02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 MAYIS 2007 CUMA AÇI MÜMTAZ SOYSAL PENCERE Nakşi İktidar Ne Âlemde?.. Murat Bardakçı dünkü köşesinde yazısına şu tümceyle giriyordu: “Hafta başında (askeri) muhtıranın asıl muhatabının Türkiye’deki Nakşibendi hareket olduğunu yazmış, İslami davranış biçimlerinin Türkiye’de son senelerde giderek değiştiğini, dini hayatla bir arada yürüyen yerel âdetlerin Türk ve Anadolu kimliğinden uzaklaşarak Araplaştığını söylemiştim.” (Sabah, 3 Mayıs 2007) ? Ne rastlantı!.. Yine dünkü Cumhuriyet’te Emre Kongar “Medya Notu” köşesinde Murat Bardakçı’nın hafta başındaki yazısını ‘önemine binaen’ ele almıştı... Bardakçı “Muhtıranın Asıl Muhatabı Nakşi Hareketidir” başlıklı yazısında ne diyordu?.. “Cumhuriyet’in ilk yıllarında dinden kaynaklanan ayaklanmaların öncüleri Nakşi idiler, zira Nakşi doktrin dünyevi iktidarı da talep ediyordu. ...İrtica yahut şeriat isteği diye nitelenen hareketler Nakşibendiliğin militan tarafı, şeriatçı olmakla suçlananlar da bu yolun mensuplarıdır.” Ve ekliyordu: “...Nakşi düşünce tarihte ilk kez devlete hâkim olmaya” başlamıştır. ? Murat Bardakçı’nın saptaması yerli yerindedir. Cumhuriyet’te ve bu köşede uzun zamandan beri işlenen bu konuya ilişkin yazılardan birisi “İskeleSancak” adlı kitabıma da alınmıştır... “Son yüzyılda Nakşilerin Kilometre Taşları...” adlı yazıdan birkaç satır: “Başlangıçta din (İslam) vardı.. Mezhep ve tarikat yoktu.. (Sonradan türeyen) Nakşibendilik de Sünni mezhebinin bir tarikatıdır, ülkemizde yaygındır... Tarihimizdeki ünlü 31 Mart Vakası’nın kahramanı Derviş Vahdeti Nakşibendi idi. 1923’te ‘Cumhuriyet Devrimi’ gerçekleşti, 1924’te hilafet kaldırıldı... 1925’te Şeyh Sait başkaldırdı... Şeyh Sait de Nakşibendi idi... 1930’da Menemen İsyanı patlak verdi... Mürtecilerin başında Nakşibendi tarikatından Derviş Mehmet vardı... 31 Mart’a adı bulaşan, Derviş Vahdeti’nin gazetesi Volkan’a yazan Said Nursi, Nakşiliğe dayanan Nurculuğu geliştirmeye çalıştı... Said Nursi’den sonra Nakşi bayrağını Şeyh Mehmet Zahid Kotku eline aldı... Bu arada Fethullah Gülen’i de unutmayın!.. Kotku, 1952’de Nakşibendi tarikatının başına geçti; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın himayesinde gelişti; 1958’de İskenderpaşa Camisi’ne atandı... Şeyh Zahid Kotku, Erbakan’ı ve Özal kardeşleri yetiştirdi...” Bilindiği gibi AKP’nin ve liderlerinin akıl hocası Korkut Özal’dır... Ne tuhaf gözlem!.. AKP’li Başbakan’dan çoğu bakana dek nicesinin bıyıkları cemaat modası üzerine mi aynı biçimde kırpılmıştır?.. ABD Türkiye’de ‘Ilımlı İslam Devleti Modeli’ni oturtmaya çalışıyor; ama, gerçek ne?.. İktidar yalnız İslamcı değil, Sünnici... Yalnız Sünnici de değil, Nakşi... Özelin de özeli var!.. ? Gerçek Müslüman bölücü ve iktidarcı Nakşiliğe karşı çıkar... Bir tarikatın iktidara geçip Arap kültürünü tüm Müslümanlara yayması; İslamı Süleymancı, Gülenci vesaire gibi zırvalıklar için kullanması,Türkiye Cumhuriyeti’nin kuyusunu kazar... Askerin en büyük korkusu nedir?.. Tarikat ve cemaatçiliğin orduya önce ufaktan sızması, sonra girmesi, askeri hiyerarşiyi kökünden bozar... Tarikat hiyerarşisine göre üstte olan yüzbaşı, albaydan önde gelir; emrü kumanda altüst olunca, disiplin arapsaçına dönüşür... ? Askerin açıklaması Murat Bardakçı’nın dediği gibi Nakşi iktidara bir uyarı mı?.. Nakşiler tümüyle iktidarda mı?.. Cemaatler birbirleriyle ne kadar mesafeli olsalar da, sürtüşseler de sonuçta Nakşilik ağır basıyor... Siyasal iktidar kapsamında kendine göre taktiği, sabrı, ihtiyatı ve ustalığı bulunan Fethullah Gülen bu konuda ne düşünüyor?.. Kör Uçuş KABUL ETMEK gerekir ki, cumhurbaşkanı seçme sürecini başlangıçta yüze göze bulaştırmış olanlar, sonuçta ustaca bir dönüş yapıp kendilerine elverişli gelen bir başka süreci başlatmayı başarmışa benziyorlar. Yine kafa göz yara yara olsa da. Buna karşılık, uzun süredir “erken seçim” isteyen muhalefet partileri cumhurbaşkanı seçilmeden sandığa gidilmesini becermiş görünüyorlar. Ama ne pahasına? Eğer AKP’nin anayasa değiştirme planı tutarsa, seçimden sonra seçilecek olan devlet başkanı, büyük olasılıkla yine o partinin elinde bulunacak olan Meclis Başkanlığı ve Başbakanlık koltuklarını kullanarak çok kısa zamanda devletin sistemini ve dolayısıyla rejimin niteliğini değiştirme olanağını daha kolay bulmuş olacak. Çünkü bu ülkenin genel seçmen yapısında az çok “sol” denebilecek oy kitlesi yüzde 30 ya da en fazla yüzde 40’ın üstüne kolay kolay çıkamadığı için, cumhurbaşkanı için uygulanacak iki turlu bir seçim yöntemi, ilk turda değilse bile ikincisinde çeşitli sağ parti oylarını bir araya getirerek Recep Tayyip Erdoğan türünden bir adayı Çankaya’ya çıkarmak için rahatlıkla kullanılabilecektir. Aynı sistemin, daha sonra, sulu gözlü bir başka adayı, Air France uçağından Tahran Havaalanı’na inen Humeyni misali, Esenboğa’ya indirmeye de yarayabilecek olması gibi. slına bakılırsa, bu amaca varmak için kullanılan yöntem, devleti “ılımlı İslam cumhuriyeti”ne dönüştürme tasarımı açısından neredeyse yeminle edinilmişçesine pervasızlaşan bir ısrarın eseridir. Son manevralar, milyonluk halk kalabalıklarının ve Genelkurmay Başkanlığı’nın uyarılarına karşı tam bir meydan okuma olmuştur: “İstediğimiz cumhurbaşkanını öyle seçtirmezseniz biz işte böyle seçeriz” diyen bir inatlaşmayla devletin yapısında ciddi bir sistem değişikliğinin gerçekleştirilmesi. Üstelik, cumhurbaşkanı seçimindeki yenilgiyi, sanki hiçbir şey olmamış gibi, “partinin istediği bir erken seçim” kararıyla kamufle ederek. lk bakışta, cumhuriyetçi muhalefetin durumu, kendi oyununa gelip tuş olmuş pehlivanınkinden pek farklı gözükmeyebilir. Nasıl sonuçlanacağı tam kestirilemeyen bir “kör uçuş” başlamış gibidir. Böyle bir görüntü, ancak olasılık sayesinde düzeltilebilir. Birincisi, cumhurbaşkanı seçimine ilişkin anayasa değişikliğinin, birkaç günün derme çatma çalışmalarına sıkıştırılmış yanıyla, “görev süresi sona ermiş” de olsa işbaşında kalan şimdiki Cumhurbaşkanı’nın titiz incelemesine takılmasıdır. İkincisi de, genel seçimde bütün cumhuriyetçi unsurların her seçim çevresinde tek bir aday listeyle seçmen karşısına çıkmasını sağlayacak ciddi bir birliktelik stratejisinin oluşturulmasıdır. Bunu becerememek, cumhuriyetin sürükleneceği karanlık akıbetin vebalini yüklenmek demektir. İ A [email protected] Demokrasi, Kurşun ve Anayasa Mahkemesi Prof. Dr. Fazıl SAĞLAM ayın Başbakan, Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili kararını demokrasiye sıkılmış kurşun olarak nitelemiş. Bu nitelemeyi, yurtdışında gazetelerin internet sayfalarında yer alan bir manşetten okudum ve çok şaşırdım. Basit bir vatandaş olarak soruyorum kendime; Anayasa Mahkemesi kararı hangi sonuçları doğuracak? 1) Yapılan ilk oylama geçersiz sayılacak; 2) Anayasada öngörülen seçim takvimine sığdırılabildiği ölçüde Cumhurbaşkanlığı seçimine devam edilecek; 3) Anayasal takvim içinde gerekli çoğunluk sağlanırsa cumhurbaşkanı seçilmiş olacak, sağlanamazsa “derhal” genel seçimlere gidilecek. Buna göre son tahlilde genel seçim sonucunu doğuracak olan bir karar nasıl olup da demokrasiye sıkılmış bir kurşun nitelemesine muhatap olabiliyor. Sayın Başbakan’ın aynı konuşmada erken seçime gitmekten söz etmesi ise ayrı bir çelişki. Cumhurbaşkanlığı seçim takvimi içinde anayasanın öngördüğü çoğunluk sağlanabiliyorsa Anayasa Mahkemesi kararı Meclis’in cumhurbaşkanını seçmesine bir engel teşkil etmiyor. Böyle S bir çoğunluk sağlanamıyorsa zaten anayasa gereği derhal genel seçimlere gidilmesi gerekiyor. O zaman erken seçim kararı almanın ne anlamı var? Ayrıca Cumhurbaşkanlığı seçimini tamamlamadan böyle bir karar almak mümkün mü? Cevabı bu yazıya sığmayacak ayrı bir soru. Bütün bu sorulardan bağımsız olarak çoğu kez ihmal edilen önemli bir anayasal ilkeye burada işaret etmek vazgeçilmez bir zorunluluk haline gelmiştir. Anayasanın Başlangıç Bölümü’nün 4. fıkrası, “kuvvetler ayrımının devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip belli devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak anayasa ve kanunlarda bulunduğu”nu belirtmektedir. Anayasanın 176. maddesine göre “anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmı, anayasa metnine dahildir”. Başka bir deyişle Başlangıç Bölümü de yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlayıcı kurallar içermektedir. ? Arkası 8. Sayfada İDAKÖY ÇİFTLİK EVİ Kazdağı KARANLIK ÇAĞ Yaklaşık MÖ 1200 sonrasında yaşanan göç dalgası ve beraberinde gelen saldırılar sonucunda, Yunan Anakarasındaki Mykene’den başlayarak Anadolu’da Troya/Hitit, Suriye’de Amurru ile Mısır’a dek olan devletler yıkılmış, yağmalanmıştır. Bu nedenle, anılan coğrafyada yeşermiş gelişkin kültürel ve tecimsel yaşam sona ermiş, yazı kaybolmuştur. Yer yer 500300 yıl süren bu dönemde üretilmiş, kültürel değeri olan eserler ele geçirilemediğinden, bilim insanları bu zamanı “Karanlık Çağ” olarak nitelendirmişlerdir. Benzer olguları yaşadığımız günümüzde de dünyamızın, “insan kültür tarihi”ni kesintiye uğratan “Karanlık Çağ”a girdiğini söyleyebiliriz? Siz ne dersiniz? Sevgiyle, Semaİskender Azatoğlu www.idakoy.com / idakoy?idakoy.com ÇamlıbelEdremit: 0266 387 34 02 0532 636 34 50 CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear