26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 MAYIS 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Koordine Nami Tepe: “Başer’in yerine atanan yeni koordinatörü ABD beğenmiş. Koordineli koordinatör AKP ve ABD’ye hayırlı olsun.” Ya ğ m u r E k i m Başbakan’ın oğlu çürük raporu almış... “Yumurta işine girecek galiba!” “MEŞHUR” İngiliz dergisi The Economist’te Türkiye ile ilgili “güzel” bir yazı çıksa bizim holding medyası hemen üzerine balıklama atlayıp manşet haber yapar. Ancak bu ay yayımlanan bir yazı, nedense aynı ilgiyi görmedi. Yazıyı Sıtkı Ergüney özetliyor: “Türkler, siyasi sorunlarını kendileri çözmeliler. Bunu sağlamanın en güzel yolu, ordunun müdahalesini AKP’yi tekrar iktidara getirmek suretiyle önlemek olmalıdır. Türkiye’deki laik kesimin ülkede giderek güçlenen İslamlaştırma hareketi karşısındaki endişeleri anlaşılabilir. Ancak AKP’nin bugüne kadarki icraatı, bu endişeleri haklı göstermemektedir. Ayrıca bunun çözümü de askeri müdahale olamaz. Askerler, devleti korumak adına da olsa siyasetin dışında kalmalıdırlar.” Türkiye’nin Türkler tarafından yönetilmesini BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Bush, Irak krizini BM’ye devredecekmiş. BM zaten Bushlaşmış Milletler değilmi? Vitrin Hüseyin Ok: “AKP’nin vitrin yenilemesi için Yasemin Çongar ABD, Hasan Cemal KDP, Semih İdiz AB kontenjanından aday olsun!” uygun gördükleri için İngilizlerin şahsında emperyalizme teşekkür etmeliyiz! Biliyorsunuz, bizim işbirlikçiler Türkiye’nin Türkler tarafından yönetilemeyecek kadar önemli bir ülke olduğunu söyleyip duruyorlardı. Neyse artık onlar kendilerini İngiliz sicimiyle assınlar! The Economist’in yorumunu yorumlamaya gelince, sözü Sıtkı Ergüney’e bırakalım: “Türkiye’nin sorunlarını hâlâ AKP gözlüğü ile görmek, değerlendirmek çabasındalar. AB şemsiyesi altında geliştirilen söylemlerle, yaklaşımlarla Türk Silahlı Kuvvetleri, şeriatla yönetilen Ortadoğu ülkelerindeki ‘tören birlikleri’ konumuna getirilmeye çalışılıyor. Son basın toplantısında Genelkurmay Başkanı bu durumu; Patlak ampul ‘kapıkulu askeri değiliz’ diyerek kamuoyunun dikkatine getirmişti. Dergi bir yandan ‘laiklerin endişelerinin’ anlaşılabilir olduğunu kabul ediyor, ancak öte yandan endişelerin nedenlerini dikkate almadan olası sonuçları hakkında ahkam kesiyor! Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti’ni bitirecek önerisini de açıklıyor ve ‘misyon’unu ‘Türkiye’nin laiklik mi yoksa demokrasi mi konusunda tercihi demokrasi olmalıdır’ diyerek sürdürüyor. Sormak gerek: Türkiye’nin ‘iyiliği”ni, demokrasiyi bir araç olarak kabul edenlerin kurmak istedikleri İslam devletinde mi görüyorlar?” Böylesine yalın bir sorunun yanıtı; kocaman bir evet. Çünkü beraber yürüyorlar bu yollarda! Ama günlerini görecekler ve patlak ampul ellerinde kalacak! Artık çöpe mi atarlar, deliğe mi süpürürler, bir yerlere mi sokup saklarlar orası kendi bilecekleri iş. Seçime Gidiyoruz Partilerimiz Bildiğiniz Gibi Türkiye yoksul ve umutsuz insanların ülkesi haline geldi. Yoksulluğun yarattığı umutsuzluk her gün başka bir şiddet olayı ile kendisini gösteriyor. Önce şehirlerdeki kapkaç, terör, bir cinnet anında kendini ve ailesini öldüren insanlar. En son Ankara’daki patlama. Yoksulluğun yarattığı şiddet serseri mayın gibi. Nereden vuracağı, nereden geleceği belli değil. Ama hedefi, başta yoksullar oluyor çoğu zaman. 28 milyon insanımız günde 4 doların altında parayla yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Milyonlarca insan eğitim olanaklarına ulaşamıyor. Eğitimsizlik eşittir, yoksulluk demek. Bu sebepten yoksul doğup yoksul ölenlerin ülkesi Türkiye... Çünkü sistem, var olanı koruma ve sürdürme üzerine kurulmuş. Ekonomi büyüyor deniyor. Ama büyüyen ekonomiden payını alamayan; çaresizliğe, kaderine terk edilmiş milyonların sayısı her geçen gün artıyor. Seçime doğru gidiyoruz. Sağlıklı, Türkiye’nin sorunlarını çözecek bir tartışma, demokrasi ortamı yok. İnsanlar din ve laiklik arasında tercih yapmaya zorlanıyor. Yoksulluk nasıl çözülecek, insanlarımızı nasıl eğiteceğiz hiçbirinin yanıtı belli değil. Bu konularda programı olduğunu söyleyip programlarını halka açıklamayanlar da var. Onlar zaten kurultaylarını da jandarma bölgesinde yapıp partilerini de halktan kaçırmışlardı. ??? Şimdi solda hileli bir birliktelikle günü kurtarma peşindeler. Birliktelikleri hilelidir çünkü eksiktir. Tandoğan, Çağlayan ve diğer meydanlardan yükselen sesi duymazlıktan gelemeyip, kamunun beklentisi bir biçimde tatmin edilmeye çalışılarak bir oluşum yaratılmıştır. Yanına sağdan da isim alınarak iş tamamlanmıştır. Hükümeti de, muhalefeti de düzenlerini sürdürmenin yolunu şantaja bağlamıştır. Biri “Beni seçmezsen laiklik elden gider” şantajına, diğeri “Beni seçmezsen ekonomide istikrar bozulur” şantajına sırtını yaslamaktadır. 12 Eylül’ün dayattığı düzen iflas noktasında. Nereye baksanız 12 Eylül’ün yarattığı başka bir harabe görüyorsunuz. Siyasi partiler bu ülke sorunlarına çözüm üretmekte yetersiz. Çünkü liderlerin iki dudağının arasından çıkacak karara bağlı hale getirmişsiniz düzeni. Liderin sözü Allah kelâmı. Proje, program, fikir tartışması hak getire; varsa yoksa delegelik pazarlığına kilitlenmiş partiler. Seçim sistemi keza öyle. Yüzde10 barajı dayayıp set çekilmiş demokrasinin önüne. Demokrasi olmayınca fikir de olamıyor, sorunlara çözüm üretecek mekanizmalar da oluşamıyor. Hal böyle olunca ne yoksulluğu çözmek mümkün, ne işsizliği, ne terörü... Bu nedenle de siyasi partilerden artık umudunu kesmiş insanlar meydanlarda toplanıyor. Bu yapılırken de lidersiz kendiliğinden toplanma gayretine girişilmiş, halkımız hiçbir siyasi partinin başaramayacağı bir etkiyi yaratmayı da başarmıştır. Siyasi partileri de yönlendirmeyi becermiş, kısmen de olsa siyasi toparlanmanın sağlanmasına öncülük etmiştir. Bu, toplumun demokrasisine sahip çıkma bilincinin ne kadar yükseldiğini gösteriyor. Bu olumlu bir gelişmedir. Ancak yeterli değildir. Gündelik zaferler uğruna, daha büyük yenilgilerin zemini hazırlandı hep ülkemizde. ??? 12 Eylül’ün bize giydirdiği deli gömleğini çıkarmanın zamanı gelmiştir. Artık, sistemi değiştirecek köklü çözümleri tartışmanın, daha fazla demokrasi, daha fazla refah, gelişmişlik ve hoşgörü ortamının nasıl yaratılacağının yollarının düşünülmesi gerekmektedir. Aksi halde o meydanlarda toplanan kalabalıkların emekleri boşa gidecektir. gurbuzcapan@eksev.org.tr/Faks: 0212 672 71 71 Ferman Aysel Ergüney: “Seçimden önce AKP’den sorumlu bir bakanlık kurula, başına Nazlı Ilıcak getirile, Nazlı’nın iktidar aşkı görmezden gelinmeye, tez elden memnun edile!” SESSİZ SEDASIZ (!) Dere, yatağında akmaya başlayınca ANADOLU’DA bir söz vardır; dere yatağında akar. Kamil Acar, bu söze “Dere yatağına ev yapanı da sel kapar” eklemesi yapıyor ve şöyle diyor: “Ilımlı İslamcıların hem kirlettiği hem de yatağından çıkartmaya çalıştıkları deremiz, Tandoğan’da, Çağlayan’da, Gündoğdu’da, Çanakkale’de, Manisa’da ve Samsun’da tekrar yatağına döndürüldü ve temizlendi. Bilen var bilmeyen var, söyleyelim: Derenin suyu tersine akıtılamayacağı gibi rüzgâra karşı da işenmez.” Evet aynen öyle... 12 Eylül darbecileri, sağa sola çekidüzen vermek için birtakım siyasi partiler yaratmıştı. Bu yaratıklar zaman içinde tarihin çöplüğüne gitti ve bir ay önce İslamcılara karşı meydanlara dökülen halkın sayesinde merkez sağ ve merkez sol birleşme ve dayanışma içine girdi. Yani dere, 27 yıl sonra yatağına döndü. Merkez solda Cumhuriyet Halk Partisi, merkez sağda Demokrat Parti, milliyetçi sağda Milliyetçi Hareket Partisi ve dinci sağda Milli Selamet Partisi’nin devamı Saadet Partisi. Belki biraz Genç Parti. Gerisi fasarya. Fasaryaların içine gönül rahatlığı ile Adalet ve Kalkınma Partisi’ni koyabilirsiniz. Çünkü dere yatağına döndü ve dere yatağına ev yapanı sel kapar! AKP, iktidar olmanın verdiği gücü sonuna kadar kullanmaya çalışacaktır ama sel olup akan suyun gücünü unutmayın; önüne çıkanı siler süpürür. AKP, yatağına dönen siyaset deresinde boğulmak üzere! Kampanya Serkan Deniz: “Bir kampanya başlatalım; 22 Temmuz’da oy kullanmaya evimizdeki ampullerden birini söküp gidelim!” 30 Yıldır Sürdürülen Saldırı MERİÇ VELİDEDEOĞLU 1980’lerde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde, Türkİslam sentezi taraftarı İslamcı öğretim üyelerince, Prof. Dr. Necla Arat’a karşı başlatılan ve aynı doğrultudaki basın tarafından da 30 yıldır sürdürülen bir saldırı, şu günlerde inanılmaz boyutlara tırmandırılıyor. Atatürk Devrimi’ne, ilkelerine bütün varlığı ile inanan, bunlara çağdaş yorumlar getiren, bu ilkeleri başta laiklik olmak üzere bıkmadan usanmadan topluma anlatan, Cumhuriyetimizin bu temel ilkelerini yok etmek ya da budamak isteyenlerle çarpışan Prof. Dr. Necla Arat’ın etkin savaşımı, başeğmez tutumu üniversitedeki bu grubu çileden çıkarmıştı. Saldırının nedenleri ve nasıl oluştuğunu anlamak için, Arat’ın akademik sürecine kısaca değinmek gerekir. Doktora (1969) ve doçentlik (1971) aşamalarını, dönemin Felsefe Bölümü’nün en seçkin üyelerinin oluşturduğu jüriler önünde başarıyla aşan Arat, 1980 yılında profesörlük kademesi için başvurur. Görüşlerini artık siyasal bir ideoloji savaşına dönüştürüp adeta militanlaşan ve Fakülte Kurulu’nda çoğunluğu elde eden grup, bu başvuruyu bir fırsat bilerek kolları sıvar. Fakülte Kurulu’na taşınan başvuru tam oylanacağı sırada, Türkİslam sentezi militanı Prof. Nihat Keklik’in, Arat’ın profesörlük tezinde intihal olduğu savını ortaya atması kafaları karıştırır; oylama yine de sürdürülür; çoğunluktaki bu grubun oylarıyla Arat’ın profesörlük başvurusu reddedilir. Ardından üniversiteye yakışmayacak bir yola başvurulur, bu savı araştırmak üzere içinde sav sahibi Prof. N. Keklik’in ve yandaşlarının da yer aldığı bir komisyon kurulur. Arat’ın dediği gibi; “İdam infaz edildikten sonra, savcıya başrolü veren” bu komisyon, idamın haklılığını incelemekle görevlendirilir. Bütün bu işlemlerden doymak bilmeyen Türkİslam sentezciler, çoğunluğu ellerinde bulundurdukları Fakülte Yönetim Kurulu’na Arat için, altı ay üniversiteden uzaklaştırma kararı aldırırlar. Arat’ın cezalandırılmakla uğraşıldığı bu sırada, Londra Üniversitesi’nden gelen bir çağrı üzerine Arat İngiltere’ye gider, iki yıl burada çalışmalarını sürdürür. Dönüşte Arat’ın önünde üç seçenek vardır: Birincisi bu gruptan korkup sinmek, ikincisi onlara katılıp rahat etmek (nitekim bu doğrultuda bir hayli öneri de alır), üçüncüsü de “yaşama yeniden başlayarak” savaşımı sürdürmek. Üçüncü seçenek Arat için kendisinin dediği gibi “yaşam biçimi” olur. Ne var ki Dekan Prof. Sencer Tonguç uğraşmayı sürdürür, sıkmabaşlı öğrencilerin derslere alınmaması yolunda yazılı emre karşın Dekan bu öğrencilerin derslere, sınavlara girmelerine izin verilmesi için öğretim üyelerine baskı yapınca, Arat yazılı belge ister; karşılık olarak Dekan, “Bunun bütün sonuçlarına katlanman gerekecek” diye yanıt verir. Bu sonuçların ne olacağı Arat’ın 1988 yılında profesörlük kadrosuna başvurmasıyla bir bir ortaya dökülür. İlk önce başvuru reddedilir; ardından rektörlüğün isteğiyle yeniden verilen kadro, hemen ilan edilmeyip, kendilerinin yolunda yürüyen bir doçent için saklansa da, Arat’ın yeni profesörlük tezi jüri üyelerince beğenilir ve kadroya atanması önerilir. Bu olumlu durum duyulur duyulmaz, artık rektör yardımcısı olan Prof. S. Tonguç ve Edebiyat Fakültesi’nin yeni dekanı Prof. N. Atasoy hemen harekete geçip, Arat’ın sekiz yıl önceki profesörlük başvurusu sırasında yaşananları Üniversite Yönetim Kurulu’nda yeniden öne sürerek engellemeyi denerler. Aynı gün Arat aleyhine Türkiye gazetesinde bir köşe yazısı çıkartılır ve bunun eşçekimi (fotokopisi) YÖK Başkanı’na ve üyelerine gönderilir. Ne ki bu kez sonuç alamazlar, Arat’ın profesör olup kadroya atanmasına engel olamazlar; ama bu militan grup, yandaşı olan basının günümüze dek sürecek olan saldırısının yoğunlaşması için her türlü desteği sağlar. İşte şimdi bu “malum basın” 1980’de ilk başvuruda yapılan değerlendirmeyi, Prof. Dr. Sulhi Dönmezer’in “siyasal bir karar” dediği intihal suçlamasını, 1988’de kabul edilen profesörlük tezi içinmiş gibi gösterip gündeme getirerek, Arat’ın CHP tarafından önerilen milletvekilliğinin yolunu kesmeyi düşlemektedir. Boşuna uğraşılıyor; Arat ne 1980’de ne 1988’de başını eğip savaşımdan çekilmediği gibi, 2007’de de çekilmeyecektir; kendisinin öncülük ettiği Kemalist feministler, pek çok sivil toplum kuruluşu onu yürekten desteklemekte, en önemlisi de halk candan sevip kucaklamaktadır. Prof. Dr. Necla Arat’a başarılar dileriz. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 25 Mayıs www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Eskişehir’in Seyit 1 gazi ilçesinde, 2 Batı Anado 3 lu’nun ilk kenti sayılan 4 buluntu yeri. 5 2/ Vücutta bi 6 riken azotlu 7 bileşik... Dondurulmuş kre 8 ma. 3/ “Gece 9 ler” anlamın1 2 3 4 5 6 7 8 9 da eski sözcük... “Pencereden kar ge 1 K E P E N E K M liyor / Gurbet bana 2 E V İ N D A R A AMA Z ON geliyor” (Türkü). 3 P İ A L İ 4/ Türkmenistan’ın 4 E N A Y İ F plaka imi... Erzurum 5 N M İ M İ K İ N B E yöresine özgü, yo 6 E D A K E S ğurt ve yarmayla ya 7 K A Z A K pılan çorba... Eski 8 R O L B E N T Mısır’da güneş tanrı 9 M A N İ F E S T O sı. 5/ Palamut balığının iri bir türü. 6/ Kumaşlardaki benek... Bir nota. 7/ Bireyin kendini başkalarının yerine koyabilme yetisi... Belirti. 8/ Ünlü bir Hint destanı. 9/ Toprak üstündeki yükseklik, doğal set... Bir şeyin erebileceği uzaklık; menzil. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kayseri ilindeki ünlü höyük. 2/ Faiz... Hac zamanı dışında Kâbe ve diğer kutsal yerleri ziyaret etme. 3/ Romanya’nın para birimi... Uzun tüylü kalpak. 4/ Tifo gibi bazı hastalıklara eşlik eden kas zayıflığı. 5/ Laboratuvarlarda yüksek ısı elde edilen araç... Tantal elementinin simgesi. 6/ Siper, hendek... Diyarbakır yöresine özgü, sütle yapılan bir hamur tatlısı. 7/ Ülkemiz sularında yaşayan ve “şip” de denilen mersinbalığı türü... Bir cetvel türü... Utanç duyma. 8/ Eski Yunan kentlerinde pazaryeri... Kayınbirader. 9/ “O yer” anlamında kullanılan sözcük... Bir nesnenin uzayda kapladığı yer. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear