28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 HAZİRAN 2007 CUMARTESİ 16 Yargıya baskının nedeni YARSAV Genel Sekreteri Ali Rıza Aydın’dan son derece yerinde biriki saptama: “Ekonomik düzenin korunması da, maddi hata dahil hukuk dışı alanların düzeltilmesi de yargı kararları ile sağlanır. Yargı, bu kesin karar gücüne bağlı olarak denetimini anayasa ve yasalara uygun olarak yapar. Kimi durumlarda yargı kararlarının aşılması için yasa, hatta uluslararası tahkim örneğinde olduğu gibi anayasa değişikliklerine gidilebilir. Ekonomisi dışa bağımlı ülkelerde, ulusal alanda yargı kararları ile ortaya çıkan engellerin aşılması, IMF niyet mektupları, AB ilerleme raporları örneğinde gördüğümüz üzere uluslararası ekonomik kuruluşların baskısı ile gerçekleşmeye başlar. Oysa, yargının bağımsızlığı toplumsal denetim anlamında önem kazanır. Ekonomi üzerindeki söz ve karar sahipliğinin, toplum yerine belirli kesimlerin ve çıkar gruplarının eline geçmesi halinde, bu kesim ve gruplar yargı bağımsızlığı ile oynamak ve yargıyı kendi çıkarlarına uygun, güdümlü hale getirmek isterler; üzerinde oynamaya başlarlar.” Ali Rıza Aydın, bu saptamaları bugün niye mi yapıyor? “Yargıya yapılan baskıları değerlendirebilmek için ekonomi ile yargı, ekonomik ve siyasal bağımsızlık ile yargı bağımsızlığı arasındaki bağın önemle göz önünde bulundurulması zorunludur” da, onun için... SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Bu kafayla ABD uçakları sınırımızı geçmiş, az kalsın cumhurbaşkanı olacak Dışişleri Bakanı diyor ki: “Bize Genelkurmay’dan detaylı bilgi gelmedi.” Ülkenin dış politikasından sorumlu; oturmuş bilgi bekliyor... Duyumlardaki amaç farklı ama: “AKP iktidarı, ABD ile doğrudan kapışmaktan yana değil. İhaleyi askerler üstlensin istiyor.” Bu kafayla yönetirsen devleti, elin büyükelçisi çıkar “pilot hatası” da der, “Biz konuyu kapanmış sayıyoruz” da der. Gemine füze de atar, başına çuval da geçirir, sınırını ihlal de eder, dalgasını da geçer. Ne bağımsızlığın kalır, ne caydırıcılığın ne de ulusal onurun... Kırar boynunu oturursun... Aradı buldu İlk DSP’de tanıdık onu. Ecevitlere söz söyletmeyecek kadar sadık, kuruluş sürecinin kitabını yazacak kadar sosyal demokrattı. DSP’de olamayınca kitap yazdı: “Kötü Yönetilen Türkiye, Örnek Vaka DSP” Kitaba göre, siyasi partilerde yaygın yozlaşma, çürüme vardı, örnek vaka da Demokratik Sol Parti’ydi... Bir başka vaka yaşandı o sırada. CHP’ye geçti. Bir süre sonra baktı siyasi partilerdeki yaygın yozlaşma ve çürüme CHP’ye de yansımış, oradan da ayrıldı. Kendi deyimiyle “kötü yönetilen” Türkiye’de milletvekili adayı olmak için aradı, taradı; gitti buldu AKP’yi, turnayı gözünden vurdu. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamlarını önleyebilmek için 12 Mart’ta dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur’a “bu tür suçların idam öngören TCK’nin 146. maddesine girmeyeceğini” savunan bir mektup yazan, dürüstlüğü ile tanınmış eski Milli Savunma Bakanlığı Askeri Adalet Dairesi Başkanı Yargıç Tümgeneral Numan Özdalga’nın büyük oğlu Haluk Özdalga, “yaygın yozlaşma ve çürümeyi” AKP aracılığıyla önleyecek anlaşılan... Bu Köşenin Okurlarına Yanıt vermek istediğim çok mektup birikti. Yerim el verdiği ölçüde, toplu istekleri dile getiren mektupları yanıtlamaya çalışacağım: “21 Mayıs tarihli ‘Türk Dostlardan Avrupalı Aydınlara’ başlıklı yazınızı tekrar tekrar okudum. ‘International Herald Tribune’ gazetesinde 35 Avrupalı aydının, aynen yazdığınız gibi, Türk halkını ahmak yerine koyan bildirilerini okuduğumda bir cevap verilmesi gerektiğini içimde hissetmiştim. Bildiriyi okuyan her kişi cevabi yazınızın altına imzasını atar...” “Gönlümden geçen, bu kadar güzel yazılmış bir yazının ‘Avrupalı dostlara!’ ulaşması. Bunu yaparsanız, köşenizde belirtin.. rahat bir uyku çekeyim.” “Yazıyı okuduğumda, bir güzel ‘Oh be!’ dedim. IHT’de yayımlanan bildirinin densizliği, benim de kanımı beynime sıçrattı. Yazının bildiriyi imzalayan ‘salaklara’ ulaşması kesinlikle gerekli. Aksi halde, ne kadar cahil ve zavallı olduklarını, maalesef, bilemeyecekler....” Bu ve bunun gibi; “Lütfen yazınızın bir örneğini IHT’ye gönderin!” mealinde çeşitli mektup ve telefonlar aldım. Bildiri metninin orijinalini görmek isteyen okurlar da var. (“To the Turkish people from their European friends” başlığıyla çıkan) Metnin IHT adresi şöyle: www.iht.com/articles/2007/05/16/opinion/edlet.php Yazımın çevirisini, IHT’ye göndermeye gelince... “Tıpkı Avrupalı dostlarımızın” yapmış olduğu gibi, arkasına imza kampanyası alan bir bildirinin “mesajı geçirmek adına” çok daha sağlam bir yöntem olduğu düşüncesindeyim. Böyle bir karşıt bildiriyi IHT’de yayımlatmanın iki yolu var: Editöre mektuplar ya da ilan! “Türkiye’de laikliğe yönelik tehditler gerçekten abartılıyor mu?” başlığı altında, belli başlı sivil toplum örgütlerinin imzaladığı “cevap niteliğinde” bir bildirinin ki tabii bu illa benim yazı olması gerekmez editöre mektuplar bölümünde “kısaltmaya uğramaksızın yayımlama olasılığı” çok daha fazladır. Dikkat edilmesi gereken nokta “laik kamuoyunun endişelerini yansıtırken”, militarist vurgulardan özenle kaçınmaktır. “Laikliğe yönelik tehdidin abartıldığı” iddiası, Türkiye’de yükselen militarizmin bir kılıfı olduğu gerekçesine dayandırılıyor ki, amaç tam da bu gerekçenin haksızlığını ortaya koymak olmalı. Avrupa’ya iletilecek mesaj, “Cumhuriyet Mitinglerine” katılan milyonların ortak paydasına dönüşen “Ne Şeriat, Ne Darbe!” çıkışıdır. “Avrupalı dostların” 2007 Türkiye’sinde gözden kaçırdıkları ya da görmezden geldikleri! boyut; son on yılda ivme kazanan Türk kamuoyu ve sivil toplumdaki gelişmeler... “İmza kampanyası” bu açıdan da etkili olur. “Avrupalı dostlar”; Türkiye’ye hâlâ “eski klişeler” merceğinden bakıyor. Türkiye’den Avrupa’ya verilecek mesajın odağı, “Türkiye’de artık bir kamuoyu var! Bu kamuoyunu hiçe saydığınız sürece, şapa oturmaya mahkumsunuz” olmalı. Özet 1970’lerde CHP’nin “sol kanat” ekibindendi. 12 Eylül’de acı çekti. Uzun yalnızlıklarla örüldü hapislik günleri... Eşi, loş askeri mahkeme koridorlarında bir direnç gölgesi olarak kalmış belleğimizde. SHP Ankara İl Başkanlığı, CHP Genel Sekreterliği, CHP genel başkan adaylığı. Bulanıklık, yenilgi, hor görülme duygusu, küskünlük, savruluş ve... Son AKP grubundaki konuşmasını dinledik. Kimsesizlerin kimsesi olma iddiasının “Allah bizi mahcup etmesin” sözleriyle bitişidir Ertuğrul Günay’ın siyaset yaşamının özeti. Çalışanların biricik sosyal güvenlik ve sağlık güvencesi olan SSK’yi tümüyle batağa sürükleyen “sağlıkta dönüşüm” yutturmacasının bir parçasıydı “Kamu İlaç Alım Protokolü.” Mehmet Domaç, Türk Eczacıları Birliği (TEB) Başkanı idi ve gözü kapalı bastı imzayı protokole. SSK ilaç alım yöntemini ortadan kaldıran, sistemi tümüyle eczanelere açan protokol ile eczacıların köşeyi döneceğini savunuyordu çünkü Mehmet Domaç... Protokol uygulandı. SSK ile birlikte eczaneler de borç batağına saplandı, Mehmet Domaç yoktu. Eczacılar iflas etti, Mehmet Domaç yoktu. Ec Bıraksanız... zacılar meydanlara çıktı, Mehmet Domaç yine yoktu. Ne zaman seçim sözü edildi, bir zamanlar solcu olduğunu ileri süren Mehmet Domaç çıktı ortaya, AKP’den aday adayı oldu. Şimdi eczacı odalarının yöneticileri mektup yazıyorlar tek tek Domaç’a, “Meslektaşlarını perişan ettin. Nereden aday olursan ol, bizi ilgilendirmez, yeter ki git başımızdan, görevinden istifa et” demeye getiriyorlar. Etmiyor. 4 Haziran’ı, yani aday listelerinin açıklanmasını bekliyormuş... Seçilecek sıraya konulmazsa TEB Başkanlığı’na devam etmekte kararlı yani... Ben Süzme “ben” her demokratik bedende bulunabilir. Öyle ya da böyle bir kere bir yere seçilip oturtulmuşsa, tüm bedenin sadece “ben” olduğunu sanır. Onun demokratik benliğinde kurumlar yoktur, kamuoyu yoktur, çağdaş hukuk yoktur. Bir ben vardır, o kadar. Benler değişmez, değişemez. Yetiştiği okul, içinden çıktığı cemaat, beslendiği kök bellidir. Belli kalıbın seçilmiş benidir o, o benden sıyrılamaz. Bir bedenin, bir yüzün karasıdır, ben. Sol’da Seçim Beraberliği Tam Oldu mu? PERİHAN ERGUN Tehlikenin farkında olarak oluşturulan büyük halk mitinglerinin getirdiği yaşama sevincimizi 22 Mayıs akşamı UlusAnafartalar çarşısı önünde patlatılan, altı masum vatandaşımızın ölümüne, yüzden fazla kişinin de yaralanmasına neden olan terör bombasının acıları içinde iktidarın aymazlıkları bir defa daha gözlendi. Yüreğimizin acısı, gözümünün yaşı dinmeden iki gün sonra da Şırnak’ta PKK teröristlerince döşenen mayınlarla askeri aracımızın havaya uçurulmasıyla altı askerin şahadeti içimizi yaktı. Terörle savaşımda ABD’nin istemleriyle yaya kalan bu iktidardan ulusumuzun kesinlikle kurtulması gerekiyor. İşte bu ve daha birçok yönetim yetersizliğinin yarattığı tehlikeli durumları fark eden halkımız buna karşı koymak için 14 Nisan’da Tandoğan’da başlayıp Çağlayan, Çanakkale, Manisa, İzmir ve daha onlarca yerde halkın laiklik ve Cumhuriyetimize sahip çıkmayı, gerici şeriatçı, tarikatçı AKP’den kurtulmayı amaçlayan, Sayın Başbakan’ın “bir avuç muhalefet” dediği gerçek yurtsever halkımızdı. Milyonların ortaya koyduğu slogan ve pankartların başında; sağda, özellikle de solda “Birleşin” istemi önde geliyordu. Bu seslere kulak vermede ilk adımı mitinglere gelmedikleri halde DYP ile ANAP attı. Daha sonra özellikle de kelimelere sığamayan görkemli İzmir mitingindeki “Birleşin, daha da birleşin!” sesleri Sayın Baykal’la, Sayın Sezer’in de beraberliğini zorunlu kıldı. Bu sol beraberlikle iktidardan kurtulmak istemi çoğunluğun ümit ışığı oldu. Her coşkulu olayda sağduyu ile bilimselliğin yerini büyük umutlar alır. Bu ittifakın içerik ve niteliğinde bazı unsurlardan ilk bakışta iki önemli konunun eksikliği görülebilir. ??? Birinci önemli unsur solda birliğin eksikliğidir. Şöyle ki; solda beraberliğin mimarı sayılan SHP Genel Başkanı Sayın M. Karayalçın’ın ittifakın dışında bırakılmasıdır.1995’te SHP’nin oy oranı yüzde 19, CHP’ninki ise yüzde 4’tü. Solun birliği istemlerinin yeşerdiği o günlerde Sayın Erdal İnönü’nün “CHP çatısı altında birleşin” demesi üzerine SHP’nin genel başkanı Karayalçın bu sıfatından duraksamadan vazgeçti, hem de Başbakan Yardımcılığı, Dışişleri Bakanlığı gibi başkaları için vazgeçilmez değerde olan bu makamları bırakarak. CHP çatısı altında birleşimi sağlamıştı. Ne yazık ki aceleye gelen, kuralları planlı bir şekilde oluşturulamamış bu birleşme o günlerde solun en büyük partisi sayılan SHP’nin yok olmasına neden olmuştu. Partinin birçok değeri istenen birleşme oluşmadığından istifa etmek zorunda kalmıştı. Atatürk’ün mirası olup onun ilkelerini özümsemesi gereken CHP’de büyük sayılanlar düşünülemeyecek küçüklükler yaptılar. Ben de Kuvayı Milliye’yi soy ismi sayacak kadar benimseyen bir ailenin çocuğu olarak Erdal İnönü’nün istifasından sonra içim kanayarak CHP’den ayrıldım. Sosyal demokrasiyle ters düşen, “az olsun benim olsun” düşüncesini kabul edemedim. Ama hep Atatürk’ün laik Cumhuriyetinin ilkelerine bağlılığımla sivil toplum örgütlerinin içinde yer aldım. Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi halka, emeğe ve özveriye önem vermesi gereken sol birlikteliğin savunucusu oldum. Şubat, Mart ve Nisan 2007 günlerinde SHP ile DSP’nin Sayın SezerKarayalçın ve sekreterler düzeyinde birliktelik amacıyla beraberlik koşul ve kuralları çalışmalarını mutlulukla izledim. İzmir mitingine el tutuşarak gelemeyen Baykal’la Sezer, halkın uyarılarıyla tehlikenin farkına vararak sevindirici beraberlik kararı aldılar. Bu kararda SHP’nin neden ve niçin dışlandığını anlamakta üzülerek güçlük çekiyorum. İki ayı aşan sürede ittifakın kurallarını daha önce İtalya’ya giderek on yedi parti ile zeytin dalını oluşturup Berlusconi’yi iktidardan düşüren Başbakan Prodi’den öğrenerek bizde de uygulanmasını isteyen Karayalçın, ki bu konuyu ölümünden evvel Sayın Ecevit’e de arz etmiş, onun da onayını almıştı. Bu beraberlik çalışmaları sürerken SHP neden ve nasıl dışlanır? Doğrusu çok değer verdiğim Sezer ve dost olarak yakınlık duyduğum Ahmet Tan’a bunu yakıştıramadım. Makul bir mazeretlerini de duymadım. ??? Sonuç olarak; bu “solda beraberlik” topaldır, aksayabilir. İçtenlikle beraberliği isteyenlerde de burukluk ve üzüntü yaratmıştır. Sayın Baykal ve Sezer’in bunu sağduyuyla hâlâ düşünebileceklerini umuyorum. İkinci soruna gelince; bu seçim beraberliğinin başarılı olabilmesi için halkın bütün dertlerini kapsayan proje ve kararlarla onlara ulaşarak anlatılması önkoşuldur. Varoşlara inilmeksizin aydın ve demokrat oylara güvenerek iktidar olunabileceğini düşünmek hayaldir. Seçimde çok değerli adayların yer alması da buna yetmez. Ancak sol’un bütünleşerek birleşmesi iktidarı sağlayabilir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Milyon kere hayır ve “Persepolis!’ İlgi çeken bir diğer yazı; Tandoğan’daki ilk miting için yazdığım (Erdoğan’a) “Milyon Kere Hayır!” yazısı oldu. “Milyon Kere Hayır”ı; fikir, gönül birliğiyle paylaşan tüm okurlara.. “milyon kere teşekkür!” “Anayasayla Rus Ruleti” (12 Mayıs) ve “Laiklik Dersi” (l9 Mayıs) başlıklı yazılarıma entelektüel içeriği zengin yanıtlar gönderen okurların; beni özellikle mutlu ettiklerini bilmelerini isterim. Gelelim son yazı “Şeriat Yaşama Nasıl Sızar!” yani “Persepolis”e! Cannes Film Festivali’nde geçen hafta sonu “jüri özel ödülü” alan, Marjane Satrapi’nin, başlangıçta “çizgiroman” türünde doğan “Persepolis” adlı eserinin Türkçesini arayan okurlar var. “Persepolis”in Türkçesi, bildiğim kadarıyla henüz çıkmadı. Yukarıda Satrapi’nin İran Devrimi’nden bir yıl sonraki halini görüyorsunuz. “Türbana sokulan” Marjane 10 yaşında. Gözlerine yansıyan hüzün, kâbusu anlamaya yetiyor! Dinci baskının ağırlığını baştan sona böyle basit “kalem darbeleriyle” anlatan bir kitap “Persepolis”. Bu eserlerden biz, ancak Batı keşfederse haberdar oluyoruz. ABD üniversitelerinde “İran devrimi” üzerinde çoktan bir ders kitabına dönüşen ve İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Almanca gibi tüm Batı dillerine çevrilen “Persepolis”in kaderi de farklı olmayacak. Son olarak bir çizgi filme dönüşen ve Cannes’da büyük sükse yapan “Satrapi’nin öyküsü”, umarım artık bizim yayınevlerimizin de ilgi alanına girer. Esen kalın... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Haziran www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Eski uygar1 lıklarda, üzerine kazı kalemiy 2 le yapılmış resim, yazı ya da 3 çizimler bulu 4 nan küçük lev 5 ha... Tantal elementinin simge 6 si. 2/ Kadastro 7 haritalarında 8 parseller topluluğu... Karade 9 niz yöresine özgü, peş1 2 3 4 5 6 7 8 9 tamal ya da başörtüsü 1 CONGO L O S yapılan bir tür dokuma. 2 A L E K A R A R 3/ Bir zinciri oluşturan 3 R E M B E T İ K O halkalardan her biri... 4 D Ç A Y G AM Küçük su kanalı. 4/ Kol B A A gücünü geliştirmek için 5 O H E L A T AMA N kullanılan cimnastik 6 N E K E B A B İ Y E aracı. 5/ Devlet büyük 7 leri, ileri gelenler... 8 L İ D A K İ A S Utanç duyma. 6/ Bir cet 9 A M A N L İ N K vel türü... Kale hendeği... Yünden dövülerek yapılan kalın ve kaba kumaş. 7/ Sığ sularda ağır yükleri taşımakta kullanılan altı düz tekne... Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. 8/ Asya’da yaşayan yabani bir keçi... Toprak, kum ve saman elemeye yarayan iri delikli kalbur. 9/ Y. K. Karaosmanoğlu’nun, Cumhuriyetin ilk yıllarını konu alan romanı... Satrançta bir taş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Düz ve yassı biçime konmuş yenecek ya da yutulacak madde... Uzaklık işareti. 2/ Her yanı suyla çevrili kara parçası... Edirne’nin bir ilçesi. 3/ Bir sebze... İki iletken arasında meydana gelen ve çok yüksek bir ısı açığa çıkaran elektrik boşalımı. 4/ Hallaç tokmağı. 5/ Kendini beğenmiş kimseler için kullanılan bir alay sözü... Güzel sanat. 6/ Tellür elementinin simgesi... Tümör... Günümüzde Hatay yöresinde görülen eski Türk güreşlerinden biri. 7/ Eski dilde büyük ırmak... Fotoğraf duyarlığını belirtmekte kullanılan sayısal değer. 8/ Telli bir çalgı... Saban demiri ya da pullukla açılan su yolu.9/ Keçisi, kedisi, tavşanı ve armudu ünlüdür... Beygir. CUMHURİYET 16 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear