28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22 MART 2007 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Ulusal BilinçYükselirken… Yeryüzünü kan gölüne çevirip sömürü düzenini insanlığın yok olması pahasına sürdürmeye çalışan “Radikal Kapitalist Sermaye”nin emperyalist zincirleri parçalanmakta, artık bu durum, Amerikan tarafsız düşünürlerince de saptanmaktadır. ABD, Irak ve Afganistan’da maaşlı ölüme gidecek PortoRico, Meksika, İspanyol ve yoksul ülke asıllı halkların çocuklarını askere alamamakta, yaşlanmış yedeklerini de cepheye sürememektedir. ekonomik dönüşüm, halkın refah düzeyini bir anda sıçrama noktasına çıkarmış ve Merkez Bankası rezervlerini 40 milyar dolar seviyesine yükseltmiştir. Asya ve Çin’de yapılan, milli bir üretim ekonomisi kurmak ve özel sektöre de devlet desteği vererek ulusal sermaye gücünü yoğunlaştırmak. Böylece, emperyalizmin boyunduruğu altındaki mali sermayenin kıskacını kırmak ve IMF, ABD’nin dayattığı neoliberal ekonomiyi, Asya tipi üretim sermayesi ve milli sermaye gücüyle aşmak… PENCERE Nevruziye... Büyük Saatli Maarif Takvimi’nin ‘Nevruz’ yaprağında şöyle yazar: “İlkbaharın birinci günü kutlu olsun!” Ziya Osman Saba’nın bu yoldaki şiiri: “Bu sabahla kapımı çalan ilkbahar Hasretine sessizce kavuşan bahar Henüz kirlenmemiş gün, ümitli mevsim Nevruz sevincini paylaşan tanıdık kuşlar..” 2122 Mart’ta geceyle gündüz süreleri eşitlenir; güneşin Koç burcuna girdiğini vurgulayan Nevruz, eski İran takviminde yılın ilk günüdür... Anadolu’da, İran’da, Irak’ta, Mısır’da, Ortadoğu ve Asya coğrafyasında ‘Nevruz’, çeşitli halkların yayıldığı geniş bir haritada şenliklerle kutlanır... ? Türk halk ve divan edebiyatında “nevruziye” diye anılan şiirlerde ağaçların yeşermesi ve çiçeklerin açmasının yanı sıra çeşitli tevatür dile getirilir... ‘Nevruz’da Âdem mi yaratılmamıştır, Hazreti Ali mi doğmamıştır, bütün yaratıklar Tanrı için secdeye mi varmamıştır, tüm dilekler mi yerli yerine getirilmemiştir; yok yoktur Nevruz’da... ‘Nevruz’da çocuklar kırlara yayılır, yumurta yerler, uçurtma uçururlar, büyükler çörekler yaparlar ve helva yerler... ? Nevruz çeşitli dillerin yaşadığı çeşitli ülkelerde ortak bayramdır... Ama, bu bayramı tekeline almak isteyenlerin son yıllarda birlikteliğe çomak sokmak istemeleri de bir gerçek... Bağnazlık Nevruz’a yakışmaz... Nevruz’a yazık etmeyelim... Bahar tüm insanlar için gelir, geceler ve günler tüm insanlar için uzar, kısalır, eşit olur ve dönüşürler... “İlkbaharın birinci günü kutlu olsun!..” ? Bir de nevroz (névrose) var... “Ruhsal iç çatışmalara yol açan sinir hastalığı...” Nevroz kişide oluşur; ama, kimi zaman toplumların da olağanüstü gerilimlere sürüklendiği görülür... ‘Nevruz’da ‘nevroz’a yer vermeyen bir doğa ve insan baharının buluşması söz konusudur... Ortadoğu’yu cehenneme çevirmek isteyen ve bu yolda hayli yol alanlara elbirliğiyle ‘dur’ demenin vakti zamanı gelmedi mi? ‘Samim Lütfü’yü Anımsadım’ ‘Cumhurbaşkanı kim olacak?’ Bu, nisan ayı ortalarında çözülecek bir bilmece mi? Elli dört yaşındasınız, güzel bir rastlantı sonucu başbakan olmuşsunuz, Meclis’teki üç yüzden çok insan size bağlı... Nasıl Özal, nasıl Demirel Çankaya’ya çıkmışsa, sıra şimdi sizde... Bu tarihsel fırsatı kaçırmak ister misiniz? Yedi yıl sonra altmış yaşlarının ortalarında olacaksınız, ‘o zaman seçilsem daha iyi olur’ diye düşünebilir misiniz? Yedi yılda neler olmaz ki? Ölen ölür kalan kalır, bugün öyle olan yarın böyle olur... Hazır fırsat ayağınızda, kaçırır mısınız? Bunu kendinize sorun, verin yanıtınızı. ??? Cumhurbaşkanlığı’na bir parti lideri olarak çıkmak başka! Sayın Sezer gibi kendi isteği olmadan, politikacıların çağrısıyla, desteğiyle, güveniyle Çankaya’da yedi yıl kalmak başka!.. Gürsel’ler, Sunay’lar, Korutürk’ler Meclis çoğunluğunca seçildiler. Evren Paşa kendini zorla seçtirdi. Anayasaya verilen yüzde doksan oyu alarak cumhurbaşkanı oldu. Nasıl alındı o oylar, öyküsü uzun!.. ??? O günlerde ‘Bu anayasa taslağına oy verilmesin’ diye yazılar yazmıştım. Bir ben, bir de Metin Toker Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’ne verildik. Ben üç ay hapse mahkum oldum. Toker ise Adalet Bakanı’nın Askeri Yargıtay’a başvurmasıyla kurtuldu. Üç ay gecelerimi Sağmalcılar Cezaevi’nde geçirdim. O günlerde Ali Sirmen de cezaevindeydi. Hem de aylarca değil, yıllardır!.. Yazılarını ‘Samim Lütfü’ yazıyordu. Çok sevilen bir yazardı. Hapisteki koğuşundan sesleniyordu okurlarına! Soruyorlardı ‘Kim bu Samim Lütfü?’ Yıllar sonra Ali Sirmen yazmaya başladığında birtakım okurlar bu kez Samim Lütfü’yü sormaya başladılar. ‘Niye yazmıyor’ diye!.. Pazar günkü yazısında Ali, “Samim Lütfü”den söz etti... Aldı beni, seksenli yıllara götürdü... Hele bir akşamüstü arabasıyla beni Sağmalcılar’a götürüp, içeri alınma saatimi bir kahvede birlikte beklediğimizde... O sıralarda serbestti, ama çok geçmeden yeniden içeri alınacaktı. Bir yıl daha yatmak üzere... Nerden nereye!.. Cumhurbaşkanı kim olacak, derken gittim ötelere... Evren Paşa’nın nasıl cumhurbaşkanı olduğuna... Benim de bu Cumhurbaşkanlığı seçiminde, anayasa oylamasındaki sıkıntılı günlerime... ??? Tayyip Bey cumhurbaşkanı olacak mı? Olsun mu? Olmalı mı? Olunca neler olacak bilir misiniz? “Cumhuriyet” boşuna günlerdir “Tehlikenin farkında mısınız?” diye kara başlık atmıyor! Atatürk Cumhuriyeti sona mı erecek? Bambaşka bir Cumhuriyet mi kurulacak? Yıllardır bekleyen ikinci cumhuriyetçi takımı, yani mütareke basınının sözde yazarları özledikleri düzene sonunda kavuşacak mı? Orhan ÖZKAYA M onthly Review dergisinde dizi şeklinde “Rasyonel Kapitalizmin Sonu” başlığı altında yayımlanan yazısında J. Bellamy Foster, mali sermayenin üretimi terk ederek tekelleşme özelliğini hızlı bir yükselişle, dünya küresel sermaye iktidarına taşımayı başarmasını irdeliyor. Sürecin savaş ekonomisine dönüşmesinin de kaçınılmaz hale geldiğini vurgulayarak Amerikan sisteminin artık büyük bir durgunluğa (resesyon) girdiğini anlatmakta: “ABD ekonomisinde bunalımın temel nedeni, sermayenin mali alanlara kayması, muazzam bir mali sermaye yığınağı oluştururken yatırımların kısıtlanması. Serbest piyasa ekonomisinde sözü edilen, ekonomiyi dengeleyen o ‘görünmez el’, artık serbest rekabet değil, mali sermayedir. Küreselleşen tekelci kapitalizm, dünya ölçüsünde eşitsizlikler ve savaşlar doğuruyor. ABD, askeri gücüne dayanarak dünyaya egemen olmaya çalışıyor. Kürenin her köşesinde kurduğu askeri üslerle şimdiden bir imparatorluk oluşturuyor. Bu, Amerika’ya çok pahalıya mal oluyor. Hedef, ABD şirketlerine yatırım alanları açmak, onların kârlarını artırmaktır; kürenin doğal kaynaklarına sahip olmaktır. Bu nedenle ABD kapitalizmi için militarizmle emperyalizm birbirinden ayrılmıyor. ABD’nin sürekli olarak daha çok silaha, yeni silah sistemlerine, daha çok askere ihtiyacı var. Dünyada ekonomik, politik egemenliğini kurmak için askere ihtiyaç var” şeklinde devam ederek tezine derinlik getirmeye çalışıyor. Yıldız Sertel de: “…artık Amerika’da çok önemli bilim adamları ve Beyaz Saray’a yakın politikacılar; ABD’nin gerileme sürecinde olduğundan, ağır bir ekonomik bunalımın kaçınılmazlığından, demokratik hakların ciddi şekilde kısıtlandığından ve hatta emperyal savaş politikalarıyla faşizme doğru gidildiğinden söz ediyor. Batı dünyasında pazar ekonomisinin iflas ettiği, rekabetin gelişmiş ülkeler aleyhine döndüğü, Washington’da bile açıklanıyor” diye yaptığı saptamalarla Foster’in tezini destekliyor. Yine ABD’li bir düşünür olan Immanual Wallerstein, “Amerikan Gücünün Gerileyişi” adlı kitabında ABD’nin, içten gelen baskıların basıncı altında orduda kısıtlamaya gitme gereği duymakta olduğunu ve küçülerek askeri üstünlüğünü nükleer silahlarla kuracağı tekel konumuna taşımak istediğini, ancak, bunu başaramadığını belirtiyor. Aslında asıl sorunun, ABD egemenliğinin dünyaya büyük bedeller ödetmeden gerileyip gerilememesinde düğümlendiğinde yattığını, son derece kalın çizgilerle belirliyor. Sonuç Yeryüzünü kan gölüne çevirip sömürü düzenini insanlığın yok olması pahasına sürdürmeye çalışan “Radikal Kapitalist Sermaye”nin emperyalist zincirleri parçalanmakta, artık bu durum, Amerikan tarafsız düşünürlerince de saptanmaktadır. ABD, Irak ve Afganistan’da maaşlı ölüme gidecek PortoRico, Meksika, İspanyol ve yoksul ülke asıllı halkların çocuklarını askere alamamakta, yaşlanmış yedeklerini de cepheye sürememektedir. Irak ve Afganistan’dan Kanada, Avustralya ve diğer ülkelere kaçan asker sayısı on binlere ulaşmış durumda. Ülkemizin ise devlet olmasının temelini oluşturan toprakları bitmek üzere; son olarak Levent Zincirlikuyu’daki 95 dekarlık Karayolları’nın arsasını 800 milyon dolara yerli alıcıya devrettik diye ortalıkta zil takıp oynayanlar var; bu, halkın alınteriyle alay etmektir. Oysa alıcı, her öneriye açık olduğunu açıklayarak yabancılara mesaj veriyor. Şimdilik Haydarpaşa Garı’na dikilemeyen Dubai sırıkları Araplarla buraya dikilecek. Yine Zincirlikuyu’daki İETT arsasını da satmak ve arkasından TRT ve PTT’nin tüm gayrimenkullerini satış tahtasına yerleştirmek gelecek… Bütün bunları, bu halka niye yapıyorsunuz? Siz bu ülke evladı değil misiniz? Zincirlikuyu mezarlığı ile şehitlerin ve halkın ölülerinin yattığı mezarlıkları da satacak mısınız? Nasıl olsa ülke yangın yerine döndü, yabana ne satsak kâr mı diyorsunuz? Cumhuriyet’in topraklarını satılığa çıkarmak suç değil mi? Tam da ABD rasyonel kapitalizmi tükenirken… Halkımız, yükselen ulusal bilinciyle bir gün, bütün bunların hesabını sormayacak mı? Kaynakça: 1Şu Değişen Dünya ‘TürkiyeAvrasya’(Bir Millet Uyanıyor 9 ), Yıldız Sertel, Mayıs 2006, Bilgi Yayınevi. 2“Vatanın Bağrına Düşman Dayamış Hançerini”, Vural Savaş, Mart 2007, Bilgi Yayınevi. 3 Cumhuriyet Toprakları ve Küresel İşgal (Bir Millet Uyanıyor 15), Orhan Özkaya, Ocak 2007, Bilgi Yayınevi. Latin Amerika’da devrimler süreci Güney Amerika’da önderliğini Castro ve Chavez’in üstlendiği Bolivarcı süreç, hızla yanıt bularak Arjantin, Bolivya, Şili, Uruguay, Brezilya, Nikaragua’nın ardından Meksika, El Salvador, Peru ve diğerlerinin de katılımıyla ulusalcılığın dünyadaki eşsiz lideri Atatürk’ün ışıklı yolunda ilerleyerek, halkın katıldığı gerçek “halk demokrasi”sini kurmayı hedefliyor. Önce tüm kamu varlıklarını; petrol, madenler, doğalgaz, havayolları, haberleşme, sağlık, eğitim, ulaşım devletleştirilerek emperyalizmin beslendiği kaynaklar kurutuluyor. Devlete bağlı televizyon kanalları, halkın emperyalist propagandanın kuşatmasından korunmasını sağlıyor. Halk yarattığı ekonomik zenginliklerin süratle kendisine dönüğünü görüyor. Uğruna büyük bedeller ödeyerek kavuştuğu iktidarını, emperyalizmin yeniden elinden almasına izin vermeyeceğini, ezilen halklara örnek olurcasına, örgütlenerek gösteriyor. İşte bunun içindir ki emperyalizm, Afganistan’da, Filistin’de ve Irak’ta yükselen halk direnişini önleyemiyor. Asya tipi üretim tarzı ve Çin gerçeği Artık Asya’da, yeni bir dünya doğuyor; üretimdeki yüksek artış, teknikte ulaşılan hızlı gelişme ve zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip çıkarak, elde edilen kazanımların halka dönmesi, Doğu’nun “makus talihi”ni yenerek, yazgısına hükmettiğini göstermesi. Asya tipi üretim biçiminin şekillendirdiği Çin, Hindistan, Kuzey Kore ve diğerleri gibi… Venezüella’da sadece petrole devletin el koymasıyla, sosyal ve CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear