25 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11 MART 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Başbakanlık gazetecileri fişliyormuş... “Tak fişi bitir işi!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Oyun Türker Ercan: “Vatandaş sefilleri, Başbakan kefilleri oynuyor!” Ya ğ m u r E k i m TÜİK: Enflasyon metodu doğru değil! Enflasyonun nesi doğru ki? Başlangıç Zehra Top: “Şapkalı hanımlar Meclis’ten polis gücüyle çıkarılıyor ve türban kıyafeti tamamlıyor diye sıkmabaşlılar misafir ediliyor. Daha yolun başındayız; farkında olmayanların haberi olsun!” GENELKURMAY Başkanlığı’nda basınyayın organlarının Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yaklaşımlarını değerlendiren “hizmete özel” çalışma, bir dergide haber oldu. Haberinden önce derginin kendisine bakalım… Ahı gitmiş vahı kalmış ve adı buzdolabında saklanan bir dergi, birkaç ay önce medya ortamında tanınmayan ve kamuoyunda adı sanı bilinmeyen bir yeminli mali müşavir tarafından satın alındı. “Risalei Nur”u solcuların da okuyup Saidi Nursi’nin entelektüel birikiminden yararlanması gerektiğini savunan “birikim”li bir eski solcu, derginin başına getirildi. Dergi, eski solcu yeni liberal, eski ajan provokatör yeni bilim adamı kimlikli ama genelde iktidarın rahatını kaçırmaktan özenle kaçınan bir grup “yazar”ın katılımıyla yeniden yapılandı. Dergiye birkaç ay içinde yaklaşık 1.5 milyon dolarlık masraf yapıldı. Ve sonra haftada kaç tane sattığı kendinden menkul iken kamuoyunda gündem yaratır hale geldi. Büyük bir başarıya imza attı! Bu büyük başarıda en büyük pay hiç kuşkusuz, mesleki geçmişi polis muhabirliğine dayanan gazetecide olsa gerek. Genelkurmay karargâhı gibi en sıkı korunduğu sanılan bir yerden, “hizmete özel” bile olsa bir raporu araştırıp bulmak her muhabirin harcı değildir; kutlamak gerek. Sonrası malum; adı buzdolabından çıkartılıp yeniden ısıtılan ve İslamcı iktidara yakın eski solculara teslim edilen fakat kamuoyunun pek Nokta haberdar olmadığı bir derginin haberi, günümüzün en yaygın iletişim araçları televizyonlar sayesinde kamuoyunun gündemine oturdu. Hem de öyle bir oturtuldu ki; ekranlara şöyle bir bakar ve daha sonra sokağa çıkıp halkın nabzını tutarsanız; Türk Silahlı Kuvvetleri için basın özgürlüğünden hoşlanmayan bir kurum görüntüsü yaratıldığını görürsünüz. Basın özgürlüğüne inanmayan demokrasiye inanmaz, demokrasiye inanmayandan her şey beklenir! Ama bu arada “hangi demokrasi” diye soran yok! Zaten demokrasiyi Başbakan’ın uçağında, iktidarın kucağında, sermayenin dudağında arayanlar için böyle bir sorunun anlamı da yok! Son noktayı şöyle koyalım: En demokratlardan, Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar daha büyük başarılar bekliyoruz! Tecavüz Benzetmeyi sevgili arkadaşım Türkel Minibaş’tan duydum geçen pazartesi günü. Erdal Öz için Beşiktaş Belediyesi’nce düzenlenen ve Faruk Şüyün dostumun hazırladığı Ustalara Saygı akşamında. “Tecavüze uğrayan kadınlar çoğunlukla tecavüze uğradıklarını nasıl saklarlarsa bizler de 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’de toplumca uğradığımız tecavüzleri öyle saklıyoruz” diyordu. Doğruydu, toplumun demokratik haklarına, özgürlüklerine indirilen her “darbe” topluma karşı gerçekleştirilmiş bir tecavüzdü. Tecavüzcülerin bu girişimlerini haklı göstermek için bin bir türlü gerekçe göstermeleri de çok doğaldı, sonuçta “müesses nizamı” silah zoruyla denetim altına alarak suç işliyorlardı, işlemişlerdi. O nedenle mutlaka “başarılı” olmak zorundaydılar, başarısız darbecilerin sonu Albay Talat Aydemir’inki gibi idamdı çünkü. Türk Ceza Yasası’nın 146/1. maddesine göre “anayasayı cebren tağyir, tebdil ve ilgaya teşebbüs”ün karşılığı ölümdü, fakat söz konusu teşebbüs başarılı olduğunda “anayasayı cebren tağyir, tebdil ve ilga” suç olmaktan çıkıyordu. Bu nedenledir ki Kenan Evren ve arkadaşları hiçbir şey olmamışçasına özgür dolaşabiliyorlar ortalıkta. Evet, bin bir hikâye anlatmışlardı bize tecavüzcülerimiz. Korkutmuşlardı bizi. Öylesine ki sandık başlarına koşup oylarımızla “ibra etmiştik” onları, silahların gölgesinde dayattıkları yeni anayasaya “evet” demiştik “korku b.kuna”, “hayır” propagandasının yasaklandığı o aşağılayıcı koşullarda. Kişiliğimizin, insanlık onurumuzun çiğnendiği, böcekleştirildiğimiz çok acı günlerdi. Evet, her postal sesi duyduğumuzda böcekleşiyorduk; ezilme, çiğnenme, yok olma korkusu yaşıyorduk. ??? Sonra hayat biraz daha iyiye gider gibi oldu. Fakat öyle zordu ki içimizde taşıdığımız, ağırlığından belimizin büküldüğü o derin aşağılık duygusundan kurtulmak… Tecavüzcüler karşısında nasıl direnemediysek, direnmeden nasıl teslim olduysak, sonrasında da kolaycılığı seçtik, uğradığımız tecavüzü haklı gösteren, tecavüzcüleri aklayan yapay, fakat yapay olduklarını bildiğimiz halde içselleştirdiğimiz gerekçelere sarıldık, kendimizi kurtarabiliriz, rahatlarız umuduyla. Kurtulmak, rahatlamak olası mıydı? Tecavüze uğrayan, tecavüzcüsünü aklayarak kurtulabilir miydi taşıdığı o eziklik, çiğnenmişlik, kirletilmişlik duygusundan? Toplumca bir itiraf, bir yüzleşme süreci gerekiyordu. Bunu es geçtik, kendimizle yüzleşmeye korktuğumuzdan. Her şey kendiliğinden düzelir, hayat kendiliğinden rayına oturur, zaman en etkili kurtarıcıdır diye düşündük, kandırdık kendimizi. Yetişkin nüfusunun yüzde 92’si sırtına giydirilecek deli gömleğine “giydirin” diyen bir toplumda “her şey” kimin yararına, kimlerin çıkarına düzelirdi? Hayat, ucu nereye varacak bir raya otururdu kendiliğinden? Böyle bir toplumda zaman kimin lehine çalışırdı? Bu sorular üzerinde kafa yormadık. Düştüğümüz durum ortadadır. ??? Demokrasi sözcüğü, demokratikleşme sözcüğü dilimizden hiç düşmedi, düşmüyor, fakat demokrasi de, demokratikleşme de hep özlem olarak kalıyor. Kendisiyle yüzleşmekten korkan, tecavüzcülerinden hesap sormayan, hatta onları haklı çıkarmak için gerekçeler yaratan bir toplum demokratikleşebilir mi? Böyle bir toplum her tecavüzcünün iştahını kabartan bir ava dönüşmez mi? Cumhuriyet soruyor, “Tehlikenin farkında mısınız?” diye. Bu sorunun ardında “demokrasi”nin geleceğine olan işareti göremezsek, göremiyorsak nasıl farkına varabiliriz bizi bekleyen tehlikelerin? Laik Türkiye için verilecek kavganın özünde demokratik Türkiye için verilecek kavga olduğu bilinmeden tehlikenin farkına varılabilinir mi? Laikliği ve demokrasiyi birbirinden soyutlarsak düşeceğimiz yer, tehlikenin tam ortasıdır. Kulağa oldukça katı gelse de günümüz dünyasında demokratik sosyalizmin dışındaki tüm ideolojiler, tüm dünya görüşleri, tüm rejim modelleri insana, topluma yönelik potansiyel tecavüz, dolayısıyla da tehlike odaklarıdır. Demokratik sosyalizmin dışındaki hiçbir ideoloji, hiçbir dünya görüşü, hiçbir rejim modeli “eşitlikli demokrasi”yi öngörmemektedir çünkü. Laikliği savunmak ise özgürleşme, çağdaşlaşma, demokratikleşme abecesinin ilk harfidir. (eposta: dkavukcuoglu@superonline.com) SESSİZ SEDASIZ (!) Bir suçluya kefil olmanın erdemi FIKRA bu ya, kilisenin altın şamdanları çalınmış ve azılı bir hırsız, birkaç şamdanı ucuz pahalı demeden pazarda satmaya çalışırken yakalanmış. Fıkranın devamını Ahmet Önen anlatıyor: “Mahkemede, kilisenin papazı tanık olarak dinlenmiş; hâkimin ‘Bu şamdanlar sizin kilisenin şamdanları mı’ sorusuna; ‘Evet’ cevabını veren papaz, yargıçların ve izleyicilerin hevesini kursağında bırakırcasına konuşmasına devam edip ‘Evet, bu şamdanlar kilisenindir. Fakat onları bu adama ben verdim’ deyince dava düşmüş Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Asil Gümüşdal: “Doğum günü hediyesi olarak cebine ‘sadakat’i koyanlar düşünsün; sadakati en iyi temsil eden ‘kelp’tir.” Sadakat Akif Kökçe: “Irak’ın toprak bütünlüğü, emperyalist şirketlerin petrol bütünlüğüne kurban oldu!” Bütünlük ve hırsız beraat etmiş. Sonra ne mi olmuş? Azılı hırsız bu kötü mesleğine son vererek, kendini kiliseye adamış ve ömrünün sonuna kadar kilisenin hizmetinde çalışmış. Kıssadan hisse: Bir suçluya kefil olmak, kişinin erdemliliğini gerektirir. Bulunduğu konuma bakmadan her fırsatta Yasin el Kadı’ya kefil olduğunu açıklayan Başbakan, suçluda bir pişmanlık görmüştür umarız. Kim bilir, El Kadı da kendini ve servetini bundan böyle Tayyip ve partisi AKP’nin hizmetine adamıştır bile!” Medya yapay starlar yaratıyor: Bizim medya etik değil, etiket peşinde! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Medyada Siyasal Kayırmalar Cumhuriyet’in ilanlarındaki “Tehlikenin Farkında mısınız?” sorusunu “siyasi” bulan “medya” yazarları, acaba kendi gazete ve ekranlarındaki “siyasi kayırma”ların farkındalar mı? Üstelik gazetemizin ilanları, aynı zamanda varlık nedeni olan “Cumhuriyete sevdalı dünya görüşü”nün toplumsal sorumluluğuyla örtüşüyor. Ya, dünya görüşünü “belli etmeyen” medyanın, özellikle iktidardaki siyasetle adeta “eşgüdüm” içindeki haber ve yorumları neyle örtüşüyor? İşte iki güncel örnek: mama”nın da göstergesi değil mi? Sözde ‘İstanbul’ için... Geçen perşembe... Medyanın gündeminde İstanbul’daki Karayolları arazisinin 800 milyon dolara satılması var. Suudi sermayesiyle yarışarak ihaleyi kazanan Zorlu Grubu “Projemizle İstanbul daha da güzelleşecek” deyince medya bizim de görüşümüzü soruyor: “Bu proje İstanbul’a neler katacak?” “Tam tersine kent kaybedecek; çünkü Boğaziçi’nin dünyada eşsiz peyzajı daha da bozulacak...” Medya bunu önemsemezcesine diretiyor: “Projede rezidanslar da var... İmar durumu buna uygun mu?” “Amaç zaten Boğaz manzarasından para kazanmak. Oysa bu kamu arazisinin, durmadan parçalanan peyzajın hiç değilse bu kesimini ‘onarmak’ için değerlendirilmesi gerekir...” Bu yanıtlarımıza rağmen medya hâlâ İstanbul’u gözden çıkartan özelleştirmeyi “kayırma”ya devam ediyor... “Suudilere karşı olanların yüzü gülüyor; ya sizin?” “Yatırımcıdan daha önemli olan İstanbul... Asıl sorgulanması gereken; bu alana Boğaziçi’nin parçası olarak değil, Boğaz manzaralı arsa olarak bakılması...” Medya artık “pes” dedirtecek kadar “siyasi”... “Binaların yüzde kaçı iş merkezi, yüzde kaçı konut olmalı?” “Bu yoğunluktaki ve bu yükseklikteki her proje, mimarlık ve şehircilik açısından yüzde yüz yanlış; hatta rezalet...” ...Ve geçen cuma... Bu görüşlerimizin asla yer almadığı aynı medyadaki haberlerin ve yorumların hemen tümü; “talancı özelleştirme siyaseti”ni sorgulamak yerine; 800 milyon dolar konup, ne kadar kazanılacağına ilişkin... İstanbul’u pazarlayanlar, Cumhuriyet’in ilanlarını siyasi bulan böylesi “kayırmacı” bir medyaya “hayır duaları”nı esirgemiyor olmalılar... ekinci?cumhuriyet.com.tr Yargıyla çatışmaya destek Geçen çarşamba sabahı… En çok izlenmekle övünen bir “haber” kanalımız, TBMM “nitelikli” çoğunlukla (2/3) toplanmadan cumhurbaşkanını seçerse, Anayasa Mahkemesi’ne gideceklerini açıklayan Baykal’a “yanıtlar”ı veriyor... Demirel ’in kendi seçiminde bu kural uygulanmadığından olacak CHP’yi haklı bulmadığını; hükümetin de bildiğinden vazgeçmeyeceğini öğrendikten sonra şu “bilgi”yi dinliyoruz: “Anayasa Mahkemesi’nin siyasi bir kararla seçimi geçersiz sayması olasılığından kaygı duyan milletvekilleri de var...” Demek ki yüksek mahkeme, oturumun “niteliksiz çoğunluk”la açılmasını, anayasaya aykırı bulursa “siyasi”(!); bulmazsa “hukuka uygun” davranmış olacak! Ya da CHP’ye hak verirse “siyaset”e; iktidarı haklı bulursa “hukuk”a hizmet edecek! Ülkemizin “hukuk devleti” olmasındaki yaşamsal güvencemiz olan “bağımsız yargı”yı toplum gözünde yıpratacak böylesine “aymaz” bir “haber söylemi” nasıl tanımlanır bilemiyoruz... Ancak bilebildiğimiz; sadece şeriat hukuku heveslilerine yarayabilecek böylesi haber metinlerinin, bu “çağdaş görünüm”lü ve yüksek düzeyde kültürlü kanalımızda bile yer alabilmesinin mutlaka bir “beklenti”den kaynaklanabileceği... O beklenti neyse, aynı zamanda “tehlikenin farkında ola ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 11 Mart www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Eskiden Dışişleri Ba 1 kanlığı’na 2 verilen ad. 2/ 3 Sermaye kuruluşlarında 4 5 ortakların ödenmemiş 6 sermayeyi ta7 mamlamaya çağrılması... 8 Birinin arka 9 sından ko1 2 3 4 5 6 7 8 9 nuşma, onu çekiştirme. 3/ Şiirde bir 1 Y A Ğ M U R C A A L İ A Ğ A uyaktan sonra yine 2 A F 3 K A R S AMB A Ç lenen aynı anlamdaB A L ki sözcük ve eklere 4 A R A K A A ME verilen ad... Müzik 5 M A K E R GU V A N te toplanmayı göste 6 O A D E T A ren nota işareti. 4/ 7 Z I T Eklenmiş olan bö 8 R EM F A Y lüm... Küçük mağa 9 M A S T İ K A İ ra. 5/ Ocaktan çıkarılan işlenmemiş maden bileşiği. 6/ İsrail’in plaka imi... Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlama gelecek biçimde kullanma sanatı. 7/ Tavlada “bir” sayısı... İçyüz. 8/ Herhangi bir sayıda ev bulunan yer... Metin Eloğlu’nun bir şiir kitabı. 9/ Bir akarsu yatağının, az eğimli vadi tabanlarında ve ova düzlüklerinde çizdiği “S” harfine benzeyen kıvrım. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dış hastalıklarla ilgilenen hekimlik dalı. 2/ Briçte, atılan bir kâğıtla eşine oynamasını istediği kâğıdı belirtme... Azarlama, kınama. 3/ Osmanlı ordusunda, askerlik görevini bitirdikten sonra yedeğe ayrılan er... Güreşte bir oyun. 4/ İlgi, bağlılık... İndiyum elementinin simgesi. 5/ Yeni sürmüş körpe ve küçük dal ya da yaprak. 6/ Vilayet... Üstü kapalı ve sitemli söz. 7/ Birlik, bir oluş... Dilbilgisindeki sözcük türlerinden biri. 8/ Evlenmiş olan kadın ya da erkek... “ gam yükünün kervanı geldi / Çekemem bu derdi bölek seninle” (Feryadi). 9/ İzmir’in bir ilçesi. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear