metaxa’nın yabancıların eline geçmemesi için direnirler, önlemler alırlarken, biz niçin elimizde kamusal ya da özel neyimiz varsa yabancılara devrediyoruz? Niçin söz konusu liberal kapitalizm olunca böylesine kraldan fazla kralcıyız? Gelir dağılımı istatistiklerine bakıyorum: Dünya Bankası verilerine göre Türkiye’de 2.5 milyon kişi günde 1 dolarla, 13.5 milyon kişi de günde 2 dolarla geçiniyor. Dünya Bankası günde 2 dolarla (2.60 YTL) geçinmeyi aşırı yoksulluk, 1 dolarla (1.30 YTL) geçinmeyi ise açlık olarak değerlendiriyor. Yoksulluk sınırı ise günlük 4.30 dolarla (5.59 YTL) başlıyor, bu sayılara göre ülkemizde yoksulluk sınırının altında yaşayanların nüfus içindeki payları yüzde 58’dir. Bu, yaklaşık 42 milyon insanımızın bu sınırın altında yaşadığı anlamına geliyor. Öte yandan Forbes dergisinin bildirdiğine göre Türkiye’deki en zengin 25 kişinin servetlerinin toplamı 36.4 milyar dolar (47.3 milyar YTL). Türkiye’nin yıllık ulusal gelir toplamı 390 milyar dolar (507 milyar YTL) olduğuna göre bu 25 kişi ya da bu kişilerin ait oldukları 17 ailenin toplam servetlerinin ulusal gelirimizdeki payı yüzde 9.3. 15 yaş ve üzeri çalışabilir nüfusumuz 52 milyon, bu sayı içindeki işsizlik oranı Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre yaklaşık yüzde 9’dur (4.7 milyon kişi), yalnızca son iki yılda tarımdan koparak işsizler ordusuna katılanların sayısı ise 1 milyon 312 bin’dir. Özelleştirmelerin, yabancılara mal satışlarının yoksullara bir yararı olmamıştır, olmamaktadır. Elin adamı geliyor, tıkır tıkır işleyen kuruluşları satın alıyor, yeni istihdam yaratmak bir yana, tam tersine istihdam kısıtlamasına gidiyorlar. Neoliberalizm zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapıyor. İnsani gelişmişlik düzeyi açısından Türkiye, 177 ülke arasında 92. sıradadır. Buna layık mıyız? Kendime sorular soruyorum: Ekonomimizin durumu 1946’dan bu yana uygulanan IMF programlarının bir sonucu değil mi? Kimler bu programları kabul etmiş? Kimler IMF ve benzer kurumların programlarına karşı çıkıyor? Kimler yabancı sermayeyi hiç koşulsuz savunuyor, kimler yabancıların başta sanayi ve bankacılık olmak üzere ekonomimizi ele geçirme planlarına karşı koyuyor? Kimler kamu kuruluşlarımızın özelleştirilerek kamunun ekonomiden çekilmesinden yana, kimler bu ekonomi politikasına karşı? Kimler işçi haklarından, güçlü sendikalardan yana? Kimler kadınerkek ayrımı yapmaksızın aynı işte eşit ücret ilkesini savunuyor? Kimler çocuk işçi sömürüsüne karşı? Kimler nüfusunun yüzde 58’inin yoksulluk sınırının altında olduğu ülkemizde başta sağlık ve eğitim olmak üzere kamu hizmetlerinin eşit, parasız, nitelikli ve herkes için ulaşılabilir olmasından yana? Kimler emeğin, emekçilerin, çalışanların, ezilenlerin hakkını savunuyor? Kimler adil bir gelir dağılımından yana? Kimler sağ, kimler sol? Kimler savaştan, kimler barıştan yana? Kimler demokrasiden, kimler militarizmden yana? Kimler milliyetçi, kimler yurtsever? Kimler bölücülükten, kimler halkların kardeşliğinden yana? Kimler halk iradesinin TBMM’de gerçek temsilini savunuyor, kimler yüzde 10’luk seçim barajından yana, elini kıpırdatmıyor? Sandığa giderken gerçekçi bir Türkiye fotoğrafı getirelim gözlerimizin önüne. Kendimize sorular sorup yanıtlamaya çalışalım. Yanlış yapmayalım. eposta: dkavukcuoglu@superonline.com SESSİZ SEDASIZ (!) Bankaların komisyonları üzerine BANKALARIN, komisyon veya masraf adı altında kestiği paralar üzerine Nilgün Dolay, “Ey bankalar” diye seslenerek bir dizi öneri getiriyor: “Aldığınız masraf ve komisyonları son derece yetersiz buluyorum. Hesap açarken niye komisyon almıyorsunuz, var mı öyle bedava hesap açmak. Madem vatandaşın bankaya yatıracak kadar parası var, ödesin komisyonunu! Hesap kapatandan da almanız lazım! Başka şubeden kendi hesabına para yatırandan, çekenden alıyorsunuz tonla para da niye kendi şubesinden yatırıp çekenden almıyorsunuz, olur mu öyle şey! Her para yatırandan çekenden alın komisyonunuzu, hatta sabit bir şey almayın bence, yatırılan ya da çekilen paranın belirli bir yüzdesi bankanın komisyonu olarak kesilsin. Kredilerde ise sırf krediyi kullandırırken alıyorsunuz komisyonu ondan sonra vatandaş aylarca ense yapıyor. Ne masraf ne komisyon ödüyor, olmaz her ay kredi taksitini ödeyen vatandaştan da alın komisyonunuzu! Kredi kartı ödemesini yapandan da alın, var mı öyle bedavaya kart borcu ödemek. Vatandaş bankaya geldi, keyfe bak, bedavaya sıra numarası alıp, şubede bazen 45 dakika bazen 1 saat oturup keyif çatıyor; bu haksızlığa bir son vermek lazım, her sıra numarası alandan, işlem yaptırsın ya da yaptırmasın alın komisyonunuzu. İnsanların faturalarını ödüyorsunuz, nerede görülmüş bu, her fatura için alın komisyonunuzu! Not: Önerilerimi uygulayacak bankalardan komisyon almayacağım!” Aferin Işık İşgüden: “Katibini taciz eden savcıya üç yıl hapis. Fuhuş yaptıran hakime tutuklama. Aferin avukatlara.” Mağdur Gülhan Elmas: “Seçmen karşısında mağduru oynayan AKP, verdiği ödünlerden sonra iktidar olamazsa ABABD ittifakının gerçek mağduru olacak!” ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com ‘Karşıdevrim’ Demokrasisi! Bu seçimde de tarihsel bir İran fıkrasını anımsamamak elde değil... Şah zamanındaki, sadece “Pehlevi”ye bağlı partilerle yapılan seçimlerden biri... Azeri kenti Ardebil’de şakalarıyla sevilen 80 yaşındaki “Lotu Kôru”, oyunu kullandıktan sonra sandığa tapmaya başlar... “Dur; putperest misin?” diye kızanlara yanıtı ise şöyledir: “Ya neye tapayım? Yıllardır içine Ahmet atıyorum; içinden Mehmet çıkıyor...” AKP’nin öncüleri Peki, neden böyle oluyor?.. Denebilir ki bizde de 1950’lerden bu yana sandıktan hep neden Lotu Kôru’nun “Mehmet”leri çıkıyor? Özdemir İnce, eski Demokrat Parti’nin (DP) Cumhuriyete ve devrim yasalarına takındığı olumsuz tutumu anımsatarak “AKP iktidarı”nı da hazırlayan “karşıdevrim”in tarihçesini özetle şöyle yazmıştı: “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası bu köstebek hareketinin 1924’teki temsilcisiydi. Onu 1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkası izledi. 1946’da da köylü toplumun sanayileşmesini istemeyen kesin eşit ve ortak bir eğitimle yetiştirilmesi; köylünün köyde aydınlanmasını amaçlayan Köy Enstitüleri; Belediye başkanlarının “yerel kral” olmamaları için belediye meclisi içinden meclisçe seçilmesi; göreve devam için her yıl aklanmalarının zorunlu tutulması; Kentlerin kişi yararına ve rasgele değil, toplumsal çıkarları gözeten imar planlarıyla yapılaşması; bu planların ve kamu yapıları projelerinin mimarlık yarışmalarıyla elde edilmesi; Kalkınmayı tüm ulusla buluşturabilmek için sanayinin Anadolu’da yaygınlaştırılması; ülke ulaşımını demiryollarıyla, kent ulaşımını tramvaylarla geliştirmek... Herkesin anlaması için ezanın Türkçe okunması; Arap harflerinin yerine Latin alfabesinin kullanılması; Gecekondulaşmaya karşı fabrikalarda lojman zorunluluğu; kentlerden kasabalara kadar Halkevlerinde tiyatro, müzik, sanat, edebiyat... Dünya klasiklerinin kuşaktan kuşağa okunmasını sağlamak... Ve Cumhuriyet devriminin daha birçok çağdaş uygarlık kararı, TB HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com SEDAT YAŞAYAN CHP’lilerle DP doğdu. Bunlar, 1. Dünya ve Kurtuluş Savaşı zenginleri, Doğu’nun ağaları ve Batı’nın büyük toprak sahiplerinin Cumhuriyet reformlarına karşı örgütlenmesiydi. Aynı nedenle toprak reformunu da sürekli engellediler...” (Hürriyet11 Nisan 2007) Nitekim günümüzde de en çok oy alan muhafazakârları, kendileri bir yana, kimi aydınlar bile “demokrat” saymıyorlar mı? Çünkü sağcıların yanı sıra “bu solcular”ımıza göre de Cumhuriyet demokrasiyle barışık değil. Hatta İngiliz dergisi “The Economist”in, Türkiye’deki seçimler için “Demokrasi laiklikten daha önemlidir” denilen 5 Mayıs 2007 tarihli “tavsiye”sine de uymak gerekiyor! Bu anlayışın daha “dikkatli” söylemi de “Cumhuriyet değerlerine ve demokratik değerlere birlikte sahip çıkmak” şeklinde... Aynı kesimlere şunları anımsatmanın acaba faydası var mıdır: Örneğin Avrupa’dan yıllar önce, kadına seçme ve seçilme hakkının tanınması; kız çocuklarına da öğrenim zorunluluğu getirilmesi; Eğitimde çok başlılık yerine her MM’deki “tek parti”yle alınmış olsa bile, “öz”ünde demokratik değerler değil midir? Bugün hangi “muhafazakâr demokrat” bunlardan daha demokratik açılımlar öneriyor? Cumhuriyeti demokrasinin karşıtı gösteren hangi “aydın” bunları ülkeye yeniden egemen kılmak için çaba gösteriyor?.. Tarihsel gerçeği yadsıyarak sadece şu “türban” denen dinci üniformaya serbestlik adına Cumhuriyeti demokrasi karşıtlığı olarak gösterenlerin, aydın olmak şöyle dursun, “vicdan sahibi insan”lıkla da ilgileri olmasa gerek... İstanbul’un en güzel köşelerini Dubaililere veren; ormanları işgalci yandaşlarına tapulamaya niyetlenen; Haydarpaşa’yı yağmalatmak için tarihi SİT kararını geçersiz kılmaya çalışan; seçimi bile beklemeden ülkenin gözbebeği Petrol Ofisi’ni “diyaspora”ya satan; Hasankeyf ile Allianoi’nin boğulma kararlarını veren; tüm ırkçıfaşist rejimlerin dünya jandarması ABD’ye adeta gönülden bağlı bir siyaseti “demokrat” ilan etmeyi ise herhalde önce “demokrasi tarihi” yargılayacaktır... ekinci?cumhuriyet.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 15 Temmuz www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Cıva ile klorun bileşimi 1 olan çok zehirli 2 beyaz bir toz. 2/ Bazı Arap ülke 3 lerinde faaliyet 4 gösteren sol 5 eğilimli bir parti... Kuran’ın 6 bölünmüş oldu 7 ğu 114 bölüm 8 den her biri. 3/ İslam inancın 9 da, bir çocuğun doğu1 2 3 4 5 6 7 8 9 mundan yedi gün son 1 P E S K Ü T A N ra kesilen kurban... As2 İ M A N E P A L kerlikte en küçük silah3 R A L L İ E D A lı birlik. 4/ Batı Kara4 O R A T A L A N deniz Bölgesi’nde, NO “ulusal park” kapsamı 5 Ş E A M E T K İ U Ç L na alınan bir dağ sıra 6 K E T İ sı... Hollanda’nın pla 7 İ R O N İ ka imi. 5/ Kiraya verile 8 A Z A S E R İ N rek gelir getiren mülk... 9 O N A T K İ N “Çinkirazı” da denilen bir meyve. 6/ Çiçeği, böreği ve terazisi vardır... İzmir’in Selçuk ilçesindeki ünlü antik kent. 7/ Eski dilde bulut... Briçte, bir löveyi üstün bir kâğıtla almayıp daha aşağı bir kâğıtla alma. 8/ Budun ön kısmından elde edilen ve kızartmaya elverişli olan dana eti parçası... Pasta, çörek. 9/ Ağaç ve çalıların yetiştirildiği botanik bahçesi. SOLDAN SAĞA: İSTANBUL 3. İFLAS DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜNDEN EK SIRA CETVELİ İLANI Dosya No: 1999/27 MÜFLİSİN ADI VE SOYADI: SALAHSUN HEKİMOĞLU MENKUL DEĞERLER A.Ş. Müflis’in masasında, masaya geç yazdırılan alacak istemleri ile ilgili, tahkik ve tetkik işlemleri ikmal edilmiş olup, İİK.nun 206 ve 207. maddeleri uyarınca, iflas idaresince tanzim edilen Ek Sıra cetveli incelenmek üzere dosyasındadır. Sıraya dair şikayetlerin, ilan tarihinden itibaren 7 Gün içinde, İstanbul 8. İcra Hâkimliği’ne, alacağın esasına ve miktarına dair itiraz ve şikayetlerin de, ilan tarihinden itibaren 15 gün içinde Ticaret Mahkemesine yapılması, İİK.nun 235. maddesi gereğidir. İİK.nun 232, 234, 235. maddeleri uyarınca ilan ve tebliğ olunur. (Basın: 38366) YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Kalın ve kaba bir kumaş... Ergenekon’dan çıkışlarında Göktürklere yol gösteren dişi kurt. 2/ Meyve kurusu... Ayakyolu deliğinden lağıma inen boru. 3/ Eski dilde yıldırım... Tanrı. 4/ Ağız kısmı yayvan bakır tas... Romanya’nın plaka imi. 5/ Utanç duyma... Demir elementinin simgesi. 6/ Bir görevin yürütülebilmesi için merkez olarak seçilen yer... Çile durumundaki ipliği yumak yapmak ya da masuraya sarmak için kullanılan aygıt. 7/ Elli şiniklik tahıl ölçeği... Kanıtlama. 8/ Huzur... İskambilde koz. 9/ Rutubetli... Kırgızistan’ın para birimi. CUMHURİYET 18 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear