26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 NİSAN 2007 CUMARTESİ 16 Güncel fıkra Fıkra, ODTÜ’de Türk havacılık tarihi dersleri veren Bülent Yılmazer’den: Yolcular uçağın hemen yanı başında, bavullarını gösteriyorlar. Uçak şirketinin minibüsü yanaşmış, içinden kaptan pilot ile yardımcısı inmiş. Kaptan pilotun elinde bir beyaz baston, kolunda üç noktalı bant.... Yardımcı pilot desen, elinde tasma, tasmanın ucunda bir köpek... Sağa sola çarpa çarpa uçağa binerken pilotlar, yolcularda şafak atmış atmasına da kimse birbirine bir şey sezdiremiyor. İçlerinde “Yok canım, o kadar da olamaz” diyenler çoğunlukta. Kapılar kapanmış, uçak pistte yol almaya başlamış. Uçak hızlanmış, pistin sonu yaklaşmış. Yolcular panikte. Beton pistin bitip çimlerin başladığını gören yolcular, dayanamamış basmışlar çığlığı. Tam o anda kaptan pilot da önündeki levyeyi sonuna kadar çekmiş. Uçak tekerleklerini yerden kesip havalanınca, kaptan pilot derin bir soluk alıp yardımcısına dönmüş: “Biliyor musun? Bir gün çığlık atmakta gecikecekler ve hep birlikte geberip gideceğiz!” Ali Dinçer SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Medya Ne Yapıyor? Medya, 14 Nisan gürül gürül halk hareketini neden görmezden geldi? Satır aralarında bile değil, açık açık yazdılar, konuştular. Hem gönüllü, hem bilinçli insan selinden değil, laiklik istemlerinden de değil, bambaşka bir şeyden rahatsız olmuşlardı: Bir kere, gençler “Bağımsız Türkiye” diye bağırmışlar, konuşmacılar “bağımsızlık”tan söz etmişlerdi. IMF’yi yerden yere vurmuşlar, yabancılaşmayı reddetmişlerdi. ABD ve AB bundan huzursuzluk duyabilirdi. Üstelik serbest piyasaya ve özelleştirmeye de karşı çıkılmıştı. Türkiye dünyadan koparılmak mı isteniyordu? Medyaya göre, Tandoğan’daki halk hareketine katılanlar büyük suç işlediler: Boyun eğici görünmediler, teslimiyet binler. Emperyalist küreselleşmenin mistikleştirdiği piyasacılığa karşı Cumhuriyetin temel harcına karılmış “planlı karma ekonomi”yi savunmak bile suçtu, cuntacılıktı! Halka ait olan, ulusun geleceği, esenliği açısından stratejik öneme sahip tesislerin, yurt topraklarının haraç mezat satıldığı ihale törenlerini en ince ayrıntısına değin dakikası dakikasına televizyonlardan “canlı” yayımlamak özgürleşmenin dik âlâsı; özelleştirmeye, satışlara karşı durmak ise en büyük suçtu, kaba milliyetçilikti, hatta faşizmdi! Gittiler yürüdüler, “Bağımsız Türkiye”, “Vatan satılmaz” diye haykırdılar, sonra da medya görevini yapsın diye beklediler. Oysa, medya zaten görevini yapıyordu... şarkıları söylemediler. Tüm uluslarla barış içinde yaşamak, bağımsız düşünüp davranabilmek, ulusal onur ve çıkarı özenle koruyarak başı dik uygarlaşma istediler. Bilemedi Tandoğan’daki yüz Siz hiç gazete toplama kampanyasından gelen kâğıtla gecekondu çocuklarına binlerce şiir kitabı, masal kitabı, öykü kitabı dağıtan belediye başkanına tanık oluyor musunuz? 70’li yılların sonunda Ali Dinçer Ankara Belediye Başkanı iken yapmıştı bu güzelim işi... Ali Dinçer’in ömrü, şimdilerde köküne kibrit suyu ekilmiş bir siyaset ağacını simgeler. Gençlik ve meslek örgütlenmesi ile filizlenir, ilçe ve il yöneticiliklerinde dallanır, belediye başkanlığında budaklanır, milletvekilliği ve bakanlık ile doruğa yükselir. Ali Dinçer’in ömrü, çizgiden sapmamayı simgeler. Siyasette altı oktur, belediyede Hitit güneşi. Ali Dinçer’in ömrü, sadeliği simgeler. İnsan canlısı, halk yanlısı... Çok konuşanlara kulak asmayın siz, Ankaralı metroya biniyorsa eğer, onun sayesindedir... Batıkent varsa, onun sayesindedir... Ne mutlu, hep sevgiyle anılacak... Ortadoğulaşma ROMA İtalyan basını, Malatya barbarlığına 200 kişinin yaşamına mal olan Irak saldırılarından daha büyük yer verdi. Irak’taki kan banyosu iç sayfalara kayarken gazetelerin manşetleri ve köşeyazılarına çıkan başlıklar şöyleydi: “Türk Bıçağı!”, “Üç Hıristiyanın Boğazı Kesildi”, “İncil’i Boğazlamak!”, “Türkiye’de Hıristiyanlara Saldırı”. TV’lerdeki “siyaset meydanları” da o gece tümüyle bu konuya ayrılmıştı. Bunlar arasında Giuliano Ferrara’nın “La 7”deki açık oturumu özellikle çok çarpıcıydı. Program için seçilen başlık dahi, İtalya’dan çekilen fotoğrafa ışık tutar nitelikteydi: “Bağdat’tan Türkiye’ye uzanan kan!” 1. Irak’tan sonra Türkiye de hızla destablize mi oluyor? 2. IrakLübnan tipi “Ortadoğu trajedileri”, Türkiye’ye de mi yayılıyor? 3. Türkiye “Batı”dan kopup Ortadoğu’ya mı kayıyor? Erdoğan gözden mi çıkarıldı? Bu sorular, Malatya katliamının çok ötesine geçerek, RTE’nin “cumhurbaşkanlığı adaylığını” da masaya yatıran program boyunca uzun uzun irdelendi. “Nabız tutmakta” rakip tanımayan Ferrara’nın programından anlaşıldığı üzere Türkiye’deki savrulmalar, Irak’ı açık ara “ikinci plana” itmişti. Bir saati aşkın yalnız Türkiye konuşuldu çünkü. “Star” konuk, Amerikalı “thinkthank”çi Edward Luttwak’ın yaptığı açıklamalar üzerinde burada biraz duralım... CSIS’te (Center for Strategic and International Studies) üst düzey “strateji uzmanı” olan Luttwak, uzun yıllar ABD Dışişleri Bakanlığı, Pentagon ve Ulusal Güvenlik Konseyi’ne “danışmanlık” yapmış bir isim. “Reel politikçi” görüşleri, “Washington havasını” yansıtmakta önem taşıyor. Türkiye’nin girdiği “türbülansı” anlatırken Luttwak, özetle şunları söyledi: 1. Beş yıl önce bambaşka şartlarda diğer partilerin iflas ettiği ortamda %10 barajıyla seçilmiş, eskimiş bir parlamento şimdi cumhurbaşkanı çıkarmaya çalışıyor. Dışarıdan bakanlar, AKP’nin gerçekten de mutlak çoğunluğa sahip olduğunu düşünebilir. Oysa bu yanıltıcıdır. AKP seçmenlerin sadece 1/3’ünün oyunu alan bir partidir. 2. Armani takımlı AKP liderlerinin karılarının tümünün başı bağlı. 3. Türk medyası bu dönemde ağırlıklı olarak AKP’ye kaydı. 4. Bu kayışın, bir numaralı mağduru laikler oldu. AKP işbaşına gelir gelmez ilk iş, camilerde ezan sesini bangır bangır yükseltti. İstanbul’un en Batılı mahallelerinde bile artık böyle bu. Laikler de ezan sesiyle yatıp ezan sesiyle kalkmak zorunda. 5. Türkiye dendiğinde tek bir Türkiye yok. Karşınızda 10 Türk olduğunu düşünün; bunların ikisi Alevi, ikiüç tanesi laiktir. Geri kalan, bir ucu Vahabi İslam etkilerine dek uzanan İslamcılar ya da muhafazakârlardır... Washington’ın bağrından çıkan birinden bu analizleri duyunca, haliyle kafamda şu soru oluştu: “ABD, acaba Erdoğan’ı gözden mi çıkardı?” O gün unutulmayacak! Prof. Dr. Alpaslan Işıklı’nın söyledikleri belleklerimizde demlenecek: “Küreselleşme söylemleri arkasında, yeryüzünün yoksullarına karşı ilan edilmiş bir soyguna ve saldırıya tanık olmaktayız. Bu bağlamda, ülkemizi ve ulusumuzu özel bir özenle hedef seçtikleri anlaşılıyor. Bize yönelik emellerini gerçekleştirmek üzere, içimizde, onların emirlerini yerine getirmekle görevli değişik kılıklardaki kadrolar seferberdir. Bunların her biri savunduklarını iddia ettikleri amaçların tümüyle ters doğrultudaki emellere hizmet etmekteler. Bir bölümü sözüm ona dindardır. Aslında en büyük kötülüğü İslam dinine yapmaktadırlar. Yeryüzünün en son ve en gelişkin Unutulmayacak Konuşmalar dinini ilkel Afrika dinleri gibi sakaldan ve türbandan ibaret bir aksesuvar fetişizmine indirgeme çabası içindedirler. Küresel efendileri İslamı hazmedememekte. Bunun için İslamı bırakmış, ‘ılımlı İslamı’ icat etmişlerdir. Ilımlı İslam, emperyalizme teslim olmuş İslam demektir. Yani İslamdan başka bir şeydir. Minareler süngümüzdür demişti. Geldi haçlı seferlerini yapanların eşbaşkanlığını kabullendi. Bu arada, Irak’ta yıkılmayan minare kalmadı.” Prof. Dr. Birgül Ayman Güler’in her bir sözcüğü yüreklerimizde çarpacak: “Memleketin savunması ABD’nin eline bırakılmışsa, memleketin bütçesi IMF’ye teslim edilmişse, memleketin yönetimi Brüksel memurlarına terk edilmişse... Türkiye sömürgeleştiriliyorsa, Türkiye eyaletleştiriliyorsa, Türkiye parçalanmak isteniyorsa... Kemalist ordu konuşacak! Üniversite konuşacak! Yargı konuşacak! İşçi, köylü, memur, esnaf, kadınerkek, gençyaşlı yollara düşecek, örgütlenecek. Bağımsızlık bunu gerektirir! Demokrasi bunu gerektirir! Demokrasi, bağımsızlığın gerektirdikleridir...” O günden sonra siyasi hava birden döndü. Medya da, iş dünyası da, iktidar da ağız değiştiriverdi! İlk Öğretmenim METİN DEMİRTAŞ Yıl 1947. Köyde ilkokul 3. sınıftayım. Kuran kursu ile Cumhuriyet okulu arasında kalmışız. Gericiliğe ucundan ucundan ödün verildiği yıllar... Demokrasiye geçiliyor ya... Çevre baskısıyla okula gitmeyip Arapça dua ezberlemeye kaçanlar var. Ben de kaçtım biriki kez. O yıl okulumuza, Aksu Köy Enstitüsü’nü bitirmiş, Elmalı’dan at üstünde gencecik bir öğretmen geldi. Kendisini köyün girişindeki Gülendost Kavakları’nda karşıladık. O geldikten sonra artık karanlık odalarda Arapçanın rahlesi önünde diz çökmek yok! Gidenler cezalandırılıyor. Bir arkadaşım var: Sarı Mehmet. Dua ezberlemesinde Tebbet duasından öte geçemedi. Kerrat cetvelinde 5’lerde takılıp kalmak gibi bir şey... Arapça ya, dili dönmezdi. Alay konusu oldu. Sindi. İçine çekildi, son sınıfta öldü. “Maraz buldu” dediler. İnce hastalık. Bugün, bu “maraz”da Tebbet duasının payı var mıydı diye düşünürüm. Andığım kara ilenç duasının Türkçe anlamını öğrendiğim gün içimi korku kaplamıştı. Sarı Mehmet’in Arapçaya dönmeyen dili, Karacaoğlan’dan türkü söylemeye gelince yağ, bal olurdu. İnce, yanık sesiyle güzel türküler söylerdi. 1948 yılında okul önünde çekilen fotoğrafta yan yana görülürüz. Öğretmenlerimiz Abdullah Aksakal (ışıklar içinde yatsın) ve Süheyla Güngör (sağ) fotoğrafta arka sıralarda... İkisi de Aksu Köy Enstitüsü çıkışlı. 1950 yılında Antalya Erkek Sanat Enstitüsü’ne kayıt oldum. Okulumuzun bir kitaplığı var. Teneffüs zilinde, atölyedeysem ellerimi hızla yıkayıp, üstüpüye silip kitaplığa koşturuyorum. 1968 yılında okulumu ziyaret ettim. Kitaplıkta Victor Hugo’nun Sefiller romanının sayfalarında gözyaşlarımı, Puşkin’in Yüzbaşının Kızı’nda parmak izlerimi gördüm. 1952 yılında tatil dönemi köyüme vardığımda Halkevi kitaplığındaki tüm kitapların bir alana yığılmış olduğunu gördüm. O canım kitaplar toz toprak içinde. Yığından 2 kitap aşırdım. Biri “Ateş Kuşu” adlı bir masal kitabı, diğeri büyük boyut, saman kâğıda basılı “Halk Şiiri Antolojisi” (Hazırlayan: Sadettin Nüzhet Ergun, 1938, İstanbul Devlet Basımevi). Kaygusuz Abdal’ın köyü ile köyümün yakın olduğunu o antolojiden öğrendim ve heyecanlandım. Akçay Halkevi’nin bizi aydınlatan o güzelim kitaplarına ne oldu, bilmiyorum. Aşırdığım “Halk Şiiri Antolojisi” kitaplığımda duruyor. Halkevi’nde toplantılar olur, müsamereler yapılırdı. Cıvıl cıvıl, yaşayan bir mekândı. İçi boşaltılmış kaplumbağa gibi kupkuru, öylece kalakaldı. O yıllarda ülkemize “demokrasi” gelmişti! Geçen yıllarda bir ilçede, bir etkinliğe çağrılıyım. Ataol Behramoğlu, Mustafa Şerif Onaran da var. Şiir okuma, söyleşi vs. bitti. Kaymakama, “Yiyip içtiğimi helal ettirmek isterim, çantamda çocuklara yönelik kendi çalışmam dergiler var, çocuklarla bir söyleşi...” “Deprem Çocukları” diye anılan eğitim barakalarına buyur edildim. Her yer düzenli, tertemiz. Bayan öğretmencikler... Cumhuriyetin kızları... Resim, müzik, elişi çalışmaları... Çocuklarla söyleşiler yaptım. Onlara yeniden yorumlayıp şiirleştirdiğim Ezop Masalları’ndan, Nasrettin Hoca’dan gülmece öyküleri okudum... Bir neşe, bir kahkaha, gülücükler uçuşuyor, çınlıyor havada. Çocuklar kuyruğa girmiş, dergileri imzalıyorum. 78 yaşlarında, incecik bir kız çocuğu... Çekingen, mahzun. İnanılmaz irilikte, ışıl ışıl parlayan gözler... Bayan öğretmen, kıza ilişkin özel sevgi ve ilgimi fark ediyor: “Bu çocuk resme, müziğe çok yetenekli. Ailesi Kuran kursuna zorluyordu. Kurstan biriki kez kaçıp geldi. Babasını zor ikna ettik. Şimdi burada ve mutlu...” Küçük kız duyuyor bu sözleri. Bana, “Öğretmenim, n’olur babama siz de söyleyin...” Ve gözlerinden inci gibi süzülen iki damla yaş... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY AB desteğinde de yol ayrımı... Bitmedi. Söz dönüp dolaşıp sonunda, AB’ye geldi: “AB ne yapsın? Türkiye’yi bu durumda alabilir mi? Geri dönüşü olmayan bir yol ayrımına mı gelindi?” Luttwak’ın bu soruya verdiği yanıt da ilginçti. AB ile değilse bile, “ABD’nin AB desteğinde bir yol ayrımının” habercisiydi sözleri. Özetle: “Hangi Türkiye’den bahsettiğinize bağlı!” dedi Edward Luttwak: “Ben Avrupalı değilim. Kararı alacak olan sizlersiniz...” Erdoğan’ın ayağına vaktiyle kırmızı halılar seren Washington söylemlerinden çok farklı söylemler bunlar. Beş yılda demek köprülerin altından çok su akmış! Konukların AB konusunda genelde ikiye bölündüğünü, bu arada eklemeliyim: “Türkiye’nin Ortadoğulaşma faturasının” yalnız Ankara’ya değil çok ağır biçimde Avrupa’ya çıkacağını söyleyen de oldu. “Malatya”yı, “Ermeni soykırımına” bağlayan da. Malatya’nın son halka olduğunu ifade eden gazetecilerden biri örneğin, “Küçük Hıristiyan azınlığa yapılan zulümden bahsediliyor!” diyerek söze başladı: “Öncelikle bu azınlığın niye böyle küçüldüğünü sorgulamalıyız. Türkiye’de zulüm, Ermeni soykırımı ile başlamıştır!” Yalnız açık oturumlar değil, gazetelerde de böyle bir vurgu var... “Kaç münferit olay bu böyle?” deniyor: “Hrant Dink, Santoro cinayetlerinin daha kanı kurumamışken Taliban yöntemleriyle, kent ortasında Hıristiyanların boğazı kesiliyor!” Bu mercekten bakanlar için, Türkiye’nin kodları giderek AnkaraBrüksel ekseninden AnkaraBağdat eksenine kayıyor. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 21 Nisan www.mumtazarikan.com nilgün?cumhuriyet.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN VEFAT Mezunumuz ve Öğretim Görevlimiz VEFAT Sendikamız Genel Başkan Danışmanı değerli insan, kıymetli ağabeyimiz Avukat T.C. SİV AS 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Esas No: 2007/41 (TİCARET MAHKEMESİ SIFATIYLA) İLAN Davacı Aslı Mobilya Tekstil İnşaat Malzemeleri Turizm Akaryakıt Gıda Nakliyat Dayanıklı Tüketim Malları Orman Ürünleri İmalat Pazarlama İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekili Avukat Tahir Keskinkılıç tarafından mahkememize hasımsız olarak açılan iflasın ertelenmesi davasında verilen tensip ara kararı gereğince, Davacı tarafça İİK. 179. ve TTK. 324. maddesi gereğince iflasın tespiti ve ertelenmesi davası açılmış olmakla, iflasın tespiti ve ertelenmesi talebi nedeni ile haklarının zedelendiğini iddia eden gerçek veya tüzel kişilerin iflasın tespiti ile ertelenmesi ilanının yayınlanmasından itibaren 15 gün içinde mahkememize başvurarak itiraz ve müdahale talebinde bulunmaları, bu süre içerisinde itiraz ve müdahale talebinde bulunmayanların itiraz ve müdahalelerinin kabul edilmeyeceği hususu ilanen tebliğ olunur. (Basın: 20249) MAHMUT GÖZÜKÜÇÜK’ü yitirmenin acısı içindeyiz. Ailesine ve sevenlerine başsağlığı dileriz. Cenazesi bugün (cumartesi) öğle namazının ardından Altunizade İlahiyat Fakültesi Camii’nden kaldırılacaktır. MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ TEKSTİL VE MODA TASARIMI BÖLÜMÜ ÖNDER AKER’i yitirmenin derin acısı içindeyiz. Kendisine Allah’tan rahmet, kederli ailesi ve sevenlerine başsağlığı dileriz. Merhumun cenazesi 22 Nisan Pazar günü Karşıyaka Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verilecektir. BASS Sendikası Genel Yönetim Kurulu 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bir hastalığı benzeriyle teda 1 vi etme yönte 2 mi. 2/ Halojenler grubunun 3 dördüncü ame 4 tali olan yalın cisim... Bir tarım 5 aracı. 3/ Göz 6 değmesi... Kon7 ya ilinde bir baraj. 4/ Malezya 8 halkına özgü bir 9 tür öldürücü delilik... Bir renk. 5/ Argo1 2 3 4 5 6 7 8 9 da marka düşkünü züp 1 P O R T A L T E pe kimseye verilen ad... 2 O B A S A Z A N Güney Amerika’da yaA B ban hayvanlarını yaka 3 R A M P A 4 T P İ R A M İ T lamakta kullanılan keC İ R O ment. 6/ İlave... Bir kim 5 A S A R senin yerine bakan kim 6 L A A C A R M se; vekil. 7/ “ kafes 7 Z AM İ R P A te duran kuştur / Elbet 8 T A B İ R P Ü R uçar gider bir gün” (Ka 9 E N T OMA R A racaoğlan)... Yelkenli bir yarış teknesi. 8/ Bayındırlık... İpliklerin boyanmak istenmeyen bölümlerinin sarılarak boyaya batırılması yoluyla uygulanan bir boyama tekniği. 9/ İnsanlardan kaçınma, derin üzüntüyle kendini gösteren bir ruh durumu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kurnaz ve cin fikirli kimse... Ticaret. 2/ İnce dantel... Yerine koyma, yerine kullanma. 3/ Domuz yavrusu... Hizmet hayvanlarının ayağına çakılan demir. 4/ Seyrek dokunmuş bir tür kumaş... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 5/ Romanya’nın plaka imi... İskambilde bir kâğıt. 6/ İtalya’nın en uzun ırmağı... Hasta bakılan yer. 7/ Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre... “Derli toplu, çok şık” anlamında argo sözcük. 8/ İspanya’ya özgü, küçük meze tabağı... Bir cins güvercin. 9/ Amerika ve Afrika’nın tropikal bölgelerinde yetişen bir meyve ağacı... Hitit. CUMHURİYET 16 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear