26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 29 NİSAN 2007 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den hükümete ağır eleştiriler: Halk kötüyü sandığa gömer Türkiye karışık bir döneme girer Abdullah Gül seçildiği takdirde milletvekilliği düşeceği ve milletvekili dokunulmazlığı kalkacağı için hakkındaki dosyalardan yargı yoluna gidilebileceği de söyleniyor. Sizce bu mümkün olabilir mi? Hepsi olabilir. Bunlar ayrı spekülasyonlar. Anayasa Mahkemesi bu seçimde bir mahzur olmadığı kanısına varırsa ikinci tura girerler. Seçilmezse üçüncü turda seçilir. 9 Mayıs’ta Türkiye yeni bir cumhurbaşkanına sahip olur. Ve cumhurbaşkanı üzerinde yapılan pek çok tartışma sürer. Bir defa onu seçen parti grubunun dışında bir de dokuz kişi var. Dört kişiden birisinin cumhurbaşkanı olduğu tartışması sürer. Üstelik eskimiş bir Meclis’in seçtiği bir cumhurbaşkanı olacaktır. Partinin genel başkanının aşağı yukarı bir buçuk yıl adaylığını koyacağı izlenimi verdikten sonra aniden neden çekildiği tartışmaları da sürecektir. Bu çok önemli bir hadisedir. Yani Türkiye karışık ve tartışmalı bir döneme girer. Tartışmalı bir döneme mi girer yoksa daha vahim olaylar mı olur? Umalım ki Türkiye’yi rahatsız edecek siyasi olaylar olmasın. Ama gösteriler, seçilecek cumhurbaşkanının geçmişteki kişiliğinden gelen birtakım tartışmalar devam edecektir. Laiklik, türban tartışması sürer. Türkiye 2007 yılında iki seçim yapacak. Bunların ikisi de sancısız bitsin, diye çırpındık. Ama ne yazık ki Türkiye sancıdan kurtulamadı. Türkiye’nin bu sancılardan kurtulamamasının esas nedeni siyaset sahnesindeki dağınıklık, bölünmüşlük değil mi? İkinci seçim milletvekili seçimi. Bu, kasımda yapılacak. Cumhurbaşkanlığı seçiminin alacağı şekle göre öne de alınabilir. Varsayalım Cumhurbaşkanlığı seçiminde Anayasa Mahkemesi’nden bir arıza çıkmadı. Ondan sonraki ikinci mesele genel seçim olacaktır. Genel seçimlerde Türkiye’nin bugünkü siyasi iktidara oy verip vermeyeceği önemlidir. Kendileri, “Biz yine tek başımıza iktidar olacağız” diyor. Bunun karşısında, “Kime oy verelim” diyen bir halk var. Bir milyonun üzerinde insan Tandoğan Meydanı’nda keyfinden toplanmadı. Her halde ayağını sıkan bir şey var. Türkiye’nin içine iyi bakmak lazım. Türkiye’de milyonlarca kişi işsiz. Milyonlarca insan yoksul. Bunlar feryat ediyor. Ama hükümet de ekonomik istikrardan söz ediyor… İstikrar Meclis’te yeter sayıya sahip olmak, hükümeti ayakta tutabilmekten ibaret değildir. Halkın hoşnut olması lazım. Halk hoşnut değilse istikrarınızı başınıza çalar. Halka yararı olmayan bir kalkınmanın peşinden gidemezsiniz. Türkiye bir genel seçim ortamına girerse siyaset yeni baştan silkinecek ve Türk siyaseti, demokrasisi kendisini suyun üzerine çıkaracaktır. Siyasetin bu haliyle Türkiye’yi götüremeyiz. Ve siyasetin başladığı yerde siyasi parti bitiyor. Esas siyaset onun altında. Siyaseti halka indirmeye mecbursunuz. Siyasi partiler ve seçim yasalarında reform yapmak zorundasınız. Mutlaka da dar bölgeye gitmelisiniz. Türk siyasetçisi, siyasi kurumları halkın nezdinde yeniden itibar kazanmalıdır. Halk milletvekiline yeniden inanmalıdır. Vekili de halkına sarılmalıdır. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Bizim Cumhurbaşkanlığı seçimi, sonunda karakolda bitecek gibi görünüyor. Gerçi iş Anayasa Mahkemesi’nin önünde. Ancak, ardından Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde önceki gece yer alan muhtıra gibi açıklama siyaset gündemine bomba gibi düşüyor. Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’le Güniz Sokak’taki evin alt kattaki çalışma odasında konuşuyoruz. Demirel Genelkurmay açıklamasını yorumlamak istemiyor. Ama AKP’nin icraatlarını topa tutuyor. Yamalı bohçaya benzeyen bizim siyaset arenasının mutlaka toparlanması gerektiğini söylüyor ve siyaset kurumlarının halkla bütünleşmesini istiyor. Seçilecek cumhurbaşkanının dört kişiden birisinin cumhurbaşkanı olmaması, bütün cumhuru kucaklaması gerektiğinin altını çiziyor. Hele de geçmişi tartışmalı bir kişinin kesinlikle cumhurbaşkanı seçilmemesi gerektiğini vurguluyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turunun CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi Tayyip Erdoğan ve yakın çevresinin yeniden mazlum ve mağduru oynamalarına yol açar mı? DEMİREL Bazı çevrelerde açar, bazı çevrelerde de açmaz. Artık Türkiye’de herhangi bir mesele hakkında ittifak bulmak mümkün değildir. Bunlar mağdur ve mazlum sayılsalar bile bu hangi neticeye varır? Onu da tahmin etmek mümkün değil. Her zaman mağdur ve mazlum mükâfatlandırılır, diye bir kaide yok. Bazen de mağdur ve mazlum olduğunla kalırsın. Adam seni görür; geçer gider. Bunlara bel bağlamamak lazım. Mesele şu: Halk çok değişkendir. Halkın hafızasında bazı şeyler çok kalır. Ama o “bazı şeylerin” gerçekten “bazı şeyler” olması lazım. Bu mesele Anayasa Mahkemesi’nin ne yapacağına bağlı. Anayasa Mahkemesi, “Bu anayasada bu anlaşılmaz”derse kendileri puan kaybeder. Çıkarlar ve faydalar CHP mi? Evet. O savı savunanlar. Bundan sonda savunacakları bir meselede de prestij kaybederler. Türkiye hür bir ülke. Siyasette bulunanlar ya da teşebbüs sahibi olanlar muayyen riskleri de göz önüne almak zorundadırlar. Yani, her atılan adımın hiçbir riski yoktur, demek mümkün değil. Çünkü her atılan adımın getireceği birtakım çıkarlar ve faydalar olabileceği gibi götürecekleri de göz önüne almak lazım. “Tayyip Erdoğan isteseydi Gül’e çok daha fazla yardımcı olabilirdi. Ama kendini uzak tuttu. Erdoğan’ın hesabı, bir yandan Gül’ün cumhurbaşkanlığı şansını bitirmek, öbür yandan da erken seçime gidip birinci parti olarak çıkmak ve ardından kendini Köşk’e çıkarmak” gibi sözler Ankara’da dolaşıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu komplo teorisi. Bu çeşit düşüncelerin değişik şeklini ortaya koymak mümkündür. Bana göre hiç olmazsa bugün, bunların tutarlılığı yoktur. Bence bugünden sonrasından önce bugüne kadar olanlara iyi bakmak lazım. Türkiye’de son bir ay içinde çok önemli hadiseler oldu. Biz aslında fırtınanın içindeyiz de.. ne olduğunun farkında değiliz. Örneğin? Önce YÖK, ardından birçok üniversitenin rektörü, ardından Başsavcı, ardından Genelkurmay Başkanı, ardından muhalefet, ardından Cumhurbaşkanı’nın söyledikleri sözleri alt alta koyarsanız, orada Türkiye’nin son 50 yılda içinde bulunduğu sorunların tepe noktalarını görürsünüz. 14 Nisan mitingi de hepsinin üstüne geldi. Türkiye, Cumhurbaşkanlığı seçimi hadisesi karşısında ortaya koyduğu hassasiyeti hiçbir hadise karşısında böyle ortaya koymadı. Ankara gibi bir yerde bir milyonun üstünde halkın toplandığı, Türkiye’nin her tarafından insanların geldiği bir miting bu zamana kadar yapılmadı. Ben 50 yıldır bu işin içindeyim. Biz de mitingler yaptık. Başka siyasi partilerin mitinglerini de gördük. Sel gibi insan topladık. Ama böyle bir mitingi kimse yapamadı. Böyle bir şeyi kimse yapmadı; halkın kendisi yaptı. Buna rağmen Tayyip Erdoğan, “Bunlar bindirilmiş kıtalardır” dedi… Başka ne desin? Başka bir şey Bence öyle değil. Olayın kökünde bir haksızlık var. Bütün arıza 2002 seçimlerindedir. Bu seçimlerden önce bir siyasi parti yüzde 23 oy alarak koalisyon hükümeti kurdu. O görevi ona ben verdim. O koalisyon üç buçuk yıl sürdü. Seçimlere gidildi. Yüzde 23 oy yüzde 1.5’a düştü. Böyle bir şey yok. Buna iyi bakmak lazım. Koalisyon ortaklarından birisi yüzde 18 oy almış, yüzde 8’e düşmüş. Öbürü yüzde 13 oy almış, yüzde 5’e düşmüş. Muhalefet yüzde 15 oy almış, yüzde 9’a düşmüş. Halk hepsini silmiş. Önce Türk siyasetinin sağlıklı işleyip işlemediğine bakmak lazım. Bu, sağlık göstermiyor. Bir de yüzde 10 baraj var. 41 milyon seçmen var Bunlar oyların sadece dörtte biriyle tek başlarına hükümet olmadılar mı? Bunları hep söyledik. Ama bir defa daha söyleyelim. Türkiye’de 41 milyon seçmen var. Son seçimlerde 41 milyon oyun 31 milyonu geçmişte oldu. Ama çok büyük dedikodulara sebep oldu. Bu tür milletvekili pazarları kurularak TBMM’nin itibarı ayaklar altına alınmıyor mu? Bu yapılanlarla parlamentonun itibarı çok zedelendi. Bu defa bulabildikleri beş tane bağımsız ve öbür siyasi partilerden dört milletvekili. 545 milletvekilinden 360’ı oylamaya katıldı. Meclis’e 195 kişi gitmedi. Demek ki siz ülkeyi öyle bir yönettiniz ki bu hale ittiniz. Bundan muhalefet sorumlu değil. Siz muhalefete, “Adayım bu. Gel oy ver” diyorsunuz. O da, “Niye oy vereyim? Ben senin kötü idarene niye ortak olayım? O zaman ben muhalefet görevimi nasıl yapacağım” diyor. Velhasıl, geldiğimiz yer iyi bir yer değil. İçim acıyor. Bakın, Fransa’da da Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılıyor. Bizim Fransa’dan ne eksiğimiz var? Orada halk cumhurbaşkanını seçiyor. Peki, yazık değil mi Türkiye’ye? Hani sizin hakeminiz? Halkı hakem kabul şer geçmez. Türkiye iyilerin içinde daha iyiyi bulamamanın sıkıntısı içindedir. Siyasi iktidar hak etmediği bir güçle oraya oturdu. Kendini ülkenin her şeyi saydı. Oysa burası bir kurumlar devletidir. Biz yüzde 50 oyla geldik, ama yapamadık. Sıkıntılara düştük. Halk iradesini hiç küçümsememek lazım. Ben 50 yıl bunu savundum. Bugünkü sistem dengeler sistemi. Kurumları inkâr ederek hiçbir şey yapamazsınız. Kurumlarla anayasanın verdiği yetkiyi de paylaşamazsınız. Buna hakkınız yok. Anayasanın kurumlara verdiği yetkiyi tanımak zorundasınız. Siz paylaşmayacaksınız. Anayasa zaten paylaştırmış. Siz onlara üstünlüğünüzü yine o sayede sağlayacaksınız. Ama mutlaka tanıyacaksınız. Kavgalı siyasi iktidar Kurumlarla kavgalı bir hükümet bir yere varabilir mi, sizce? Kurumlarla kavgalı bir siyasi iktidarın nereye geldiğini hep birlikte P O R T R E SÜLEYMAN DEMİREL 1924, Isparta / İslamköy doğumlu. Yükseköğrenimini İTÜ Mühendislik Fakültesi’nde tamamladı. Bir süre Devlet Su İşlerri Genel Müdürlüğü görevinde bulundu. 1964’te siyasete atılarak AP’nin Genel Başkanı seçildi. 1965 seçimlerinde çoğunluk partisi lideri olarak başbakan oldu. 1971’de askeri muhtırayla görevinden alındı. 1974’te birinci MC, 1977’de ikinci MC, 1979’da AP azınlık hükümetlerinin başbakanı oldu. 12 Eylül 1980 darbesiyle yeniden başbakanlıktan uzaklaştırıldı. Önce Hamzakoy, daha sonra Zincirbozan’da tutuklu kaldı. 1987’ye kadar siyasi yasaklı oldu. 1987’de düzenlenen halkoylamasıyla siyasis yasakların kaldırılması karaı çıkınca 1991 seçimlerin DYP’nin Gene Başkanı oarak katıldı. DYPSHP koalisyon hükümetinin 1993’e kadar başbakanı oldu. Aynı yıl Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ani ölümü üzerine Cumhurbaşkanı seçildi. SÜRECEK diyebilir mi? Yani, “Ayranım ekşi” diyen olur mu? Öyle bir şey diyecek, işte… Ama o da dediğine inanmadı. Bunu küçümsemek, ya da bu kadar insanı bindirmek mümkün değil. Bu, ne parayla ne pulla olur. Bu hadise de gösteriyor ki Türkiye çok gerilmiş. Türkiye’yi geren de bu Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Sizce halk bu gerginliği yaratanları unutur mu? Asıl buraya kadar olan kısmı bu. Bundan sonraki kısmında nelerle karşılaşılacak? Umalım ki Türkiye tatsız şeylerle karşılaşmasın. Ben bunu sizinle yaptığımız bir konuşmada bir yıl önce söyledim. “Ben sokaktan endişe ederim” demiştim. Mesele işin sokağa düşürülmemesidir. Kurallara uyulmalıdır. Efendim, kurallara uyulmadı mı? Kurallara uyuldu, diyenler kendilerini savunsunlar. Yalnız, şu da bir gerçek ki kurallara uyuldu da bu kadar ahali niye ayağa kalktı? Acaba siyasi ahlaka da aykırı mı davranıldı? kullanılmış. 10 milyon vatandaşın sandık başına gitmemesi Türkiye gibi bir ülke için yazık. Kötü hükümeti, kötü idareyi sandık başına gitmeyenler çıkarır. Kural bu. Sandık başına gitmezseniz kötü hükümet gelir, yakanıza yapışır. 31 milyon oyun 14 milyonu baraj nedeniyle geçersiz sayıldı. Geri kalan 10 milyon 600 bin oyla birisi iktidar oldu. 364 milletvekili çıkardı. Peki, bu çok ciddi bir haksızlık değil mi? Olmaz olur mu? Zaten sıkıntı buradan doğuyor. “İstikrar oldu” deniyor. İstikrar yetmiyor. Yüzde 25 oyla yüzde 66 sandalye çıkarmak olmaz. Bugün TBMM’de cereyan eden hadise bunun sonucudur. Olay insanların içine sinse neden itişip kakışacaksınız? Neden iktidar partisi, adam bulmaya gidecek? İktidar partisi, “Arkadaş, benim sana ihtiyacım yok. Birinci, ikinci turda seçemesem de üçüncü turda seçerim” diyor. Ama bunlar, “Birinci turda seçeriz” diye ortaya çıktılar. Çünkü öbür partilerin içinden adam alma hesabındaydılar. Bakın, bunlar etmezseniz başımız bu sıkıntılardan çıkmaz. Sizce neden halka gitmekten imtina ettiler? Yangından mal kaçırmaya kalktılar. İşi çok garanti gördüler. ANAP lideri Mumcu konuşmasında, “Devlet bu kadroya emanet edilemez” dedi. Sizce vermek istediği mesaj neydi? Bu çok büyük ve ağır söz. Ciddiye almamak olmaz. Hakkınızda böyle bir kanaat varsa bunu kim söylerse söylesin bence önemsenmelidir. Kurumlar devleti Tayyip Erdoğan sözüm ona Cumhurbaşkanlığı adaylığından feragat etti, ama bu sefer de eşi devletle kavgalı, kendisi irticai faaliyetlerden sabıkalı bir insanı aday olarak göstermedi mi? Burada bunun ölçüsü yok. Yani bir kusur, bir mahzur görülüyorsa kabul edilmeyen miktarda olması kâfidir. Hangisinde kabul edilmeyecek miktar varsa o yeter. Daha çok ya da daha az olmuş önemli değil. Burada ehveni görüyoruz. İyi olmadığı meydana çıktı. Bir ülkede Başbakan’ın Cumhurbaşkanı’yla, Genelkurmay’la, yargıyla, üniversiteyle itişip kakışması iyi miydi? Değildi. Peki, bundan sonra neler olur? Buradan sonrasında bir tahmin yapmak fevkalade güç. Seçim Anayasa Mahkemesi’ne gitti. 357 oy çıktı. Bu yetmiyor. Bir de 367’cilerin iddiasına göre oturumda nisap da yoktu. Anayasa Mahkemesi, “Bu seçim olmamış” kararına varırsa seçim yenilenecek ve yeni gayretler gerekecek. Yeni gayretler TBMM’nin üzerine yeni gölgeler düşürecek. Anayasa Mahkemesi, “Bu böyle olmuyor. Genel seçime gidin” de diyebilir. Bilmiyorum. Çünkü böyle bir olay ilk defa oluyor. O zaman Cumhurbaşkanlığı seçimi muallakta kalır. Bunu öngörenler var. Bana göre Cumhurbaşkanlığı seçiminin geldiği noktadaki bunalım aşılamamış olacak. Bunalım yeni bir safhaya girecek. Türkiye de bundan zarar görecek. Hrant Dink cinayeti davasında hazırlanan iddianame, 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunuldu ‘Şüpheliler ideolojik hareket etti’ İstanbul Haber Servisi Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin hazırlanan iddianamede Yasin Hayal’in azmettirici ve örgüt yöneticisi olarak, Erhan Tuncel’in ise azmettirici olarak yargılanması istendi. İddianamede katil zanlısı O.S’nin, yaşı küçük olduğu için 18 yıl ile 24 yıl arasında hapisle cezalandırılması istendi. Dink cinayetine ilişkin İstanbul cumhuriyet savcıları Selim Berna Altay ile Fikret Seçen tarafından düzenlenen iddianame, 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunuldu. İnceleme aşaması sürdüğü için henüz kabul edilmeyen iddianamede sanıklar kendi sosyal ve siyasal dünya görüşleri dışında kalan görüşleri toptan reddeden ve cebir ve şiddet yoluyla tepki gösteren bir grup olarak nitelendi. İddianamede, katil zanlısı O.S’nin yaptığı eylemin hukuki sonuçlarını kavrayacak yeterlilikte olduğu, ancak yaşının 18’den küçük olması dolayısıyla 18 ile 24 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması istendi. İddianamede, Erhan Tuncel ile Yasin Hayal’in ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılması istendi. İddianamede, eski Trabzon Alperen Ocakları Başkanı Mustafa Öztürk ile Tuncay Uzundal, Zeynel Abidin Yavuz, Ahmet İskender ve Ersin Yolcu’nun 22.5 ile 35 yıl arasında, BBP Trabzon İl Başkanı Yaşar Cihan ve MKYK üyesi Halis Egemen’in de 7.5 ile 15 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması istendi. Diğer zanlılar için de 7.5 ile 16 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılmaları talep edildi. CUMHURİYET 12 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear