26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 30 HAZİRAN 2007 CUMARTESİ 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Polis, fuhşu engellemek amacıyla yolda bekleyenlere ceza kesiyor Muhallebi ve Puding... Başarılı bir iş hayatı olan aynı zamanda hamarat ev kadını bir yeğenim var. Bir zamanlar Ankara’da otururdu bu güzel kızcağız. Her şeyi iyiydi de, aklı bir karış havada, haylaz bir kocası vardı, sık sık başı siyasi nedenlerle derde girer, hapse düşerdi. Ben de Ankara’ya gittiğimde hem bahtsız kız ne yapıyor bakayım, hem de hiç değilse manevi açıdan destek olayım diye uğrar, arada da yemeğe kalırdım. Yıllar önce, ülkenin karanlık dönemlerinden birinde, yine ona uğradığımda, işten gelmiş, burnundan soluyarak yemekleri pişirmiş sofrayı hazırlamıştı, yemeğin sonlarına doğru mutfağa yönelen, şimdilerde meslek sahibi koca adam olan, sarışın oğluna arkasından seslendi: Oğlum gelirken buzdolabındaki pudingi de getiriver. Biraz sonra, bizim yeğenin oğlu üç tabak muhallebi ile döndü. Çocuk yemeğini bitirip, elini yıkamak için içeri gidince dayanamayıp sordum: Kızım nedir bu puding hikâyesi? Ne pudingi yahu, bunlar düpedüz muhallebi! Bizimki lafı ağzıma tıktı: Aman dayı sus! Muhallebi desem yandım Allah yediremiyorum, puding deyince, silip süpürüyor. Güldüm. Haklıydı. İşimden biliyordum. Ülkemizde gerçeği bizden biri dile getirince aldırılmıyor, ama yabancı adlı, etiketli ya da sıfatlı biri aynı gerçeği ifade etti mi, hemen kabul görüyor ve baş tacı ediliyor. ??? CIA’nin eski gizli raporlarının açıklanması üzerine, bizim küçük yeğenin muhallebi – puding öyküsü bir kez daha geldi aklıma. Bakınız bunlardan birinde, 17 yıl önce, Başkan Baba Bush’a verilen bir CIA raporunda neler var: “Türkiye’de anayasa İslami partilerin şeriatı desteklemesini yasaklıyor. Ancak dindar Müslümanlar olan Özal ve birçok bakanı İslamı politik kazanç için kullanıyor. Laik kesim olan aydınlar, ordu, Batılılaşmış aileler küçük bir grup olmalarına rağmen, Türk toplumunda büyük role sahipler. Dini temel alan partiler en büyük yükselişlerini gerçekleştirdikleri 1974 seçimlerinde bile yüzde 10’luk barajı aşabilmiş değil. Ancak buna rağmen Türkiye’de siyasi İslam yükseliyor. Özal ve destekçileri İslamın bir geriye dönüş olmadığını, dini özgürlüklerin aynı zamanda ifade özgürlüğü olduğunu ve ahlaki değerlerin korunmasını sağladığını belirtiyor. Laik kesim ise Özal ve destekçilerinin gizli bir hedefi olan radikaller olduğunu ileri sürüyor.” Görüyorsunuz CIA o zamanki durumu ve tartışmaları gayet iyi özetlemiş. O günleri gayet iyi anımsıyorum. Vizyon sahibi diye sunulan Özal’ın aslında Türkiye’yi radikal İslama sürüklediğini yazardık, yandaşları ise buna şiddetle karşı çıkarlar, Türkiye’nin bu noktaya varacağını şiddetle yadsırlardı. Ama onların görmediği gerçeği CIA bütün açıklığıyla görmüştü. ??? Bugün de özde değişen bir şey yok. Tıpkı Özal gibi, Recep Tayyip Erdoğan da, Türkiye’yi, bu kez 17 yıl öncesinden çok daha hızlı ve kararlı bir şekilde, İslamcı bir rejime doğru itmektedir. Özal ile Erdoğan’ın bir başka benzer noktaları da, bu girişimlerinde ABD desteğinin önemini kavramış ve ona sıkı sıkıya dayanmış olmalarıdır. Bunun için ABD’nin her istediği yapılmakta, küreselleşme olgusu bahane edilerek, her istenen yerine getirilmektedir. Tıpkı o zaman olduğu gibi, AKP iktidara geldiğinden bu yana da, bu tehlikeye dikkati çeken insanlar ve yazarlar var. Ama tıpkı o zaman olduğu gibi, bugün de, AKP’nin girişimlerini demokrasinin, ifade özgürlüğünün bir sonucu olarak göstermek isteyenler, Özal gibi, Erdoğan’ı da “vizyon sahibi, Türkiye’yi dünya ile bütünleştiren” bir lider olarak gösterme çabası içinde olanlar, medyanın köşe başlarını tutmuş, toplumu dışardan da pompalanan bir kampanya ile şartlandırma çabalarını yoğunlaştırmış bulunmaktalar. Kimileri de AKP’nin hızla bir merkez partisi olmaya yöneldiğini, merkeze doğru kaymakta olduğunu ileri sürmekteler. Yaşadığımız bütün olaylar bunun gerçek olmadığını gösteriyor. Daha işbaşına geldiği andan başlayarak, AKP’nin çekirdek tabanı ve özellikle halk ile arasındaki aktarma kayışlarının etkisiyle, liderleri istese bile, merkeze kaymasının mümkün olamayacağını yazıyoruz. Ama bizim ve bizim gibi düşünenlerin söyledikleri yerli malı olduğu için muhallebi muamelesi görüyor. CIA’nın açıklamaları ise, yabancı kökenli olduğu için puding gibi algılanıp itibar görecekler. Ama bunların açıklanması için beklenecek olan sürede de iş işten geçmiş olacak. Cadı avı gibi uygulama ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün, fuhşu engellemeye yönelik başlattığı ceza uygulaması tartışmalara neden oldu. Fuhuş yapmak amacıyla yolda bekleyen kadın ve travestilere 117 YTL ceza kesilmesini öngören uygulama, hukukçuların “yolda bekleyen bir kadının amacının fuhuş olup olmadığına” nasıl karar verileceği eleştirilerini de beraberinde getirdi. Sağlık Müdürlüğü Zührevi Hastalıklar ve Fuhuşla Mücadele Komisyon Başkanlığı yurttaşlardan bazı semtlerde sokak ve caddelerde bekleyen hayat kadınları ile travestilerin rahatsızlık verdiklerine ilişkin artan başvurular üzerine bir toplantı düzenledi. Komisyon, Zührevi Hastalıklar ve Fuhuşla Mücadele Tüzüğü’nün 4. maddesinin tanıdığı yetkiye da ? Ankara’da başlatılan ve bir haftada 57 kişiye ceza kesilen uygulamayı hukukçular “Yolda bekleyen bir kadının amacının fuhuş olup olmadığına nasıl karar verilecek” diye eleştiriyor. yanarak bu kişilerin Kabahatler Yasası’nın 32. maddesine göre cezalandırılmasını kararlaştırdı. Valiliğin onayıyla alınan karar 22 Haziran’dan itibaren uygulanmaya başlandı. Uygulama kapsamında 57 kişiye ceza kesildi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Adem Sözüer, uygulamaya ilişkin olarak NTV’ye yaptığı açıklamada, “Trafik ve kamu düzeninin sağlanması açısından polisin böyle bir yetkisi var ama bu yetki, ‘Siz fuhuş için burada duruyorsunuz’ diye uygulanamaz” dedi. Hangi nedenle olursa olsun kamu düzenini bozucu bir suç olduğu zaman bir şikâyet olmasa bile Kabahatler Yasası’nın söz konusu maddesinin işletilebileceğini belirten Sözüer, “Ama bu maddenin yerinde işletilmesi gerekir. Bir kadın bir yerde bekliyorsa ‘Bu kadın fuhuş yapıyor’ diye bu para cezası verilemez. Sokakta yürüyen, bekleyen bir kadın var, ‘Fuhuş amacıyla bekliyor’ diye bir ceza, yaptırım uygulanamaz” diye konuştu. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün uygulamasının ahlak zabıtalığı yapan uygulamalara dahil olduğunu belirten Sözüer, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün söz konusu uygulamasının yanlışlıklara neden olabileceğine işaret etti. Sözüer, şöyle devam etti: “Kabahatler Kanunu’nun 32. maddesinin fuhuşla hiçbir ilgisi yok. ‘Emre aykırı hareket etmek’ deniyor bu maddede. Hangi emre uymadıkları için bu ceza hayat kadınları ve travestilere kesiliyor? Ortada hiçbir yasal dayanak yok aslında... Bugün travestilere, eşcinsellere yapılan şeyin, bu baskılar arttıkça kimin başına geleceğini kestiremeyiz. Sokakta kıyafetini beğenmedikleri kadınların başına böyle bir şey gelip gelmeyeceğinin garantisi yok.” Avukat Yasemin Öz de söz konusu uygulamayı “Cadı avı” olarak nitelendirdi. Öz, “Fuhuş Türkiye’de suç değil, fuhşa aracılık etmek ve kamusal alanda yapmak suç. Bu, yasal olmayan şeye yasal kılıf bulmaktan başka bir şey değil. Bunlara itiraz edeceğiz” diye konuştu. Dink cinayeti davası pazartesi günü başlıyor. Dink ailesinin avukatları ‘Soruşturma eksik deliller kayboldu’ İstanbul Haber Servisi Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 19 Ocak’ta öldürülmesine ilişkin, katil zanlısı O.S, azmettirici Yasin Hayal ve muhbir Erhan Tuncel’in de aralarında bulunduğu 18 sanığın yargılanmasına 2 Temmuz Pazartesi günü başlanacak. Terör örgütünün dava sanıklarından ibaret olmadığını söyleyen Dink ailesinin avukatları, soruşturmada pek çok yönün eksik kaldığını, birçok delilin de kaybolduğunu belirttiler. Dink ailesi avukatlarından Fethiye Çetin, İstiklal Caddesi Mis Sokak’taki avukatlık bürosunda davaya ilişkin bilgilendirme toplantısı yaptı. İddia makamının tanımını yaptığı bu örgütün, davanın sanıklarından ibaret olmadığını, çok organize ve cinayetin planlandığı yer dışında, İstanbul’da da bağlantıları olan bir yapı olduğunu söyleyen Çetin, “Hazırlık soruşturması cinayetin planlandığı yerle sınırlı kalmıştır. Örgütün buradaki bağlantılarının üzerine gidilmemiştir. Bu nedenle soruşturma ciddi biçimde eksiktir” dedi. Çok planlı bir cinayete hazırlık sürecinin olduğunu yineleyen Çetin, Dink’in öldürülmesinde ihmalleri olan, Trabzon, İstanbul ve Ankara’da görev yapan güvenlik güçlerinin, şüphelilerle ilişkileri ortaya çıkmasına karşın, bu davaya dahil edilmediklerini anımsattı. Çetin, Agos ve Birgün gazetelerinin, Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Uluslararası PEN Yazarlar Derneği’nin davaya müdahil olmak için başvuru yaptığını, duruşmaya Dink ailesi adına 500’ü aşkın avukatın katılacağını da belirtti. 35 KİŞİ ÖLMÜŞTÜ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN Sıvas katliamı 14. yılında İstanbul Haber Servisi Sıvas katliamının 14. yıldönümünde, çok sayıda sivil toplum örgütü “Sıvas katliamını unutmadık, unutturmayacağız” sloganıyla Sıvas’ta buluşacak. Sivil toplum örgütleri, anma törenine gitmek üzere 1 Temmuz Pazar günü, saat 14.00’de Karacaahmet Mezarlığı Dergâhı önünde toplanacak. 2 Temmuz 1993 yılında, Sıvas Madımak Oteli’nin yobazlar tarafından ateşe verilmesi sonucu 35 kişi katledilmişti. Aralarında Alevi Bektaşi Federasyonu, Anadolu Kültür ve Araştırma Derneği, Divriği Kültür Derneği, Gençlik Dernekleri Federasyonu, Halkevleri, TAYAD, Gazi Kültür Vakfı ve Temel Haklar Dernekleri Federasyonu’nun da bulunduğu çok sayıda sivil toplum örgütü tarafından yapılan ortak açıklamada, “14 yıl önce gerçekleştirilen katliamı unutmak yeni katliamlara kapı aralamaktır. Unutmak, katledilen sanatçılarımızın ülkesinin aydınlık geleceğini yaratmak için, hayalini kurup mücadelesini verdiği, uğruna öldüğü bir idealden, hepimizin kardeşçe yaşayacağı bir ülke istemekten vazgeçmektir” denildi. Katledilenlerin Türkiye’nin aydınlık yüzleri, üreten beyinleri ve ileri sanatçıları olduğunun vurgulandığı açıklamada, katliamı gerçekleştirenlerin amacının “toplumu geriye götürmek ve AleviSünni çatışmasına sürüklemek” olduğu belirtildi. Ümraniye soruşturması Emekli binbaşı F.E. tutuklandı namikzafer@yahoo.com CHP , Sıvas olayları sırasında yaşamını yitiren 35 aydını unutmadı Madımak’a müze sözü SELDA GÜNEYSU asirmen?cumhuriyet.com.tr TÜRKİYE GAZETECİLER SENDİKASI ANKARA CHP, Sıvas’ta, 2 Temmuz 1993’te Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında 35 aydına mezar olan Madımak Oteli’ni “Hoşgörü Müzesi” yapma sözü verdi. Partinin seçim bildirgesinin kültür sanat bölümünde, “Sıvas Madımak Oteli’ni Alevi kültürünün korunmasına katkı sağlayacak çerçevede ‘Hoşgörü Müzesi’ne dönüştüreceğiz” ifadesi yer aldı. CHP, Sıvas olayları sırasında yaşamını yitiren 35 aydını unutmadı. Partinin seçim bildirgesinde, Anadolu kültürünün köklerinin, hem 13. yüzyıl hümanizmasını oluşturan Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli ve Şeyh Edebali’ye hem de laik Cumhuriyetin çağdaş, insan sevgisiyle şekillenen evrensel değerlerine ve özgürlükçü kültürüne dayandığına işaret edilerek “Sıvas Madımak Oteli’ni Alevi kültürünün korunmasına katkı sağlayacak çerçevede ‘Hoşgörü Müzesi’ne dönüştüreceğiz” denildi. CHP Ankara Milletvekili Yakup Kepenek, Madımak Oteli’nin müze haline dönüştürülmesi fikrinin, Türkiye’deki kültürel zenginliği ön plana çıkarması açısından önem taşıdığına vurgu yaptı. Kepenek, “Ote lin müze haline dönüştürülmesinde her ne kadar geç kalınsa da gelecek kuşakların zihninde Sıvas olaylarını canlı tutmasına yarar sağlaması ve onların bu olaylardan ders çıkarması açısından önem taşımaktadır. ” dedi. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Kazım Genç, 35 aydının yakıldığı Madımak’ın, bugün hâlâ otel olarak kullanıldığına işaret ederek “ Bunun da ötesinde Madımak otelinin bir bölümünde et lokantası işletiliyor. İnsanlar duyarsız bir biçimde o lokantada et yiyebiliyor. Bu çifte zulümdür” diye konuştu. İstanbul Haber Servisi Ümraniye’de bir gecekonduda ele geçirilen patlayıcılara ilişkin soruşturmada adı geçenlerle bağlantısı olduğu iddiasıyla gözaltına alınan emekli Binbaşı F.E. dün tutuklandı. Soruşturma kapsamında daha önce gözaltına alınan, çıkarıldıkları mahkemece serbest bırakılan Gazi G. ile Ayşe Asuman Ö. için de tutuklama emri çıkarıldı. Ümraniye’de bir gecekonduya yapılan operasyonda ele geçirilen patlayıcı ve silahlara ilişkin yürütülen, emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin ile astbusay Oktay Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu 8 kişinin tutuklandığı soruşturmada yeni tutuklamalar oldu. Eskişehir’de yakalanan emekli Binbaşı F.E, dün çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. F.E’nin yakalandığı evde de çok sayıda silah ve patlayıcı ele geçirilmişti. Soruşturma kapsamında mahkemece serbest bırakılan Gazi G. ile Ayşe Asuman Ö. için de tutuklama kararı verilirken önceki gün gözaltına alınan İsmail E. ise serbest bırakıldı. VKGB’ye baskın: 20 gözaltı Ankara Emniyet Müdürlüğü, “Vatansever Kuvvetler Güç Birliği (VKGB)” adlı derneğin Ankara’daki şubesine “silahlı örgüt kurmak” ve “haksız ekonomik kazanç sağlamak” iddiasıyla baskın düzenleyerek yaklaşık 20 kişiyi gözaltına aldı. Baskın sırasında derneğin bilgisayarlarına da el konuldu. Doğan Grubu’ndaki işten çıkarmalara tepki İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Radikal ve Fanatik gazetelerinde çalışan çok sayıda basın emekçisinin işten çıkarılmasını kınayarak “İşten çıkarmaların, Doğan Grubu’nda yüzde 20 küçülme kararına bağlı olarak gerçekleştirildiği öne sürülmektedir. “Ekonomik gerekçeler” ileri sürülerek işçi çıkarılmasının vicdani ve ahlaki hiçbir izahı yoktur. Havuz sistemi uygulamasıyla, en az elemanla en çok sayıda ürün çıkarma gayreti, tam bir emek sömürüsüdür” denildi. TGS’den yapılan yazılı açıklamada, işten çıkarmaların nedeni olarak basın emekçilerinin örgütsüzlüğü gösterildi. Açıklamada, Doğan Grubu’nda çalışan bazı basın emekçilerinin işveren tarafından odaya çağrıldığı ifade edilerek “‘Sendika üyesi olduğunuzu öğrendik, istifa edin yoksa işten çıkarılacaksınız’ yönünde şikâyetler sendikamıza ulaşmaktadır. Doğan Grubu merkezinden tüm birimlere gönderilen, ‘Sendika üyesi olduğundan kuşkulandıklarınızı bile işten atın veya istifa ettirin’ talimatı yasaya ve anayasaya aykırı bir suçtur” denildi. “1993’te PKK ateşkes kararı almıştı. Aziz Nesin’le bir girişim başlatmıştık. ‘Kürt Sorununa Çözüm İnisiyatifi’ .. İlk toplantımızda 1993 ateşkesinin işleyip işlemediğini, askeri kuvvetlerin nasıl hareket ettiklerini gözlemek için Diyarbakır’a bir heyet gönderme kararı aldık. Heyette birkaç profesör arkadaşım, İnsan Hakları Derneği Başkanı, iki eski, bir de yeni üç milletvekili vardı. Ben de heyet başkanıydım… Temaslarımızı sürdürürken korkulu anlar yaşadık. Kulp’tan adeta kovulduk. Bir binbaşı vardı. Bize son derece antipatik davrandı. O esnada İstanbul Tıp Fakültesi Sinir Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı arkadaşım Prof. Dr. Coşkun Özdemir binbaşıya hitaben dedi ki, ‘Binbaşım, Kürt meselesi hakkında hiç kitap okudunuz mu?’ Binbaşı çıldırdı! ‘Ne münasebet. Ne demek! Ben beynimin kıvrımlarını bu pis şeyle dolduramam. Ne böyle kitapları okurum, ne de elime alırım.’ Profesör de ‘Bilmeden, tanıma ‘Amidalılar, Diyarbekir Sürgünleri…’ dan nasıl hüküm verilebilir ki!’ dedi. Ve noktayı binbaşı koydu: ‘Biz bunları biliriz. Bunların ne olduğunu da biliriz’…” Yukarıdaki satırlar eski TİP Milletvekili Dr. Tarık Ziya Ekinci’ye ait. Şeyhmus Diken, üç kitap olarak planladığı dizinin son kitabında “Amidalılar, Sürgündeki Diyarbekirliler”i (İletişim Yayınları) anlatıyor. Daha doğrusu onlarla konuşuyor, onların anlattıklarını aktarıyor. Dizinin önceki kitapları “Diyarbekir Diyarım Yitirmişem Yanarım”, “İsyan Sürgünleri”ydi. ??? Dr. Tarık Ziya Ekinci de, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından yurtdışında yaşamak zorunda kalan Diyarbakırlılardan. Şeyhmus onunla konuşmuş, Diyarbakır özleminin, yurt özleminin ne anlama geldiğini dinlemiş ve aktarmış. Yalnız onunla değil, dünyanın dört bir yanına siyasi nedenlerle kaçıp yerleşmek zorunda kalan, Mehdi Zana, Zerruk Vakıfahmetoğlu, Fevzi Karadeniz, Keya İzol, Nedim Dağdeviren gibi sıla özlemi çeken birçok Diyarbakırlının duygularını aktarmış. Tarık Ziya Ekinci’nin Şeyhmus’a anlattığı olaylar, onun Türkiye’ye döndükten sonra kendi kentine ilk gelişlerinde başından geçenlerdi. Başlarına gelmedik kalmamıştı. Bu nedenle Türkiye’ye döndükten sonra uzun yıllar Diyarbakır’a gitmeye cesaret edememişti. ??? Şeyhmus Diken, kitaba etkili bir önsöz yazmış. Önsözün başlığı “Sürgün Her Yerde Yalnızdır.” “Sürgünlerle ilgili ilk yüzleşmeyi 2000 yılında İsveç’e Stockholm’e gittiğimde yaşamıştım. Orada kaldığım bir haftalık zaman diliminde her anım, onları izleyip gözlerken kendimle hesaplaşarak, kendimle tartışarak geçmişti. Tartışmıştım sürekli sürgün Kürtlerle. Israrla dönmelerini istemiştim kendilerinden. Çünkü fark etmiştim ki 20 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen oralı olamamışlardı. Ayrıkotu gibi duruyorlardı. Filmi, kaçıp göçtükleri 12 Eylül 1980 öncesinde durdurmuşlar ve o andan öteye geçememişlerdi. Sürekli birbirlerinin gardını ölçen küçük gruplar halinde yaşıyorlardı. Hayatın her ayrıntısına siyasal bir gönderme yapmak adeta varlık nedenleriydi. …Bir kısmı dönüyorlardı. Ülke dedikleri eski yurtlarına. En çok da dönenlerin psikolojisinde görmek olasıydı tahribatı. İki yerli de olamamanın garip tezahürüne dönüşmüştü yılların sürgün hayatı. Ne tarihin gençlik evresinde kalmış ‘yitik ve uzak ülke’nin anıları, ne de yeni ama kendisine ait olmayan sürgün ülkesinin hep yabancı hissettiren yeni yüzü… …Sürgünlük, geri dönüşsüz hayatlara doğru çıkılan uzun yolculukların, kendi coğrafyasından kopuverişin hikâyesidir. Sürgün insanı, yola çıkarken sadece gidiş biletini alır. Bu bile tek başına ağır bir kırılma/yarılmadır… Sürgün ülkede, yürüdüğünüz sokaklar hiçbir zaman sizin olmayan, sizin olmayacak bir şehrin sokaklarıdır. Her şey ‘sizden önce birileri tarafından düzene’ konulmuştur. Sizden, sizin ruhunuzdan hiçbir iz o ‘donuk yüzlü’ gölgeli soluk mekânlara yansımamıştır. Size kalan, bir yabancı gibi, sadece ‘seyretmektir’.” ??? Şeyhmus Diken’in sürgünleri anlatan kitabı aslında ülkemizin acılarla dolu tarihinin de önemli bir boyutudur. Nâzım Hikmetlerle, Yılmaz Güney’lerle süren sürgünlük, aynı zamanda ülkemizin demokratikleşme kavgasının da bir başka yüzüdür. Diyarbekir Sürgünleri kitabını ilgiyle okuyacağınızı umuyorum. CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear