24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 24 HAZİRAN 2007 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr Ercan Çitlioğlu, Türkiye üzerinde odaklanmış tam 32 psikolojik harekât olduğunu söyledi Hedef tahtasında TSK var SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Kuzey Irak’a bir sınır ötesi operasyon için toplanan terör zirvesinden hemen önce söylediği “İçerde 5000, dışarıda 500 terörist var. Önce içeriyi halletsinler” biçimindeki sözleri hâlâ gündemde baş köşeleri koruyor. Öte yandan ABD’deki Hudson Enstitüsü’nde yapılan bir toplantıda konuşulan dehşet senaryoları da ortalığı toz dumana boğuyor. Türkiye üzerinde ne gibi oyunlar oynanıyor? Kimler neyin peşinde? Bu soruların yanıtını terör uzmanı Ercan Çitlioğlu’yla konuşurken bulmaya çalışıyorum. Çitlioğlu’nun anlattıkları kanımı donduruyor. Çitlioğlu, “Türkiye üzerinde odaklanmış bugün tam 32 psikolojik harekât var. Amaç devletin reflekslerini yok etmek” diyor. Erdoğan’ı o sözleriyle Türkiye’nin NATO ve BM nezdinde uluslararası hukuktan doğan haklarını arayamayacak duruma getirmekle eleştiren Çitlioğlu ayrıca kimilerinin hedef tahtasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) olduğunu vurguluyor. Kuzey Irak’a sınır ötesi operasyon yapılması tartışmaları olurken Erdoğan çıkıp “dışarıda 500, içerde 5 bin terörist var. Önce içeriyi halletsinler” gibisinden bir açıklama yaptı. Sizce Erdoğan bu sözlerle ne demek istedi? ÇİTLİOĞLU Başbakan’ın bunu bilinçsizlikle ve ayaküstü bir konuşma sırasında söylediğine inanmak çok güç. Çünkü her iki halde de son derece vahim bir durum çıkıyor ortaya. Sayın Başbakan Türkiye’nin ulusal güvenliği, toprak bütünlüğü ve üniter yapısını tehdit eden bu kadar vahim bir konuda devletin bilgi ve belgelerine dayanmak yerine kimi gazetelerde okuduğu haberleri kendisine kaynak alarak konuşuyorsa o zaman ortada son derece ciddiyetsiz bir durum vardır. Yok eğer bunu bir ciddiyetsizlik ve bilgisizlik örneği değil de belli bir amaca yönelik olarak söylediyse ki birtakım olayları arka arkaya koyduğumuzda bunun amaçlı bir söylem olduğu baskın olasılık olarak ortaya çıkıyor, o zaman ortadaki durum bir öncekinden de daha vahim. Neden, peki? Çünkü Sayın Başbakan özellikle bu sözleri terörle ilgili o mini zirve toplantısından önce söyleyerek o toplantıyı anlamsız kılmış, içini boşaltmıştır. Türkiye’nin elinde uluslararası hukuk ve siyaset alanında kullanabileceği çok önemli iki siyaset vasıtasının önünü tıkamış ve Türkiye’nin argümanlarını geçersiz kılmıştır. Bunlardan birisi NATO Sözleşmesi’nin (NATO Charter) beşinci maddesidir. NATO Sözleşmesi’nin beşinci maddesi, “Bir NATO üyesi ülke dışarıdan bir saldırıya uğrarsa bu saldırı tüm NATO üyesi ülkelere yapılmış sayılır” diyor. Sayın Başbakan bu tehdidin Kuzey Irak’tan değil de ağırlıklı olarak Türkiye’den kaynaklandığını, 500 ve 5000 rakamlarıyla ortaya koyduğu zaman Türkiye’nin gerektiğinde 5. maddenin çalıştırılmasıyla ilgili olarak NATO’ya başvuru hakkının önünü tıkamıştır. Dışarıdan değil, tehdidin içeriden ağırlıklı olarak kaynaklandığını Sayın Başbakan bu sözleriyle kayda geçirmiştir. Meşru müdafaa hakkı Peki, sizce Erdoğan’ın bu sözü söylemesindeki amaç ne olabilir? Türkiye’nin uluslararası hukuk alanında kaybettiği ve üzerinde durulmayan ya da konuşulmayan bir başka olay daha var. BM Şartnamesi’nin 51. maddesi bir ülkeye sınırdaş ya da üçüncü bir ülkenin toprakları kullanılarak ve bu toprakların kullanıldığı ülke o tehdidi bertaraf etme olanağına sahip değilse silahlı saldırıya maruz kalan ülkeye meşru müdafaa hakkını verir. Sayın Başbakan bu sözleriyle BM Şartnamesi’nin 51. maddesinin de çalıştırılmasının önünü tıkamıştır. Çünkü ‘ Sayın Başbakan tehdidin içerden kaynaklandığını ortaya koyarak Türkiye’nin gerektiğinde NATO’ya başvuru hakkının önünü tıkamıştır. ’ Irak’ın kuzeyindeki tehdidi küçümseyerek ve bir anlamda minimize ederek Türkiye’ye esas tehdidin kendi toprakları içinden kaynaklandığını söylemiş, 51. maddeye göre Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’ne başvurmak ve konseyin gerekli kararı alamaması halinde meşru müdafaa hakkını kullanmasının da önünü tıkamıştır. Sayın Başbakan’ın spekülatif anlamda değerlendirilen bu sözlerinin Türkiye’ye uluslararası hukuk alanında iki tane çok ciddi olumsuz faturası olduğunu da bizim bilmemiz gerekiyor. Irak’ın kuzeyinde üslenen PKK varlığına karşı güç kullanımı destekli kriz yönetimi uyguluyordu. Güç kullanımı destekli kriz yönetimi meselenin çözülememesi halinde askeri güç kullanabileceğinizi ortaya koyan birtakım eylemlerde bulunmanız demektir. Ama askeri güç kullanımına kadar başvurulması gereken başka siyaset araçları vardır. Nedir bunlar? Bunlar diplomatik ilişkilerdir. Diplomatik ilişkilerde sorunlu ülkeyle temsil düzeyinizi düşürebilirsiniz. Örneğin büyükelçi yerine maslahatgüzarla temsil edilirsiniz. Büyükelçinizi geri çağırabilirsiniz. Ya da diplomatik ilişkilerinizi askıya alabilirsiniz. Bir başka seçenek diplomatik ilişkileri tümden keserek üçüncü bir ülke üzerinden diplomatik ilişkileri götürmektir. Ekonomik ve siyaset vasıtaları vardır. İthalat ve ihracatınıza sınırlama getirebilir, stratejik kalemlerde kota koyabilirsiniz. Kültürel ilişkilerinizi as kıya alabilirsiniz. Hava sahanızı kapatabilirsiniz. Bütün bunlar askeri seçeneğe başvurulmaması için yapılması ve uygulanması gereken siyaset vasıtalarıdır. Bir de bu son ABD’deki Hudson Enstitüsü’nde düzenlenen toplantıda konuşulan dehşet senaryoları olayı var. Sonuçta bu tür toplantılar ABD’deki düşünce kuruluşlarında her zaman yapılır da bu son toplantı acaba Türkiye’ye neden çok önemli bir olaymış gibi takdim edilmek istendi ve neden bu kadar tepki topladı? Hudson Enstitüsü ABD’de özellikle neocon’lara yakın ABD’deki yüzlerce düşünce kuruluşundan sadece birisi. ABD’deki düşünce kuruluşları gerek Türkiye’yle, gerek Balkanlar’la, gerek Ortadoğu’yla, gerek Kafkaslar’la, gerek Orta Asya’yla ilgili senaryolar üzerinde çalışırlar. Sanıyorum bundan 15 yıl kadar önce Türkiye’yle İran arasında bir savaşı öngören bir senaryo üzerinde Pentagon yetkililerinin de katıldığı bir çalışma yapıldı. Bu senaryo Türkiye’de hiçbir şekilde bugün üzerinde durulan senaryo kadar tartışılmadı. Yine ABD’de Ege Denizi’yle ilgili olarak Türkiye’yle Yunanistan’ın üç günlük bir savaş tarzında hazırlanan bir senaryo üzerinde tartışıldı. Türkiye bunun da üzerinde çok fazla durmadı. Geçen yıllarda Türkiye’deki ağustos depreminden sonra bu defa İstanbul’da çok büyük ve yıkıcı bir deprem olacağı, Türkiye’nin bu depremin sonuçlarıyla başa çıkamayacağı için uluslararası güçlerin müdahalesini öngören bir ayrı se naryo çalışması daha yapıldı. Bunun da üzerinde kimse durmadı. Psikolojik harekât Bütün bu söyledikleriniz yankı bulmadı da bu son senaryo neden o kadar tepki topladı? Biliyorsunuz, bu Hudson Enstitüsü’ndeki en önemli kişilerden birisi Bayan Zeyno Baran. Zeyno Baran ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Matt Bryza’nın nişanlısıdır. Dolayısıyla böyle bir senaryonun o enstitüde görüşülüyor oluşu Türkiye’nin iç koşullarını çok yakından izleyen bir kişinin de içinde olduğu bir kurum olduğunu düşündüğünüz zaman daha vahim bir anlam kazanır. Ayrıca bu senaryonun Türkiye’ye yansıtılması da Milliyet gazetesinde Yasemin Çongar aracılığıyla oldu. Yasemin Çongar’ın ABD’deki bazı kurum ve kişilere olan yakınlığını bildiğimiz zaman ve özellikle ABD’nin tezlerini habercilik örtüsü adı altında sürekli olarak Türkiye’ye empoze ettiğini de düşündüğünüzde Türkiye’nin son derece bilinçli bir psikolojik harekâtın hedefi olmuş gibi bir sonuca varmanız mümkün. Bunun bu kadar önemsenmesi sanıyorum bu toplantıya Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden bir generalle Washington Büyükelçiliğimizdeki askeri ataşenin, yani askeri personelin de katılmış olmasıdır. Yani askerler Türkiye’yle ilgili bir felaket senaryosunun içinde yer aldılar ve böyle bir senaryoya karşı çıkmak yerine hatta kendi fikirlerini de beyan ettiler, gibi bir izlenim yaratılmak isteniyor. Bunu dönüp dolaşıp yine Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hedef alınmasına yönelik bir psikolojik harekât olarak değerlendirmek gerekiyor. İyi de o toplantılar benim bilebildiğim kadarıyla uçuk kaçık senaryoların ele alındığı yerler. Sizce bunların düzenlenmesine neden gerek görülüyor? Demin söylediğim nedenden. Ayrıca bunlar hiçbir şekilde ayakları yere basmayan senaryolar da olabilir. Ama tüm kurumlar bu tür senaryoları tartışır. Bunun Türkiye’de uygulanması planlanan bir senaryonun oradaki antrenmanı olarak değerlendiriliyor oluşu doğrudan doğruya Türkiye’ye son yıllarda yönelik psikolojik harekâtın bir başka yansıması tarzındaki değerlendirme geldi. Nitekim Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, “Böyle bir durumda askerlerin toplantıyı terk etmelerini beklerdim” tarzında bir sonuca varışı da sanıyorum bu psikolojik harekâtın vardığı en son nokta oldu. O zaman ben de şunu söyleyebilirim: “Keşke Süleymaniye’de Türk askerlerinin başına çuval geçirildiği gün Sayın Abdullah Gül de mezun olduğu lisenin mantı gecesini terk etseydi.” İnsanlar bir şey söyledikleri zaman bunu söyleme hakkına sahip olmaları gerekir. Buna sahip olmayanların kalkıp da bu tür tavsiyelerde bulunmaları doğrudan doğruya iç siyasete ve TSK’yi yıpratmaya yönelik bazı söylemlerdir. P O R T R E ERCAN ÇİTLİOĞLU Dörtyol, 1943 doğumlu. İÜ İktisat Fakültesi Gazetecilik ve İşletme İktisadı enstitülerini bitirdi. İngiltere’de İngilizce eğitimi aldı. 196587 yılları arasında Turizm ve Tanıtma Bakanlığı ile Başbakanlık’ta, Londra Büyükelçiliği Basın Müşaviri ve Basın Yayın Enformasyon Genel Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundu. 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’na sivil görevli olarak katıldı; gazi unvanı aldı. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (ASAM) terorizm konusunda danışmanlık yapıyor. Bahçeşehir Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanlığı’nı yürütüyor. Kıbrıs Uluslararası Üniversitesi Yüksek Lisans Bölümü’nde dersler veriyor. ‘ İnsanlar bir şey söyledikleri zaman bunu söyleme hakkına sahip olmaları gerekir. Buna sahip olmayanlar tavsiyede bulunursa bu, TSK’yi yıpratmaya yöneliktir. ’ Ortadoğu’da türbülans yaşanıyor Türkiye üzerinde çok ciddi bir psikolojik harekât yürütüldüğünü söylediniz. Bu psikolojik harekât kimler tarafından ve ne amaçla yapılıyor ? Bölgemizde Balkanlar’dan Kuzey Kafkasya’ya, Kuzey Afrika, Ortadoğu’ya baktığımızda son derece türbülanslı bir durum yaşandığını görüyoruz. Bunu Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarıyla ve ABD’nin uygulamak istediği Büyük Ortadoğu Projesi’yle (BOP) üst üste koyduğunuzda bütün bu sınırların bir şablon gibi üst üste bindiğini görüyorsunuz. Bunun bir rastlantı olduğunu söyleyebilmek mümkün değil. Osmanlı’nın parçalanmasıyla bağımsızlıklarını kazanan ülkelerin var olduğu topraklar üzerindeki bölünmeler, etnik çatışmalar hâlâ devam ediyor. Buraya İran’ı katmıyorum. Çünkü İran varlığını sürdüren ve bir imparatorluk geleneğinden gelen bir ulus devlettir. Ulus devlet kimliğine sahip olmayan, Osmanlı’dan kopan ve bağımsızlıklarını kazanan tüm ülkelerin parçalandığını görüyoruz. Türkiye de bir ulus devlet ve Türkiye’de son dönemde hedef tahtasına konulan ulus devlet kimliğidir. Acaba bu nedenle mi ulusalcılar kimileri tarafından küçük düşürülmek isteniyor? 1950’li, ‘60’lı yıllarda karşı gruptakileri aşağılamak için, “Moskova’ya git” denirdi. 2000’li yıllara geldiğimizde aşağılamanın şekli değişti. Şimdi insanları aşağılamak için “milliyetçi” ve “ulusalcı” deyimleri kullanılır oldu. Bugün insanların ülkelerine bağlılıkları, ülkelerini sevmeleri ve ülkelerine sahip çıkmaları kimi çevrelerce aşağılanmaları, küçümsenmeleri ve dışlanmalarını gerektiriyor. Bunu da psikolojik harekâtın vardığı son nokta olarak değerlendirmeliyiz. Bir insan doğal olarak ülkesine, bayrağına, vatanına bağlı olmalıdır. Ama Türkiye’de olay tamamıyla tersine dönmüştür. Bu bağlılıklara sahip olanların eleştirilmeye ve seslerinin bastırılmaya çalışıldığı bir süreç yaşanıyor. İyi de bu durum rastlantısal olamaz mı? Bunu da rastlantılarla açıklamak mümkün değil. Psikolojik harekât açısından Türkiye’nin en büyük talihsizliği şu oldu: Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) Türkiye’ye yönelik psikolojik harekâtları etkisiz kılmak için çalışan ve kontrpsikolojik harekât yürüten bir bölüm vardı. AKP iktidarı döneminde MGK yeniden yapılandırılırken AB’nin bu konudaki uygulamalarına uygunluk sağlamak amacıyla bu bölüm lağvedildi. Psikolojik harekâtı yürütme ve yönetme görevi valiliklere verildi. Valiliklerin elinde bu konuda yetişmiş personel yok. Psikolojik harekât uzmanının yetişmesi için gerekli süre en az 10 yıldır. Türkiye şu anda tam 32 tane psikolojik harekâtın odak noktasında. MGK’de o birimi ortadan kaldıran AKP iktidarına şunu sormak lazım: “AB üyesi ülkelerde benzer kurumlar yok mu?” Hepsinde var. Çünkü bu devletin kendisini savunma refleksidir. Devletin savunma refleksi dendiğinde hemen derin devlet diye bir kavram ortaya atılır. Bu da psikolojik harekâttır. “Gölgedeki Sessiz Tanıklar” adlı son kitabınızdan söz eder misiniz? Bir ay önce yayımlanan bu kitap 196080 döneminde Türkiye’de yaşanmış üç tane casusluk olayını anlatıyor. Sanıyorum bu kitap kendi türünün ilki. Bunu yazmamın iki temel nedeni var. Birincisi şu: Türkiye’de birileri birileriyle gurur duyduğunu söylüyor. Ama gerçekten gurur duyulacak şeyler yapan ama yaptıklarından, hatta varlıklarından haberdar olmadığımız gerçek kahramanlar var. Ben bu gerçek kahramanların gerçek öykülerini, hatta devletin savunma refleksini nasıl sonuna kadar savunduklarını toplumun bilmesini istedim. ‘ Türkiye’de olay tamamıyla tersine dönmüştür. Ülkesini seven ve ona bağlı olanların eleştirildiği ve seslerinin bastırılmaya çalışıldığı bir süreç yaşanıyor. ’ “İSTANBUL’DAKİ YENİ KUŞAKLARLA BİR YIL” Kıymetli Arkadaşlarımız, Sizleri, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği ( YKKED) İstanbul Şubesi’nin 1. Kuruluş Yılı Yemeğinde birlikte olmaya davet ediyoruz. Tarih : 28 Haziran 2007 Perşembe Yer : Mimar Sinan Üniversitesi Fındıklı Restaurant Meclisi Mebusan Cad. No:24 Fındıklı Saat : 19.30 Ücret : 35,00 YTL ÇORLU CUMOK ve ADD ÇAĞIRIYOR “TERÖRE LANET” SESSİZ EYLEM Şehitlik Parkı’nda Miting Saygı Duruşu, İstiklâl Marşı ve Basın Açıklaması 24 Haziran 2007 (Pazar) Saat 11.00 Bu Akşam Televizyonda Bol Bol Orman Yangını Haberi İzleyeceksiniz Atatürk posterleriniz ve bayraklarınızla bekliyoruz. Sen Gelmezsen Bir Eksiğiz! addcorlu?yahoo.com.tr, corlucumok?yahoo.com.tr YENİ KUŞAK KÖY ENSTİTÜLÜLER DERNEĞİ İSTANBUL ŞUBESİ TEMA Ormanlarımız Yanıyor. Seyirci Kalmayın. Fidan Dikim Hattı: (0 212) 284 80 00 www.tema.org.tr CUMHURİYET 12 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear