25 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 MART 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Örtülü ödenek şaibeli ellerdeymiş... “Fena mı; vücut dilinden anlıyordur!” BERLİN Büyükelçisi Mehmet Ali İrtemçelik’in geçen yıl düzenlenen Berlin Talat Paşa Yürüyüşü’ne ilişkin olarak Vaziyet’e yaptığı açıklama yeni açıklamalara neden oldu. Talat Paşa Komitesi Sekreteri Ferit İlsever: “Büyükelçinin ifadesinde yer alan ‘Berlin’i yakarız’ şeklinde yazılı ya da sözlü hiçbir açıklamamız olmamıştır, olmaz da. Bu yalan Süper NATO’nun Berlin’deki eylemimizi engellemek için Alman devletini ve kamuoyunu aleyhimize çevirmek yönünde ürettiği psikolojik savaş malzemelerinden sadece birisidir. Nitekim bu psikolojik savaş sonucunda Talat Paşa Komitesi üyelerine Alman devleti tarafından vize verilmemiştir. İrtemçelik de bu yalan haber üzerine Büyükelçilik çalışanlarına baskı uygulamıştır.” Emekli Vali ve Talat Paşa Komitesi katılımcısı BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Fıtık Anıl Öçal: “Allah’ın sopası yok; milleti fıtık ettiğinden değilse, diz dibinde fazla oturmaktandır!” Ya ğ m u r E k i m İrtemçelik’e Aydın Özakın: “Geçen yıl tam da bugünlerde ulusal şehidimiz Talat Paşa’nın aziz anısını anmak için gidenler arasındaydım. Türkiye’den katılanların tümü yeşil pasaport sahibi emekli kamu görevlileriydi. Zira Almanya normal pasaport sahibi katılımcılara son güne değin oyalayıp vize vermemişti. Berlin’e indiğimizde haşin Alman polisi bizi otele bırakmayıp dört saat havaalanı önündeki otobüslerde bekletmişti. Bu haksız ve yanlı tutumu dile getirecek, bizi karşılamaya gelmiş tek bir Büyükelçilik görevlimiz yoktu meydanda. Şimdi anlıyoruz ki bizler güya Berlin’i yakmayla gelmiş yaşlı haydutlarmışız; çünkü Büyükelçi İrtemçelik öyle açıklıyor! Ama aynı Büyükelçi, Başbakan En gerçek Öcalan haberi: Zehirlenmedi, zehirledi! Falcılar İlker Çamkır: “Bazıları Cumhurbaşkanlığına kimin aday olacağı hakkında fal bakacaklarına ‘ulema’ya sorsalar ya!” tarafından televizyon ekranlarında azarlanırken yüreğimiz burkulmuştu. Bu yıl, Talat Paşa’nın aziz anısını anmak için Türk Büyükelçiliği şehide yakışan bir tören düzenlerse yine her şeyi unutmaya hazırız.” Talat Paşa Komitesi üyesi ve katılımcısı avukat Nezihi Sanal: “Yürüyüşün düzenlenmesine yardım eden Almanya’daki vatandaşlarımızın kurdukları dernek yöneticileri, Büyükelçi İrtemçelik ile görüşmek için randevu aldıklarını, Büyükelçinin kendilerini ayakta kabul edip, bu eyleme hükümetin karşı olduğunu tebliğ ettikten sonra ‘görüşme bitmiştir’ diyerek odasından çıkardığını bana ifade ettiler. Görüştüğüm Türkler de Alman polisinin toplantıya katılmamaları için ihtarda bulunurken, bu toplantıya Büyükelçiliğin de karşı olduğunu kendilerine bildirdiğini söylediler.” Baykal’ın ‘Sol’u Seçimler yaklaştı. Herkes sırayla şu soruları soruyor: “N’olacak Türkiye’nin hali?”, “N’olacak solun hali?” “Solda birleşme olur mu?” (Solu kimin dağıttığını konuşmuyorlar pek...) Ben bildiğim birkaç şeyi anlatmak istiyorum. Deniz Baykal benden daha bilge, daha tecrübeli, insan kaynaklarını bilen, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi sorunlarını bilen biridir. “Siyasette katılım” üzerine tez çalışması yapmış doçentlik titri olan birisidir. Tanığı olduğum son 20 yılda, ‘o hep haklı çıktı!’ İlk defa 99 seçimlerinde tek başına liste yapma yetkisiyle donatıldı. “Kavgalı eve kız verilmez” vecizesi onundur. Kavgasız bir ‘sol’ parti yapmak da onun mucizevi buluşudur. 99’da halkımız anlamadı, CHP’yi barajda bıraktı. Onu ‘iyi anlayan’ delegeleri, tekrar ve daha “tiran” yetkilerle donatarak CHP’nin başına getirdi. 2002 seçimlerinde önce Tanrı’nın, sonra da kimi güç odaklarının inayetiyle, CHP tek seçenek olarak sunuldu. Soru basitti: ‘Şeriat mı?’, ‘Cumhuriyet mi?’ ‘Tuhaf halkımız’; ‘şeriat’ı seçti. Ufak bir arıza çıktı. ‘Şeriatçılar’ parlamentoya girmişti. Fakat ‘baş’ları dışarıda kalmıştı. ‘Demokrasilerde çare tükenmez!’ biliriz. Elbirliğiyle Siirt seçimleri iptal edildi. Dışarıda kalan ‘şeriatın başı’ içeri ittirildi. Herkes mutlu oldu. Başta ABD, AB olmak üzere bizim parlamenterler de dahil mucizevi demokrasi örneğine sevindiler. Bilgemiz, şimdi de ‘şeriatçı baş’ı Cumhurbaşkanlığı’na ittiriyor. Bir bildiği vardır herhalde, kolay gelsin, demekten öteye diyeceğim bir şey yok. Bilgemiz halka pek güvenmez. Halk cahil olduğu için her zaman yanlış yapar. Eskiden CHP delegasyonu, adayları seçerdi. Şimdilerde bilgemiz seçer adayları. O, herkesi tanır. Kabiliyetini, karakterini bilir. Onun değirmeninden ayrık ot geçmez. Buğday başaklarını en iyi o tanır! Ve o, ‘hep haklı çıktı’. Haklı ve doğru çıktığı tek bir eylemini anlatacağım. 2002 genel seçimlerini yaşarken, solun dumanını attı. Tek başına seçtiği listeye bir bakmanızı istiyorum. Bunu seçerken sözde MYK ve sözde parti meclisini de suç ortağı olarak kullanmıştır. Seçimlerde 177 milletvekili çıkardı CHP. Kadirşinas halkımız, CHP’ye ve onun nezdinde ‘sol’ a oy vermişti. Bilge’nin listesinden seçilen 7 yiğit CHP’li mebus; Cemal Kaya, Nezir Nasıroğlu, Necdet Budak, Atilla Başoğlu, Muharrem Eskiyapan, Şevket Gürsoy, Naci Aslan seçim sonrası AKP’ye yatay geçiş yaptı. Yine; Muharrem Doğan, Turan Tüysüz, Züheyir Amber, Muhsin Koçyiğit, Selami Yiğit, Hüseyin Güler, Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Hüseyin Özcan gibi değerli 8 mebus da ANAP’a grup kurdurdular. Baykal için daha acısı, SHP’ye geçen dört mebustan üçü; Hakkı Akalın, Mustafa Sayar ve Ersoy Bulut, SHP’ nin ‘sol’cu ve ‘ittifakçı’ olduğunu anlayınca istifa ettiler(!). Bir Ahmet G. Ketenci kaldı SHP’de. Yani 20’de biri solda kaldı. Eski İstanbul Sanayi Odası Başkanı Memduh Hacıoğlu, değirmende öğütülmemek için kendini dışarı attı. 2002’de seçim otobüsünün üstüne çıkan Kemal Derviş, Zülfü Livaneli ve Yaşar Nuri Öztürk aşağı indirildi. Otobüsün üstünde bir tek Bayram Meral kaldı. Yeni koyduğunuz vizyonda dörtte üç fire verdiniz... Kemal Derviş ki, 2002’de CHP’nin can simidiydi. O da Birleşmiş Milletler’e sığındı. Bunlar niye bunu yaptı, niye istifa ettiler? Bu sorunun muhatabı yok. Gerçi soru soran da yok ya... Densizliğime sayın, ben soracağım: “Sayın Baykal, özenerek seçtiğiniz 23 mebus nerede?” “Siz AKP’nin yedek lastiği misiniz?” “Siz ANAP’a grup kurdururken hiç üzülmediniz mi?” “Bunun sorumluluğu size hiç düşmüyor mu?” “İçişleri Bakanı’na gensoru verdiniz. İyi de ettiniz. Atadığı müdürler eksik davranınca siyasi sorumluluk bakanın olur, diye buyurdunuz. Çok doğru! Peki, sizin sorumlu olduğunuz bir şey yok mu?” Bir soru daha: “Bu seçtikleriniz yerine, Hikmet Çetin, Onur Kumbaracıbaşı, Erol Çevikçe (bir zamanlar aklınızdı), Adnan Keskin (vicdanınızdı), Murat Karayalçın, Fehmi Işıklar, Ercan Karakaş, Aydın Güven Gürkan, İsmail Cem, Seyfi Oktay, Ziya Halis, Şahin Ulusoy, Zeki Naci Tarhan, Rıdvan Budak, Süleyman Çelebi, Erdal Kalkan ve Ertuğrul Günay gibi eskittiklerinizi listenize alsaydınız; acaba sağ partilere, hatta şeriat öcüsüyle korkuttuğunuz AKP’ye geçen olur muydu?” Sol kamuoyuna sunuyorum. Sayın Baykal sizin sağınız solunuz neresi? CHP Genel Başkanı Sayın Baykal’a bir soru daha soruyorum: “Solu toparlamayı düşünüyor musunuz?” Bir soru daha: “Başbakan olmayı düşünüyor musunuz?” SESSİZ SEDASIZ (!) TÜSİAD ödülünün gerekçesi belli oldu! AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Günter Verheugen’e, TÜSİAD Dış Politika Ödülü verilmesinin üzerinden birkaç ay geçti ama Dr. Azmi Güran’ın yaptığı arşiv çalışması yeni bittiği için ödülün “gerekçe”sini ancak şimdi öğreniyoruz. Dr. Azmi Güran, Alman 3 SAT televizyonunda Verheugen’in yaptığı konuşmayı araştırıp bulmuş: “...was die Türkei angeht, so erlebt sie im Augenblick eine zweite Revolution. Die erste grosse Revolution erlebte sie so etwa mehr als 80 Jahren. Das war keine Reform, muss ich deutlich sagen. Atatürk war kein Reformer. Atatürk war ein brutaler Revolutionär, der die Türkei mit einem Fusstritt ins 20. Jahrhundert befördern wollte.” Yani şöyle diyor; Türkiye’nin büyük işadamları ve büyük sanayicileri tarafından ödüle layık görülen ve ödülünü Türkiye Cumhuriyeti Başbakanın’ın elinden alan Verheugen: “Türkiye şimdi ikinci devrimini yaşıyor. Birinci büyük devrimi 80 sene evvel yaşamıştı. Altını çizerek söyleyeyim, Atatürk reformcu değildi, Atatürk Türkiye’yi 20. yüzyıla zorla tekmeyle iten zorba, vahşi devrimciydi.” Görüldüğü gibi; yurtiçinde ve yurtdışında Atatürk’e, ulusa, ulusal değerlere hakaret etmek bir şekilde ödüllendiriliyor. Ödüllendirilenlerle ödülleri dağıtanlar da birbirlerini çok güzel ağırlıyor! Liste Salih Dündar: “Dünyanın en zenginleri listesine dört Türk’ün daha girmesi için acaba kaç bin Türk dünyanın en fakirleri listesine girdi!” Kuruluş Savaş Ünlü: “Morkıç şirketleri ABD’de iflasın eşindeyken Türkiye’de Diyanet’in fetvasıyla kurulmaya çalışılıyor!” Siyasette Kadınlarımıza Kotanın Öyküsü PERİHAN ERGUN 1975’ten beri kadın hak ve özgürlüklerinin tüm etkinlik ve toplantılarında bulunurken bu yıl 8 Mart anmalarına rahatsızlığım nedeniyle katılamadım. Toplantıları TV ekranlarından izlemek zorunda kaldım. Konuşmacıların, toplumumuzun yarısını oluşturan kadınlarımızın emek ve haklarını çok güzel savunmalarından da mutlu oldum. Bu birikimli ve bilinçli kadınlarımızın kotayı açıklamalarında bunu sağlayanların hatırlanamadığını gözleyerek bazı bilgileri aktarma gereğini borçlulukla duydum. 1857’de ABD’de başlayan emekçi kadınların, erkeklerle eşit hak ve ücret isteyişleriyle ayaklanmalarında 150’ye yakın kadının katledilerek sindirilmeye çalışılması nedeniyle, 1910’da II. Enternasyonal’de Clara Zetkin’in yok edilen kadınların anısına 8 Mart’ın “Emekçi Kadınlar Günü” olması istemi kabul gördü. 1975 “Dünya Kadınlar Yılı”nda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 8 Mart’ı “Dünya Kadınlar Günü” adıyla ilan etti. Tüm çağdaş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de 12 Eylül 1980’deki yasağına değin günümüz kutlandı. Bu yasak ancak 1984’te kaldırılabildi. ??? O yıldan sonra SHP’li kadınlar, il örgütleri içinde kurulan kadın komisyonlarında yoğun biçimde çalışır oldular. Yine o günlerde başkanlığımdaki İstanbul Kadın Komisyonu, Türkan Şoray’ın, kadının toplum yaşamında evde kalış çaresizliğini başrolle aktardığı “Rumuz Gonca Gül” filminin açık havada tanıtımına çağrılı olarak katıldık. Konuşmacılar içinde sıra bana geldiğinde: Büyük bir coşkuyla SHP’li kadın komisyonlarının kadın haklarıyla ilgili çalışmalarını sıralarken, feminist yürekli bir arkadaşın “Kotan var mı?” diye masaya vurmasıyla irkildim. Bu haklı tepki kota konusunda bizleri araştırmaya yöneltti. İl Başkanımız Ercan Karakaş’ın da katkılarıyla Kuzey Avrupa ülkelerindeki çalışmaları ve sonuçlarını öğrendik. Bu bilgileri yaka rozetleri de bastırarak ilçe ilçe kadınlarımıza il komisyon ve divan üyeleriyle (Bu konuda sekreterimiz Gülten Evkuran’ın ve tüm üyelerimizin çabaları da göz ardı edilemez) kurduğumuz üç kişilik komiteyle Kota Tüzüğü’nü hazırladık. Bu çalışmalar sırasında Alman Sosyal Demokratlarınca karara alınan erkeklerle yüzde 50 fermuar yönetiminin bizim anayasamızın 10. maddesindeki “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” hükmüne dayanarak ve ancak: İl, ilçe, yönetim kurulları ve parti meclisinde yüzde 25 erkek, yüzde 25 kadın üyelerden oluşur biçiminde tüzük taslağımızı hazırladık. Bu taslağı Ankara Kadın Komisyonu Başkanı Jale Candan’la Sayın Genel Başkanımız Prof. Erdal İnönü’ye uygulanmasında yardımcı olmaları dileğiyle ilettik. Kendileri bilim adamı nitelikleriyle Kuzey Avrupa ülkelerindeki özellikle Danimarka’daki yüzde 34 kadın kotasını ve Başbakan’ın kadın oluşuyla Almanya’da siyasetçilerin fermuar usulüne sıcak baktıklarını da bizler gibi görmüş olacaklar ki dileğimizi olumlu buldular. Partimizin 2728 Ocak 1990 tarihinde yapılan tüzük kurultayında kadınlara yüzde 25 “kota” hakkı önerimiz onaylandı. ??? Böylece 1990 Eylülü’ndeki genel kurultayda da tüm yönetim kurullarımızda bu kural uygulandı. İlk kez 44 kişilik parti meclisinde 11 kadın da yer aldı. İlahiyat fakültesi öğretim üyesi Sayın Doç. Bahriye Üçok, “Kuran’da başörtüsü zorunluluğu yoktur” dediği için, irticanın evine gönderdiği bombalı paketle 6 Ekim 1990’da yaşamını yitirdi. Bu acı veren suikastın ve aynı mecliste onunla birlikte çalışmayışımızın üzüntüsü büyüktür. Işıklar içinde yatsın. Bu aşamadan sonra TBMM’de de anayasa değişikliğiyle kota hakkının kabulü için uğraşıldıysa da bunu kabule hazır üyeler azınlıkta olduklarından kadınlarımız gene erkek egemen toplumunun mağduru oldular. Seçim Kanunu’nun antidemokratik kurallarıyla haksız sayılacak sayıda TBMM’de yer alan AKP’nin, kadını her konuda ikinci sınıf yaratık olarak kabulüyle ve türbanla vitrine çıkarmaktan başka hak tanımayışı bu Meclis’te de kadın kotasını olmazlara yatırdı. Oysa, çağdaşlaşmamızın öncüsü yüce Atatürk, kadınlarımıza 1930’da belediye meclislerinde, 1933’te köy ihtiyar heyetlerinde, 1934’ün 5 Aralık’ında daha Avrupa’nın birçok ülkesinde uygulanmazken bizde milletvekili seçme seçilme hakkını tanımıştı. Hemen yasal süre sonunda da toplumumuzun her sınıfından 18 kadınımız TBMM’de yer almıştı. Şimdi ise TBMM’deki kadın sayısı sadece 24. Düşünebilenler, sorumlular rahatsa, alkışlanmalı!.. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com gurbuzcapan@eksev.org.tr/Faks: 0212 672 71 71 BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 16 Mart www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Tropik ve ılık 1 denizlerde yaşayan, geniş resif 2 ler oluşturan, kırmızı kalker 3 iskeletli hay 4 van... Suudi 5 Arabistan’ın plaka imi. 2/ 6 Oyunda cezalı 7 çocuk... Kırgız 8 ların ünlü destanı. 3/ Atların ko 9 şum takımlarına yapı1 2 3 4 5 6 7 8 9 lan süsleme... Yeniçeri 1 A N T İ F R İ Z kışlası... 4/ Boğa güre2 K A İ D E ÇO T şinde, boğayı şaşırtmak 3 T A İ N İ ME için kullanılan kırmızı Z A P kumaş parçası. 5/ Bir 4 Ü Ş Ü K S U D A K P kimsenin dinin buyruk 5 E 6 R E K T İ F İ Y E larını yerine getirmek D Ü N İ F A K için yaptıkları... Tavana 7 yakın küçük pencere. 6/ 8 F İ R İ K E L A Sodyum elementinin 9 A M E L A R I N simgesi... Yunan abecesinde bir harf... İlkel bir silah. 7/ Bir müzik sesini belirtmeye yarayan işaret... Büyük Sahra’da kumullarla örtülü bölge. 8/ Açık samanrenginde bir tür ipek kumaş. 9/ Yürürken dayanmak için kullanılan kalın sopa... Konya’nın Ereğli ilçesinde, yüzlerce kuş türünü barındıran ve “tabiatı koruma alanı” kapsamına alınan bir göl. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Eti lezzetli bir balık... Nazi partisinin hücum kıtasını simgeleyen harfler. 2/ Nine... Tarım bitkilerine ve orman ağaçlarına büyük zarar veren bir böcek. 3/ Penye konfeksiyonunda zincirli dikiş yapan bir aygıt... Evin bölümü. 4/ Portekiz’e özgü bir tür balıkçı teknesi. 5/ İshal... Duvar içindeki kapaksız küçük dolap. 6/ Olumsuzluk belirten bir önek... Derebeylik Japonyası’nda en aşağı sınıfı oluşturan halk... Yön göstermek için belli yerlere konan işaret. 7/ Bir devletin başka bir devlete yaptığı bildiri... Fizikte kullanılan iş birimi. 8/ Bir tür kaba ipek ipliği. 9/ Fotoğraf duyarlığını belirtmekte kullanılan sayısal değer... Sakarya’nın Ferizli ilçesinde bir göl. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear