26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
7 HAZİRAN 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Mal Erol İşisağ: “Sağ partiler solcuları, sol partiler sağcıları vitrine koyuyor. Vitrine konan mallar çabuk satılır!” Yağmur Ekim Seçimde naylon afiş kullanılmayacakmış... “Naylon adayları korumak için!” CK, Cumhuriyet Kitapları’nın, yani bizim gazetenin kurduğu yayınevinin kısa adı oluyor. Dikkatinizi çekiyor olmalı; CK’nin zaman zaman gazetenin iç sayfalarında bir kenara sıkışmış kurumsal bir ilanı yayımlanır: “Bir yılda Japonya’da 1 kişi 25 kitap, Türkiye’de 6 kişi bir kitap okuyorsa, kaç yılda aradaki fark kapanmaz? 1 bölü 6 eşittir 0,16. 25 bölü 0.16 eşittir 156 yıl. Yanlışı düzeltin!” Bu ilan, Akşam gazetesinde reklam eleştirmenliği yapan Ali Saydam kardeşimizin de dikkatini çekmiş; oturmuş yorumlamış: “Cumhuriyet gazetesi, benim bir tanecik medya markam. Okumasam da salt desteklemek için aldığım, Türkiye’min medarı iftiharı. Ah canım Cumhuriyetim, niçin açıp sormazsın? Türkiye’deki her iletişimci, siyasi görüşü ne olursa olsun sana bila bedel hizmet verir. Markanın öyle büyük itibarı var. Hayır, ille de kafanı bir yerlere vurarak DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Ceviz viagrası üretilmiş. Boşuna “çetin ceviz” dememişler! Kamplar Faruk Sayılır: “Türk ordusunun Kuzey Irak’a girmesini isteyemeyen ABD’nin derdi PKK kamplarında görevli Amerikan askerleri olmasın?” öğreneceksin. Nâzım’ın ‘Akrep gibisin’ diye başlayan şiirini bir kez daha okusana. Ne demek istediğimi anlayacak, böyle büyük bir marka ile son bir asırdır aynı tirajda kalmanın nedenlerini o şiirde bulacaksın. Ayrıca böyle reklamlar yapmaman gerektiğinin ip uçlarını da. ‘İlginç’ olmasına ilginç olup; iletişim müzesinde, kesinlikle sattırmayan, çalışma şansı olmayan, ikna etmenin semtine bile uğramayan reklamların arasında nadide yerini alacak bir reklam hazırlamışsın... Hedef kitleye sorun çözdürmek kadar yanlış bir şey olmaz. İnsanlar havuz problemlerinden, günlük hayatta karşılaştıkları çelişki yumaklarından zaten ‘ıhmışlar’... Cumhuriyet’in, ‘ölüm ilanı’ tadından tasarlanmış bu siyah beyaz ilanından sonra, ‘Aman Ali Saydam Japonya’dan geri kalmayalım’ diyerekten kitaplara hücum edeceklerini sanmak için ya saf ve naif olmak gerekir; ya da iletişim adına çakılmamış olmak.” Ali Saydam gibi kendi çapında önemli bir adam, Cumhuriyet gazetesi ile CK’yi birbirine karıştırmış olsa da “Kesinlikle sattırmayan” reklam teşhisi koyduğuna göre CK’nin tanıtımına fahri katkısı olan bendenizin “reklamcılık” hayatı da başlamadan bitmiş demektir diye düşündüm. Kendimi “iletişim müzesi”ne kaldırmadan önce CK’nin müdiresi Fazilet Kuza’ya uğrayıp vedalaşmak istedim. “Bir dakika” dedi; bilgisayarının başına oturdu; hesap yaptı: “CK’nin kitap satışları 2006’nın ilk beş ayına göre 2007’nin ilk beş ayında yüzde 73 artış gösteriyor.” Ne olacak şimdi? Tutalım başına sürecek merhemi olmayan kelin perçeminden! İşbirlikçinin Ateşle Dansı!.. Çirkin ve tehlikeli oyun, genişleyerek sürüyor!.. Geçen haftaki yazımda, işbirlikçilerin var güçleriyle AKP’yi bir kez daha iktidar yapmak için çok tehlikeli, bir o kadar da ahlaktan yoksun bir oyun oynadıklarını yazmıştım. Topluma yutturmaya çalıştıkları “senaryo”nun can alıcı iki noktası şöyleydi. Kuzey Irak’a operasyon başlayacak ve bu nedenle erken seçim iptal edilecek… Darbe hazırlığı var… İşbirlikçilerin köşelerinden, dinci basının ve TMSF medyasının manşetlerine ve dahi ekranlarına kadar taşınan bu oyuna sonunda Tayyip Bey de dahil olmuş ve halka “Sandığa sahip çıkın” çağrısında bulunmuştu… İşte “kumpas” buydu!.. Ancak süreç pek de istedikleri gibi gelişmedi. Öncelikle Süleymaniye’de Amerikan kılıklı peşmergelerin, anlaşmalar çerçevesinde orada bulunan askerlerimize silah çekmesi ortalığı ayağa kaldırdı. Ardından daha 24 Mayıs’ta şehit edilen sekiz askerimizin acısını yaşarken, 4 Haziran’da, Tunceli’de bir karakolu basan teröristler, bu kez yedi gencecik evladımızı daha alçakça katlettiler… Üstelik, ilk kez gün ortasında ve de Ortadoğu bataklığında sık kullanılan bir taktikle yapıldı bu baskın… Diğer bir deyişle, eşkıya, ardındaki desteğe duyduğu güvenle meydan okudu!.. Ve siyasi iktidar sustu!.. Tayyip Bey, herhalde listelere pek dalmıştı ki, bugüne dek her şehit verdiğimiz olay sonrası kullandığı “Sabrediyoruz, sabrımız taşıyor, sabrımızı test etmeyin” sakızını bile kullanmadı, kullanamadı!.. Onun yerine işbirlikçiler konuştu!.. ??? İktidara iliştirilmiş medya ve işbirlikçi kalemler, bugüne dek yürüttükleri senaryonun “topalladığını” inanılır olmaktan çıktığını görünce, ateşi iyice körüklemeye, yeni gelişen unsurları da AKP lehine kullanmanın hesaplarını yapmaya başladılar. Peki, neydi yeni konsept?.. Ordunun aslında Kuzey Irak’a operasyon filan yapmaya niyeti yok. AKP’yi sandıkta yıpratmak için bir oyun oynanıyor!.. Bunu yazan “kafa”nın mantığına göre azan terör de, verdiğimiz şehitler de hep bu oyunun parçası!.. Bu mantığa göre 2005’in başından beri evlatlarımızın kanına giren, yalnızca bu ocak ayından bu yana 6 ay içinde 41 evladımızı şehit eden terörist, sırf AKP’nin iktidar olmasını engellemek için tetikçi rolünü üstlenmiş bulunuyor!.. Bu kafa karşısında ancak “utanıyorum” diyebiliyorum!.. Örnek mi istiyorsunuz? O kadar çok ki!. Önceki gün Referans gazetesinde Cengiz Çandar’ın “Süleymaniye tacizi mi, hükümete taciz mi?” başlıklı yazısından okuyacağınız şu paragraf her şeyi anlatmaya fazlasıyla yetiyor: Öyleyse, bu oynanmakta olan “oyun”un, Türkiye’nin “iç politika çekişmeleri” ve “iktidar mücadelesi”yle ilgisi daha ön planda olmalıdır. Zaten, asker, “Bakın, ben üzerime düşeni yapmaya hazırım ama siyasi irade yoksa ben ne yapabilirim” demek istiyor olabilir yorumları yapılıyor. “AK Parti’nin terör konusunda gerekeni yapmadığı” ve bu sayede onu sandıkta zora sokma hesapları güdüldüğü ileri sürülüyor. Bu arkadaşlar genellikle böyle yapar; vermek istedikleri mesajları, aracısı oldukları “talimatları” hep, “yorumları yapılıyor”, “ileri sürülüyor”, “olabilir” gibi nereye çekersen oraya yamanabilecek “kaygan” sözcüklerle anlatırlar!.. Çandar da bu sözcüklerden bol miktarda harcadıktan sonra, asıl parlatmak istediği noktayı son cümlede vurguluyor: Başbakan’ın harekete geçmesi ve iç politikada seçimlerin iptalini bile beraberinde getirebilecek gelişmelerin önüne geçmesi, ön alması, “oyun bozması” da gerekiyor. Haklı tabii, gerçekten bozulması gereken bir oyun var!.. Bu ülkenin ve bu halkın esenliği için, ABDABAKPişbirlikçi ittifakının karanlık niyetlerinin mutlaka önlenmesi gerekiyor!.. Önümüzdeki bir buçuk ay içinde midenizi fazlasıyla bulandıracak en bayağı oyunları izleyeceksiniz…Bu karanlıktan çıkmak için, bu güzelim ülkeyi çocuklarımıza bırakabilmek için, özenle korumamız gereken tek bir şey var, o zaman tümünü tarihin çöplüğüne süpürebiliriz: 14 Nisan ruhu!.. SESSİZ SEDASIZ (!) Tekne yatağından hasta yatağına DÜNYA Bankası’nın istifa etmekte olan Başkanı Paul Wolfowitz’in İstanbul’da bindiği teknede öptüğü hanımın İmregül Gencer olduğunu ve hanımefendinin alımsatım işlerinde danışmanlık yaptığını öğrenince Mustafa Saraç şöyle diyor: Ofer’in ortağı Kutman’la aynı şirketi yönetmiş bulunan Gencer, ‘Wolfowitz’le tanışırım, arada danışırım. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, 2000’de Tüpraş hisselerinin yabancıya satışında, yönetim kurulu üyesi olduğum Global Menkul Değerler’e yetki verdi. Hasta yatarken, telefonla 200 milyon dolarlık hisseyi yabancılara sattım’ buyuruyor. Görüldüğü gibi yabancılarla her zaman, ‘şiş kebapraki’ muhabbeti yapılmıyor. ‘Danışan’ şahıs, Türkiye ekonomisinin en önemli uzuvlarından birini, çokuluslu şirketlere, hem de tek başına satmaya yetkili kılınabiliyor. Halkımızın ‘yetki’ verdiği vekiller, yabancı şirketlerle aşırı samimi bir şahsa, yaşamsal bir konudaki ‘yetki’yi devredebiliyor. ‘Danışılan’ ve öpüşülen şahıs ise bizzat alıcı şirketlerin resmi devlet görevlisi olabiliyor. Satıcının, satış konusunu alıcıya ‘danış’ması gibi tuhaflıklar yaşanabiliyor. Bu bakımdan İmregül Hanım’ın, ‘tekne yatağı’nda kiminle öpüştüğü ve ‘hasta yatağı’nda kiminle konuştuğu, kamu mülklerinin akıbeti söz konusu olduğunda, bir romantik magazin haberinden ziyade, bir sosyoekonomik hadise olarak okunuyor! Şey Hayati Evliyaoğlu: “Yapmadıkları bir şey kalmıştı, giderayak oğlan çocuklarının şeyini de kesecekler!” Parti Akif Kökçe: “Sağda beklenen birleşme gerçekleşmedi. Kişilerden geçtik, partiler bile dönmeye başladı...” SınırTanımaz ABD’nin Hava Sahası İhlali... ALPASLAN BERKTAY 2 ABD F16 uçağı Güneydoğu sınırımızı geçip hava sahamızı 4 dakika süreyle işgal etti. Bunu “kaza” sayan ABD makamları, arkasından aynı rahatlıkla “Bu konu bizim için kapanmıştır” dedi. (Sorunu biz açar, biz kapatırız!) Genelkurmay Başkanlığı olayı Dışişleri Bakanlığı’na bildiriyor. Bakan, olaydan 5 gün sonra konuşuyor ve “Genelkurmay’dan ayrıntılı bilgi gelmedi. Sınırlarda genellikle bu tür olaylar oluyor. Tesadüf mü? Bir kasıt var mı? Kaç dakikadır? Ne kadar süredir? Ne kadar içeridedir? Ne tür bir adım atılacak? Bir nota mı? Yoksa Büyükelçi çağrılıp bilgi mi alınacaktır?” diyor. Vaktinde ve ayrıntılı bilgi verildiği ise ortaya çıkıyor! Komşu ülkeler arasında sıradan sınır ihlalleri olağandır ve bunlar, bir araya gelinerek çözümlenebilir, doğrudur. Binlerce kilometre ötedeki ABD’nin uçaklarının Türkiye’ye sınırlarını ihlal etmesi ise olağan değildir. ABD nere, Türkiye nere? Bu, sıradan bir sınır ihlali değildir. Türk askeri, ülkesini bölmeye çalışan düşmanını kovalayamayacak! Çünkü o PKK terörünün arkasında “Büyük dost ve müttefik ve de stratejik ortak” ABD var! O F16’lar bu uyarıyı “nazikçe” yapıyor! Kendince sınırlar çizen, bir BOP uydurup haritalar değiştiren sınırtanımaz ABD, Kuzey Irak’ta ne aramaktadır? Sınırları çizen de, ihlal eden de o!.. İhlal edilen, Türk ABD sınırı mı, Türk Irak sınırı mı? Sınırtanımaz ABD ile hangi sınır ihlali konusu görüşebilir? ??? ABD, hukukta “Yeni ABD Hukuku” denilebilecek bir çığır açtı. Dünyanın en saldırgan devleti, “Saldırma hakkımız engellenemez!” diyor. Nalıncı keseri gibi kendine yontan bir “hukuk”! ABD uçakları, Irak güçlerini de “Radarlarınız uçaklarıma kenetleniyor” diye bombalayıp, kendi ülkelerinde 36’ncı paralelin güneyine sürdü ve kuzeyinde uzaktan kumandalı bir “devlet” uydurdu.. “Kaza” deyip, Muavenet’in kaptan köprüsünü uçurup 5 askeri şehit etti. Daha önce Sirte Körfezi’nden top atışıyla Kaddafi’nin çadırda uyuyan küçük kızını öldürdü. İzinsiz girdiği Avustralya karasularında “manevra” yaptı. Kırım önlerinde Sovyet zırhlılarına arkadan sokulup mahmuzladı. Hep aynı “hukuk”: “Saldırma hakkımız engellenemez!” ??? ABD’nin başımıza getirdiği takım ise olayın öbür, daha acı yüzü.. Kimden yana olduklarını sormaya gerek yok, kimden yana oldukları belli... Büyükelçiyi rahatsız etmemek için, notayı müsteşara veriyorlar. Nota sözcüğünü ağızlarına bile alamıyorlar. Biz ettik, sen eyleme! Özür dilemedikleri eksik! Sözlüklerinde “özür dilemek” yoktur. Türk askerinin başına çuval geçirirler. Rumsfeld de, Wolfowitz de özür dilemek ne yapılan küstahlığı haklı bulurlar. Burada Cumhurbaşkanlığı’na soyunan “Türk” de onları haklı bulur! (Irak’taki işkence sahneleri yayımlandığında da “Demokrasinin zaferi” der.) Korkutma meraklısı Başbakan da her şey olup bittikten sonra, “Tekrarı halinde ne olacağı bellidir” der, önümüzdeki seçimler var; büyükelçiden özür mü dilerler? “Ben değiştim” diye diye geldikleri yer, ortada! ABD’nin getirdiği bu Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları, bu ülkeye yakışmıyor; Türkiye’yi temsil edemez! Gerçek Türkiye, alanları dolduran milyonlarda... Onların sesini susturamazlar! O ses, Irak sınırındaki Mehmetçiğin yanında! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com e posta: umitzileli?gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 7 Haziran www.mumtazarikan.com Marmara Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Diş Protez Bölümü öğrenci kimliğimi, öğrenci sağlık karnemi ve öğrenci çıkış belgemi kaybettim. Hükümsüzdür. DENİZ TÜFENKÇİ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kuzey Anadolu’da 1 yetişen, tüylü 2 ve çiçekli dal 3 ları sebze olarak kullanılan 4 otsu bir bitki. 5 2/ Bir tümceyi 6 oluşturan bi7 rimlerden her biri... Bacak 8 lara ayak bile 9 ğinden dize 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kadar dolanan ensiz 1 V A R T A V A R ve uzun kumaş par2 A S I K E Ş A N çası. 3/ Süt şekeri... UMA Bir nota. 4/ Rütbesiz 3 L İ D Y A V E T E R A N asker... Metalden ya 4 L D E Y İ pılmış hilal. 5/ Bir işi 5 A R A S E N E Z E A K yerine getirmek için 6 verilen söz... Kökü 7 A Ş M O R O N yukarıda, dalları aşa 8 D İ L E K B A S ğıda olduğuna inanı 9 A T İ K A L İ U lan cennet ağacı. 6/ Son, işin sonu... Şenliklerde caddelere kurulan süslü kemer. 7/ Dil devriminin ilk yıllarında “belediye” anlamında kullanılan sözcük... “Akıyordu / Gösterip aynasında söğüt ağaçlarını” (Nâzım Hikmet). 8/ Aşırı güçlük ve sıkıntı. 9/ Güreşte bir oyun... Dökülen tohumlarla ertesi yıl çıkan tahıl. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Güney Anadolu’da da yetişen ve patatese benzer yumruları yiyecek olarak kullanılan bir bitki. 2/ Rize ilinde bir şelale... Yabancı. 3/ Arnavutluk’un para birimi... Huysuz, çirkin ve yaşlı kadın. 4/ Az pişmiş et. 5/ Çok sevilen kimse ya da şey... Damızlık dişi hayvan. 6/ “Cezayir menekşesi” de denilen, beyaz ya da pembe renkli çiçekler açan bir süs bitkisi... Romatizma ağrısı. 7/ Vilayet... Mersin’in bir ilçesi... Uzaklık işareti. 8/ Maden külçelerinin eritilip arındırılması... En kalın erkek sesi. 9/ Anadolu’nun bazı yörelerinde, geceleri insanların üstüne çöküp korkuttuğuna inanılan düşsel yaratığa verilen ad. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear