Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 27 MART 2007 SALI 8 TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul HABERLERİN DEVAMI B PB PB B PB PB PB PB Y 12 12 11 10 19 19 19 18 11 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya Y Y Y Y PB PB PB Y PB 9 9 9 10 10 10 9 8 19 Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y PB PB PB PB Y Y K 19 19 15 19 12 13 6 8 6 Trabzon Ankara İzmir Hakkari Antalya Adana Ş.Urfa Erzurum Yurdun kuzey, iç ve doğu kesimleri parçalı çok bulutlu, Marmara’nın doğusu, Karadeniz, İç Anadolu’nun kuzeydoğusu, Doğu Akdeniz kıyıları, Doğu Anadolu’nun kuzey ve doğusu yağışlı, diğer yerler parçalı az bulutlu geçecek. Hava sıcaklığı kuzey ve iç kesimlerde 24 derece azalacak diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacak. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo Helsinki Stockholm Londra Amsterdam Brüksel Paris Bonn Münih PB PB PB PB B B B B PB 13 4 11 17 15 15 16 17 14 Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih B B Y PB B Y Y PB Y 15 14 13 12 14 10 14 16 14 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı Stockholm B Y PB Y PB Y Y B PB 11 19 8 19 8 13 7 22 18 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Parçalı bulutlu Sisli Bulutlu Yağmurlu GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada ma, yine çok şey söyler görünüp, yine yargıiktidar arasındaki gerginliği giderebilecek derde deva hemen hiçbir şey söylemedi. Bir ara bir cümleyle “seçimlerin yapılması için bir şeyler düşünmek lazım” der gibi oldu, o kadar! Bir başka demecindeki mantık ise şöyle: “Yakında İstinaf Mahkemeleri kurulacağı, Yargıtay üyelerinin sayısı bu nedenle azalacağı için şimdi bu seçime gerek yokmuş!” Tek söyleyebildiği bu… ??? “Ne yapmışız da yargıyı siyasallaştırmışız?” diye dert yanıyor. AKP kadrolarının iki bacak arasındaki duyarlı organlara vuran özel yöntemler uyguladığı yargı çevrelerinde tek başına iktidara kul olan bürokratlar aracılığıyla neler yapıldığını, neler döndüğünü bugün bilmek olanaksız. Başbakanı ise daha üstten laf üfürüyor. “Bazı çevreler” varmış; “hukuk alanındaki gelişmelere ayak uyduramıyorlarmış”. Kafa bu. Üstün marifetini bilmeyen, anlayamayan kalmadı. Hemen her alanda çoğu kez sakıncalı gidişatı, olumsuz gelişmeleri örtmek, kamuoyunu uyutmak için övmek, övünmek! Hemen her olumsuz olayı, örneğin Yargıtay ve Danıştay seçimlerinde iktidara yönelik eleştirileri, eylemleri kim tezgâhlamış? Muhalefet! Hangi muhalefet? Hemen pek çok konuda belli amaçlara yönelik iktidar politikalarını destekleyen, “ılımlı muhalefet” yaptığı bilinen DYP’nin uyguladığı tatlı su muhalefeti mi? Teröristi ovada siyaset yapmaya özendiren Amerikan ağızlı politikalar geveleyerek ve “Kekliği düz ovada avladım” türküleri söyleyerek PKK’yi bertaraf edeceğini sanan Mehmet Ağar mı? Hadi canım sen de! Ya da; Cumhurbaşkanlığı seçimini ana muhalefetin gerginliğe çevirdiğini iddia eden, yumurta kapıya gelmiş, ama seçilecek kişi önemli değil diye sakim ve hazin gidişi örtmeye çalışan, ne yapacağını açıklamamak için cumhurbaşkanlarını halkın seçmesini öneren… RTE’nin adaylığına karşı çıkıp çıkmayacağı, seçim günü Meclis’teki oturuma katılıp katılmayacağı belli olmayan Erkan Mumcu ile AKP’den CHP’den milletvekilleriyle devşirilen Anavatan grubu mu? Güldürmeyin insanı! ??? Siyasal gerginlik yaşanıyormuş? Kimin savı bu? “Seçim öncesi tezgâh” diye adlandırdığı her olayda sadece CHP’yi var gören RTE kafası! Bu ülkede ulusal yararları, Kıbrıs’tan Irak’a, Güneydoğu sorununa kadar irdeleyen, eleştiren; AB’ye ve ABD’ye kul kurban iktidara karşı gerekenleri söyleyen.. demokratik toplum kuruluşlarının, görsel ve yazılı medyada iki istisna dışındaki hemen her yayın organının bu adamın Çankaya’ya çıkmasına suspus olduğu, boyun eğdiği şu dönemde.. karşı çıkan tek muhalif ses CHP.. yazara göre, işadamına göre, tatlı su muhaliflerine göre siyasal gerginlik yaratıyor. İkiyüzlülük, yalakalık, maddi çıkarlar uğruna her türlü değer satışa çıkmış, insaflar kurumuş. ??? Bu koşullarda ulusal yararlar uğruna isteklerini bir iki mırıldanmadan sonra kabul eden AKP iktidarının 2007’de de devamını ABD neden istemesin? Washington’daki yetkili ve etkili çevrelerle içli dışlı bayan gazeteci dün Milliyet’te ABD yönetiminin on ay önce RTE’nin cumhurbaşkanı olmasına askerin izin vermeyeceğine inandığını, lakin on ay sonra aynı çevrelerin bu kez “RTE’nin cumhurbaşkanı, Gül Abdullah’ın başbakan olmasını güçlü bir olasılık saydıklarını” yazıyor. RTE’yi yukarıda istemeyen, uygun görmeyen koşullar, rejimsel sakıncalar on ay içinde neden ve nasıl değişti acaba? Kurnaz Washington olası eleştirileri şimdiden karşılayacağına ilişkin işaretler de veriyor. Amerikalı yetkililer Çankaya adayının “kutuplaştırıcı bir isim olmamasını, geniş kesimlerin üzerinde uzlaşacağı birisinin öne çıkmasını” da ister görünüyorlar. Ne ki, Washington “RTE ve Gül’le çalışmaya alıştığını” saklamıyor. İyi niyetli görüşler söyler görünürken RTE’li, Gül’lü yönetimi yan cebine koyuyor. İş çevrelerinden başlayarak hemen her çevre yavaş yavaş RTE’nin Çankaya’ya çıkmasına, Gül’ün Başbakanlık’ta yerini almasına “motive edildi”. Pazarlıklar, dış ve iç çıkar çevrelerinin açık kapalı desteğiyle gidiş, hayırlara vesile olmayacak bir gidiş! Savcılık, Başbakan hakkında ‘suçu ve suçluyu övmek’suçundan inceleme başlattı GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY ‘Sayın’ incelemesi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’a “sayın” dediği konuşma nedeniyle inceleme başlattı. Cumhuriyet’in ortaya çıkardığı konuşmasında Erdoğan, “Sayın Öcalan düşüncelerinin değil şu anda almış olduğu kellelerin (şehitleri kastediyor) hesabını veriyor” demişti. Cumhuriyet, Erdoğan’ın 2000 yılında Avustralya’da bir radyo programında, Abdullah Öcalan’dan bahsederken “sayın” dediğini, şehitleri ise “kelle” olarak nitelendirdiğini 16 Mart Cuma günkü sayısında kamuoyuna duyurmuştu. Haberin ardından Erdoğan hakkında 10’u aşkın suç duyurusunda bulunuldu. Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Hikmet Önen, bu suç duyuruları üzerine inceleme başlattı. Kasetler dinlenecek İnceleme kapsamında, konuşmaya ilişkin kasetler de incelenecek. İncelemenin TCY’nin “suçu ve suçluyu övmek’’ suçunu düzenleyen 215. maddesinden yürütüldüğü bildirildi. İnce leme soruşturmaya dönüşürse ve kasetlerde suç unsuru saptanırsa dokunulmazlığı nedeniyle Erdoğan hakkında gereği yapılmak üzere hazırlanacak fezleke TBMM’ye gönderilecek. Başsavcılık, suç unsuruna rastlamazsa takipsizlik kararı da verebilecek. Eski TCY’de “suçu ve suçluyu övmek” suçunu işleyenler hakkında suç duyurusunun ne zamana kadar yapılabileceği konusunda bir süre sınırlaması bulunmuyordu. Dolayısıyla suçlamanın öğrenildiği anda soruşturmaya geçilebiliyordu. Ancak AKP döneminde yenilenen TCY’de suç duyurusunda bulunma ve soruşturmaya başlamada süre sınırlaması getirildi. Yeni TCY’nin 11. maddesinde, “Suç, aşağı sınırı bir yıldan az hapis cezasını gerektirdiğinde yargılama yapılması zarar görenin veya yabancı hükümetin şikâyetine bağlıdır. Bu durumda şikâyet, vatandaşın Türkiye’ye girdiği tarihten itibaren altı ay içinde yapılmalıdır” hükmü öngörüldü. Erdoğan’ın söz konusu konuşmayı 2000’de yaptığı dikkate alındığında ise yeni yasaya göre 6 aylık süre sınırlaması dolduğu gerekçesiyle Başbakan hakkında takipsizlik kararı verilmesi güçlü olasılık olarak gösteriliyor. Geçen yılki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Kürtçe bildiri dağıtan DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ve Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, Siyasi Partiler Yasası’na muhalefet ettikleri ve Öcalan’ı övdükleri gerekçesiyle 1’er yıl 6’şar ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Tuğluk, partisinin son genel kurulunda da Öcalan’a “sayın” dediği için gözaltına alınmıştı. Eski DEP Milletvekili Sedat Yurtdaş, “Sayın Öcalan” dediği derekçesiyle 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Mardin İl Başkanı Ferhan Türk, aynı konu nedeniyle tutuklanırken Hatay İl Başkanı Halis Yurtsever de aynı ifadeyi kullandığı gerekçesiyle ifade vermişti. Erdoğan: Müflis tüccarlarla işim yok Rusya’dan İran’a destek Resmi bir ziyaret için Ankara’ya gelen Rusya Federasyon Konseyi Başkanı Sergey Mironov, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, TBMM Başkanı Bülent Arınç, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile çeşitli temaslarda bulunduktan sonra Bilkent Üniversitesi’nde “21.Yüzyılda Rusya, Küreselleşme ve Medeniyetler” konulu bir konferans verdi. Bir soru üzerine, İran’daki nükleer programın uluslararası toplumun denetimi altında olması gerektiğini kaydeden Mironov, “Bağımsız bir devletin sudan nedenlerle cezalandırılmasına karşıyız” diye konuştu. İran’a bir ABD saldırısı olması durumunda Rusya’nın tepkisinin ne olacağının sorulması üzerine Mironov, “Herhangi bir devlet, herhangi başka bağımsız bir devlete saldıracaksa buna tepkimiz olumsuz olur’’ dedi. (Fotoğraf: AA) Bu arada Erdoğan, partisinin MYK toplantısı öncesi gazetecilerin “incelemeyi nasıl değerlendirdiği’’ sorusuna “Müflis tüccarlarla işim yok’’ yanıtını verdi. Erdoğan, geçen günlerde yaptığı bir konuşmada konuyu gündeme getiren Deniz Baykal’ı, “Ana muhalefet lideri müflis tüccar gibi eski defterleri karıştırıyor” diye eleştirmişti. Taviani’lerin ‘sanat soykırımı’ ? Baştarafı 1. Sayfada Hafta sonu Roma’da gösterime giren Taviani kardeşlerin “Tarla Kuşlu Ev”de birbirinden korkunç böyle çok sahne var ancak hem vahşetin ulaştığı doruk, hem “soykırım” tanımını ortaya koyması açısından; filmin en “kilit” sahnesi bu. Zorunlu sürgüne eşlik eden askerler, yeni doğmuş “bir erkek çocuğun” dahi infazını istiyor. Çünkü erkekler, “soyu devam ettiriyor!” Lahey Adalet Divanı’nın “soykırım” damgasını bastığı Srebreniça’da olduğu gibi yani... Düne kadar birbiriyle dost olan insanlar, aileler, “sırf farklı din ve etnik kökenden” oldukları için; birdenbire acımasız düşman kesiliyorlar. Düşmandan da öte yüreklerini, insanlıklarını kaybediyorlar. Taviani kardeşler, “Tarla Kuşlu Ev”de işte bu mesajı veriyor. Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Hikmet Önen, kendisine ulaşan 10’dan fazla suç duyurusunu değerlendirdi ve inceleme başlattı. Önce, ilk olarak 16 Mart Cuma günü Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan haberin özetini aktaralım... Erdoğan, 14 Ocak 2000’de konuk olduğu Avustralya’nın SBS radyosunda görüşlerini açıklıyor, soruları yanıtlıyor. Bir dinleyici Erdoğan’a, özetle Kürtçülükle şeriatçılık arasında ülke bütünlüğü ve rejimi için oluşturduğu tehlike bakımından bir fark olup olmadığını soruyor. Erdoğan da uzun uzun yanıtlıyor. Bir tümcesi aynen şöyle: “Sayın Öcalan düşüncelerinin değil, şu anda almış olduğu kellelerin hesabını veriyor...” Bir tümceye bu kadar çok yanlışı sığdırmak gerçekten özel bir yetenek ister. Zira sayın ve kelle sözcüklerinin yanı sıra Erdoğan’ın Öcalan için ürettiği suç da gerçeği yansıtmıyor. Öcalan temel olarak TCY 125’ten mahkum oldu. Bu maddeye karşılık gelen suç da şu: “Devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf bir fiil...” Ana suç bölücülük... ??? Erdoğan’a yönelik inceleme “suç ve suçluyu övmek” kapsamına giriyor. Bu suç için eski TCY’de bir süre sınırlaması yoktu. Yeni TCY’nin 11. maddesinde konuyla ilgili düzenleme yapılırken altı aylık bir sınır kondu. Yani bir kişinin yurtdışında böyle bir suç işlediği iddiası varsa, ülkeye girdiği tarihten itibaren 6 ay içinde şikâyet edilmesi gerekiyor. Erdoğan’ın bu sözlerinin üzerinden 7 yıl geçtiğine göre, 12 defa zamanaşımına uğramış görünüyor. Olayın hukuki yanı kendi yapısı içinde işler. Kaldı ki, bu yanıyla ilgili derinlemesine yorum yapmaya da hakkımız yok. Ancak... Bir de vicdan mahkemesi var! Toplumun vicdanı var... Bizi daha çok bu yönü ilgilendiriyor. Erdoğan’ın başında bulunduğu hükümetin iç barışla, devlet çarkıyla, ulusal çıkarlarla ilgili tutumuyla gündemdeki suçlama birleştiğinde ortaya kaygı verici bir tablo çıkıyor. DTP’liler Öcalan için aynı sıfatı kullandıkları için soruşturma geçirdiler. Eski DEP Milletvekili Sedat Yurtdaş bu nedenle 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Bu bağlamda kimler “sayın” sözcüğünü kullanır kimler kullanamaz gibi anlatımı zor bir ikilemin doğması da ayrı bir tartışma konusu! ??? Etrafımızın kan ve kinle örüldüğü bir ortamda Türkiye’nin en çok hassasiyet göstermesi gereken konu iç barışıdır. Bu bağlamda artık “iç düşman üretmemek” temel bir hedef olmalıdır. Burada birinci derecede sorumluluk, hükümetindir. İçinde bulunduğumuz ortamda iç barışın koşullarından biri de şudur: Nereden gelirse gelsin, hedefi ne olursa olsun, kim tarafından işlenirse işlensin, terörün her türlüsüne hayır! Bu ortak paydaya Türkiye’nin bütün kesimleri katıldığı gün iç barışı sağlam zeminlere oturtmanın olanakları genişlemiş demektir. Türkiye öteden beri terörle mücadele ederken şu ilkeyi gözetti: Teröristle yöre halkını birbirinden ayırmak... Bunu başarmak son derece zor. Ama Türkiye belli bir noktaya geldi. Zaten terörün sindirilmesinde temel unsurlardan biri buydu. Geldiğimiz noktaya bakın ki; Türkiye, yukarıdaki ayrımların inceliklerinden uzak bir Başbakan tarafından yönetiliyor... Teröristler sayın şehitler kelle... Ey Türkiye bu şiiri iyi belle! ankcum?cumhuriyet.com.tr AKP’YE YAKIN OLMAK YETİYOR Hürriyet gazetesi yazarı Yalçın Doğan da 3 Mart 2006 tarihli yazısında AKP’nin birçok alanda olduğu gibi kültürsanat kurumlarında da kadrolaşmaya gittiğine ve bunun Türkiye’nin Ermeni soykırımının propagandasını yapan bir filme maddi destek sağlamasına neden olduğuna değinmişti. “Tarla Kuşlu Ev” filminin Eurimages destekli olduğunu ve Türkiye’nin bu fona yılda 1 milyon Avro ödediğini anımsatan Doğan, yazısında şu satırlara yer vermişti: “AKP hükümeti Türkiye’nin bu fonda 15 yıl süreyle görev yapan temsilcisi Faruk Günaltay’ı görevden alıyor. Yerine Ahmet Boyacıoğlu ve İhsan Kabil adından iki dini bütün kardeşimizi atıyor. Dini bütün kardeşlerimizin sinemadan ya da sanattan anlamaları önemli değil. Önemli olan AKP’ye Taviani’ler “bu kritik sahnenin filmdeki yerini” anlatırken şu açıklamayı getiriyor: “Kitapta olmayan bir sahne bu; ancak yazar Antonia Aslan; yeni doğmuş çocuklarını kendi elleriyle yok etmeye zorlanan Ermeni kadınların öldürdükleri bebeklerin yüzlerini görmemek için bu yönteme başvurduklarını bize anlatmıştı...” yakın olmaları. Eh, bu da yetiyor. Temsilcinin belli görevleri var. Gösterime giren filmlerden anlamak, orada ülke çıkarlarını korumak. Sinema dünyasıyla alışverişte bulunmak. Camiye gidip namaz kılarak ‘Allahım, bizim ülkenin başına bir dert gelmesin’ diye dua etmek. Zaman zaman bu pek yardımcı olmuyor.Tıpkı şimdi olduğu gibi. 67 Mart’ta Strasbourg’da düzenlenen organizasyonda gösterilecek filmler arasında Vittorio Taviani’nin bir filmi de var..Tarla Kuşlu Ev. Film tepeden tırnağa Ermeni soykırım propagandası. Asıl skandal şimdi geliyor. Türkiye Eurimages’a yılda 1 milyon Avro ödüyor. Böylece Ermeni soykırımını gösteren bu filme Türkiye’de bu 1 milyon Avro’yla katkıda bulunmuş oluyor.” açıklarına” rağmen, Türkiye’nin çok başını ağrıtacağı muhakkak. İkinci yarıyı açıkçası ben kısmen izleyebildim. Küçük çocuklar gibi, sık sık gözlerimi kapattım çünkü... Seyircinin üstüne üstüne gelen o “soykırım” sahnelerine bakamıyorsunuz. Almanların “holokaust”u falan gibi değil bu... Vahşi Batı’nın “Apaş” katliamı gibi perdede doludizgin işkence ve kan görüyorsunuz sadece. Tehcirden kaçan kadınları artık çarmıha germek mi istersiniz, diri diri yakmak mı; manavda karpuz seçer gibi tek tek avlayıp ırzlarına geçmek mi?.. IŞIL ÖZGENTÜRK Hormonlarımız ve biz ? Baştarafı Arka Sayfada Peki kadınlar; onlar da yaş ilerledikçe genç erkeklerle olmak istiyorlarmış, bu nedenle orta yaşın üstündeki kadınlar için seks turizminin arttığı araştırmalarla tespit edilmiş. Avrupalı ve Amerikalı kadınlar seks için Fas, Kenya, Tunus, Mısır, Meksika gibi ülkeleri tercih ediyorlarmış. Bu işten alan da satan da pek bir memnunmuş. Bunları öğrendiğimde aklıma geldi, Mısır’dayım, Hurgada’da gece dokuz on gibi arkadaşlarla çarşı pazar dolaşıyorum, bir ara yanıma en fazla on dokuz yaşında bir delikanlı geliyor kırık bir İngilizceyle “Do you want a boy friend” (Bir erkek arkadaş ister misin) diye soruyor. Çocuğa bakıyorum, belli ki, bu işlere yeni başlamış, mahcup bir hali var, “hayır” diye yanıt veriyorum, oğlan çocuğu biraz kırgın uzaklaşıyor. Ertesi gün deniz kıyısını, lokantaları bir güzel kontrol ediyorum. Hemen hepsinde orta yaş üstünde bakımlı ve zengin Batılı kadınlar, karşılarında kapkara fidan gibi Berberi ve Mısırlı gençler. Öğreniyoruz ki, piyasa çok ucuz, bir Rolex taklidi saat ya da bir blucin pantolon ödeme yapmaya yeterli. Ah gözü şu çapkın testosteronun gözü çıksın, kadınlar ne yapsınlar, aynı yaşta birlikte kocadıkları kocaları, erkek arkadaşları artık onların yerçekimine karşı koyamayan bedenlerini istemiyorlar, pörsümüş karınlar, sarkmış göğüsler onların azalan testosteron hormonunu harekete geçiremiyor. Bu hormonlar yok mu hormonlar, hayatımızı gerçekten onlar yönetiyor. Beynin büyük gücü onlarda. Bir doktor arkadaşım anlatmıştı, ellisinde aşağı yukarı iki yıllık ömrü kalmış kanser hastası bir kadına günde belirli dozlarda testosteron hormonu veriyorlar, kadın bir süre sonra acayip canlanıyor, güzelleşiyor, gözleri parlıyor ve aynı hastanedeki kanser hastası bir adama âşık oluyor, adeta bir tutku. Evleniyorlar ve iki yılı mutlu mesut geçiriyorlar. İşte böyle! Hayatımız bir curcuna içinde geçerken, bazen birkaç dakika durup kendi yaşamımıza baktığımızda insan denilen mucizenin işleyişi başımızı döndürüyor, yaşasın hormonlar! Not: Sevgili okurlarım bugün Dünya Tiyatro Günü ve Türk tiyatrosunun anılarla dolu Muhsin Ertuğrul Sahnesi, kongre merkezi yapılmak isteniyor, AKM’nin de yıkılıp yeniden yapılması planlanıyor. Geçmişine böylesine vefasızlık yapan kaç ülke vardır? Tiyatrocular şimdi bu yıkımlara karşı direniyor, bu kentin insanları olarak onların yanında olduğumuzu hep birlikte haykırmalıyız. isilozgenturk@gmail.com Bir ‘dava filmi’... Verdikleri söyleşilerde, “Filmimiz tarihi bir belge olmak iddiasında değil. Biz sinemacıyız, tarihçi değil.Yaşananların soykırım mı, katliam mı olduğu sorusuna yanıt aramıyoruz!” (NTV 21 Şubat 2007) diyen Taviani’ler; bal gibi bu soruya odaklanmış ve eksiksiz bir “soykırım” tanımı yapmış. Bir “dava filmi” olan yapım, şu son cümleyle noktalanıyor: “Ermeniler, hâlâ adaletin yerini bulmasını bekliyor!” Film, Ermeni kökenli yazar Antonia Aslan’ın İtalya’da “Stresa” ve “Campiello” gibi birbirinden prestijli çeşitli ödüller alan, aynı isimli eserine dayanıyor. Ama örneğin yukarıda anlattığım sahne, kitapta yok. Yönetmenler bu sahneyi, hayali güçlerini kullanarak “özgürce ilham aldıklarını” söyledikleri öyküye ilave etmişler. Neden? O sahnenin çünkü, “herhangi bir katliam” değil; yaşananın bir “soykırım” olduğunu anlatmak açısından “araçsal bir önemi” var... 1. KOŞU: F: Dancing Pearly (2), P: İlbeyi (3) , PP: Şarpi (11) S: Black Snake (8). 2. KOŞU: F: Santa Barbara Girl (3), P:Fastest Hero (2), PP: Jammings Beauty (6), S: Muscari (5). 3. KOŞU: F: Ersoyhan (6), P: Beymiyaman (1), PP: Şefo (5), S: Oksar (2). 4. KOŞU: F: Seaside Story (7), P: Averto (2), PP: Cihancan (6), S: Eye Of The Tiger (1). 5. KOŞU: F: Kafdağlı (5), P: Semetey (8), PP: Başgil (2), S: Şekerbey (3). 6. KOŞU: F: Çelik Yürek (2), P: Ancyra (5), PP: Mariquita (3), S: Darling Sea (1). 7. KOŞU: F: Yamankaan (5), P: Algök (3), PP: Selhanbey (6), ALTILI GANYAN S:Altınkan 3 6 7 5 2 5 (1). 2 8 5 3 Günün İkilisi: 7. 6 2 3 Koşu: 5/3. 3 1 Çifte Bahis: 1. 5 6/9 4 Çifte: 6/7. Düşgücü özgürlüğü! Yazarın, “15 ödüllü” kitabına her nedense koymadığı bu “en hassas sahneyi”, yönetmenler “bu sistematik bir uygulamaymış!” kontenjanından kafadan eklemekte sakınca görmemişler... İki büyük yönetmenin, hiçbir şey bilmedikleri bir konuya üç yıl önce çıkan Antonia Aslan’ın kitabını okuyana dek bu meseleden haberleri yokmuş böyle balıklama dalmaları ve “soykırım” gibi fevkalade ciddi bir insanlık suçunu beyazperdeye aktarırken “yaratıcı düşgücü özgürlüğüne” bu rehavet içinde sığınmaları; “sanat adına” açıklanamaz. Taviani’ler başka bir davanın peşine düştükleri için zaten, “sanatları” da bu filmden yenik çıkıyor. Anadolu’da ismi verilmeyen bir şehirde geçen filmin dekorları kartonpiyer. İç çekimler, çok etkileyici evet. Ancak en azından biz Türkler için iç çekimler de inandırıcılıktan uzak. I. Dünya Savaşı başlangıcında ücra bir Anadolu kentinde yaşayan filme konu olan Ermeni ailesi, dönemin Sicilya soyluları gibi yaşıyor. Aile yemekleri örneğin, değme sofistike keten örtüler ve beyaz porselenler içinde yeniyor... “Soykırımın itici güçleri” arasında yapılan vurgulardan biri de bu: Türklerin fakir Ermenilerin zengin olması... Jön Türkler tarafından İstanbul’dan planlanan ve imparatorluk başkentinde “etnik temizlik” namına verilen “Türkiye Türkler içindir!” komutuna, Ermeni mallarına “el koymak dürtüsü” eşlik ediyor... Uluslararası kast seyirciye ne Ermeniler ne de Türkler “ortak bir kimya” geçirmiyor. Karakterler, çizgi film eskizleri gibi; hiçbirinin ruhsal, kültürel derinliği, “kimliği” yok... Türk subaylardan birinin Egon!Alman adı taşıdığı filmin, sanatsal bağlamdaki bu “affedilmez Sırada Stallone var Taviani’lerin amacı, “vahşeti” sergilemek idiyse, başarmışlar. Ancak sinema tarihine geçmiş “Taviani”ler gibi usta yönetmenler değil; Sylvester Stallone de yapabilirdi bunu. Nitekim yapacak. Stallone de şimdi “Musa Dağı Efsanesi”ni beyazperdeye aktaracakmış. “Tarla Kuşlu Ev” ile kapı açıldı çünkü... Filme finansman sağlayan “Eurimages”a, AKP’nin atadığı yeni temsilcilerimizin “acemiliği” sayesinde... CUMHURİYET 08 K