28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 HAZİRAN 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA ÇEVRE 9 Yarın Dünya Çevre Günü nedeniyle yapılacak etkinliklerin ana teması küresel iklim değişikliği olacak Buzullar eriyor, Türkiye kuruyor ÖZLEM GÜVEMLİ Her yıl çevre sorunlarına dikkat çekmek amacıyla 5 Haziran günü kutlanan Dünya Çevre Günü’nün teması “buzulların erimesi” olarak belirlendi. Buzulların erimesi, kısa bir süre öncesine kadar görmezden gelinen küresel iklim değişikliğinin sonuçlarından sadece biri. Küresel iklim değişikliğinin yarattığı diğer önemli bir sorun olan kuraklık da Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor. İklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan kuraklığın pençesinde olan Türkiye, son 40 yılda toplam 2.5 milyon hektarlık sulak alanının 1 milyon 300 bin hektarını kaybetti. Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) 1972 yılında aldığı karar doğrultusunda 5 Haziran, Dünya Çevre Günü ilan edildi. Giderek bozulan çevre nedeniyle 5 Haziran, uzun süredir kutlama havasından uzakta sorunların gündeme getirildi ? UNEP, 2007’inin Uluslararası Kutup Yılı olmasından yola çıkarak Dünya Çevre Günü’nün temasının “buzulların erimesi” olmasına karar verdi. ? Kuzey Kutbu’ndaki buzulların son 30 yıl içerisinde yüzde 1520 oranında eriyeceği, 2100 yılında ise tamamen yok olacağı düşünülüyor. ği bir gün olarak çeşitli etkinliklere sahne oluyor. UNEP, 2007’inin Uluslararası Kutup Yılı olmasından yola çıkarak Dünya Çevre Günü’nün temasının “buzulların erimesi” olmasına karar verdi. Bu yılki etkinlikler, kutuplardaki ekosistem ve orada yaşayan halk üzerindeki etkilerine odaklandı. Buzulların erimesi küresel iklim değişikliğinin yarattığı en önemli sorunların başında geliyor. Kuzey Kutbu’ndaki buzulların son 30 yıl içerisinde yüzde 1520 oranında eriyeceği, 2100 yılında ise tamamen yok olacağı düşünülüyor. Sibirya ve Alaska’da sıcaklıklar 1950’den bu yana 23 derece kadar arttı. Grönland’da buz kütlesinin bazı parçaları son birkaç yılda 10 metre kadar eridi. Erime devam ettiği sürece denizler 7 metreye kadar yükselecek, Hollanda ve Danimarka gibi birçok kıyı ülkesi tamamen sular altında kalacak. Buzulların erimesi kutup ekosisteminde yaşayan canlıların da sonunu getirecek, böyle giderse kutup ayıları yeryüzünden silinecek. KÜRESEL ISINMA KAPIYA DAYANDI Küresel iklim değişikliğinin Türkiye’ye olası etkileri uzun yıllardır çevreciler ve uzmanlarca gündeme getiriliyordu. Ancak özellikle bu yıl ülke genelinde yaşanan seller ve kuraklık, küresel ısınmanın ne kadar ciddi bir tehdit oluşturduğunun fark edilmesini sağladı. Ülkenin önemli gündem maddelerinden biri haline gelmesine karşın hükümet bu konuda hiçbir adım atmadı. Küresel ısınmayı tetikleyen sera gazı salınımlarının azaltılmasını öngören Kyoto Sözleşmesi, maddi yük getireceği gerekçesi ile imzalanmıyor. Hükümet sözleşmeyi imzalamaya yanaşmazken yapılan araştırmalar Türkiye’nin, son 40 yılda Van Gölü’nün 3 katı büyüklüğünde sulak alanını kurutma, doldurma ve su rejimine yapılan müdahaleler sonucu kaybettiğini ortaya koyuyor. Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın (WWFTürkiye) araştırmalarına göre sulak alanların içme suyu sağlama, taşkın kontrolü, yeraltı sularının beslenmesi, besin depolama, iklim değişikliğinin kontrolü, doğal arıtım, balıkçılık, saz kesimi, turizm ve rekreasyon olanakları sağlamak gibi hayati işlevleri bulunuyor. Türkiye bugüne kadar Amik ve Avlan gölleri, Kestel, Gâvur, Yarma, Aynaz, Hotamış, Eşmekaya sazlıkları gibi çok önemli sulak alanlarını yanlış su politikaları nedeniyle kaybetti. Dünyada iklim dengeleri altüst olurken Türkiye’de de son yılların en kurak kış mevsimi yaşandı. Önümüzdeki yıllarda sulak alanların yanı sıra özellikle Ege, Akdeniz ve Orta Anadolu’daki yağışlarda önemli ölçüde azalma ve buna bağlı kuraklık yaşanacağı tahmin ediliyor. YIKICI KURAKLIKLAR BM’nin çarpıcı çevre raporu B irleşmiş Milletler’in 2 Şubat günü açıkladığı iklim raporu da dünyada geniş yankı uyandırdı. Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen iklim değişikliği panelinde, Hükümetler Arası İklim Değişikliği Uzmanlar Grubu’nca açıklanan 21 sayfalık bir raporda, küresel ısınmanın son 50 yılda yüzde 90 oranında insan eliyle yaratıldığı ve asırlarca süreceği vurgulandı. Raporda, insan eliyle sera gazlarının salımının neden olduğu sorunlar “Daha az soğuk günler, daha sıcak geceler, öldüren sıcak hava dalgaları, seller ve yoğun yağışlar, yıkıcı kuraklıklar ve kasırga ile tropikal fırtına gücünde artış” olarak sıralandı. Raporda altı çizilen diğer çarpıcı tespitler de şöyle: ? 2100’e kadar sıcaklık 1.8 ila 4 derece artacak. Bu, binlerce yıldır iklimde meydana gelen en dramatik değişiklik. ? Uzun süreli ve yoğun sıcak hava dalgalarıyla daha sık karşılaşacağız. ? Uygarlaşma ne kadar yavaşlarsa yavaşlasın ya da sera gazlarının salımı ne kadar azalırsa azalsın, küresel ısınma ve deniz seviyesinin yükselmesi asırlarca sürecek. Okyanuslardaki su seviyesi 18 ile 59 santimetre yükselecek. ? Daha şiddetli fırtınalar görülecek. ? Sıcaklık dalgaları daha sık yaşanacak. ? Kutup buzulları eriyecek. 2100 yılı yazında artık Antarktika olmayabilir. ? Bangladeş’ten Hollanda’ya pek çok kıyı ülkesi sular altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya. 6 FELAKET SENARYOSU Su havzaları her geçen gün kururken Türkiye’nin zenginliği olarak nitelenen biyolojik çeşitlilik yok oluyor Sulak alanlar SOS veriyor SEZER VETO ETMİŞTİ Nükleer tehlike artık çok yakın ürkiye’nin en tartışmalı konularından biri olan nükleer santrallar konusu çevrecilerin yoğun protestolarına ve baskılarına karşın yasalaştı. 8 Mayıs 2007 tarihinde TBMM’den apar topar geçirilen “Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Tasarı” önce Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edildi. Sezer veto gerekçesinde, nükleer santralların işletme sürelerinin sonunda sökülmesinin kurulması kadar ve belki de daha fazla maliyet gerektirdiği ve düzenlemenin Hazine’ye büyük bir mali yük getireceğini belirtti. TBMM de Sezer’in veto ettiği maddeleri yeniden düzenleyerek tasarıyı tekrar onayladı ve yasa sonunda çıktı. Türkiye’nin, neredeyse tüm dünyanın vazgeçtiği nükleer teknolojiye geçmesi için attığı bu adım, olası felaketlerin de habercisi. Yenilenebilir kaynakların bir kenara bırakılıp nükleerin tercih edilmesi hem çevre, hem sağlık hem de ekonomik alanda büyük krizlere yol açacağı için tepkiyle karşılanıyor. T WF Türkiye’nin yürüttüğü yerel çalışmalara göre Türkiye’deki önemli sulak alanların son durumu şöyle: Konya Havzası Eşmekaya Sazlıkları: Eşmekaya Barajı yapılırken tamamen kuruyan, şu an ne baraj ne de sazlık bulunan bölge 2005’te doğal sit statüsünü kaybetti. Yine Konya Havzası’nda bulunan ve 1985’te yaklaşık 16 bin hektar olan Hotamış Sazlıkları 1990’da 8 bin hektara düştü, bugün ise tamamen kurumuş durumda. Ereğli Sazlıkları: Alanı besleyen kaynaklar üzerine yapılan barajlar, tahliye kanalları ve yeraltı sularının tarımsal sulama amacıyla aşırı derecede çekilmesiyle çok büyük ölçüde kurudu. Yaz aylarında tamamen kuruyan alanın tek su kaynağı ise Ereğli ilçesinin kanalizasyon kanalı. Tuz Gölü: Türkiye’nin ikinci büyük gölü ve en büyük özel çevre koruma bölgesi olan Tuz Gölü, şu an olması gereken büyüklüğün yarısı kadar. Konya ve Aksaray şehirleriyle KuluŞereflikoçhisarCihanbeyliEskil ilçelerinin evsel ve endüstriyel atıkları ve ayrıca binlerce ton tarımsal atık, herhangi bir arıtıma tabi ol W Bafa Gölü Türkiye’nin kurumaya yüz tutan sulak alanlarından. madan yıllardır Tuz Gölü’ne akıtılıyor. Beyşehir Gölü: Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü ve milli park alanı olan göl, tarımsal sulama amacıyla su çekilmesi nedeniyle giderek küçülüyor ve sığlaşıyor. Küçülmenin yanı sıra kirlilik de Beyşehir için önemli bir sorun olarak kabul ediliyor. Suğla Gölü: Doğal göl olma özelliğini kaybederek önemli ölçüde kurudu. Şimdi su depolama alanı olarak kullanılıyor. Meke Gölü: Konya Havzası’nın diğer sulak alanları gibi kuruma sürecinde ve parçalara ayrılmış durumda. Gölün küçülmesinde azalan yağışlardan daha çok havza bazında sü rekli düşen yeraltı su seviyesinin etkili olduğu bildiriliyor. Sultansazlığı: Sazlığı besleyen su kaynaklarının tarımsal amaçlı kullanımı için kesilmesi nedeniyle yüzde 90 oranında küçülmüş durumda. Bafa Gölü: Gölü besleyen Büyük Menderes Nehri ile göl arasına yapılan setler, barajlar ve Söke sulamasına verilen su gibi nedenlerle göl susuz ve oksijensiz kalmakta, küçülmekte ve toplu balık ölümleri yaşanmakta. Manyas Gölü: Sığırcı Deresi ile kuzeyden, yani Bandırma tarafından gelen kirlilik baskısı devam ediyor. Kuşların önemli barınma, kışlama ve üreme alanı olan bu deltada, geçmişte DSİ’nin gölün güney bölümüne etki eden baraj çalışması sonucu su seviyesi yükselmiş ve Avrupa Konseyi tarafından iyi korunan milli parklara verilen ‘A’ sınıfı diploması geri alınmıştı. Manyas Gölü, alana yapılan su müdahalelerinin geri dönülmesi çok zor, pahalı ya da imkânsız sorunlara yol açabildiğini gösteriyor. Doğu Karadeniz Havzası: Sahip olduğu bitki, kuş, memeli ve sürüngen türleri ile bu havza da kirlilik, plansız altyapı, kontrolsüz turizm, yasadışı avlanma, toprak kayması gibi sorunlarla boğuşuyor. Belediyenin emlak politikaları protesto edildi Adalı yurttaşlardan eylem İstanbul Haber Servisi Ada sakinlerinin internet üzerinde oluşturduğu “Adalar postası” isimli iletişim grubu, dün Adalar Belediyesi’nin “öngörünüm güzelleşmesi” adı altında yaptığı sahil düzenlemelerini ve Adalar’ a yönelik emlak politikalarını “Böngörünüm istemiyoruz” eylemiyle protesto ettiler. Heybeliada sahilinde toplanan Adalı yurttaşlar, “doğal ve kentsel SİT alanı” olan Adalar’ ın, İstanbul’un herhangi bir yeri gibi imara açılamayacağını vurgulayarak, 1984’ten beri süren yapılaşmanın yasalara aykırı olduğuna dikkat çektiler. Protesto gösterisinde yapılan konuşmalarda “Heybeliada’da ‘öngörünüm güzelleşmesi’ projesi adı altında sahillerde asırlık ağaçlar hunharca budanıp gölgelerinden mahrum bırakılıyoruz. Zemine güneş ışığını en çok yansıtan granit taşlar döşeniyor. Ağaç gölgelerinin yerine Ada’nın kentsel dokusuna aykırı muşambalara çekiliyor” denildi. Adalılar, bu düzenlemelere izin vermeyeceklerini söylediler. SAMİMİ BULUNMADI Bush Kyoto’ya göz kırptı BD Başkanı George W.Bush geçen günlerde küresel ısınmaya yol açan gazların salımından başlıca sorumlu olan 15 ülkenin toplanarak 2008’in sonuna kadar uzun vadeli hedefler üzerinde uzlaşmasını teklif etti. Bush, Kyoto Anlaşması’nı, ekonomiyi baltalayacağı gerekçesiyle imzalamaktan kaçınmıştı. Bush son yaptığı açıklamada ise temiz teknolojilere ağırlık verilmesini ve hükümetlerin bu teknolojilere çeşitli vergi teşvikleri getirmesini istedi. Avrupa Birliği Komisyonu’nun çevreden sorumlu üyesi Stavros Dimas, açıklamaların Washington’ın küresel ısınma sorununa klasik yaklaşımını yansıttığını belirtti. Dimas, “Açıklamada hiçbir temel kısıtlama yok, hedefler de belirgin değil” dedi. A ‘Nükleersiz Türkiye Barajsız Munzur’ T unceli Dernekleri Federasyonu (TUDEF) bünyesindeki Munzur Vadisi ve Çevresini Koruma Kurulu “5 Haziran Dünya Çevre Günü” nedeniyle Galatasaray’dan Taksim’e kadar “Nükleersiz Türkiye, Barajsız Munzur” yürüyüşü düzenledi. Galatasaray’da “Başka bir enerji mümkün, başka bir Munzur yok”, “Munzur’da barajlara hayır” yazılı pankart ve dövizleriyle toplanan Tuncelililer ve çevreciler, İstiklal Caddesi boyunca “Munzur özgürdür özgür akacak”, “Hilmi Güler istifa” sloganlarıyla, zılgıt ve alkışlarla yürüdüler. TUDEF Sözcüsü Hasan Şen, “Türkiye kuraklık ve susuzluktan kıvranırken hükümet bunun sözünü bile etmiyor. Çernobil’in etkileri hayatımızı tehdit etmeye devam ederken, Nükleer Yasa el çabukluğuna getirilerek hayatlar ateşe atılıyor” dedi. Açıklamanın sonunda sanatçı Nurettin Güleç, Âşık Mahzuni’nin “Amerika Katil” türküsünü okudu. (Fotoğraf: Serkan YILDIZ) Prof. Şatıroğlu: Üreme sağlığı büyük tehdit altında Sıcak, spermleri de vuruyor ANKARA (AA) Ankara Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Hakan Şatıroğlu, erkeklerde sperm sayısının ve kalitesinin önemli ölçüde azaldığı uyarısında bulundu. Spermler için en büyük tehlikenin sıcak hava olduğunu belirten Şatıroğlu, “Spermler, vücut ısısında, yani 37 derecede yaşayamıyorlar. Ancak 35.536 derecede yaşıyorlar. Beden ısısından 11.5 derece soğuk olmaları gerekiyor” dedi. Son 200 yıldır yerkürenin kirlendiğini ve dengesinin bozulduğunu savunan Şatıroğlu, “Maalesef sadece son on yılda dünyanın ısısını 1 derece artırdık. Benim 60 milyon diye bildiğim ortalama sperm sayısı, bugün yaklaşık 20 milyona düştü’’ diye konuştu. Türkiye Aile Planlaması Derneği’nin genel başkanlığı görevini de yürüten Şatıroğlu, sperm düşmanının sadece küresel ısınma ve buna bağlı etkiler olmadığına dikkati çekerek, yemek kültürü ve yaşam biçiminin de sperm sayısının kalitesini düşürdüğünü söyledi. 30 yıl sonra sperm sayısının daha da düşeceğini iddia eden Şatıroğlu, “Önümüzdeki 2530 yıl içinde doğal yolla üremeyi mumla arayacağız. Gelecek, tüp bebeklerin olacak” dedi. Senaryo B1, 1.8 derecelik sıcaklık artışı (1.1 ila 2.9 derece): Daha az kirletenlerin olduğu küreselleşmenin etkisiyle “ortak” bir dünya öngörülüyor. Yüzyılın ortasında nüfusun tavan yapacağı, sonra düşüşe geçeceği, çözümlerin ekonomik ve çevresel yaşanabilirliğe yöneldiği, daha hakkaniyetli, ancak iklimin yönetiminde daha fazla girişimin olmadığı bir dünya tasarlanıyor. Senaryo A1T, 2.4 derecelik sıcaklık artışı (1.4 ila 3.8 derece): Artışın çok hızlı olmasına karşın, ekonomi fosil enerjilerin dışında kaynaklara dayanıyor ve daha etkili teknolojilerle hemen bütünleşiyor. Senaryo B2, 2.4 derecelik sıcaklık artışı (1.4 ila 3.8 derece): Ekonomik, sosyal ve çevresel anlamda yaşanabilirlikte yerel çözümlerin önem kazandığı bir dünyayı tarif ediyor. Senaryo A1B, 2.8 derecelik sıcaklık artışı (1.7 ila 4.4 derece): Artış çok hızlı, ekonomi, fosille nükleer ve yenilenebilir enerji kaynaklarının dengeli olarak kullanımına dayanıyor. Daha etkili yeni teknolojiler de çok çabuk yaşama giriyor. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (UAEK) 2050 için şu an öngördüğü tahminlere en yakın senaryo. Senaryo A2, 3.4 derecelik sıcaklık artışı (2 ila 5.4 derece): Kendine yeterli, yerel kimliklerin korunduğu çok heterojen bir dünyayı tahmin ediyor. Nüfus artmaya devam ediyor, doğum oranları daha yavaş seyrediyor, ekonomik kalkınma özellikle bölgesel eğilim gösteriyor. Senaryo A1F1, 4 derecelik sıcaklık artışı (2.4 ila 6.4 derece): Daha fazla kirletenlerin olduğu, fosil enerjilere fazlasıyla muhtaç, sıcaklığı çok hızlı artan bir dünya öngörülüyor. CUMHURİYET 09 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear